Neden bu başlığı attım?
Çünkü artık bu ayrımı yapmak zorundayım.
Bundan 150 yıl önce bir entelektüel hareket olarak başlayan milliyetçilik, şehirlileşmek yerine köylüleşti.
Bu köylüleşme olgusu öyle bir vaziyet aldı ki “köylülük” âdeta kutsanır hâle geldi. Köylüleşmenin getirdiği kısırlık, milliyetçiliği iğdiş etti. Nobran ellere teslim olan “siyasi milliyetçilik” de hamasetin, dogmaların, taassubun, yozlaşmanın, yobazlığın, sloganların, haksızlıkların, hukuksuzlukların alanı hâline geldi.
Milliyetçiler her devirde “dert sahibi” insanlardı. Bilgi ve fikir adamıydılar. Birbirleriyle uğraşmaz, birbirlerini geliştirirlerdi. Dertleri ekonomide, sosyal alanda, edebiyat, sanatta yeni bir Türk kimliği inşa etmekti.
Yozlaşmış muhafazakârlığa ve şımarık solculuğa özenen “kaba milliyetçiler”, bu hareketi üretkenlikten çıkardı. Kabalığın, kısırlığın, yozluğun, yobazlığın, kimliksiz ve kişiliksizliğin kucağına itti.
Gelinen bu noktada, bir buçuk asırlık “milliyetçilik” dediğimiz dava artık sahipsizdir.
Çünkü solcuların içi boş sloganları, dincilerin yozluğu ve yobazlığı kendilerine kolay gelen “kaba milliyetçiler”; emperyal bir milletin torunu olmak yerine kabileciliğe, aşiretçiliğe, boyculuğa hatta hemşericiliğe tevessül etmiştir. Türklüğü terk etmiş, sülaleciliğe inmiştir. Karşısındakini “Türk” yapmak yerine, onu Türklükten çıkarmak için deliller aramıştır. Kahvehanelerde çene çalıp sevmediklerinin dili, memleketi, geldiği yer, inancı, soyadı üzerinden teoriler üretmiş, iftiralar atmıştır. Cebinde her daim taşıdığı “hain” damgasını hoyratça kullanmış; mührü, gerçek hainlerden ziyade, kendi dava arkadaşlarının üzerine vurmuştur.
Artık Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Nihal Atsız, Arif Nihat Asya, Yahya Kemal, Peyami Safa, M. Kemal Atatürkler çıkarmak hayal gibi bir şeydir.
Türklüğü mayalayan bu bayrak isimlerin yerini alan kaba milliyetçiler; Türk’ü Azeri, Türkmen, Tatar, Özbek, Kırgız, Kıpçak, Kazak diye bölenlere karşı çıkmadı, çıkamadı, çıkmak istemedi. Hatta kendisi boyculuğa soyundu: Kayı, Bayat, Çepni diye kendisi ayrımcılık yaptı.
Neticede, Türk’ü Azeri, Özbek ya da Kırgız yapan Rus’tan farkı kalmadı.
Ve söz döndü dolaştı Galip Erdem’in sözüne geldi dayandı:
“Türk milliyetçiliğinin en büyük sorunu, Türk milliyetçileridir.”
Bu sözün satır arasını da ben söyleyeyim:
“Türk milliyetçiliğinin en büyük sorunu, kaba milliyetçiliktir.”
HERKES KENDİ PAVLİ'SİNE AĞLAR
Gümüşhane'de 1840'larda bir maden kazası olur. Maden ocaklarını su basar. Ocakların birinde çok sayıda madenci ölür. Ölenlerin çoğu Rum’dur. Ocakta mahsur kalan madencilerin yakınları maden ocağına koşar. Feryat ve figan göklere ulaşır. Özellikle Rum kadınları "Pavlim! Pavlim" diye ağlaşır, ağıt yakarlar.
Meğerse ölen Rum madencilerden kırkının adı Pavli'ymiş. İşte bu elim olaydan sonra Gümüşhane'de bir söz yaygınlaşır:
"Herkes kendi Pavli'sine ağlar." diye.
Ve o maden ocağının adı “Kırk Pavli Madeni” olarak kalır ki bu maden son yıllarda yeniden işletmeye açılmıştır.
Bugün insanlığın geldiği manzara bu hadiseye çok benzemektedir.
Çünkü;
Afganistan, Irak ve Suriye'de Müslüman kıyıma uğrar: Herkes kendi ABDULLAH’ına ağlar.
Suruç, Ankara, İstanbul'da canlı bombalar patlar: Herkes kendi MEHMET’ine ağlar.
Kobani'de Kürtler; Sincar'da Ezidiler yok edilir: Herkes kendi aşiretine ağlar.
Rus uçağı düşürülür: Herkes kendi BORİS'ine ağlar.
Fransa'da masum siviller kurşunlanır: Herkes kendi PİERRE'ine ağlar.
Suriye'de Ruslar TÜRKMENLERİ bombalar: Herkes kendi milletine ağlar.
İnsanlık adına ağlamayı, gülmeyi, dertlenmeyi, paylaşmayı henüz öğrenememiş bir dünyada yaşıyoruz.
Sadece kendi ölümüze ağlayarak insanlık adına İNSAN'ı öldürüyoruz.
Ama hiç utanmıyoruz.
ŞEYTANA METHİYE
Ey derviş kılığına bürünmüş İblis!
Karart karartabildiğin kadar bütün gerçekleri
Ört vicdanların üstünü kararmış yüreğinle
Kus!
Kus hadi zehrini yeşil yeşil
Zehirlesin nefesin kâinatı
Vıcık vıcık kurtlanmış dilinle bağır!
Bağır!
Arşa ulaşsın haykırışların.
Kurusun insanlığın erdemi zehirli çığlıklarınla
Körelt içimizdeki umut ışıklarını
Derviş kılığına bürün ey İblis!
Kanlı cüppenle fink at meydanlarda
Mil çek hakikatin gözlerine
Bağır İblis!
Alkışlandıkça bağır!
Alkışlarla tanrılaş
Ve alabildiğine şeytanlaş
Ki seni taşlayabileyim.