FETÖ/PDY ADLI YAPININ HUKUKİ AÇIDAN TERÖR ÖRGÜTÜ NİTELİĞİ
Doç. Dr. Agah Kürşat KARAUZ
Terör ve terörizm kavramlarının siyasi, askeri ve sosyal birtakım anlamları bulunmakla beraber bir yapının terör örgütü olarak nitelendirilmesi, bir fiilinin terörist eylem olarak değerlendirilmesi aslında hukuk bilimin konusudur. Ulusal ve uluslararası metinlerde terör örgütü ve terör kavramları sıklıkla tanımlandığı, özellikle yeni nesil atipik yapıların ortaya çıkması ile bu kavramların içeriğinin değiştiği ve halen içeriğinin tartışıldığı görülmektedir. Bu anlamda, FETÖ olarak adlandırılan yapının hukuki olarak terör örgütü niteliği taşıdığı şüphesizdir. Malum olduğu üzere, bu örgüt, uzun yıllar boyunca askeri, adli, emniyet kurumları başta olmak üzere birçok bürokrasi alanına sızmıştır. Bu sızma girişimi için de her yol mübah görünmüş, gerektiğinde giriş sınavları soruları çalınmış, mülakatlara müdahale edilmiştir. Bu yapının en önemli amaçlarından birisi, devlet içinde meşru olmayan yollarla önemli makamlar edinerek, bu makamları kendi amaç ve menfaatleri doğrultusunda tahvil etmişlerdir. Türk bürokrasi pratiğine büyük zararlar vermişlerdir. Özellikle emniyet ve yargı içerisine yerleştirdiği kadroları ile yapının menfaatlerine aykırı hareket eden kişileri itibarsızlaştırma ve onları hukukun önünde şüpheli/sanık haline getirmekten çekinmemişlerdir. Bu kimseleri, ceza hukuku anlamında fail olarak yargılatırken delil uydurmaktan, hukuka aykırı delillere başvurmaktan, toplum adalet duygusuna zarar vererek hukuku intikam aracı olarak kullanmaktan çekinmemişlerdir. En son olarak ise 15 Temmuz 2016 gecesi, bu örgüt hiyerarşik yapı içerisinde örgütlü ve sistemli bir şekilde darbe girişiminde bulunmuş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetimini ve anayasal düzeni ele geçirmeye kalkmıştır. Bu darbe girişimi, Türk Halkının demokrasiye ve milli iradeye sahip çıkması ile kararlı duruşu sonucunda başarsızlıkla sonuçlanmıştır. Olaylar sonucunda TBMM’nin de içinde olduğu birçok kamu binası bombalandı veya hasar aldı, darbeye karşı çıkan en az 248 kişi (180 sivil, 62 polis, 6 asker) hayatını kaybetti ve 2196 vatandaşımız da yaralandı. Terörizm kökenleri itibarı ile çok eski zamanlardan var olan yapılardır. Modern devletler anlayışının ortaya çıkması ile devleti yıkmaya çalışan anarşist terör örgütleri, özellikle 1960 yıllardan itibaren Marksist-sol terör örgütleri olarak ortaya çıkmıştır. Ancak 1970 yıllardan sonra dini duyguları istismar ederek ortaya çıkan terör örgütleri olmuştur. Terör örgütü yapılarının herbirinin ortaya çıkış süreçleri, amaçları ve yapıları incelendiğinde bu kavramların tasniflerini de zorlaştırmaktadır. Özellikle FETÖ adlı yapının organizasyon ve yöntemi incelendiğinde ortaya diğer kuruluşlardan daha atipik bir örgüt çıkmaktadır. Ancak terör örgütlerinin ortak noktası, siyasal amaçlar için şiddete başvurulmasıdır. Terör örgütlerinin amacı, devleti ortadan kaldırmak, devletin hukuki ve siyasi yapısını değiştirmek veya devletin yönetimini ele geçirmektir. Bu amaçlarla, kendi hedeflerini gerçekleştirmek için hukuk dışı yollara başvurmaktan çekinmedikleri gibi siyasal şiddete başvurmak, bu örgütler için meşru bir araç olarak görülmektedir. Günümüz hukuk anlayışı açısından bakıldığında, siyaset dışında hukuk dışı yöntemlerle devleti ele geçirmeye yönelik her türlü yöntem ve girişim reddedilmektedir. Terör örgütlerinin kullandıkları yöntemler, istismar ettikleri düşünce, fikir ve inancın önemini ortadan kaldırmaktadır. Bu anlamda, terör örgütünü ortaya çıkaran ideolojik altyapı unsuru, örgütlenme ve kadrolaşma unsuru ile son olarak şiddet unsurunun bulunması gerekir. Terör örgütünün unsurları açısından bakıldığında, FETÖ adlı yapının tıpkı diğer terör örgütleri gibi “siyasi eğitim” programı çevresinde ideolojik amaçlı programlarla insanları ikna ettikleri, ardından öğretilen ideoloji çerçevesinde insan kaynaklarını örgütün amaçları çerçevesinde belirli bir kalıba sokarak bu programın hayata geçirilmesini sağladığı görülmektedir. Ayrıca FETÖ adlı yapı, örgütün amaçları doğrultusunda sistemli bir şekilde örgütlenerek devletin stratejik makamlarını ele geçirmiş, bunu yaparken de belirli bir plan ve program dahilinde hareket etmiştir. Stratejik kurum ve makamlara yerleştirilen şahıslar, belirli bir hiyerarşi içerisinde örgütün amaçları doğrultusunda eylemler gerçekleştirmişlerdir. Son olarak ise bu terör örgütü, devleti ve hükümeti ele geçirmek için şiddete başvurmaktan imtina etmemiştir. Uzun yıllar boyunca meşru olmayan yöntemlerle ele geçirdikleri makam ve kurumları kaybetmemek için darbe girişiminde bulunarak binlerce insanın canını yakmışlar, kendi halkına namluyu çevirmişlerdir. Bu noktada, silahlı şiddete başvuran bu yapının hukuki anlamda terör örgütü niteliğine haiz olduğu tartışmasızdır. Kaldı ki, günümüzde, terörle mücadele ve ceza hukuku konsepti açısından değerlendirildiğinde terör örgütlerinin mutlaka silahlı olma koşulunun aranmaması gerekir. Mevcut çağda bilişim sistemleri üzerinden yapılan saldırılar ve manipülasyonlar, manevi ve psikolojik cebir, meşru olmayan yollardan kadrolaşma, ekonomik manipülasyonlar aracılığıyla tek bir silahlı eyleme karışmadan devleti ve anayasal düzeni ele geçirmeye yönelik sistemli örgütsel saldırılar yapılabilir. Dolayısıyla ortaya çıkan gelişmeler de dikkate alınarak yeniden terör ve terör örgütü kavramları üzerinde düşünülmesi gerekir.
Doç. Dr. Agah Kürşat KARAUZ