DEVLETİN VALİSİ OLMAK!

10 Ocak 2015 11:17 Av. Dr.Ahmet Korhan Mastı
Okunma
2134
 DEVLETİN VALİSİ OLMAK!


“Hukuk rahmettir, mücadeleleri ortadan kaldırma aracıdır, kıyametteki adalet okyanusundan bir damladır. Damla ufak ve küçük hacimli olsa bile okyanusun suyunun saflığını belli eder.”
  Mevlana
 
Geçtiğimiz günlerde hemen hemen bütün kanalların haber bültenlerinde gördüğüm bir manzara hem bir hukukçu ve hem de eski bir asker olarak canımı çok yaktı, kanıma dokundu.
Güneydoğu illerimizin birinde sözde demokratik hakkını aradığını iddia eden çapulcu sürüsü arkada, önündeki jandarmayı kovalıyordu. Ne enteresandır ki jandarma hiçbir tepki göstermeden karşılık dahi vermeden kaçıyordu.
Bölgeden gelen haberlere göre İl İdaresi Kanunu uyarınca yetkiyi elinde bulunduran vali ve kaymakamlar güvenlik güçlerinin elini kolunu bağlamakta ve hareket etmesini engellemektedirler. Terör yandaşları ise meydanı boş bulup kimlik kontrolleri dahi yapmaktadırlar.
Her ne kadar siyasi irade bu tip durumlarda güvenlik güçlerinin arkasında durmuyor ve açılım safsatası nedeniyle ülkenin savunma reflekslerini bir bir kendi eliyle yok ediyor olsa da güvenlik güçleri o kadar da çaresiz değildir.
Güvenlik güçleri en azından kendi canını kurtarma noktasında kanunların verdiği yetkiyi kullansa bu durumlara düşmeyecektir. Çünkü yasalarımızda toplumsal güvenliğin sağlanması için öncelikle önleyici görevleri yerine getirme ve bundan sonuç alınamaması hâlinde ise suçla mücadele etme konusunda güvenlik kuvvetlerine kâfi ve etkili yetkiler tanınmıştır.
Türk hukukunda, güvenlik güçleri görevlerini yerine getirirken direnişle karşılaşmaları hâlinde veya meşru savunma yapmak zorunda kaldıkları durumlarda zor ve silah (kuvvet) kullanmaya yetkilidir. Bu yetkiler esas itibariyle sadece kolluk görevlileri tarafından kullanılabilir. Bir kolluk görevlisinin hangi durumlarda kuvvet kullanabileceği öncelikle Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 16. maddesinde düzenlenmiştir. Ayrıca askerin silah kullanma yetkisi konusunda İç Hizmet Kanunu’nda da düzenlemeler bulunmaktadır.
PVSK’nin 16. maddesine göre; polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması hâlinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir. Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hâle getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedeni kuvvet, maddi güç ve kanuni şartları gerçekleştiğinde silah da kullanılabilir.
  Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
Polis; meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında, bedenî kuvvet ve maddi güç kullanarak etkisiz hâle getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde, hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü hâlinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde, silah kullanmaya yetkilidir.
Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi hâlinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebilir.
Benzer hükümleri ihtiva etmekle biraz daha kapsamlı olan İç Hizmet Kanunu’nun 87. maddesi de özetle şöyledir:
Askerler karakol, karakol nöbetçisi, devriye, nakliyat muhafazası hizmetlerinde veya asayişi temin için görevlendirildiklerinde;
 Bu hizmetlerden birini yaparken müessir bir fiil ile taarruza uğranıldığı veya müessir bir fiil veya tehlikeli bir tehdit ile bu hizmetlerin yapılmasına mukavemet edildiği takdirde bu taarruz ve mukavemetleri gidermek için,
 Bir taarruz veya mukavemete hazırlanan ve silahını veya mukavemete elverişli bir aleti bırakmaya davet edildiği hâlde, bu davete derhâl itaat etmeyen veyahut bıraktığı silahı veya aleti tekrar eline almaya davranan veya alan kimseyi itaate zorlamak için, 
Muvakkaten yakalanan bir şahsın veyahut muhafaza ve sevki kendisine tevdi edilmiş olan bir tutuklunun veya hükümlünün kaçması veya kaçmaya teşebbüs etmesi ve verilecek dur emrini dinlemediği görüldüğünde başka türlü ele geçirilmesi kabil olmadığı takdirde yakalanması için, 
Kendi muhafazasına tevdi edilmiş olan insan ve her türlü eşyaya karşı vuku bulan taarruzu defetmek için,
87. maddede sayılan görevleri yapan askerlere karşı, sözle yapılan sataşma veya hareketlerin bertaraf edilmesi sırasında mukavemet, taarruz, müessir fiil veya tehlikeli bir tehditle karşılaşıldığında bu hâlleri gidermek için. 
Silâh kullanılması için başkaca bir çare kalmaması veya zaruret olması şartıyla silah kullanmaya yetkilidirler.  . 
88. maddeye göre; Silâh kullanma yetkisini haiz bulunan her asker veya silâh kullanma emrini vermeye yetkili her komutan kanunun tayin etmiş olduğu müsaadeleri yerinde ve zamanında kullanmaz veya silâhlarından tamamıyla istifade etmezse fiilin mahiyetine göre cezalandırılır.
 89. maddede ise 87. maddede gösterilen hallerden başka hizmete ait bir vazifeyi yaparken maruz kaldığı bir mukavemeti bertaraf etmek veyahut askere veya askerî eşyaya karşı yapılan bir tecavüze karşı koymak için silah kullanmak zarureti hasıl olursa, her askerin silah kullanmaya salahiyetli ve vazifeli olduğu düzenlenmiş, 90. maddede de her askerin meşru müdafaa halinde silah kullanmaya yetkili olduğu belirtilmiştir.
Bunların haricinde güvenlik güçlerine yetki veren birçok düzenleme daha vardır. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu, 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu, 1481 Sayılı Asayişe Müessir Bazı Fiillerin Önlenmesi Hakkında Kanun, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu, 2935 sayılı OHAL Kanunu, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu, Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği, Polis Çevik Kuvvet Yönetmeliği.
Hâl böyle iken güvenlik güçlerinin elinin kolunun bağlı olmasının, kendini korumak için bile hareket geçmemesinin tek bir izahı vardır. Geçmişte güvenlik güçleri aleyhine gerçekleştirilen yargısal süreç ve siyasi otoritenin sözde açılım safsatası adı altında güvenlik güçlerinin arkasında durmamasıdır. Böyle olunca meydan da terör yandaşlarına kalmakta, ülkemizin bütünlüğü tehlikeye girmektedir.
Bu süreçte çözüm; valilerin hükümetin değil devletin valisi olduğunu unutmamaları ve gerektiğinde başta İl İdaresi Kanunu olmak üzere tüm yetkilerini eksiksiz kullanmalarındadır.