“ADI SİZDE SAKLI KALSIN”

04 Mayıs 2015 18:04 Agâh HÜSEYİN
Okunma
2122
“ADI SİZDE SAKLI KALSIN”


“Güç”, bulunduğumuz coğrafyada her geçen gün tanrılaşıyor.
“Güç” tanrılaştıkça, kafalar Orta Çağ’a, hatta bazen daha geriye, “Tanrı kralcılık” anlayışına kadar gidiyor. “Güç”ün giderek tanrılaşması da ister istemez “sezaropapizm” kavramını akıllara getiriyor.
Bu kavram siyaset bilimciler tarafından yakın geçmişte ortaya atılsa da uygulaması ta Mısır firavunları dönemine uzanır.  Kelimenin etimolojisi şöyle:
Sezar: Otokrat, diktatör, lider anlama gelir.
Papizm ise en üst dinî otoriteyi anlatır ve kısaca “papacılık” demektir.
O hâlde en basit şekliyle sezaropapizmi, iktidara ve dine tek başına hükmetme diye tanımlamak mümkün.
Bizans tarihçilerinden Diyakoz Leo, X. yüzyılda İmparator Tzimiskes dönemi için şunları söylemişti:
“Bu dünyada iki güç tanıyorum: Ruhban sınıfı ve imparatorluk. Dünyanın yaratıcısı ruhların korunması görevini birincisine, vücutların korunması görevini ise ikincisine emanet etmiştir. Bunlar zarar görmedikçe dünyanın huzuru yerinde olacaktır.”
Ruhban sınıfının otoriteyle iktidar savaşı, firavunlar dönemine kadar gider. Din olgusu ortaya çıktığı tarihten itibaren ruhban sınıfı “güç” ünü arttırmıştır. “Güç” artınca da zaman zaman otoriteyle ters düşmüş, bazen otoritenin kendisi olmuştur.
İktidarına ortak istemeyen otokratlar ise sık sık ruhban sınıfıyla kavgaya tutuşmuş, onları sindirmeye çalışmıştır. Bizans döneminde bu durum kesin çözüme ulaşmış, imparator ruhban sınıfını kendi kontrolüne alarak sorunu kökünden çözmüştür.
Şimdi günümüze dönelim ve bugünkü hâlüahvalimizi gözden geçirelim.
Otorite, iktidarı kendisiyle paylaşmaya kalkan dinî bir gruba 17 Aralık’tan beri had bildirmeye çalışıyor. Bir buçuk yıldır devam eden bu had bildirme operasyonunda gelinen aşama ne?
“Başkanlık sistemi.”
 Argümanı:
“Türkiye mevcut sistemle büyüyemiyor. Eğer başkanlık sistemine geçersek uçarız.”
Nereye uçarız? O daha belli değil. Bu fikrin satır arasında ne gizli?
“Bütün gücü bana verin.”
Adı: Türk tipi başkanlık... Amaç?
Millî ve dinî hevesleri coşturarak gücü tek elde toplamak… Yani şuuraltı bir “sezaropapistlik”…
Açılımı:
Her şeye ben hükmedeyim: Dine de devlete de. Zaten din, benim dediğim gibidir. Kuvvetler ayrılığı denen şey ise önümdeki en büyük engeldir. Yargıya zaten lüzum yok. Çünkü ben var ya ben… Benim adaletim herkese yeter. Yasama noterlik yapsın yeter. Yürütme zaten benim… Havuzdaki basın rahat… Asker ise “pat” diye emrettiğimi “şak” diye yerine getiriyor. Bir de devleti şirketleştirirsek değme keyfime. Bakın, görün işler nasıl tıkır tıkır yürüyor.”
İngiltere’nin eski Dışişleri Bakanı Lord David Owen bir zamanlar “Hubris teoremi” diye bir şey ortaya atmıştı. Uzmanlar bu teoreme “kibir sendromu” diyorlar.
Nedir “kibir sendromu”?
Bu hastalığa narsist karakter yapısına sahip olanlar tutulur. Bunlar kendilerine âşık tiplerdir. Onlar için dünya, güçlerini ispat edecekleri bir yerdir. Bu yüzden kendi çıkarlarını, ülkesinin çıkarlarıyla örtüştürürler. Nasıl konuşur böyleleri?
Asla “biz” demez, “ben” derler. Benim askerim, Benim bakanım. Benim yargım.”
Niye böyle derler?
Çünkü kendi karar ve yargılarına aşırı güvenirler. Başkalarının düşüncelerini küçümser ve onlara katlanamazlar. Nasıl bu hâle gelirler?
Çünkü aveneleri onları ilahlaştırır. Böylece sezaropapistik süreç başlar. İktidarlarında bütün gücü kendilerinde toplamaya çalışırlar.
Sonuç:
Kendilerini sadece tarihe veya Tanrı’ya karşı sorumlu hissederler ve yargıya hesap vermekten muaf tutarlar. Bu kaotik tipleri tek bir terimle ifade etmek yeterli değildir. Bunlar için pekâlâ “hubristik sezaropapist” diye bir terim kombine edilebilir.
Gelelim asıl soruya:
Siz hiç “hubristik sezaropapist” bir tip tanıdınız mı?
Tanımıyorsanız sorun yok. Ama tanıyorsanız susun.
“Adı sizde saklı kalsın.”
 
KAFA MEŞGULİYETİ ÜZERİNE DİYALOGLAR
 
─Akşam Pusula TV’yi izledin mi?
─Bende o kanal yok.
─Hicabi Micubir neler söyledi neler.
─O da kim?
─Gazeteci. Obama’yı takip ediyor. Bağlantıları olan bir gazeteci…
─Öyle mi? Tanımıyorum.
─Galapagos Adaları konusunda neler söyledi neler?
─Yaaa… (İç ses: Eyvah! Şarjör dolu.)
─Darvin Paralelciymiş. Evrim teorisi de uydurma. Obama yeni “evrim teorisyenleri” tayin edip, penguenlerin evrim sürecini yeniden incelecekmiş.
─(İç ses: Bismillahu Allahuekber. Allah’ım beni sabreden kullarından eyle.)
─Bu sırada denizayıları bir örgüt kurmuş. Obama yardım etmiş onlara ama başa bela olmuşlar. Şimdi Galapagos Adası’nın güneyini ele geçirmişler. Fok balıklarını oraya sokmuyormuş. Zavallı foklar okyanusun ortasında kalmış.
─(İç ses: Allah’ım sen aklıma mukayyet ol.)
─Kaplan köpekbalıkları ve büyük beyazlar onları yiyormuş. Obama “Denizayıları sabrımızı taşırmasın, yoksa oraya kutup ayılarını getirip yerleştiririm.” demiş. Martılar bunun üzerine yüksek tepeleri işgal etmiş. Carettalar da bunlar için “gezici martılar” demiş. Yaaaa…
─Yaaaa!..
─Sonra guguk kuşları görünmüş semada. “Hukuuuuk! Hukuuuuk!” diye ünlemişler…
─(İç ses: Eşhedü enla ilahe illallah…)
 
SIFIR SORUN
Adamın biri Agâh Hüseyin’e sormuş:
─Üstat!” demiş. Sıfırı biliyoruz da “sıfır sorun” ne menem şey?
Agâh Hüseyin cevap vermiş:
─Şimdi eline bir sopa al. Eve git. “Kapıyı niye geç açtın.” de. Karını iyice bir benzet. Senden harçlık isteyen çocuğunu döv. Kaynanana söv.  Sonra onları bir odaya kilitle. Eline kumandayı al. Televizyonun başına geç. Bacaklarını uzat. Fener-Gassay maçını izle. İşte evlat “SIFIR SORUN” budur.