AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ NE KADAR GÜVEN VERİYOR?

12 Eylül 2019 11:49 Mehmet DEMİRKAN
Okunma
2421
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ NE KADAR GÜVEN VERİYOR?


AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ NE KADAR GÜVEN VERİYOR?
Mehmet DEMİRKIRAN
Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri, Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge kurma planı üzerinde birlikte çalışmak üzere mutabakat sağlandığını çeşitli kademelerdeki beyanlarla açıkladılar. Peki, ABD ne kadar güven veriyor? Temel soru bu! Gelişme, geçmişin de acı deneyimleri ile tartışmaya açılırken ilk uyarı 9 Ağustos’ta MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den geldi. Bahçeli, Müşterek Görev Gücünün komutasının Türkiye’de olması gerektiğini söyledi. “ABD yeni bir oyalama sürecine tevessül etmemeli.” dedi.

SURİYE’DEKİ SAVAŞTA TÜRKİYE BAŞINDAN BERİ “TAMPON BÖLGE” İSTEDİ

Suriye’deki çatışmaların bir iç savaşa dönüşmesi ile milyonlarca Suriyeli Türkiye’nin kapısına dayandı. Türkiye, gücünün çok üstünde bir yükü sırtlanırken, insanlık aybının önüne geçilebilmesi için Suriye topraklarında bir güvenli bölge tesis edilmesi için didindi durdu.
Yıllar sonra Suriye’nin kuzeyinde PKK’ya karşı ABD ile Ortak Görev Gücü kurulmasına karar verildiği Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından 7 Şubat 2019’da açıklandı. Mutabakat da altı ay sonra sağlandı. Ancak ilginç olan bir taraftan görüşmeler sürerken, diğer taraftan da Türkiye ile ABD arasında yaşanan soğuk bir savaştı. Türkiye, ABD’nin F-35 savaş uçağı programından çıkarılacağı ve ekonomiyi de etkileyecek yaptırımlar uygulanacağı tehdidine rağmen Rus yapımı S-400 füze sistemini almaktan vazgeçmedi. İlk S-400 parçaları 12 Temmuz’da Ankara’ya teslim edildi. İlk teslimatın tamamlandığı 16 Temmuz’da ABD Savunma Bakanlığı Türkiye’nin (ortağı olduğu) F-35 programından çıkarılma sürecini başlattığını duyurdu. Bununla birlikte ABD Başkanı Donald Trump devreye girerek yaptırımlar sürecini frenledi. Ancak sadece geride bıraktığımız sekiz ay değil, iki yılı aşkın bir süredir iki ülke ilişkilerinde büyük kırılmalar yaşandı. 10 Ağustos 2018’de New York Times’da Cumhurbaşkanı Erdoğan imzasıyla “Türkiye, ABD ile krizi nasıl görüyor?” başlıklı bir yazı yayımlandı. Bu, Ankara’nın ilişkilere bakışını görmek açısından çarpıcıydı.Yazıda, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ABD tarafından kesin biçimde kınanmamış olması, ABD’nin Pennsylvania eyaletinde yaşayan, Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ) Lideri Fetullah Gülen’in Türkiye’ye iade edilmemesinden duyulan hayal kırıklığı dile getirildi.
Yazıda ayrıca PKK’nın Suriye’deki kolu PYD/YPG ile ABD arasındaki ortaklık da kınanıyordu. Ama asıl çarpıcı olan son bölümdü.“Daha fazla geç olmadan Washington ilişkimizin asimetrik olabileceği şeklindeki yanlış görüşü terk etmeli ve Türkiye’nin alternatifleri olduğu gerçeğini kabul etmelidir. Bu tek yanlı hareket etme ve saygı duymama eğilimi terk edilmezse bu bizi yeni dost ve müttefikler aramaya başlamak mecburiyetinde bırakacaktır.”

STRATEJİK ORTAK MI?

Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından Türkiye-ABD ilişkileri “stratejik ortaklık” olarak tanımlandı. Ama bu hep lafta kaldı. 2003’te Amerikan birliklerinin Irak’a girmek için Türkiye topraklarını kullanması, uzun müzakerelerden sonra reddedildi. Buna karşın Irak’ın işgalinin ardından Süleymaniye kentinde Amerikan güçleri Türk askerlerini başlarına çuval geçirerek gözaltına aldı. 2004’te yeniden başlayan PKK saldırılarına rağmen Türkiye’nin 2008’e kadar örgütün üslendiği Irak’a karadan müdahale etmesine ülkeyi işgal eden ABD izin vermedi.
Suriye’de ise Türkiye’nin sinir uçları ile oynayacak hamleleri oldu, ABD’nin.
Bir önceki ABD Başkanı Obama’nın IŞİD’e karşı ortak mücadele olarak tanımlanan PKK/YPG ile başlattığı iş birliği hâlihazırda sürüyor. YPG’nin terör örgütü PKK’nın uzantısı olduğu bilinmesine rağmen, bunlar “Suriye Demokratik Güçleri” olarak adlandırılmakta.
Trump, “Onlar IŞİD’e karşı savaşan ortaklarımız.” derken, Amerikan yönetimi PKK/YPG’ye, 2014’ten bu yana silah, para ve eğitim vermekte. Daha da önemlisi uluslararası platformda siyaseten tanınırlık desteği de sağlamakta. Bütün bunlar da iki ülke arasında güven bunalımını arttırmakta.

“ÇEKİÇ GÜÇ” HATIRLATMASI

Şimdi gündemin en önemli konularından biri, ABD ile oluşturulan, devriye görevine başlanan, kademe kademe hayata geçirilecek “güvenli bölge.” Ancak bu konuda ciddi çekinceleri olanlar Irak’ta daha önce yaşananları hatırlatıyorlar. Huzuru Temin Harekâtı (Operation Provide Comfort); 1991’de Körfez Savaşı’ndan sonra, Irak’ın kuzeyindeki Kürtleri Saddam Hüseyin’in saldırılarından korumak için ABD öncülüğünde Türkiye üzerinden gerçekleştirilen askerî operasyonun adıydı. Bu harekâtı uygulayan ve Türkiye’de konuşlanan hava gücü ise Çekiç Güç olarak adlandırıldı. Bu harekât; 1997-2003 arasında Kuzeyden Keşif Harekâtı olarak devam etti ve 2003’teki İkinci Körfez Savaşı ile görevini tamamladı. Çekiç Güçün kurulmasının ABD tarafından açıklanamayan esas nedeni; Orta Doğu’da emperyalizmin çıkarları için elzem gördükleri Kürt Devleti’nin kurulmasına yönelik ana zeminin oluşturulması ve Irak bacağının inşasıydı. Sonunda da Irak fiilî olarak bölündü. İşte korku da bu, ABD’nin benzeri bir manevra ile Suriye’de de oldubitti ile illegal bir Kürk bölgesi oluşturması.

NASIL BİR “GÜVENLİ BÖLGE”?

Ayrıntılar açıklanmasa da “güvenli bölge” görüşmelerinin en çok tıkandığı nokta, bölgenin derinliği olduğu biliniyor. Türkiye’nin 30-35 kilometre derinlikte ısrar etmesinin temel nedeni, hem YPG kontrolündeki pek çok yerleşim biriminin hem de Halep’ten Kamışlı’ya, oradan da Irak’taki Musul’a uzanan M-4 kara yolu hattının bu mesafe içinde olması.
YPG/PKK’nın ABD’nin de desteği ile Suriye’nin Fırat’ın doğusunda kalan alanın üçte birini kontrol ediyor. Suriye’deki Kürt nüfusun asıl yoğunlaştığı yerler, Türkiye sınır boyu bölgeleri. Türk tarafı özellikle M-4 kara yolunun YPG kontrolünde kalmasını istemiyor. PKK’nın Kandil-Sincar-Haseki-Afrin koridorundaki akışını kesmek istiyor. Bir soru işareti var. Müşterek Görev Gücünün komuta merkezi neden Suriye’de değil de Türkiye’de Şanlıurfa’da?
Eğer MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin işaret ettiği gibi görev gücünün komutası Türkiye’de olacaksa merkezin Şanlıurfa’da olması akılcı. Bu arada unutulmaması gereken bir konu daha var. ABD Suriye’de bir Kürt federasyonu kurulmasını istiyor. Bunu da her fırsatta çeşitli kademelerdeki siyasetçi ya da yöneticileri aracılığı ile ifade ediyor. “Yeni Suriye” Anayasa’sında Kürtlere özerklik tanınmasını öngören tek ülke ABD değil. Rusya da bunu yazılı olarak açıklamış durumda. Bütün bunlar olurken gelişmeleri sessiz ama endişe ile takip eden Moskova’dan bir hamle geldi. Suriye ordusu, Rusya’nın da desteği ile Astana sürecinde "gerilimi düşürme bölgesi" olarak öngörülen İdlib'in güneyinde mayıs ayından beri yürüttüğü operasyonda Han Şeyhun kasabasına girdi. Türkiye'nin kurduğu 12 askerî gözlem noktasından dokuzuncusu Morek, kuşatma altında kaldı. Rusya açısından Astana ve Soçi platformları,Türkiye'nin Suriye'de Amerikan planlarından uzaklaşması açısından önemliydi.
Ancak Türkiye’nin Fırat'ın doğusunda "güvenli bölge" oluşturmak üzere ABD ile Müşterek Harekât Merkezi kurması, Rusya’nın planlarını altüst etti. Rusya, Türkiye ile ABD'nin sahada yeniden iş birliği yapmasından, kendi egemenlik alanını daraltacağı için son derece rahatsız. Bu yüzden de Rusya’nın tavrı değişiyor, İdlib'de Türkiye'yi bunaltacak başka hamleler gelme olasılığını da artıyor. Bir kez daha Türkiye’nin kendi güvenlik alanını kendi gücüyle, hiçbir güce bağımlı olmadan oluşturmasının ehemmiyeti bütün yalınlığı ile ortaya dökülüyor.