BÜROKRATİK DEVLET ALMANYA VE KOALİSYON GÖRÜŞMELERİ
Fatih OĞUZ
Almanya‘da 24 Eylül 2017 tarihinde gerçekleşen 19. Genel Seçim üzerinden neredeyse 4 ay geçti ve hâlen bir hükûmet kurulamadı. Bu Almanya’nın tarihinde henüz görülmemiş bir vaziyet. Yeni Düşünce Dergisi’nin Ekim 2017 sayısında çıkan “Almanya Seçimlerine Dair”[1]başlıklı yazımda seçimlerden sonra koalisyon modeli için konuşulan ilk seçenekolan “Jamaika Koalisyonu”yla ilgili şöyle bir değerlendirmede bulunmuştum: “Merkel seçim akşamı hedeflerine ulaştıklarına binaen “En güçlü kuvvet biziz ve hükûmet kurmak için sorumluluk bizdedir. Ve bize karşı da hükûmet kurulamayacaktır.” desede onu ve partisini zor günler bekliyor çünkü bir önceki koalisyon ortağı Sosyal Demokratların Genel Başkanı Martin Schulz Mecliste ana muhalefet olarak görevini yürüteceklerini açıkladı. Meclise 3’üncü parti olarak yerini alan Almanya İçin Alternatif Partisinin liderlerinden Alexander Gauland açıktan“Onları avlayacağız. Merkel’i veya her hangi birilerini avlayacağız. Ülkemizi ve halkımızı geri alacağız.” diyerek yeni yasama dönemde tansiyonu yükseltecek tarzda muhalefet sergileyeceklerini beyan etti. Merkel’in başbakanlığında kurulacak hükûmet için geriye kalan kardeş parti CSU, Sol Parti, Liberaller ve Yeşiller. Hristiyan Demokratların koalisyon geleneğinde Liberallerle ortaklık vardır ama hükûmeti kurmak için milletvekili sayısı yetmiyor. Merkel hükûmeti Liberallerle birlikte kurabilmesi için ya Sol Partiye ya da Yeşillere ihtiyaç duyacaktır. Sol Parti olma ihtimali çok düşük olduğundan şimdilerde “Jamaika Koalisyonu”olarak adlandırılan bir modelden bahsediliyor.”
“Jamaika Koalisyon” görüşmeleri hızlı başladı. Hatta bakanlarla ilgili görevlendirmeler bile bazı zaman gündemi meşgul ediyordu. Lakin 20 Kasım 2017 tarihinde 19. Genel Seçim de büyük bir başarı ile tekrar Federal Meclise partisini taşıyan FDP Lideri Lindner koalisyon görüşmelerinden çekildi. CDU/CSUve Yeşillerle birlikte çalışma zemini oluşturmakta zorluk çektiklerini ve bu şekilde kurulması düşünülen bir koalisyon ile doğru sonuç elde edilmeyeceğini şu sözleriyle açıkladı: “Yanlış yönetmektense hiç yönetmemek daha iyidir.”
FDP Lideri Lindner’in bu davranışı sonrası kamuoyu tekrar“büyük koalisyon”a yani CDU/CSU ile SPD’nin kurabilecekleri koalisyon modeline yöneldi. Lindner’in bu davranışı aynı zaman da Yeşillerin koalisyon kurma hayalini suya düşürdü.
Lindner belki koalisyon görüşmelerinden çekildi lakin ancak yeni bir Genel Seçimin oluşturacağı tabloda bir “Jamaika Koalisyon”u söz konusu olursa yer alacağını 23 Aralık 2017 tarihinde “Frankfurter Allgemeine nSonntagszeitung (F.A.S)”[2]gazetesiyle yaptığı röportajda ifade ediyor. Öne sürdüğü şart ise Merkelsiz birhükûmet. Dikkatinizi çekmek istiyorum: CDU’suz demiyor, Merkelsiz diyor yani siyasetteyeni bir jenerasyonun kendi deyimiyle “Yenileme projenin bir parçası olmak istiyoruz.” diyor.
Lindner verdiği röportajdan bir haftaönce yani 15 Aralık 2017 tarihinde SPD Lideri Schulz CDU/CSU ile koalisyon için ön görüşmelerine açık olduklarını açıklamıştı. Ve “büyük koalisyon“gerçekleşirse muhtemelen yapılması düşünülen bir Genel Seçim ve diğer seçenekler ortadan kalkar. Dolayısıyla FDP Lideri Lindner’in öncülüğünde Liberaller Federal Mecliste Alternatif Partisinden sonra en güçlü muhalefet grubuna sahip olacaklardır. Ve 38 yaşında olan ve hatipliği ile sayesinde kürsü ve konu içeriği hâkimiyetiyle kurulacak bir “büyük koalisyonu” zorlamasıyla birlikte hedeflediği” yenileme projesi”ni bütün partilerde harekete geçirmesi beklenebilir.
CDU/CSU İle SPD’nin “Büyük Koalisyon” Görüşmeleri
Asla “büyük koalisyon”a katılmam diyen SPD Lideri Martin Schulz Genel Seçimden 3 ay sonra 15 Aralık 2017 tarihinde yaptığı açıklama ile“büyük koalisyon” için ön görüşmeler başlayabileceğini açıkladı. Ardından 20Aralık 2017 tarihinde parti genel başkanları, parti sözcüleri bir araya gelerek koalisyon ön görüşmeleri için takvim belirlendi. 7 Ocak 2018 ile 12 Ocak 2018 tarihlerini kapsayan görüşmeler neticesinde 12 Ocak 2018 tarihinde tüm tarafların kabul ettiği 28 sayfalık “Koalisyon Sözleşmesi” tanıtıldı.
SPD resmî koalisyon görüşmelerini başlatılması için genel kongrelerinde delegelerin onayını almak zorundadır. Bununla bitmiyor. Ardından“Koalisyon Sözleşmesi” SPD’nin 440.000 üyenin tercihine sunulacaktır.
Bu süreçten SPD hem delegelerin hem de üyelerinin onayınıalmadığı takdirde “büyük koalisyon” gerçekleşemez.
SPD, 21 Ocak 2018 tarihinde gerçekleşen kongrelerinde“büyük koalisyon” için resmî görüşmelerin başlatılması hususunda ilk engelini aştı. 624 delegenin katıldığı oylamaya resmî görüşmelerin başlatılması için 362delege, başlatılmaması için 279 delege ve kararsız olarak 1 delege oyunu kullandı. Böylece delegenin %56’sı resmi görüşmelerin başlaması yönünde verdiği onay ile SPD Lideri Schulz başta olmak üzere SPD üst yönetimi rahatladı. Resmî görüşmeler şubat ayında başlayabilir lakin “Koalisyon Sözleşmesi”nin SPD’li 440.000 üyenin onayına sunulacak.
SPD’nin tabanında, özellikle Genç Sosyalistlerde, bu koalisyon modeline karşı ciddi tepkileri mevcut. SPD, CDU/CSU ile yaptığı her koalisyon sonrası girdiği seçimlerden kayıplarla çıkmıştır. Taban geçmiş seçimlerde nedindikleri bu tecrübeler nedeniyle oy kaybının endişesini taşımaktadırlar.
Lakin başka bir gerçek daha var. SPD Lideri Schulz hemenseçimlerin akabinde CDU/CSU ile asla koalisyon yapılmayacağı ve aradan 3 aygeçtikten sonra söylediği sözlerinin aksine davranması partideki konumunu tartışmaya açmıştır. SPD için gerçekten zor bir dönem. Koalisyona girse tabanıyla, koalisyona girmese seçmeniyle karşı karşıya kalacak. Eğer Lindner görüşmelerden çekilmeseydi ve “Jamaika Koalisyon”un kurulmasını sağlamış olsaydı, belki SPD Federal Mecliste ana muhalefet olarak güç toplayabilirdi. Ve Schulz Federal Meclisteana muhalefet lideri olarak yönlendirici ve etkileyici konuma erişebilirdi.
Yeni Bir Hükûmet Kurulmamasına Rağmen İşlerini Yürüten Almanya
Almanya’nın 4 aydan beri yeni bir hükûmet kurulmadanişlerini devam ettirmesine rağmen halk kendi nezdinde “yeni dönemde hükûmetsizlikten”etkilenmediğini gözlemliyoruz.
Francis Fukuyama “Devlet İnşası, 21. Yüzyılda Dünya Düzeni ve Yönetişim”[3]isimli kitabında şöyle diyor: “Birleşik Devletler’in, işgalci güç olduğu savaşsonrası Almanya ve Japonya’da olduğu gibi, ulus inşasında başarılı olduğudüşünülür. (...) Hem Almanya hem Japonya, daha Birleşik Devletler onlarıyenmeden çok önce, güçlü bürokratik devletlerdi. Gerçekten de, bu devletlerinbüyük güç olmalarına ve uluslararası sistem için önemli tehdit hâline gelmelerineyol açan şey, devletlerinin gücüydü. Her iki ülkede de devlet aygıtlarısavaştan sağ çıktılar ve dikkate değer ölçüde küçük değişimlerle savaş sonrasıdönemde korundular.”
Fukuyama’nın da dikkat çektiği husus Almanya’dayaşayanların karşılaştığı tablo. Aylarca yeni bir hükûmet dönemi başlamamasınarağmen sosyal kamu hizmetleri, iş ve ticaret pazarı, yürürlükte olan projelerintakibi, eğitimde ve sağlıkta işleyiş devam etmektedir.
Bunun başlıca nedeni reformlarının geç ve kısıtlı gerçekleşmesinerağmen Almanya’nın bürokratik düzenidir. Hükûmetler değişebilir ve hatta birdönem yeni hükûmette kurulamayabilir ama esaslı bir bürokrasi felsefesine sahipolan Alman Devleti, hizmetlerini yaşanacak siyasi istikrarsızlığa karşı korumamekanizmasını oluşturmuştur.
Şüphesiz, bu mekanizma güven duygusu verse de siyasetçilerindaha fazla zaman harcama lüksleri kalmamıştır. Çünkü küresel gelişmelerinetkili ilerleyişi Almanya’da yaşayanların yakın takibinde. Daha ciddi ve dahahayati meselelere yönelebilmek için halkın siyasetçilere olan tepkisi yenidenbir sandık konulduğunda beklenenin dışında gelişebilir.
[1] Fatih Oğuz, “Almanya Seçimlerine Dair”, Yeni Düşünce Dergisi, Ekim 2017, Sayı: 807, s. 42-46.
[2] “Lindner will keine Regierungsbeteiligung unterMerkel“, Frankfurter Allgemeinen Sonntagszeitung (FAS), 23 Aralık 2017.
[3] Francis Fukuyama, Devlet İnşası, 21. Yüzyılda Dünya Düzeni veYönetişim, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2008, s. 53.