EGE’DE KRİZ
Mehmet DEMİRKAN
Türkiye ile Yunanistan arasında köklü sorunlar var. "Ege Adaları, Kıbrıs ve Batı Trakya azınlık sorunları" kangren hâline gelen açmazlar. Bunlara son yıllarda mülteciler ve Yunanistan’ın kucak açtığı terör örgütü mensuplarının eklendi. Yunanistan Başbakanı Kiryakos Mitsotakis, mart ayındaki İstanbul ziyaretinden kısa süre sonra ABD’ye gitti. Burada öyle işler yaptı ki, Mitsotakis'in ABD ziyareti, iki ülke ilişkilerini kâbus boyutuna taşıdı. Türkiye ile Yunanistan arasındaki tarihî gerilim, 2020 yazında Doğu Akdeniz'deki doğal kaynaklar üzerindeki hak iddiaları ile neredeyse çatışma boyutuna ulaşırken, çeşitli mekanizmaların devreye girdi; iki ülke arasındaki istikşafi ve istişari görüşmeler yeniden başladı. Diplomatik ve istihbarat düzeyinde yapılan görüşmelerde Türkiye, Ege Denizi'ndeki 12 Adalar'ın, İtalya tarafından büyük devletlerin talebi ile Yunanistan’ın egemenliğine bırakıldığını; Atina'nın yine Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği’nin (AB) desteğiyle hareket ederek Türkiye'yi karşısına aldığını ancak sorunların iki komşu ülke arasında konuşularak çözülmesi gerektiğini, Ankara'nın artık bu tip dayatmalara sessiz kalmayacağını net bir dille ifade etti. İkili görüşmelerde Yunanistan'ın da tavrı olumlu oldu. Türkiye'ye "üçüncü devletleri taraf etmeden ilerleme" talebi iletildi. Ankara da buna hazır olduğunu belirtti. Bu aşamada Yunan hükûmet yetkililerinin Türkiye aleyhine yaptığı açıklamalar, iç politika unsuru olarak kullanıldığı için anlayışla ve sabırla karşılandı, karşılık verilmedi. İkili görüşmelerde ve arka kapı diplomasisinde görüşmeler yapıcı şekilde. Bu olumlu tabloda Yunanistan Başbakanı Kiryakos Mitsotakis mart ayında İstanbul’u ziyaret etti. İki ülke, ilişkilerde sorunların aksine pozitif konulara odaklanma niyetlerini ortaya koydu. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan açıklamada, "Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısıyla değişen Avrupa güvenlik mimarisinde Türkiye ve Yunanistan'ın özel bir sorumluluk taşıdığına" işaret edildi ve "iki ülke arasında işbirliğinin artmasının amaçlandığı” belirtildi. Ancak her şey öylesine değişti ki, iki ülke bir anda çatışmanın eşiğine geldi.
EGENİN AÇMAZI OLAN SORUNLAR YUMAĞI
Türkiye ile Yunanistan arasında köklü sorunlar var. "Ege Adaları, Kıbrıs ve Batı Trakya azınlık sorunları" kangren hâline gelen açmazlar. Bunlara son yıllarda mülteciler ve Yunanistan’ın kucak açtığı terör örgütü mensuplarının eklendi. Yunanistan Başbakanı Mitsotakis, İstanbul ziyaretinden kısa süre sonra ABD’ye gitti. Burada öyle işler yaptı ki, Mitsotakis'in ABD ziyareti, iki ülke ilişkilerini kâbus boyutuna taşıdı. Mitsotakis, 17 Mayıs’ta ABD Kongresindeki ortak oturumda yaptığı konuşmada "Kıbrıs’ta kimse iki devletli bir çözümü asla kabul edemez." dedi. Mitsotakis'in Kıbrıs’la ilgili sözleri Kongre üyelerinden büyük alkış aldı. Mitsotakis bununla da yetinmedi. Yunanistan Başbakanı Beyaz Saray ve Kongrede yaptığı görüşmelerde Washington’un Atina’ya F-35 savaş uçaklarını satmasını isteyerek, Ankara’nın F-16 savaş uçaklarının modernizasyonu ve yeni savaş uçakları satın alma projesinin engellenmesi için lobi yaptı. Bu girişim Ankara’yı çok kızdırdı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM’deki grup konuşmasında, “Artık benim için Mitsotakis diye biri yok.” diyerek, iki ülke arasında yakında toplanması planlanan Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey toplantısını iptal ettiklerini bildirdi. Bu arada araya bir de Almanya girdi. Almanya Başbakanı Olaf Scholz da, Mitsotakis ile 1 Haziran 2022’deki görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, AB üyelerinin egemenliğinin tartışmaya açılmasının kabul edilemeyeceğini söyledi. Türkiye ise Almanya'yı "Yunanistan’ın provokasyon tuzağına düşmek" ve "Türkiye'yi karalama kampanyasına katılmak"la suçladı. Yunanistan’ın ABD’deki lobi faaliyetleri, Türkiye’nin Ukrayna krizi ile uluslararası alanda daha görünür hale gelmesinden duyulan rahatsızlığa bağlanıyor. Yunanistan’ın ABD ile tarihinde hiç olmadığı kadar büyük bir askeri işbirliği içinde olması ise Ankara açısından tehdit olarak algılanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan ziyaretinden sonra Türkiye’ye dönerken uçakta yaptığı açıklamada, "9 tane şu anda Amerika’nın Yunanistan’da üssü var. Peki, bu üsler kime karşı kuruluyor, bu üsler niye var? Söyledikleri şu; 'Rusya’ya karşı…' Yalan… Dürüst değiller." ifadelerini kullandı. Gerilim tırmanırken her yıl yaz aylarında yapılan Efes tatbikatı da bu yıl Mayıs ayı sonunda Efes-2022 adıyla başladı. İzmir Seferihisar'da gerçekleştirilen tatbikatın Seçkin Gözlemci Günü faaliyetlerini izleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Yunanistan'a yönelik sert sözleri, Atina'da endişeyle karşılandı ve büyük yankı uyandırdı. "Yunanistan'ı bir asır önce olduğu gibi pişmanlıkla sonuçlanacak hamlelerden uzak durmaya, aklını başına almaya davet ediyoruz. Kendine gel. Türkiye adaların silahlandırılması konusunda uluslararası anlaşmaların kendine tanıdığı hakları kullanmaktan geri durmayacaktır." diye konuşan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Sayın Miçotakis herhâlde adalara turistik çıkarma yapıyor. Bununla bir yere varmak mümkün değil... Türkiye kimsenin hakkını, hukukunu çiğnemez ama kendi hakkını hukukunu da kimseye çiğnetmez." dedi.
Bu ifadelere karşı Yunanistan Dışişleri Bakanlığı Twitter hesabından Türkiye'nin Ege'deki iddialarına dair 16 harita yayımlayarak "Ankara'nın bölgesel barış ve güvenliğe tehdit oluşturduğunu" öne sürdü. Bu paylaşımdan birkaç saat sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Twitter hesabından Yunanca, İngilizce ve Türkçe olarak "Türkiye kimsenin hakkını, hukukunu çiğnemez ama kendi hakkını, hukukunu da kimseye çiğnetmez." paylaşımında bulundu. Erdoğan ayrıca; “Doğu Akdeniz’de ülkemiz ana karasına 2 kilometreden daha az, Yunanistan’a ise 600 kilometreden daha fazla mesafedeki Meis Adası için 40 bin kilometrelik deniz yetki alanı talep etmenin anlamını uluslararası camianın takdirine bırakıyoruz.” dedi. Yunanistan'ın adaları silahlandırdığı gerekçesiyle de "egemenlik haklarının tartışmaya açıldığını" savunan Türkiye, uluslararası antlaşmalara uyulması için Birleşmiş Milletler'e (BM) iki mektup gönderdi. Bu mektuplarda da, "Antlaşmalara uyulması için gerekli adımların atılması" çağrısı yapıldı. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son açıklamaları artık çağrı yapmaktan öteye geçilebileceğini gösteriyor.
ATİNA DİKEN ÜSTÜNDE
Ege Adaları’nın silahlandırılması konusunun sürekli gündeme getirilmesi ve Erdoğan'ın "Adalar silahlardan arındırılamazsa Türkiye'nin uluslararası anlaşmaların tanıdığı yetkilerini kullanmaktan geri durmayacağı." yönündeki sözleri Yunan hükûmet çevrelerinde "Türkiye'nin herhangi bir Yunan adasına çıkma olasılığının pandoranın kutusunun açılması anlamına geleceği ve bunun bir çılgınlık olacağı" şeklinde değerlendiriliyor. Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, Erdoğan'ın sözleriyle ilgili olarak, "Aramızdaki görüş ayrılıkları tehditlerle giderilemez." dedi. Hükûmet sözcüsü Yannis Ekonomou ise "Tehdit söylemlerini serinkanlılık ve kararlılık ile yanıtlıyoruz." ifadesini kullandı. Yunan ordusu teyakkuza geçerken, "Yunanistan'ın Suriye olmadığına" dikkat çeken Savunma Bakanı Nikos Panagiotopoulos da ülkesinin egemenlik haklarını sonuna kadar koruyacağını söyledi. Panagiotopoulos, "Buna yeltenecek olanlar pişman olacak." diye konuştu.
EGE ADALARI’NIN STATÜSÜ
Türkiye, Ege Denizi'ndeki adalarla ilgili yapılan Londra (1913), Lozan (1923) ve Paris (1947) Antlaşmaları'na dayanarak adaların "geçmişte ve gelecekte gayri askeri statüde kalması" gerektiğini hatırlatıyor. 1947 Paris Antlaşması ise İkinci Dünya Savaşı'ndan galip çıkan ülkeler arasında imzalandı. Savaşta taraf olmayan Türkiye, antlaşmaya da taraf ülkelerden değildi. Bu antlaşma ile savaşta yenik düşen İtalya, işgali altındaki adaları, savaş galibi ülkeler arasında yer alan Yunanistan'a yeniden devretti. O dönemde de Sovyetler Birliği, Yunan Adaları’nın "silahsızlandırılması, adalarda askeri üs kurulmaması" şartını getirdi. Moskova, "Sovyet savaş gemilerinin Ege'deki sefer güvenliği için bunun gerekli olduğunu" savundu. Paris Antlaşması'na Türkiye taraf olmasa da "üst düzey silahsızlandırma antlaşması" olduğunu hatırlatıyor. Lozan görüşmelerinde bu şartı koşan taraf Türkiye olmuştu. Talebe gerekçe olarak da savaştan yeni çıkmış Türkiye'nin Yunan ordusunun bozgunuyla sonuçlanan "1919-1922 Anadolu seferinin tekrarlanması olasılığının önlenmesi" gösterilmiş ve Yunanistan bu şartı kabul etmişti.
LOZAN ANTLAŞMASI
Modern tarihin en önemli hukuki metinleri arasında yer alan bu antlaşma, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu anlaşması olarak kabul ediliyor. Kurtuluş Savaşı'nın sonlarında Ankara hükûmetinin Büyük Taarruz'dan zafer elde etmesinin ardından Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı. Antlaşmaya Ankara'da bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) hükümeti, İngiltere, Fransa ve İtalya imza koydu. Bu antlaşmanın ardından Ankara hükûmeti, Ekim 1922'de toplanacak olan barış konferansına davet edildi. Yazılan mektupta, Lozan'da toplanacak olan konferansın amacı "Doğu'da savaşa son verecek bir antlaşmanın" yapılması olarak tanımlandı. Konferansa Ankara hükûmeti ile birlikte İstanbul'daki saltanat yönetiminin de temsilcileri davet edilmişti. Bunun üzerine, TBMM, 1 Kasım 1922'deki oturumunda saltanatı kaldırma kararı aldı. Ankara hükûmeti Lozan'a İsmet İnönü önderliğindeki heyetle katıldı. İlk tur görüşmeler, Musul'un statüsü ve kapitülasyonların durumu gibi bazı konularda yaşanan tıkanıklığın aşılamaması nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı. Şubat 1923'te ise ikinci tur görüşmeler başladı. Bu kez görüşmelerde sonuç sağlandı ve 24 Temmuz 1923 tarihinde antlaşma imzalandı. Antlaşmaya TBMM hükûmetinin yanı sıra İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve ilerleyen yıllarda kurulacak olan Yugoslavya'nın temelini oluşturan Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı imza attı. Tarafların kendi iç onay süreçlerini tamamladığını bildirmesiyle birlikte antlaşma 6 Ağustos 1924'te yürürlüğe girdi. Lozan'ın 2023 yılında geçersiz olacağı yönünde birtakım iddialar ortaya atılsa da, Lozan, süresi olmayan, kalıcı uluslararası anlaşmalar arasında yer alıyor. Lozan, Birinci Dünya Savaşı'nın ardından İstanbul'daki Osmanlı yönetiminden bağımsız olarak Ankara'da kurulan hükûmetin uluslararası meşruiyet kazandığı anlaşma olarak görülüyor. Bunun da ötesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu anlaşması olarak kabul ediliyor. Lozan Antlaşması ile Türkiye'nin bugünkü sınırları büyük oranda çizilmiş oldu. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Batılı devletlere verilen ekonomik imtiyazlar, yani kapitülasyonlar tamamen kaldırıldı. Lozan Antlaşması, azınlık haklarıyla ilgili de düzenlemeler getirdi. Buna göre, Türkiye'de yaşayan gayrimüslimler azınlık olarak tanımlandı. Ayrıca, Batı Trakya'daki Türk toplumuna da "azınlık" statüsü verildi. Lozan' da Ege Denizi ve buradaki adaların aidiyeti ile ilgili düzenlemeler de yapıldı. Türkiye, aralarında Midilli, Sakız ve Sisam'ın da olduğu bazı adaları Yunanistan'a veren 1913 tarihli antlaşmaları kabul etti ve 12 Ada üzerindeki haklarından da feragat etti. Bununla birlikte Bozcaada ve Gökçeada'nın kontrolü Türkiye'ye bırakıldı. Bu antlaşma, Türkiye için olduğu kadar Yunanistan için de önem taşıyor. Lozan, Yunanistan Dışişleri Bakanlığının internet sitesinde yer alan "Yunanistan ile ilgili başlıca uluslararası antlaşmalar" listesinde bulunan 11 anlaşma arasında yer alıyor.
YUNANİSTAN’IN İKİYÜZLÜLÜĞÜ
Ege'deki Yunan Adaları’nın silahsızlandırılma şartları Yunanistan tarafından kabul edildi. Ancak Atina buna Kıbrıs'ta, Rum tarafının saldırganlığının tavan yaptığı 1963 ve 1964'e kadar sadık kaldı. Türkiye’nin 20 Temmuz 1974'teki "Kıbrıs Barış Harekâtı" sonrası da Atina'da yönetimdeki Albaylar Cuntası, Türkiye kıyılarına yakın bütün adalara asker yığmaya başladı. Yunanistan adaları, Birleşmiş Milletler Antlaşması'nın 51. maddesinin öngördüğü "meşru müdafaa" prensibi uyarınca, "Türkiye'den gelebilecek olası bir tehdide" karşı silahlandırdığını ilan etti. Bu yığınak devam ederken bir başka sorun gündeme taşındı: “Karasuları ve kıta sahanlığı.” Türkiye, Ege Denizi'nde karasularının genişliğinin 6 mil olduğunu söylüyor. Yunanistan ise uluslararası deniz hukuku kapsamında bunu 12 mile kadar çıkarma hakkı bulunduğunu savunuyor. Türkiye, Yunanistan'ın karasularını 12 mile çıkarmasının "Ege Denizi'ndeki çıkar dengelerini Türkiye'nin aleyhine orantısız bir şekilde değiştireceğini" dile getiriyor. Dışişleri Bakanlığı durumu net bir dille ifade ediyor. "Şu anda, sahip olduğu birçok ada sebebiyle, Yunanistan'ın karasuları Ege Denizi'nin %40'ını oluşturmaktadır. Karasularının 12 deniz miline çıkarılması durumunda bu oran %70'e yükselmektedir. Bu durumda açık deniz büyüklüğü %51'den %19'a düşerken, Türkiye'nin karasuları da Ege Denizi'nin %10'undan daha az kalmaktadır." İşte bu sebeple Türkiye, son dönemde Lozan Antlaşması'nın güncellenmesi gerektiğini savunuyor. Ancak bu talep Yunanistan tarafından tepkiyle karşılanıyor. Yunanistan, Lozan'da yapılabilecek bir güncellemenin egemenlik hakları ve sınırlarla ilgili mevcut statükoyu bozmasından endişe ediyor. Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopoulos aralık ayında yaptığı açıklamada, Lozan Antlaşması'nda herhangi bir hata bulunmadığını ve bu nedenle de güncellenmesine de gerek olmadığını söyledi. Yunan hükûmeti, sınırlardaki mevcut durumun teminatı olarak gördüğü bu antlaşmayı "müzakere edilemez" olarak görüyor. Yunan Cumhurbaşkanı Pavlopoulos, Lozan'ın yalnızca Türkiye ile Yunanistan arasındaki sınırı değil, Avrupa Birliği'nin de sınırını belirlediğini, uyuşmazlıkların müzakereler yoluyla ve uluslararası hukuk çerçevesinde çözülebileceğini vurguluyor. Yunanistan’ın ABD ve AB’yi arkasına alarak takındığı şımarık tutum, Ankara’da dikkatle izleniyor ve söylemler sertleşiyor. Bu çatışma ortamının değişen dengelerde kaybeden tarafının Yunanistan olacağına dikkat çekiliyor.