TÜRKİYE-LİBYA ANLAŞMASI VE BÖLGEDEKİ DENGELER

15 Ocak 2020 13:46 Mehmet DEMİRKAN
Okunma
763
TÜRKİYE-LİBYA ANLAŞMASI VE BÖLGEDEKİ DENGELER

Akdeniz’de doğalgaz arama, ülkelerin yaptıkları işbirlikleri ile tırmanan gerilim yeni bir safhaya evrildi.
Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti arasında 27 Kasım'da savunma ve güvenlik iş birliği ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılması muhtıralarının imzalanması Akdeniz’deki kurguyu bir anda alt üst etti. Ülkeler adına muhtıraya Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Libya Ulusal Hükûmeti Başkanlık Konseyi Başkanı Fayez al-Sarraj, İstanbul'da imza koydu. Kapsamlı bir içeriğe sahip olan mutabakat muhtırasına göre Türkiye, Libya'da polis ve askerî sorumlulukları içeren Ani Müdahale Kuvveti ile ortak Savunma ve Güvenlik İş Birliği Ofisi kurulmasının yanı sıra; eğitim, teknik, bilgi gibi beceri geliştirici faaliyetler ile birlikte kara, hava ve deniz araçlarının hibesini de içerek şekilde Trablus hükûmetine destek sağlayacak. Anlaşma, tarafların "terörle ve yasa dışı göçle" mücadele etmesini, istihbarat alanında işbirliğinde yapmasını da kapsıyor. Bunun ardından Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti İçişleri Bakanı Fathi Başağa, Tobruk merkezli isyancı General Halife Hafter güçlerine karşı koruma amacıyla Türkiye'den asker isteyebileceklerini açıkladı. Kısa bir süre sonra da bu resmi kanallardan iletilen bir talebe dönüştü. Türkiye imzalanan anlaşmayı ve talepler karşında askeri bir operasyon hamlesini süratle yasal zemine oturttu. TBMM önce Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti arasındaki güvenlik ve askerî iş birliği mutabakat muhtırasını ardından da Libya'ya asker gönderilmesine ilişkin tezkereyi oylayarak kabul etti. “Libya’ya nasıl bir destek?” sorusunun cevabı ise Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’dan geldi.
Kalın:"Biz prensip olarak meşru uluslararası toplumun tanıdığı Libya hükûmetinin ve Libya halkının yanında olmaya devam edeceğiz. Bunun gerektirdiği adımları atmaktan sarfı nazar etmeyiz. Bu askerî eğitim olabilir, başka alanlarda destek şeklinde olabilir, siyasi destek şeklinde olabilir." dedi. Gelişmeler ulusal ve uluslararası platformda büyük yankı uyandırdı.

ANKARA'NIN ASKERİ VE SİYASİ STRATEJİSİ
Türkiye, Libya ile varılan deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasıyla, ABD desteğiyle Yunanistan-Güney Kıbrıs-Mısır ve İsrail tarafından geliştirilen Doğu Akdeniz Doğal Gaz Forumu oluşumuna, büyük ket vurdu. Bölgedeki büyük hidrokarbon paylaşımında “Ben de varım.” dedi.
Türkiye, Başbakan Mustafa Fayez al-Sarraj liderliğindeki Ulusal Mutabakat Hükûmeti ile yaptığı anlaşma önemli bir kazanım elde ederken, gözler bölgenin en büyük gücü Rusya’ya çevrildi. Çünkü Libya’daki savaşın diğer tarafı olan isyancı General Hafter’i, başta Rusya olmak üzere Fransa, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan destekliyor. Bunların yanı sıra; Çad, Nijer ve Sudan’dan Hafter’in Libya Ulusal Ordusu’na (LUO) paralı asker akışı sürüyor. Rusların Wagner’i de Vega’sı da orada. Mısır LUO’nun hava kuvvetlerini takviye ediyor. Hafter, Scud-B füzeleri ve Kornet tanksavar silahları da edindi. Bölgede gerilim tırmanırken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan stratejik bir hamle yaptı. Libya'nın komşusu Tunus'a 25 Aralık'ta günübirlik bir ziyaret gerçekleştirdi.
Erdoğan, Libya'da siyasi uzlaşmanın sağlanması amacıyla oluşturulan Berlin Süreci kapsamında yapılması öngörülen uluslararası toplantıya Tunus, Cezayir ve Katar'ın katılmasını sağlayarak Ulusal Mutabakat Hükûmeti aleyhine olan durumu düzeltmeye çabalıyor. Libya'da kalıcı bir ateşkes ve siyasi çözüm arayışı için uluslararası toplantılardan birinin ocak ayında Almanya'nın başkenti Berlin'de yapılması öngörülüyor. Ancak toplantıya kimlerin katılacağı ve gündemi üzerinde henüz uzlaşının sağlanamadığı kaydediliyor.
Toplantı büyük olasılıkla düşük katılımla gerçekleştirilecek, Bununla birlikte Ankara bu toplantıya masaya eli güçlü ve yaklaşımını destekler bir grupla oturmak için hamle yapıyor.
Erdoğan’ın günübirlik Tunus ziyaretinin bir amacı da olası harekât için Libya’nın batısından Ulusal Mutabakat Hükûmetine lojistik hat açma düşüncesi. Tunus’un yanı sıra Cezayir’in bazı limanlarının da kullanılması düşünülüyor. Batılı diplomatik kaynaklar, Türkiye'nin Suriye ve Libya'da uyguladığı politikalar arasında benzerlikler olduğunu, her iki çatışma alanında da askerî gücünü kullanarak siyasi alanda söz sahibi olma arayışında olduğunu kaydediyorlar. Türkiye'nin Suriye topraklarında 2016 yılı Ağustos ayından itibaren düzenlediği üç askerî operasyon sayesinde hem ABD hem de Rusya ile belirli masada oturduğuna dikkat çeken kaynaklar, benzer bir stratejinin Libya'da da uygulandığı görüşündeler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik faaliyetleri de bu görüşü destekler nitelikte.

KİLİT ÜLKE RUSYA
Libya üzerinden büyük bir mücadele verilirken, kilit nokta, Rusya daha doğrusu onun lideri Vladimir Putin’in takınacağı tutum...
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 8 Ocak'ta yaptıkları görüşmede Libya, Suriye’den bile önemli bir başlıktı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu görüşme öncesi yaptığı konuşmalarda, Wagner güvenlik şirketine bağlı 2000 Rus paralı askerin Libya'da Hafter saflarında yer aldığını gündeme getirdi. Bu aslında Putin'e açık bir göndermeydi. Bu görüşme öncesinde Erdoğan ve Putin telefonda konuştu. Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal başkanlığında üst düzey bir heyet de Moskova'ya gitti.
Erdoğan ve Putin Suriye'de olduğu gibi Libya için de temel parametreler üzerinde uzlaşma yolunu seçtiler. İki ülkenin giderek derinleşen siyasi, ekonomik iş birliğini risk altına sokmak istemediler. Rusya açısından bakılması gereken bir diğer konu ise Akdeniz’deki hidrokarbon varlığının paylaşımı ile ilgili yaşanan mücadele. Rusya’nın çıkarları, ABD’nin desteklediği İsrail, Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ortaklığı karşısında Türkiye’nin yanında yer almasını gerektiriyor.

HİDROKARBON SAVAŞI
Doğu Akdeniz bölgesi, bölgede zengin doğal gaz rezervlerinin keşfedilmesiyle beraber özellikle 2010 senesinden itibaren giderek daha da artan şekilde gündeme geliyor.
Mısır, Yunanistan, İsrail ve Güney Kıbrıs'ın bir tarafta Türkiye ve Kuzey Kıbrıs'ın diğer tarafta olduğu gerilim, son dönemde AB, ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin de devreye girmesiyle uluslararası platforma taşındı. Doğu Akdeniz geriliminde, Türkiye ile Libya'nın 27 Kasım'da attığı adım ise dengeleri bir anda değiştirdi. Türkiye, Libya'yla vardığı anlaşma ile Yunanistan'la Kıbrıs ve Mısır arasında bir kalkan oluşturdu.
Ankara,  Yunanistan'ın Girit'ten Meis'e kadar olan bölgedeki alanlarını tek bir sahil şeridi olarak kabul ederek Güney Kıbrıs ve Mısır ile deniz yetki anlaşması imzalamasından endişeleniyordu. Yunanistan eğer böyle bir anlaşma yapsaydı, Türk karasularının yaklaşık 41 bin kilometrekarelik bir alana sıkışacaktı. Libya ile yapılan anlaşma sayesinde bu sıkışma ihtimali ortadan kaldırıldı. Libya'daki gelişmeleri Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon geriliminden bağımsız görmeyen Ankara, başka hamleler de yapıyor. Kuzey Kıbrıs'a gözlem amaçlı insansız hava araçları yerleştiriyor. Dillendirilen bir diğer konu da KKTC’ye kurulması planlanan bir deniz üssü. Bu muhtıra, Türkiye’nin KKTC ile 2011'de yaptığı dışında, Doğu Akdeniz'de bir kıyıdaş ülkeyle yapılan ilk deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması. Kıbrıs Rum kesimi ise İsrail ve Mısır ile bu anlaşmaları 2000'li yılların başında yaptı. İlan edilen münhasır ekonomik bölgelerde oluşturulan 13 parselde hidrokarbon arama çıkarma için ihalelere çıktı. Türkiye'nin yıllardır deniz yetki alanlarını dikey hatlar üzerinden oluşturmaya çalışmaktaydı. Şimdi, Türkiye’nin dünya üzerindeki eğimli duruşundan yola çıkarak diyagonal hatlar oluşturuldu. Böylece Akdeniz'in karşı kıyısındaki sahillere ulaşıldı.
Türkiye bu sayede İsrail ve Lübnan’la de benzer anlaşmalar yapma düşüncesinde.
TBMM'ye anlaşmayla ilgili teknik ve hukuki bilgi veren Dışişleri Bakanlığı İkili Siyasi İşler ve Denizcilik-Havacılık-Hudut Genel Müdürü Büyükelçi Çağatay Erciyes, Libya ile yapılan anlaşma sayesinde Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de yeni kıta sahanlığı-münhasır ekonomik bölge sınırlarının çizildiğini vurguladı.
Çağatay Erciyes, şahsi Twitter adresinden bu sınırların nasıl oluştuğunu gösteren bir harita da yayımlayan diplomat, Batı sınırının Yunanistan'a ait Girit Adası’na 45 mil uzaklıkta olduğu bilgisini de verdi.

TÜRKİYE’NİN HAMLESİNE TEPKİLER
Türkiye'nin Libya ile yaptığı anlaşmaya Doğu Akdeniz'de kıyısı bulunan bazı ülkeler tepki gösterdi. Atina ve Kahire, mutabakatın uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirtirken; Kıbrıs Rum kesimi, Lahey'de bulunan Uluslararası Adalet Divanı'na başvurmaya hazırlanıyor.
Yunanistan ve Rumlar teknik ve hukuki açılardan karşı çıkarken, Mısır, İsrail, ABD ve Rusya gibi ülkeler de siyasi açıdan itirazlarını dile getiriyorlar. Yunanistan, Türkiye-Libya Anlaşması’nın 1982 tarihli Uluslararası Deniz Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu, bölgede yer alan Girit, Rodos, Kerpe ve Meis Adalarının deniz yetki alanlarını ve dolayısıyla egemenlik haklarının göz ardı edildiğini kaydediyor. Dışişleri Bakanlığının Atina tarafından dile getirilen iddialara verdiği yanıtta ise Türkiye'nin Doğu Akdeniz'in en uzun anakara kıyısına sahip olduğu ve kıyı projeksiyonunun adalarla kesilemeyeceği görüşüne yer verildi.
İki ana kara arasındaki ortay hattın ters tarafında kalan adaların karasuları dışında deniz yetki alanı yaratamayacağının ve deniz yetki alanları hesaplaması yapılırken kıyıların uzunluklarının ve yönlerinin hesaba katıldığının Yunanistan dâhil herkes tarafından bilindiğini kaydeden Dışişleri, bu açıklamayla örneğin Meis Adası gibi Yunan adalarının Türkiye ile Libya arasındaki deniz yetki alanlarını bölemeyeceği değerlendirmesini yaptı.
Tepkilerin bir kısmı da Libya'da mevcut Ulusal Mutabakat Konseyi başkanı olarak görev yapan Fayez al-Saraj'ın bütün Libya adına böyle bir anlaşmaya imza atamayacağına ilişkin.
Oysa iç savaştan ikiye ayrılmış olarak çıkan Libya'da BM'nin onayladığı hükûmetin başında al-Saraj bulunuyor.