OSMAN TURAN
Selçuklu tarihçiliğinden bahsedilince ilk akla gelen isimlerdendir Osman Turan. Çünkü kendisi Selçuklu tarihçiliğinin kurucularından sayılır. “Selçuklular Zamanında Türkiye” adlı dev eseri kaynak bir eser olarak kabul görür. “Anadolu’nun fethi, Türkleşmesi ve bu ülkede Türkiye devleti, vatanı, Türk–İslam medeniyetinin kurulması, yalnız millî bakımdan değil, İslam ve cihan tarihlerinde de bir dönüm noktası teşkil ettiği hâlde, bugüne kadar Selçuklular tarihi yazılmamıştır. İşte bu kitap bu derece mühim olduğu kadar karanlık kalan bu devrin siyasi tarihini Alp Arslan’dan Osman Gazi’ye kadar aydınlatmak gayesi ile telif edilmiş; ilmî ve millî acil ve büyük bir ihtiyacı karşılamak istemiş, iktisadi, içtimai, dinî, kültürel ve sanat bölümlerini müteakip ciltlere bırakmıştır.” sözleri kitabın tanıtımında yer almaktadır.
Trabzon’un Çaykara ilçesinin Soğanlı köyünde 1914 yılında dünyaya gelen Osman Turan’ın, babası Hasan Ağa Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkasya Cephesinde şehit düşmüştür. Yoksul bir ailenin çocuğu olan Osman Turan, ilkokulu Çaykara’da, ortaokulu Bayburt’ta, liseyi Trabzon ve Ankara’da okudu (1935). Aynı yıl açılan Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesine girmiş ve bu Fakültenin ilk öğrencilerinden olmuştur. Zekâsı ve çalışkanlığı ile bilim adamı ve hocası olan Fuat Köprülü’nün ilgisini çekmiş, 1940 yılında bu Fakültenin Tarih Bölümünden mezun olmuştur. Hocası Fuat Köprülü talebesini yazılarında dahi övmekten geri durmamıştır. Osman Turan’ın doktora çalışmasının önsözünde “Çalışkan ve değerli talebem.” diye bahseder.
Osman Turan, Fuat Köprülü’nün başında bulunduğu Orta Çağ Tarih Kürsüsünde doktora öğrencisi olarak kabul edildi. Onun danışmanlığında “On İki Hayvanlı Türk Takvimi” adlı teziyle doktor unvanını kazandı. Bu çalışması ile Türk tarihi araştırmalarında eksik olan önemli bir açığı gidermiştir. Eserinin başlangıç bölümünde bu konuyu şu sözlerle vurgular:
“Tarih tetkiklerine başlayanların tecessüsü, daha ilk anlarda bu zaman ölçülmesi meselesine intikal eder. Başka milletler için tecessüsü tatmin etmek güç değildir. Fakat ne yazık ki tarihimizin hemen her sahasında olan ihmal, kültür tarihi sahasında daha fazla varit olması dolayısıyla, takvim meselelerinde de pek tabii olarak kendini göstermektedir. Bizim bu eserimiz işte bu millî ihtiyacı karşılamak arzusuyla yazılmıştır.”
Köprülü’nün siyasete atılması ile Orta Çağ Türk İslam Tarihi dersleri vermeye başlayan Osman Turan, “Orta Zaman Türk Devletlerinde Türkçe Unvanlar” çalışmasıyla (1943) doçent, 1951 yılında profesör olmuştur. İngiltere ve Fransa’da araştırmalarda da bulunmuş ve Milletlerarası Şarkiyat ve Türkiyat kongreleriyle bildiriler sunmuştur. Böylece uluslararası şöhret kazanan Osman Turan, Türk Tarih Kurumuna asli üye olarak seçilmiştir (1949).
İngilizce, Fransızca, Arapça ve Farsça bilen Osman Turan’ın yüzlerce makaleleri bulunmaktadır. Eserlerini ilmî ve fikrî olarak ikiye ayırmak mümkündür. Bazı eserleri: "On İki Hayvanlı Türk Takvimi (1941), Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti (1965), Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi Tarihi (iki cilt) (1969), Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi (1973), Selçuklular ve İslamiyet (1971), Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar (1958), Selçuklular Zamanında Türkiye (1971), Türkiye'de Manevi Buhran Din ve Laiklik (1964), Türkiye'de Komünizmin Kaynakları (1965), Vatanda Gurbet (1980), Türkiye'de Siyasi Buhranın Kaynakları (1980)." Bunların yanında nesir ve çevirileri de mevcuttur.
Hocası Fuat Köprülü gibi Osman Turan da Türk millî kültürünün temelinin Orta Asya’da atıldığını ve bunun İslam’la yeni katkılar sağladığını ve korunduğuna inanan bir tarihçidir. Bu devamlılığı örneğin Türk Cihan Mefkûresi adlı eserinde görülmektedir.
Osman Turan Türk milliyetçiliğine, Türkçülüğe bağlı bir insandı. İnanmışlığında samimi ve azimliydi. Etrafı da onu iyi bir “Müslüman” iyi bir “Türk” olarak kabul ederdi. Nihal Atsız’a sevgi ve saygı duyardı. İlişkileri hep devam etti. Osman Turan DTCF odasında Nihal Atsız’ı kabul eder. 1944 Irkçılık–Turancılık Davası sürmektedir ve Nihal Atsız sanıktır. Bu ziyaretten Fakülte yöneticileri hoşlanmazlar ve Millî Eğitim Bakanlığına şikâyet ederler. Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, Osman Turan’ı görevinden uzaklaştırır (4 Mayıs 1944). Neyse ki Osman Turan 30 Kasım 1944’te görevine tekrar dönebilir. 20 Aralık 1956’da Osman Turan, Nihal Atsız’ın yardımı ve vesilesi ile Sultan II. Abdülhamid Han’ın torunu Emine Satıa Sultan ile evlenir.
1954 yılında Osman Turan siyasete atılır ve bir daha öğretim hayatına dönemez. Trabzon’dan Demokrat Parti milletvekili seçilir. 1957 Seçimlerinde tekrar Demokrat Partiden Trabzon milletvekili seçilir. Menderes ile ters düştüğü konular olur, 27 Mayıs 1960 Darbesi’nden sonra 16 buçuk ay Yassıada’da tutuklu olarak yargılanır. Fakülteye dönmek ister, kazanmış olduğu mahkemelere rağmen dönemez. 1965’te Adalet Partisinden Trabzon milletvekili olarak seçilir ve Genel Başkan Yardımcılığı görevine kadar yükselir. Süleyman Demirel ile ters düştüğü konular vuku bulur. Yazıları Demirel’i hoşnut etmez ve 1967’de partiden ihraç edilir. Milliyetçi Hareket Partisinde siyasete devam eden Turan, yine Fakülteye dönebilme girişimlerinde bulunur fakat bir türlü dönemez. 1972 yılında emekliye ayrılır ve ilmî çalışmalarını evinden devam ettirir.
Dürüst, cesur, özü sözü doğru, seçkin bir Türk aydını olan Osman Turan, Türk Ocağının Ankara Şube Başkanlığını da yürütmüştü. Genel Merkezin Ankara’ya taşınması üzerine yapılan kurultayda Genel Başkan olmuştu (1959). 27 Mayıs 1960 Darbesi ile tutuklanınca Ocak Genel Merkezinde bir iç darbe gerçekleştirilir ve “gayrimeşru” yollarla görevden uzaklaştırılır. 1966’da tekrar Türk Ocağı Genel Başkanı seçilir ve 1973 yılına kadar bu görevini yürütür. Onun Türk Ocağı Genel Başkanı dönemleri çok övücü sözlerle anılır. “Osman Turan, Türk Yurdu mecmuasını yepyeni bir muhteva ve ruhla çıkardı. Türkiye'nin en çok okunan fikir dergisi yaptı. Hamdullah Suphi Tanrıöver ve Prof. Dr. Osman Turan'ın Genel Başkanlığı döneminde Türk Ocakları her bakımdan şahsiyetini kazanmış, fikir ve kanaatleri cemiyetin her kesiminde kabul gören itibarlı bir kuruluş olarak kamuoyunda yerini almıştır.”
Emeklilik sonrası İstanbul’a yerleşen Osman Turan 17 Ocak 1978 tarihinde beyin kanaması sonucu hayata veda etmiştir. Kabri Silivrikapı Ayvalık Kabristanı’nda bulunmaktadır. 1974 yılında hiçbir gerekçe gösterilmeden Türk Tarih Kurumu asli üyeliğinden çıkartılması onu çok etkilemiştir. Hayatının son zamanlarında “Selçuklu İktisat Tarihi” çalışması ile meşgul olmuş, tamamlamaya ömrü yetmemiştir. İlme vermiş olduğu ilgi ve önemi yeğeninin şu sözleri özetlemektedir: “O her kitaba bir evlat gözü ile bakardı. Ağabeyi olan rahmetli babam Mehmet Turan ona; ‘Osman, bunca çalıştın çabaladın arkanda bir evlat bile bırakmadan göçeceksin.’ derdi. O da; ‘Ağabey irsi olarak yeğenlerim, eser olarak da kitaplarım yetmez mi?’ gibi cevap verir, şakalaşırlardı.”