MOSKOVA BATTI
Mehmet DEMİRKAN
Rusya, Ukrayna’yı işgal girişiminin öncesinde Rusya Devlet Başkanı Putin ve Dışişleri Bakanı Lavrov sürekli nükleer silah vurgusu yapıyordu. Bu açıklamalarla nükleer silahların birdenbire ortaya çıkartılması garipsenmişti. Ancak işgal girişiminin ilerleyen günlerinde gerçek ortaya çıktı. Yenilmez armada, dev güç sanılan Rus ordusu aslında kâğıttan kaplandı. Öyle ki, Karadeniz’deki sancak gemisini bile koruyamayan Rus ordunun sefaleti, büyük olasılıkla Kremlin tarafından da biliniyordu ve “nükleer silah” vurgusu ile korku salınmaya çalışılıyordu. Rusya’nın Ukrayna topraklarında üç cephede birden başlattığı savaşın üzerinden iki aydan fazla zaman geçti. Ukrayna silahlı kuvvetlerinin gösterdiği direniş sonucunda Rusya, Kiev etrafındaki birliklerini çekidüzen verip Donbas bölgesinde konuşlandırdı. Mariupol şehri tamamen yıkıldı. Odesa dâhil güney cephesindeki hareketliliğini arttırdı. Kremlin'den gelen açıklamalarda savaşın birinci safhasının tamamlandığı, ikinci aşamaya geçildiği kaydedildi. Anlaşıldı ki, Rusya sahada karşılaştığı direniş ve koşullar sebebi ile stratejisinde değişikliğe gitti. Mariupol’de Rusya’nın askerî baskısı artarken 13 Nisan 2022 akşam saatlerinde, öyle bir şey oldu ki, sosyal medyada üzerinden yayılan haber, bütün haber merkezlerini alarma geçirdi. Haberde Rus Deniz Kuvvetlerine ait Moskova kruvazörünün iki adet Neptün tipi güdümlü füzeyle vurulduğu; geminin yandığı kaydediliyordu. Bu mesajdan birkaç saat sonra, Rus TASS Haber Ajansı Rus Savunma Bakanlığına dayandırdığı haberinde Moskova kruvazöründe bir yangın ve buna bağlı olarak cephane patlaması yaşandığını, mürettebatın gemiden tahliye edildiğini duyurdu. Ve Moskova battı. Rus Deniz Kuvvetleri Karadeniz Filosu’nun sancak gemisi olan Moskova'nın batışı, Rus donanması ve ordusu için büyük bir felaket oldu. Geminin kaybı, Rus ordusunun Ukrayna istila girişimi sırasında gözler önüne serilen sefil durumunun da sembolü oldu. Moskova, Ukrayna yapımı Neptün gemisavar füzeleri ile vurulmuştu. Haber kaynakları ateşlenen füze sayısının iki adet olduğunu kaydetti. Bununla birlikte bazı Rus kaynaklar Moskova'nın vurulduğu sırada civardaki bir Bayraktar TB2 olduğunu, geminin savunma sistemlerinin bununla meşgul olduğunu, bu nedenle füzeleri tespit edemediğini iddia etti. Savaşın ilk günlerinde yürütülen harekata denizden önemli katkı sağlayan Moskova’nın batırılması Rusya için büyük bir travma ve savaşın ikinci safhasının ilk kırılması oldu. Moskova gemisini batırması bir yandan Ukrayna direnişinin moral-motivasyonunu yükseltti, diğer yandan Rusya’nın yenilmez sanılan savaş makinesinin çeşitli sahalardaki yetersizliklerine yeni bir halka ekledi. Batının Ukrayna’ya askerî desteğini daha da arttırması için teşvik oluşturdu.
MOSKOVA, NEPTUN ve BAYRAKTAR
Moskova kruvazörü, Sovyetler Birliği Dönemi’nde, Ukrayna'ya ait olan ve işgal sonrası Rus birliklerinin sık sık bombaladığı ülkenin güneyindeki Mykolaiv kentinde inşa edildi. 186 metre uzunluğundaki gemi 1979'da denize indirildi, ilk adı Slava'ydı. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra atıl durumda kaldı. Ardından 1990 sonunda, 1998'e kadar sürecek kapsamlı bakım ve onarıma girdi. 2000 Nisan ayında Moskova adıyla Karadeniz Filosu sancak gemisi olarak hizmete döndü. Moskova, 2008 Rusya’nın Gürcistan’ı işgalinde aktif rol oynadı. 2015 sonbaharında da Rusya'nın Suriye İç Savaşı'na müdahalesi kapsamında Lazkiye'deki Rus unsurların hava savunmasını sağlamak için Suriye açıklarında konuşlandı. Kruvazör 2020’de bir kez daha bakımdan geçirilirken, 16 adet 700 kilometrelik menzile sahip P-1000 Vulkan tipi gemisavar füzeleri ile S-300 hava savunma sistemiyle donatıldı ve 2040'a kadar görevde kalması planlanıyordu. Moskova kruvazörü, Ukrayna'nın işgal girişiminin ilk günlerinde, Karadeniz'de Tuna Deltası açıklarındaki Yılan Adası'na yönelik saldırıda kullanılmasıyla gündeme gelmişti. Adayı savunan Ukrayna sınır muhafızları başta teslim olmamış, gemidekilere "Cehenneme gidin." diye bağırmıştı. Ukrayna yetkililerinin önce öldüklerini açıkladığı sınır muhafızlarının daha sonra esir alınarak Rusya'nın 2014'te ilhak ettiği Kırım'a götürüldüğü bildirilmişti. Ukrayna’nın ürettiği ve Moskova’yı vuran gemisavar füzesi olan Neptun, toplam 870 kg ağırlığında. Menzili de 300 km. Neptun deniz yüzeyinden 10-15 metre irtifada uçabiliyor, vuruştan önce de 3-10 metreye kadar iniyor. Ukrayna Deniz Kuvvetleri, 2021 yılında Bayraktar TB2 silahlı İHA'larını da deniz üzerinde keşif, gözetleme ve su üstü hedeflere taarruz görevleri için hizmete aldı. O dönemde Ukrayna Deniz Kuvvetleri Komutanlığından, TB2'lerin Neptun bataryalarıyla birlikte görev yaparak füze için hedef tespit ve tayini yapacağını açıklanmıştı. Neptun füzesinin kullanılabilmesi için öncelikle hedefin yaklaşık konumuna dair bilginin bir şekilde elde edilmesi ve batarya komuta kontrol aracına iletilmesi gerekiyor. Hedef koordinatları, herhangi bir uçak, gemi veya kara konuşlu radardan; uçak, helikopter veya İHA'daki elektrooptik kameralardan elde edilmekte. Hedef tespiti için ilk olasılık, Ukraynalıların olayın başından itibaren vurguladığı Bayraktar TB2. Moskova'nın, çok alçak irtifada uçan füzeleri, kendisine yeterli vakit kazandırabilecek kadar uzak mesafeden tespit etmesi kolay değildi. Geminin bu tehdide karşı havadan erken ihbar alması ya da kendi taşıdığı modern ve uzun menzilli radarlardan yararlanması gerekiyordu. Uzmanların analizlerine göre, olayın olduğu gece hava yağmurlu ve deniz dalgalıydı. Bu ortamda, Moskova’nın yüksek teknoloji ürünü olmayan radar ekranlarına yansıyanlar analiz edilememiş, füzeler ve TB2 belki de hiç saptanamamıştı. Ortaya çıktı ki, Rus Deniz Kuvvetlerinin en büyük gemilerinden biri olan Karadeniz Filosunun sancak gemisi Moskova’nın taşıdığı silah ve elektronik sistemler de eskiydi ve geminin genel performansı da yüksek değildi. Rus ordusu ve devleti için Moskova’nın batışı taravmatik bir durum. Bu kayba neden olan olaylar zincirinin en başında kibir, aşırı özgüven, düşmanı küçümseme gibi ölümcül hatalar yer alıyor. Rusya için karada da durum çok iç açıcı değil.
RUS ORDUSUNUN PERİŞAN HÂLLERİ
Ele geçirildiği iddia edilen planlara göre, Ukrayna'nın kontrolünü sağlamak için 15 günlük yıldırım harekâtı yapılacaktı. Ancak bu işgal girişimi, Rusya açısından bir dizi sürdürülemez kayıplara ve yönsüz bir stratejiye dönüştü. Ruslar, yıldırım hızıyla ilerleyip birden fazla büyük şehri anında ele geçirebileceklerine, Ukraynalıları da tepki vermeye gerek kalmadan teslim olmaya zorlayabileceklerine inanmışlardı. Ancak dev Rus makinesi yolda durdu. Meşhur "65 kilometrelik konvoy" birçok lojistik aksaklık sebebiyle hareket edemedi. Kiev yolunda yakıtı biten araçlar kolay hedef oldu. Tahrip edilen araçlar yakıt ve yiyecek ikmal yollarını tıkadı. Aç kalan Rus askerler de yiyecek aramak için araçlarını bırakıp gitti. Ancak Rusya'nın başarısızlıkları lojistikle sınırlı değil. Taktik düzeyde, Rus ordusu temel görevleri yapma yeteneğini kaybetmiş görünüyor. Çatışmalardan gelen videolar disiplinden taktik oluşumlara kadar, hayatta kalmak ve hareket etmek için gereken en düşük seviye becerilerden yoksun Rus askerlerinin örnekleriyle dolu. Günümüzde Rus ordusu Tabur Taktik Grubu olarak bilinen ve tank, piyade ve topçu birliklerinden oluşan kombine silahlı manevra birimleriyle savaşıyor. Genellikle çok sayıda zırhlı araç ve görece az sayıda piyade birliklerinden oluşuyor. Verilere göre Rusya'nın kaybettiği tankların yarısı imha edilmedi ya da hasar görmedi. Bu tanklar, ya Ukrayna güçleri tarafından ele geçirildi ya da terk edildi. Uzmanlar bunu lojistik başarısızlıklara ve Rus askerlerin yetersizliğine bağlıyor. Birçok tankın kötü sürüş yüzünden terk edildiği, bazılarının köprülerden uçtuğu, birçoğunun da hendeklerde takılı kaldığı kaydedildi. Askerî uzmanlar, bu kayıpların Batılı ülkelerin Ukrayna'ya verdiği gelişmiş tanksavar silahları ve Rusya'nın tanklarını kullanma şeklinden kaynaklandığını belirtiyor.
BATI’NIN SİLAH DESTEĞİ
ABD, işgalin başlangıcında Ukrayna'ya dört binin üzerinde Javelin tanskavar füzesi gönderdi. Üretici firma Lockheed Martin'e göre Javelin füzeleri tankların zırhının en zayıf olduğu üst kısmında patlayabilecek şekilde fırlatılabiliyor. Birçok Rus tankının füzelerin tankı delip geçmesini önlemek için tasarlanmış reaktif zırhı var. Javelin füzelerinde iki savaş başlığı bulunuyor. Bunlardan bir reaktif zırhı imha ediyor diğeri ise altındaki şasiyi deliyor. İngiltere de Ukrayna'ya 4 bin kadar NLAW füzesi gönderdi. Bu füzeler, tankların taretinin üzerinde infilak ediyor. ABD Ukrayna'ya ayrıca 100 Switchblade tanksavar Drone'u gönderiyor. Kamikaze olarak bilinen bu Drone'lar fırlatıldıktan sonra kilometrelerce uzağa gidip ucundaki savaş başlığıyla tankın üzerinde infilak ediyor. Batı, Ukrayna'daki direnişin Rus ordusunda sebep olduğu zayiatı görünce silah sevkiyatını daha da arttırdı. ABD'nin öncülüğünde Batı ülkeleri ve Japonya Ukrayna'ya sadece Javelin gibi antitank silahları değil, artık ağır silahlar da gönderme kararı aldı. Öte yandan Pentagon, Ukrayna'ya ilk kez bazı ülkelerin savaş uçağı verdiğini de açıkladı. ABD Başkanı Joe Biden, Kanada Başbakanı Justin Trudeau, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Olaf Scholz, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ve İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile Polonya, Japonya ve İtalya liderleri ile bir videokonferans görüşmesi yaptı. Liderler Ukrayna’ya daha fazla topçu sınıfı silah gönderme sözü verdi. Öte yandan Pentagon’dan yapılan bir açıklamada ilk kez Ukrayna’ya savaş uçağı da gönderildiği duyuruldu. Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon Sözcüsü John Kirby, bazı ülkelerin Ukrayna’ya savaş uçağı verdiğini, ABD’nin ise bu ülke için uçak parçaları tedarik ettiğini açıkladı. Ukrayna üzerinden bilek güreşinin bir diğer boyutunda ise karşılıklı tehdit algılamaları var.
FİNLANDİYA ve İSVEÇ NATO ÜYELİĞİ YOLUNDA
Savaş sürerken Rusya ile Ukrayna arasında başlayan barış görüşmeleri sırasında Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky, ülkesinin NATO üyeliği fikrinden uzaklaşıldığını, buna karşılık AB’ye katılmanın hedeflendiğini açıkladı. Ukrayna’nın NATO üyeliğini kendisi için hayati bir tehdit olarak gören Rusya, bu açıklama ile amacına ulaşmış gibi görünse de başka bir tehditle burun buruna. 1945’ten bugüne herhangi bir askerî bloka dâhil olmamayı güvenlik politikalarında esas edinen ve tarafsızlığı benimseyen Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üye olmak üzereler. Finlandiya Başbakanı, muhtemelen 2022 Mayıs’ında üyelik için NATO’ya başvuracaklarını açıkladı. Buna paralel olarak İsveç Başbakanı, 2022 Haziran ayı sonunda, NATO Madrid Zirvesinden sonra ülkesinin NATO’ya üyelik için başvurabileceğini açıkladı. İki ülkenin NATO üyesi olmasıyla, 2004 yılından beri gerçekleşen genişleme sürecinde Karadağ ve Kuzey Makedonya’nın ardından Rusya, yeni NATO üyeleri ile doğrudan komşu olacak. Bu da bölgedeki güvenlik denkleminde Rusya’nın planlarını altüst edecek kritik bir gelişme. Finlandiya ve İsveç’in NATO üyesi olmayı hedefledikleri açıklamaları karşısında Eski Rusya Devlet Başkanı Medvedev, bu gerçekleşirse Rusya’nın Kaliningrad bölgesine nükleer güçler konuşlandıracağını, bunun yanı sıra Baltık Denizi’ndeki askerî mevcudiyetlerini arttıracaklarını açıkladı. Böylece Rusya, sürekli dillendirdiği nükleer silahları kullanma tehdidine bir yenisini daha ekledi.
YENİ KÜRESEL DÜZEN
Rusya, Ukrayna’yı işgal girişiminin öncesinde Rusya Devlet Başkanı Putin ve Dışişleri Bakanı Lavrov sürekli nükleer silah vurgusu yapıyordu. Bu açıklamalarla nükleer silahların birdenbire ortaya çıkartılması garipsenmişti. Ancak işgal girişiminin ilerleyen günlerinde gerçek ortaya çıktı. Yenilmez armada, dev güç sanılan Rus ordusu aslında kâğıttan kaplandı. Öyle ki, Karadeniz’deki sancak gemisini bile koruyamayan Rus ordusunun sefaleti, büyük olasılıkla Kremlin tarafından da biliniyordu ve “nükleer silah” vurgusu ile korku salınmaya çalışılıyordu. Bunun yansıra Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi uzunca bir süredir ayak sesleri duyulan yeni bir küresel dönem arayışı süreci tartışmalarını da alevlendirdi. İki mi, üçlü mü, çoklu mu kutup tartışmaları ve buna dair analizler uzun vadede gündemi işgal edecek gibi görünüyor. Ekonomide, finans ve para dünyasında, diplomaside, güvenlik ile savunma alanında yeniden tesis olunması zorunlu hâle gelen farklı bir uluslararası sistemin oluşacağı varsayılıyor. Yeni süreçte çağdaş demokrasilerin dayandığı değerler ile otokratik düzenler arasındaki mücadelenin, ideolojiler arasında değil, değerler karşıtlığı üzerinde yükseleceği düşünülüyor.