YUSUF AKÇURA (1876-11 MART 1935)

11 Haziran 2018 13:14 Murat Gedik
Okunma
3286
YUSUF AKÇURA (1876-11 MART 1935)

YUSUF AKÇURA

(1876-11 MART 1935)

 

Murat GEDİK

 

 

Türkçülük akımının önde gelen şahsiyetlerinden olan Yusuf Akçura Kazan’ın Simbirsk şehrinde dünyaya gelmiştir (1876). Baba tarafının Kırımlı olduğunu duyduğunu söyleyen Akçura bunu teyit ettiremediğini de hatıralarında belirtir.Kardeşlerinin hiçbirinin yaşamadığını ve kendisinin doğup hayatiyet gösterdiğinden dolayı ebeveynleri çok sevinmişti. Onlar bu memnuniyetlerinden dolayı 93 Savaşı’nda esir düşüp Simbir’e getirilen Türk askerlerine giyecek ve yiyecek hediye etmişlerdir.[1] Henüz iki yaşında iken babasını kaybeden Akçura annesi ile yalnız kalmış ve babasının fabrika işleri de annesinin yönetimine kalmıştır. Daha sonra işlerin kötü gitmesinden dolayı annesiyle beraber İstanbul’a göç etmiştir (1883).

Akçura oğlu Yusuf’un biraz şuurlu Türkçülüğü Harbiye Mektebi sıralarında başlar. O zamanlar, yani Yunan Harbi öncesinde, Necib Asım Beylerin, Veled Çelebi Efendilerin,Bursalı Tahir Beylerin Türkçülüğe ait risale ve makaleleri yayımlanmakta idi.Aynı zamanda Gaspıralı İsmail Bey’in “Tercüman” gazetesi de bir süre İstanbul’da dağıtılmıştır. Akçuraoğlu’nun bu yayınlardan fikir aldığı muhakkaktır.[2] Harbiye Mektebinde yazarlığa heves eden Akçura’nın ilk makalesi Malumat Dergisi’nde yayımlanır.İlk basılan bu makalesi Türklüğün iki kolunu (Rusya Türkleri ve Osmanlı Türkleri) birbirine tanıtmak yolunda yazdığı Şehabeddin-i Mercani’nin tercüme-ihalidir.[3] Akçurabu yazısıyla “Bütün Türkleri” kapsayan bir Türkçü fikriyatı kabullendiğini de teyit etmiş olur.

Kazan’ı İstanbul’a tercih eden Akçura öğrencilik döneminde annesi ile Kazan’a ziyarete gider.Burada İstanbul’u sevmediği halde Ruslara karşı İstanbul’u hep savunmuştur, buda onun milliyetçilik anlayışından olmalıdır. Hatıralarında der ki: “Ruslar İstanbul’u batırmak istedikçe ben içimden, hoşlanmadığım halde izzeti nefsime bir türlü yediremeyip kavga ederdim. Bir defa o kadar bağırmışım ki, uzakta duran validem bana bir şey olmuş diye fena halde korkarak yanıma koştu.”[4] Aynı zamanda Rus diline Türk düşmanı dili diye baktığını ve bu sebepten İstanbul’da Rusça derslerine önem vermediğini üzülerek ifade eden Akçura “Düşmanı iyice tanımak için dilini de iyice bilmek lazım geldiğini şimdi idrak ediyorum.” diye pişmanlık duyar.[5]

Kazan ziyareti esnasında Başkurt Türklerini ziyarete giden Akçura bu vesileyle Ruslar tarafından zorla Hristiyanlaştırılan Türklerle de temas kurma fırsatını bulur. Bir vapur seyahatinde görmüş olduğu böyle bir aile hakkında dayısından duydukları için şöyle bir yorum yapar: ”Dayımın bu sözleri Türklerin mühim bir kısmını milliyetinden ve dininden cebren ve kahren ayırmayı iş edinen Rus Çarlığı Hükümeti’ne ve genellikle Ruslara karşı kalbimde sönmez bir kin ve düşmanlık alevlendirdi.”[6] Akçura bu ailenin yanına gider ve onlarla sohbet eder. Hatıralarında bu konu ile ilgili şöyle yazar: ”Göz göre Türklerin Hıristiyanlaştırılmasına ve milli camialarından çıkarılmasına son derece üzüldüm. Bu facia, her ne zaman Rus adını işitir isem gözümün önünde canlanır.”[7] Başkurt ziyareti esnasında “Acılı Göl” ile de şu yorumda bulunur: “Başkurtlar bu gölüde kerametli sayarlar ve Türklüğün mukadderatı ile alakadar olduğuna itikat ederler. Şöyle ki 93 Türk-Rus Harbi’nde bu göl, dökülen Türk kanlarına isyan ederek sularını birkaç gün kana dönüştürmüştür. Yine Rusların Başkurt Türk ilini istila etmelerine isyan ederek Ruslar istifade etmesin diye bütün balıklarını ölü olarak sahile atmıştır.[8] Kasım Türklerine yapılanları da öğrenen Akçura Ruslara nefretinin bir kat daha arttığını söyler.

Harbiye ikinci sınıfında iken Genç Türklük (Jön Türkler) düşüncesine hizmet ettiği için 45 günhapis yatar. Çalışkanlığından dolayı af edilen Akçura bir daha böyle hizmetlerde bulunmamak kaydıyla eğitimine devam eder. Fakat birkaç ay sonra tekrar tutuklanır ve Divan-i Harbi’ne gönderilir. Fizan’a sürülmesi kararlaştırılır,fakat Trablusgarp’ta sürgün için para olmadığı için hapsolur. Trablusgarp’tan ayrılmamak kaydıyla serbest kalır ve bazı eğitim görevlerini üstlenir. Fırsatı bulduğunda Fransa’ya kaçan Akçura, Paris’te Türk mülteciler ile tanışır veonlar sayesinde Türkçülük fikri olgunlaşır. Siyasi İlimler Mektebi’ne (EcoleLibre des Sciences Politiques) öğrenci olan Akçura buradan mezun olur (1903).Paris’te bulunan Şerafeddin Mağmuni gibi Türk milliyetçileri ile temasları devam eden Akçura’nın ‘Şurayı Ümmet’ ve ‘Meşveret’ adlı gazetelerde yazıları yayımlanır. Bu arada eğitimi sırasında Genç Türklerle teması devam eder.   

İstanbul’a dönemediği için Akçura Paris’ten Kazan’a döner ve burada Rusya Türkleri için çalışmalarını matbuat, politika ve kültür alanlarında sürdürür. Kazan’da teşkilatlanma işlerine el atar ve gazete olan “Kazan Muhbiri”ni çıkartır.Gaspıralı’nın çıkarmış olduğu Tercüman gazetesinin yanında çeşitli gazetelerdede yazılar yazar. Türk Milliyetçilerinin manifestosu olarak ün kazanan “ÜçTarz-ı Siyaset” başlıklı makalelerini burada yazar ve yayımlanması için Kahire’deki Türk Gazetesi’ne gönderir.

Kazan’da siyasi çalışmaları arasında milli bir hareket olan “Rusya Müslümanlarının İttifakı”adlı partinin kurulmasında hizmet verir ve bu partinin en faal üyelerinden olur.Rusya Duma’sına (Rus Parlamentosu) milletvekillerinin seçilmeleri için mücadele eder. En kızgın seçim arifesinde tutuklanır ve seçimlerin bitmesine kadar 43 gün hapiste tutulur. Hapishane hatıralarını “Mevkufiyet Hatıraları” adıyla yayımlar.Suçlanmasını bu hatıra yazısında “Ben avamiyyet-i iştirakiyye(sosyal-democratic) hizbine dahil olmak ve o hizbin düşüncelerini Tatarlar arasında neşretmekle itham olunuyordum!” diyerek bunun asılsızlığını dile getirir. Akçura daha sonra bu partinin Genel Sekreteri olur. 1907 yılında Rusya Meclisi dağıtılınca ve Rus olmayanlar aleyhinde çıkan kanunlar neticesinde Akçura aranır hale gelmiştir. Kendisi o sırada Kırım’da bulunur ve Osmanlı Devleti’nde Meşrutiyet ilan edildiğini öğrenir ve İstanbul’a gider (1908).

Üç Tarz-ıSiyaset (1904) adlı dizi makalelerinde Osmanlı İmparatorluğu’nun tekrar toparlanabilmesi için üç ana görüşün olduğunu (Osmanlıcılık, İslamcılık,Türkçülük) ve bunlardan en uygunu Türkçülüğün olduğunu savunur.  Akçura anti emperyalist bir duruşa sahip olup Türklerin Osmanlı Devleti dışında da var olduklarını her seferinde savunur. ÜçTarz-ı Siyaset Türkçülüğün ilk kez bilimsel izahının yapıldığı makalesi olup,Türkçülüğe ilk defa siyasi bir hüviyet kazandıran Yusuf Akçura olmuştur.Türklerin büyük çoğunluğu geçmişlerini unutmuşlardır, her şeyden evvel bir ulusal bilinç uyandırmak ve yaratmak gerekmektedir. Tarihten istifade edilmesi gerekmektedir; “Tarihi, hayatta kendisinden faydalanılmayan kimi soyut gerçekleri öğrenmek için tetkik etmiyoruz. Tarih, bağlı bulunduğumuz insan toplumunun belli zaman ve alanda çıkarını sağlayacak bilgi, düşünce ve duygu verebileceği için önemlidir.” 

Türkiye’ye dönüşte tarih dersleri vermeye başlayan Akçura Türk milletine hizmet içinkurulan Türk milliyetçiliğini esas alan çeşitli kuruluşların kurulmalarında ve yönetimlerinde görev alır; Türkiye’de Türk milliyetçiliğini esas alan ilk cemiyet Türk Derneği (1908), Türk Yurdu mecmuasını yayımlayan Türk Yurdu (1911)ve Türk Ocağı (1912). Türk Derneği’nde Akçura’nın Cengiz Han’a dair vermiş olduğu ders o zaman çok ses getirmiştir. Akçura Türk Derneği ve Türk Yurdu dergileri dışında Sırat-ı Müstakim gibi dergilerde de yazılarını yayımlatmaya devam etti. “Rusya Mahkumu Müslüman Türk-Tatarların Hukukunu Müdafaa Cemiyeti”(1916) adında kurmuş olduğu örgütle Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde konferanslar verdi. Hilal-i Ahmer (Kızılay) temsilcisi olarak Rusya’ya giderek esir Türkleri kurtarmak için mücadeleler verdi. 1919 yılında İngilizler tarafından tutuklanan Akçura hapis sonrası evlenir ve eşi ile Milli Mücadele’ye katılmak için Anadolu’ya geçer.

Ankara Hukuk Mektebi’nde siyasi tarih hocalığı yapan Akçura, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nin(Türk Tarih Kurumu) kurucu üyelerinden olup, başkanlığını da yapmıştır, 4 dönem boyunca TBMM’de milletvekilliği görevinde bulunmuştur. 1933 yılındaki Üniversite Reformundan sonra İstanbul Üniversitesi’nde Siyasi Tarih profesörü olmuştur.

11 Mart 1935 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonuncunda vefat eden Akçura Edirnekapı Şehitliği’ne defnedilmiştir.

Türk milliyetçiliği bilinci Akçura’ya göre ilk olarak Osmanlı dışındaki Rusya Türklerinde doğmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile ilgili ise şu sözleri söyler: “Türkiye Cumhuriyeti’nin başta Büyük Millet Meclisi Hükümeti namıyla, sonra hakiki adıyla kurulması, Türk milliyetçiliği açısından Türkçülük idealinin gerçekleşmesi demektir. Çoğu Türkçülerin belki hayatlarında gerçekleşeceğini ümit bile edemedikleri ideal, bir Türk dehasının kudretiyle bir gerçek olmuştu,milli Türk devleti kurulmuştu.”[9]

Birçok makalenin yanı sıra kitap olarak basılmış bazı eserleri: “Osmanlı Saltanatı Müessasatı Tarihine Dair Bir Tecrübe”, “Üç Tarz-ı Siyaset”, “Türkçülük,Türkçülüğün Tarihi Gelişimi”, “Türk Yılı”, “Hatıralarım”, “Rusya’daki Türk-Tatar Müslümanlarının Şimdiki Vaziyet ve Emelleri”.  

 



[1]Yusuf Akçura, Hatıralarım, Hece Yayınları, 2012, s. 22.

[2]Yusuf Akçura, Türkçülük, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, 2015, s. 149-150.

[3]A.g.e., s. 150.

[4]Yusuf Akçura, Hatıralarım, s. 43.

[5]A.g.e., s. 44.

[6]A.g.e., s. 48.

[7]A.g.e., s. 49.

[8]A.g.e., s. 55.

[9]Yusuf Akçura, Türkçülük, s. 219.