TARİHİN SEYRİNİ SEZENLERİN ÇAĞRISI OLUR
Fatih Oğuz
Hegel’in, üstün genel kapsamında büyük adam kuramı vardır. Hegel’e göre “büyük adam”lar “tarihin seyrini sezenlerdir” ve mevcudu koruyup idare etmek yerine mevcudu bir diyalektik yöntem ile değiştirerek ötelere uzanan bir iradeyi tecelli ederler. Burada kastedilen “büyük adam” tahayyülü makam, mevki, para, aile, politika vd. maddi faktörlerden ziyade bir fikrin erdemiyle muayyendir. “Büyük adam”ların bu tavrı mevcut ölçütler ve kalabalıkların yargısı karşısında anlaşılmaz ve hatta tamamen kişisel bir ihtiras döngüsü içerisinde bağlı olarak algılanır. “Büyük adam”lar görünen veya bilinen vakalar için pozisyon almak yerine tarihin gidişatına karşı kayıtsız kalmamak adına gerçekleşmesi zorunlu olan genel iradeyi ve genel ideyi hazırlamaktalar. Genel liderlik profilini aşan bu hâlin açıklaması nettir: Tarihin seyrini belirleyen liderlerde görülen en mühim vasıf olan inkılapçı halidir. Tarihin zorlu ve çetin ilerleyişinde nüfus gücüyle değil nüfuz gücüyle etkinliği artan inkılapçı liderler, iradenin ve idenin ekseninde milletin mukavemetini şekillendirerek yeni çağın gereksinimlerine göre en makul ve en makbul sonucu almaya muktedirlerdir. Yakın tarihte “büyük adam” önermesi için en isabetli şahsiyet Mustafa Kemal Atatürk’tür. Emperyalistlerin “şark meselesi” adı altında Türk milletini tarih sahnesinden bertaraf edecek projeleri gerçekleştirmek için adım adım ilerledikleri sırada Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletinin uyanışı ve şahlanışı için tarihî görevi üstlenerek hazırlıklara başladı. Uyanış ve şahlanış hazırlıkları kolay olmadı. Fitne odakları Atatürk ve yol arkadaşları hakkında idam fermanı çıkartıp onları hem Türk halkının hem de dünya kamuoyunun önünde itibarsızlaştırmak, etkisizleştirmek ve cezalandırmak istediler. Bu fitne odakları kısa bir zaman içerisinde sonuç alacaklarını düşündüler. Onlar Millî Mücadele’yi yürütenleri küçümsediler. Onlar için; “paraları yok”, “adamları yok”, “rütbeleri söküldü”, “bir avuç çılgın” dediler.
Atatürk ve arkadaşları; Türk milletini ve Türk devletini mezarda yatan mevta olarak hesap eden çevrelerin tüm tahrik ve tahkirlerini; Türkiye Cumhuriyeti’ni millî feraset, millî egemenlik, millî şuur, millî mukavemet ve millî inanç ile kurarak boşa çıkardılar. Yakın tarihte “büyük adam” önermesi için en isabetli şahsiyet “Mevzu bahis vatansa gerisi teferruattır.” diyen Mustafa Kemal Atatürk olduğu gibi günümüzde de “büyük adam” önermesi için en isabetli şahsiyet "Önce ülkem ve milletim sonra partim ve ben.” diyen Devlet Bahçeli’dir. Sayın Bahçeli’nin “önce ülkem” tavrı politik bir manevradan değil Türk devlet felsefesinden mülhemdir. Yani, büyük Türk Ülkücüsü Atatürk gibi hassasiyeti milletin birliği, devletin dirliği, ülkenin bütünlüğü, istikbalin mevcudiyeti, millî kurumların dayanışması ve beraberliğinden yanadır. Türk Ülkücüsü devlet zorda iken siyasi garez gütmez. Millet dara düştüğünde “Bir bakalım ne olacak.” demez. Ülke saldırılara maruz kaldığında “Acaba bundan bize ne pay çıkar?” diye hesap tutmaz. Devlet Bahçeli’nin “Bu millet, bu vatan, bu bayrak benim diyorsan çağrım sana.” seslenişinin referans kaynağı Atatürk’ün şu ifadelerinde görülmelidir: “Arkadaşlarımızdan biri bana, nereden ilham ve kuvvet aldığımı sordu. Arkadaşlarımızın sorduğu ilham ve kuvvet kaynağı, milletin kendisidir.”
Tarihin seyrini sezen insanlar çağı okurlar ve dolayısıyla çağrıda bulunurlar. O nedenle, Türk devlet felsefesinin sonu gelmez ilerleyişin güzide temsilcisi olan Sayın Bahçeli’nin paylaştığı düşünce ve önerilerine yarınlara dair bir çağrı olarak telakki edilmelidir.