AVRUPA TÜRKLÜĞÜ VE BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ

11 Haziran 2018 10:48 Murat Gedik
Okunma
3276
AVRUPA TÜRKLÜĞÜ VE BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ

AVRUPA TÜRKLÜĞÜ VE BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ

 

Murat GEDİK

 

 

Yani olacak iş mi, sen çık Anadolu’dan Avrupa’nın en batısına yerleş ve buraların vazgeçilmez bir parçası ol, öyle bir yerleş ki dördüncü nesile bile ulaş. Bu bahsetmiş olduğum dünya Türklüğünün bir parçası olan Avrupa Türklüğüdür.

İlk anda gurbet diye adlandırılan Avrupa, sonraları yeni yurt olarak benimsenmeye başlandı. Anadolu’dan, ezandan ve ay yıldızlı bayraktan uzak kalmak zor gelse de alışılmış bir hâl aldı. Hele burada büyüyenler bu değerleri ilk anda hiç bilmediler, bazıları ise doğduktan sonra kulaklarında ezan bile işitmediler.

Yad ellerde, uzaklarda sahipsiz kalan bu Türk evladı çok zor dönemler atlattı. Devlet yöneticileri ve siyasetin kaypak dansözleri onları sadece döviz makineleri olarak gördüler.

Uzaklarda öksüz bir Türklük ve sadece ona sahip çıkan bir Allah. Elbette iman edenler için o Yaradan yeterdi. Fakat insanoğlu umduğu yerlerden sahiplenmeyi göremeyince hayal kırıklığına ve umutsuzluğa düşer. İşte o umutsuzluğa düşüldüğü an Anadolu’nun yiğit evladı Alparslan Türkeş çıkar ortaya ve Avrupa Türklüğüne sahiplenir. Bugün Avrupa’da, özellikle yeni nesillerde, Türklük ateşi yanıyorsa bunda Başbuğ Alparslan Türkeş’in büyük katkısı vardır.

Avrupa’nın neresinde Türk için hizmet eden bir yapı varsa, bunların çoğunda Alparslan Türkeş’in katkısı vardır. Onun yolundan giden Türk milliyetçileri ve Ülkücüler bu millete hizmeti bir görev olarak bilmişlerdir.Onun buralarda en büyük emaneti bugün var olan Avrupa Türk Konfederasyon ve ona bağlı olan Türk Federasyonlardır. Bu çatının dışında Avrupa’da özellikle inşa edilen camilerde Türk milliyetçilerinin, Ülkücülerin doğrudan ve böylece Alparslan Türkeş’in dolaylı yoldan katkısı vardır.

Allah o büyük Türk’ten razı olsun. Nice evlatlar onun sayesinde gerçek kimliğine sahip çıktı, nice evlatlar diline ve dinine sahip çıkıp öğrendiği değerleri yaşatmaktadır. Onun sayesinde Avrupa Türklüğü dünya Türklüğü ile tanıştı ve onun sayesinde görmediği hâlde ata yurduna özlem duymaya başladı. Onun sayesinde insanımıza güven geldi.

Manevi şuura dayandığı için onun milliyetçilik fikri kitleler tarafından benimsendi. O her türlü mezhepçiliğe, bölgeciliğe ve laboratuvar ırkçılık gibi sapık fikirlere karşı asil Türk milletini uyanık olmaya davet etti. Başka milletleri küçük görmenin ve antropolojik ırkçılığın Türk milliyetçilik ülküsünün dışında olduğunu, faşizm, Nazizm, kapitalizm ve komünizm gibi anti demokratik düşüncelere hep karşı çıktı. O Türklük şuur ve gururuna,İslam ahlak ve faziletine, kısacası hak yoluna, hakikat yoluna, yani Allah yoluna hep davette bulundu. Ve bugün Avrupa Türklüğü arasında şuurlu, imanlı ve ahlaklı bir Türk gençliği varsa, bunda Başbuğ Alparslan Türkeş’in büyük emeği vardır.

Türkiye dışında kalan Türklerle yakından ilgilenen Başbuğ Alparslan Türkeş elbette Avrupa Türklüğünü unutamazdı. Ve üzerine düşen görevi en güzel biçimde yerine getirip devlet yöneticilerinin dahi sahip çıkmadığı bizlere sahip çıkmıştır. Bu yıl onun vefatının 20. ve doğumunun 100. yılını idrak etmekteyiz. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Avrupa’nın da çeşitli yerlerinde onun için anma programları tertiplenmektedir. Hatimler indirilmekte,dualar edilmekte ve güzel sözler söylenmektedir. Şöyle bir tarihe bakalım bu devirde kimler için bu tür güzel etkinlikler tertiplenmektedir?

Başbuğ Alparslan Türkeş güzel bir insandı, fâniydi ve elbette toprakla kucaklaşacaktı. Geride ise sadece güzel eserler bıraktı.

Şimdi onun yolunda giden Avrupa Türklüğü mensuplarının yapacağı tek bir şey vardır; o da yaşamış olduğu ülkelerde etrafı ile barışık yaşamaktır. Bu da özünden kopmadan, uyum içinde toplumda yer edinmekten geçmektedir. İyi bir eğitim, toplumla kaynaşma bunun için şarttır. Yaşamış olduğun toplumun huzuruna, refahına ve gelişmesine katkı sağlamak bir mecburiyettir. Hayatı sürerken de dünya Türklüğünün bir parçası olduğunun şuuruna erip nerede bir Türk varsa oraya ayrı bir ilgi göstermek, Türkün ruh köküne özünden bağlı olmak vazgeçilmezdir. Yani sözün kısacası ahlaklı ve dürüst bir hayat sürmek insanlığa ve özellikle Türklüğe hizmetin başlangıcıdır.Unutmayalım ki yaşamımız ve atmış olduğumuz her adım Allah rızası için olmalıdır. Başbuğ Alparslan Türkeş de ancak böyle temsil edilebilir.

***

Başbuğ hiç yılmadı, hiç yorulmadı, hiç Allah’tan başkası için eğilmedi. 44’lerde tanıştı tabutluklarla, her türlü işkence ona layık görüldü. Sürgünler, zindanlar, iftiralar onu hiç davasından döndüremedi. Baş koymuştu ülkü yoluna. Gönüldaşları, yoldaşları, dava arkadaşları teker teker şehit edilmişlerdi. 5.000’e yakın yiğit Türk evlatlarını toprağa vermişti.Bunlar yetmezmiş gibi bir de kahpe 12 Eylül’ün tankları üzerinden geçmişti, onu yıllarca zindanlara atmışlardı. Her şeye rağmen devletine, milletine ve dinine var olan bağlılığı hiç ama hiç sekteye uğramamıştı. En ufak bir baskıda yurtdışına kaçanlar gibi bir kaçma düşüncesi de olmamıştı. Çünkü o sırtını Allah’a dayamıştı ve levhi mahfuzda ne yazarsa ona razıydı. Her şey Allah’tandı ve gün gelecek,güneş elbette doğacaktı.

O ihanete uğradı. Hiç ummadığı yerlerden tam menzile yaklaşırken ihanetleri gördü. Şehitler, işkenceler, zindanlar, insanlık dışı iftiralar yetmezmiş gibi bu sefer ihanetler boy göstermeye başlamıştı. 12 Eylül ocakları yıkmıştı, onbinlerce ülkü devini zindanlara atmıştı, işkenceler ve yağlı urganlar layık görülmüştü ama bir türlü Türkeş’i susturamamışlardı. Ve o12 Eylül’ün arı olarak piyasaya çıkan kalıntıları bu sefer Alparslan Türkeş’in güvendiği adamları ondan koparmaya çalışıyordu. Yenik düşüyordu bazı ülkü devleri olarak tanınanlar. Makam, şöhret, para onları davaya sırt çevirmeye itiyordu. Türkeş hâlen hapisteyken Ülkücüleri parçalama komploları hızla devam ediyordu. Türkiye’deki Ülkücüleri parçalamak yetmiyordu, Avrupa’daki Ülkücülerde ihanete uğruyorlardı. Ve Başbuğ Alparslan Türkeş’in ölümüne kadar devam ediyordu kahpe tezgâhlar. Fakat o yılmıyordu, bıkmıyordu ve yola devam diyordu.Çünkü o sadece Alparslan Türkeş değildi, o Başbuğ Alparslan Türkeş’ti. Yıl 2017 ve onun emanetlerini bölme girişimleri aynı hız ile devam ediyor...

İşte böyle azimli ve çelik gibiydi Alparslan Türkeş. “Her yaratığı Allah’ın emaneti olarak kabul edin.” diye söylerdi. “Okuyun,okutun, bilgi ile donanın.” diye yeni bir gençlik için uğraş verdi. “Kardeş kardeşe düşman olamaz.” deyip Yavuz Selim ile Şah İsmail’i barıştırır,Bayezid ve Timur’u kol kola gösterirdi. Böyle bir lidere, böyle bir güzel insana sahipti Türk milliyetçileri, Türk Ülkücüleri. Miliyetçi Ülkücü Hareketi siyasi noktada temsilen yegâne oluşumu hayata geçirdi ve Hakk’ın rahmetine kavuşana kadar onun başında bulundu. Gençler Müslüman Türk kimliğinden kopmasın diye dünyanın her biryerinde Ocaklar kurdurdu, ilimle irfanla yoğrulsunlar diye eğitim faaliyetlerine öncelik verdi. Nerede Türk varsa orası bizim ilgi alanımızdır diye Türkçülüğe ön ayak oldu. Türk’ü kendi özüne dönmesi için ne mücadeleler verdi. O, fen fakülteleri ile ilahiyat fakültelerini birbirine kaynaştırdı.

Avrupa Türklüğü zor bir süreçten geçmekte; ayrımcılık,dışlanma gibi konular gün geçtikçe çoğalmakta. Avrupa ile Türkiye arasında yaşanan gerginlikler de onu daha da zor duruma sokmakta. Fakat Başbuğ’un azmi,dik duruş örneği, geleceğe hep umut ile bakmayı Avrupa Türklüğu kendine örnek alacaktır. Onun tavsiyelerini hayata geçirmeye devam edecektir. O bir sönmeyenışık misali bizlere hep yol gösterecektir. Vefatının üzerinden ve doğumununüzerinden yüzyıllar da geçse, o Türk tarihinin altın sayfalarında yerini almıştır.

Başbuğ Türkeş Türk varlığını kucaklamış biri olarak gönüllerde yaşamakta ve örnek alınmaktadır. Yunus’un söylediği gibi “Ölür ise ten ölür canlar ölesi değil.” Güzel atlara binip aramızdan ayrılanlar her zaman gönlümüzde yer edinmeye devam etmişlerdir ve bunlardan biri de Başbuğ Alparslan Türkeş’tir.

Avrupa Türklüğü ve elbette Türk’üm diyebilenler onu hep yaşatacaktır. 100. doğum günün kutlu olsun ulu Türk!