Abdullah Tukay
Özerk bir Tataristan’ın var olması Tatar Türkleri`nin dillerini ve kültürlerini uzun bir Rus baskısına rağmen canlı tutmalarının bir neticesidir ve bu canlılık için şairler ayrı bir yer tutmaktadır. Denebilir ki şairler belki de bu canlılık için en önemli unsurlardır. İşte onlardan biri, belki de en önemlisi, kısa hayatına rağmen (1886-1913)çok eser vermiş olan Abdullah Tukay’dır. Şiirleri, siyasi yazıları ve fıkraları ile o Tatar Türkü`nün canlanmasını ve cehaletten kurtulmasını istemektedir.“Bütün fikrim, gece gündüz size aittir milletim / Sıhhatindendir sıhhatim, hemilletindendir illetim” diyerek “Millete” adlı şiiri ile millete bağlılığını dile getirir. Abdullah Tukay Tatarların milli şairidir.
Çileli, öksüz ve yetim bir hayat süren, çeşitli ailelerde evlatlık olarak bulunan Tukay kendi derdini milletinin derdi ile bir tutmuş, o boşuna kendine“Talihsiz milletin talihsiz evladı. Talihsiz toprağın esir bülbülü” dememiştir.O ailesiz büyümüş ve ilhamını hep kendi milletinden almıştır: “Az mı itildim kakıldım, ben zavallı yetim / Azıcık yetiştirdi, okşayarak alnımı milletim.”Ayaz İshaki onun için “O yetim büyüdü, yetim yaşadı, yetim öldü. O yalnız yaşadı,yalnız öldü.” diyerek Tukay’ı iki cümle ile anlatır. Fuat Köprülü ise Tukay’ı Tatarların “Ulusal Vicdanı” olarak tanımlar.
Edebiyatçılara göre Abdullah Tukay hiçbir eser vermeyip sadece “Ana dilim”adlı şiiri yazmış olsaydı bile edebiyat tarihinde ayrı bir yeri olurdu. Bu şiir Tatar Türklerinin resmi olmayan milli marşı olarak günümüzde adeta kabul görmüştür.
“Anadilim
Ey anadilim, eygüzel dil, anamın, babamın dili!
Senin sayendedir,dünyada öğrendiğim her şey.
Bu dil evvela,annem ninni söylemiş,
Sonraları,geceler boyu ninem masal anlatmış.
Ey anadilim! Herzaman yardımınla senin,
Küçüklükten berihissederim sevincimi, kederimi.
Ey anadilim!Seninleydi ettiğim ilk duam:
Affet demiştim,beni, annemi ve babamı Tanrı’m”
27 yıl gibi kısa bir zaman içinde sayısız eser veren Tukay, Tatarların sesive kulağı olmuştur. O birçok sosyal problemi gayet sanatkarane biçimde alaya alır. Onun tenkit oklarına, başta taassup sahipleri olmak üzere, haksız kazanç ve şöhret sağlayan hemen herkes hedef olur. Tukay, Kazan Türk Cemiyeti`ndeki batıl inanışları, köhneleşmiş zihniyet ve kurumları, kısacası fert ve insan hayatındaki her türlü aksaklıkları inceden inceye yermiştir.[1]Eserlerini milli kaynaklardan beslemiş ve taklitçiliği reddetmiştir. Vatan,milliyet, hürriyet ve aşk onun şiirlerinde vazgeçilmez konulardır. Asırlardır Rus işgali altında olan ülkesi Tataristan ve çekilen çileler eserlerinde ayrıbir ilham ve ayrı bir yer tutmaktadır. “Kendi Kendime” adlı şiirinde der ki:“Olmak isterim, yüce insan / Deli gönlüm yükseklerdedir / Gönülden severim bahtını Tatar’ın / Görmek için canlılık vaktini Tatar’ın / Tatar’ın yükselmesi için can atarım: / Tatar’ım kendim de, gerçek Tatar’ım.” Tukay aynı zamanda eserlerinde çalışkan, okuyan ve iş yapan Tatar olmayı milletine tembihler.Ahlak konusunu “Ahlaksızlık” adlı şiirinde dile getirir ve şiirin ilk sözleri“Pek yukarıdan bakmağa başladık ahlaka biz / Kalbimizi sardığından kötülük,giremeyiz doğru yola biz.” der.
Abdullah Tukay adında “Tukay” adlı sahne oyunu yazılmış ve “Tukay” adlı bir roman da (1974) yazılmıştır. Nice Türkistanlı ve Dağıstanlı şairler ondan esinlenerek şiirler yazmışlardır. Onun eserleri değişik Türk şivelerine tercüme edilmiş ve yayınlanmıştır. Tukay her ne kadar Tatar kimliğini (mahallileşme)Türk kimliği yerine dile getirmiş olsa da, İsmail Gaspıralı’nın Tercüman Gazetesini sert bir dille eleştirmiş olsa da o Türk dünyasının büyük bir şairi olarak kabul görmüştür. Tercüman gazetesinin aleyhine yazılar yazmasına rağmenTercüman buna cevap dahi vermemiştir. Tercüman her şeye rağmen Tukay’ı Türkdünyasının büyük bir şairi olarak göstermiş, ölümünden sonra onun için Türk Yurdu’nda yazılan yazıları ve şiirleri de okuyucusuna haber vermiştir.[2]Tukay’ın mahallileşmesi; her şeye rağmen kendini Türk değil de Tatar olarak kabul eden Tukay’a ne İstanbul aydınları ne de Gaspıralı kötü bir tutum sergilemiş, aksine onu yüceltmiştir.[3]
Abdullah Tukay 1911 yılında Astrahan’da bulunduğu dönemde tüberküloz hastalığı artık kendini dışa vurmuştur. Bakımsız, dar rutubetli pansiyon ve odalar, sağlıksız beslenme hastalığını iyice artırmıştır. Hastalığına rağmen son ana kadar çalışmalarını sonlandırmaz. Sonunda, yakınlarının istekleriyle hastaneye yatırılır. Hastanede yatarken arkadaşı Fâtih Emirhan’a yazdığı bir mektubunda şunları söylemektedir: “Buradakiler bana neden daha evvel gelmediniz? diyorlar.Onlara, biz hastaneyi ölümden önceki istasyon olarak biliriz. Az da olsa dünyada yaşamak istedim! diye cevap verdim.”[4]Bu mektubundan kısa bir süre sonra da hayata veda eder.
Vasiyetim adlı şiirde şair der ki:
“Dön ey emin olmuş nefsim! Var, yönel, git Tanrı’na;
Dayadın sırtını şimdiye kadar, artık uy emrine.
Dostlarım,kardeşlerim, siz hocalara söyleyiniz:
Bu iki misraı,beni gömünce, okusunlar kabrime.
Ehl-i tekfirşaşırsın, görüp son sözlerimi:
Gör, ne kadardolmuş iman ile Kur’an göğsüme!”
Murat Gedik,Yeni Düşünce Dergisi Temmuz 2017
E-posta:muratgedik@muratgedik.nl
[1] Abdullah Tukay’ın Şiirleri, Dr. Fatma Özkan, Türk Kültürünü AraştırmaEnstitüsü, 1994, s. 30-31
[2] Tercüman Gazetesinde Abdullah Tukay, Yılmaz Özkaya, Türk Dili veEdebiyatı Araştırmaları Dergisi, 2008, sayı 15
[4] Abdullah Tukay’ın Şiirleri, Dr. Fatma Özkan, Türk Kültürünü AraştırmaEnstitüsü, 1994, s. 36