İSMAİL GASPIRALI
Murat GEDİK
“Her ne yazsan, kalemini üç kuruşluk kara mürekkebe batırma, yüreğine batırıp kanınla yaz. Böyle olursa, sözün her yerde geçer, vicdanlara seslen, aksi hâlde ciddiye alınmazsın işte bu kadar!”
Bu sözler büyük mütefekkir, büyük Türk önderi İsmail Gaspıralı’ya aittir. Modernleşme, ilim ve teknoloji gibi konuların Türk milletine benimsetilmesi için, “Dilde, fikirde, işte birlik!” ülküsünün hayata geçirilmesi için, gericilerle mücadeleden hiç kaçmamış bu dava adamının 20. yüzyılın başlarında söylemiş olduğu sözler. Vicdanlara seslen diyor, zaten Türk toplumunun yaşamış olduğu sıkıntıların büyük bir bölümü vicdandan uzak kalmaktan ibaret değil mi? Belki de insanımız vicdan kelimesinin anlamını unuttu ya da unutturuldu, olmaz mı yani? “Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç” olarak tanımlıyor Türk Dil Kurumu (TDK) vicdanı. Şimdi fertlere sorsak vicdan nedir diye kim bilir ne kadar çeşitli cevaplar alınır?
Gaspıralı devam ediyor: “Dünyada doyulmayan ve doyulmayacak bir şey varsa, o da bilim ve yetenektir… Bütün kötülüklerin başı ve nedeni cahilliktir... Okumalıyız, araştırmalıyız, öğrenmeliyiz… Rahat, mutlu, ileri gitmek istiyorsan, bilgilenmelisin… Bilim deryadır.”
İsmail Gaspıralı Türk milletinin nice değerlerinden sadece birisi. Onu iyi okusak onu iyi araştırsak bilgiden noksan olan hayatımıza ne güzellikler katılacaktır. Gaspıralı’nın doğumu 1851 olarak kabul edilir. Kırım’ın güzide ilçesi Bahçesaray’a bağlı Avcıköy’de dünyaya gözünü açmıştır. Türk dünyasındaki gelişmeler onu hep etkilemiştir. Rusların Kırım Türklerini hakir görmeleri hayatına etki etmiştir. Eğitimini, Kırım ve Moskova askerî liselerinde gördü. Burada ders veren Panslavistlerin öncülerinden Prof. Katkov’un fikirlerine duyduğu tepki onda kendi millî ideolojisinin doğmasına yol açmıştır. Askerî lisede öğrenci iken Girit İsyanı sebebiyle Osmanlı ordusuna gönüllü yazılmak amacıyla okuldan ayrılmıştır. Anadolu’ya geçmek istemiş fakat pasaport engeline takılmıştır. Bahçesaray’da medresede Rusça öğretmenliği yapmıştır. Batı tarzı eğitimin Türkler arasında zaruri olduğunu görmüş ve bir dönem Paris’e Fransızca öğrenmek için gitmiştir. Buradan İstanbul’a geçmiş, iş bulamadığı için Kırım’a dönmüştür (1875). Bahçesaray’da belediye başkanlığı da (1878) yapan Gaspıralı, yapmak istediği çalışmalarda Ruslardan çok engel görmüştür. Toplumu aydınlatmak için broşürler bastırmış, milletini uyarmak için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. 1882 yılında sevdiği Zühre Hanım’ı kaçırmış ve böylece Yusuf Akçura ile akraba olmuştur. Zühre Hanım, Kazanlı Yusuf Akçura’nın halasıdır. Onun “Dilde, fikirde, işte birlik!” ülküsü Bahçesaray-Kırım’dan yükselip bütün Türk dünyasını kapsamıştır. Tercüman gazetesini 1883 yılında hayata geçirmiş ve Türkçe ve Rusça olarak basmıştır. Gazete çıkarma izinleri hep reddedilirken, bu sefer onay çıkmıştır. Onun Tercüman gazetesi öyle bir yazı dili kullanırdı ki Kazan’dan Kafkasya’ya, Kırım’dan Türkistan’a kadar anlaşılıyordu. Bu şunun kanıtıdır; ülkü sahibi bir insanın çalışmaları çok büyük işlere imza atabilir, yeter ki şuur, samimiyet ve azim olsun. Onun gönlünde yatan bütün Rusya Türklerinin bir dil etrafında bir araya gelmeleriydi. O, “Usul-ı Cedid” denilen okullar açarak eğitimde toplumu için yol gösterici olmuştur. 1884’te Kırım’da başlattığı “Usul-ı Cedid” hareketi, tesiri kısa zamanda göstermiş 1904’te Rusya’da 5 bin civarında “Usul-ı Cedid” okulu açmıştır.
Bu arada şunu da unutmamak lazım. Her ülkü sahibi insan her türlü iftiraya hazırlıklı olmalıdır. Özellikle öyle klişe olan iftiralar var ki Gaspıralı bunlardan da nasiplenmiştir. Vermiş olduğu kutlu mücadelesinden dolayı kâfirlikle bile itham edilmiştir. Oysa “Gaspıralı Türkçü olduğu kadar da İslamcıydı… Fakat Gaspıralı’nın İslamcılığı fanatik ve körü körüne inanmak değildi.” Gaspıralı’nın bütün Türklere ışık olduğu şu tespitinden de çıkmaktadır. Rus yönetimi altında yaşayan Müslümanlardan bahsederken şöyle bir değerlendirme de bulunur: “Müslümanlar Ruslardan habersizdir, onları tanımıyor, dilini bilmiyor, şehrini tanımıyor, bilimini öğrenmiyor, basınını izlemiyor. Böyle olduğu için Müslüman kendi karanlık dünyasına çekiliyor, kendini kaderine teslim ediyor…." Bakın devamında ne diyor: “Rusya Müslümanları bilime, edebiyata, basına ve araçlarına sahip değiller. Bu konularda karşı tarafa da yani Ruslara, ciddi görevler düşmekte.” Rusya Müslümanlarının o dönem %90’ı Türk olduğundan, Gaspıralı Müslüman politikasını aynı zamanda Türk politikası olarak kabul etmektedir. Gaspıralı milletini uyarmaya devam ediyor: “Avrupa’nın iyi, kötü neyi varsa, çocuk gibi elimize almayalım. Yetişkin insan gibi araştıralım: Nedir? Ne işe yarar? Vicdan, hak, adaletin neresinde duruyor?”
Son sözde Gaspıralı yine vicdandan bahsediyor ve buna hak ve adaleti ekliyor. Gaspıralı’nın maneviyata bağlılığı, aklı her zaman duygusallığın önünde bulundurmasının yanında ileri görüşlülüğü de her zaman göze çarpmaktadır: kadına verilmesi gereken değerler, Müslümanlar için tertiplemiş olduğu Kurultaylar, eğitimde uygulamış olduğu yeni sistem ve elbette ortak Türk alfabesi bunlardan sadece örneklerdir. Türkçe konusunda ise onu anlatmaya zaten gerek yoktur. Bir makalesinde der ki: “Türkçesi olan bir kelime yerine diğer bir dilin sözünden yararlanmak edebi cinayettir.” Türk birliği konusunu ise nasıl vurguluyor: “Tatar kavimi mevcut değil, Tatar dili yoktur! Dilimize ne ad verilirse verilsin, gerçekte bu dilin adı Türk dilidir!” Ya Türk’ün savaşçı ruhu için ne diyor: “Savaş zamanı saçlı, saçsız; kadın, erkek yoktur, asker vardır.” Gaspıralı gibi nice değerlerimiz var bizim, tarihten atiye ışık olup maalesef yeterince tanınmayan. Gerçi tanınmamaları için de çalışanlar iyi çalışmıyorlar değil ya. “Millî aidiyet her şeyden önce gelir, her şeyden kutsaldır.” sözünden de anlaşılacaği gibi Gaspıralı’nın varoluşu elbette birilerini rahatsız etmeye devam etmektedir. Özellikle Stalin döneminden itibaren yok edilmek istenen Gaspıralı’nın fikri ve onun emanetleri elbet gerektiği gibi Türk insanına anlatılmalı ve okutulmalıdır. Onun ileri görüşlülüğü sadece Türk insanı için değil, bütün insanlık için bir ışıktır. İşte o ışık her daim yanmalı ve etrafını ışıtmalıdır. Her şeye rağmen bu mücadele devam etmelidir, bu sebepten “Bu dünya umut dünyasıdır, niye umutsuz olalım?” sorusunu Gaspıralı her zaman sormuştur. Rusya Müslümanlarının yapmış oldukları kongrelerde de bulunan Gaspıralı, bazen gizli yapılan bu kongrelerde başkanlık görevini de yürütmüştür. 1914 yılında vefat eden İsmail Gaspıralı, çalışmaları başta Rusya olmak üzere, Türk dünyasında etkisini hep göstermiştir. O, çok sayıda ilim adamlarına öncü olmuştur. Sadri Maksudi haklı olarak onu ‘Emeller Üstadı’ diye anmaktadır. Yusuf Akçura ise hakkında şöyle der: “Elhasıl İsmail Bey Gasprinski’yi ben ‘Bütün Türkçülük’ hareketinin merkezi siması saymak doğru olduğuna kaniim.” Büyük mütefekkirin sözüyle bu yazıyı sonladıralım: “Milletin hangi düşüncede ve neye yeterli olduğunu gelecek gösterecek. Bana gelince, siyasi inanç ve görüşümün temeli, ‘Türk oğlu Türk’ olduğumdur. Önce Türk olmadıkça ne aristokrat olurum ne de demokrat. Ne halkçı olurum ne sosyalist. Eğer bana ‘Türklükten, milletçilik ülküsünden elini çek, mutlu olursun,’ deseler, ben bu tür mutluluktan mutsuzluğu üstün tutarım. Benim ben olmamam ne aklıma gelir, ne vicdanıma sığar.” Son cümlede yine vicdan ve onu destekleyen akıl.