TÜRKİYE-ALMANYA İLİŞKİLERİNDE “YATIŞTIRMA POLİTİKASI”
YERİNE “İSTENİLEN POLİTİKA” ÜZERİNE
Fatih OĞUZ
Alman Peter Steudtner’in Türkiye’de tutuklanması ile başlayan süreç Alman kamuoyununu hareketlendirdi. Tatilini yarıda kesen Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) Berlin’e gelerek bir basın toplantısı düzenledi. Gabriel’in Türkiye politikasına yönelik yaptığı “Türkiye politikamızda yeni bir düzenlemeyle değişiklikler olacak.”açıklaması büyük bir ilgiyle ve takdirle karşılandı. Diyebiliriz ki, Gabriel’in Türkiye’de izin yapmak isteyen Alman vatandaşları “güvenlik” konusunda uyarması Türkiye ile ilgili oluşturulmaya çalışılan olumsuz imaj çalışmaları âdeta bir devlet politikasına hâline dönüştürülmesi için kampanya başlatıldı.
Siyasi dergiler arasında en yüksek satış tirajına sahip“Der Spiegel (Ayna)” dergisi son sayısında Türkiye-Almanya krizine binaen yayımladıkları yazının başlığı şu şekilde: “Yatıştırma Politikası Yerine Taarruz (Attacke statt Appeasement).”
Başlıktan da anlaşıldığı gibi Alman kamuoyu Türkiye’ye karşı daha agresif daha yönlendirici ve müdahale etkisini yükseltecek politik uygulamalar talep etmekte.
Yazının içeriğinden de anlaşıldığı üzere özellikle Almanya Sosyal Demokrat Partisi 24 Eylül 2017 tarihinde gerçekleşecek Genel Seçim için Türkiye politikasını ana gündemine alacak. Gabriel’in yanı sıra Sosyal Demokrat Partisinden gelen Cumhurbaşkanı Steinmeier ZDF kanalında verdiği bir röportajda Alman hükûmetinin uygulayabileceği yaptırımlar hakkında “Ülkemize duyduğumuz saygı açısından bu konuda (Türkiye’ye) açık dur sinyalleri vermeliyiz.” mealinde destekleyici açıklamalarda bulundu. Sosyal DemokratPartisinin Genel Başkanı ve Başbakan adayı Martin Schulz ise CHP Genel BaşkanıKemal Kılıçdaroğlu’yla telefon ile görüştüğünü, Cumhurbaşkanı Erdoğan veTürkiye hakkında düşüncelerini paylaştığını ve önümüzdeki günler için Berlin’e davet ettiğini bildiriyor.
Sosyal Demokrat Partisi mensubu olduğu sol geleneğinden ötürü CHP ve HDP ile yakın temas hâlinde olduğunu gizlemiyor. Sosyal Demokrat Partisinin himayesinde Can Dündar’a “Gustav-Heinemann Ödülü” verildiğini, yine Can Dündar’ın Dortmund’da gerçekleşen Sosyal Demokrat Partisi kongresinde şeref misafiri olduğunu, bazı Sosyal Demokrat Partili milletvekillerin tutuklu olan HDP’liler için kefillik üstlendiklerini ifade ediyorlar.
Bahsettiğimiz gibi Sosyal Demokrat Partisi şimdiden Genel Seçim için Türkiye üzerinden Alman toplumun endişelerini oya dönüştürmeye çalışıyor. Bunu yaparken “Büyük Koalisyon”un büyük ortağı Hristiyan Demokratların lideri ve mevcut Başbakan (Şansölye) Angela Merkel eleştirilerin asıl hedefinde. Sığınmacılar politikası nedeniyle Merkel’in uyguladığı Türkiye stratejisi ve “yatıştırma politikası” iflas ettiği yönünde yoğun bir propaganda çalışması görülüyor.
“Yatıştırma Politikası Yerine Taarruz” başlığı üzerinde kullanılan resim G20 toplantısı esnasında çekilen bir resim. Resimde Cumhurbaşkanı Erdoğan salona doğru başı dik yürüyor hâlde diğer katılımcıları karşılamak için yerinde bekleyen Şansölye Merkel biraz utangaçlı bir tebessümle başı öne eğik bir şekilde duruyor. Alman kamuoyu bu resim ile Şansöyle Merkel’in Türkiye’ye karşı pozisyonunu açıklamaya çalışıyor. Ve Sosyal Demokratlar bu durumu kendi lehine çevirmeye giriştiler. Örneğin Sigmar Gabrieltatilini yarıda kesip Berlin’e gelmesi ve Şansölye Merkel ise tatilini devam etmesi Sosyal Demokratlar açısından puan kazandıkları düşünülüyor.
Sosyal Demokratlar Türkiye’ye karşı sert bir tutum sergilerken Gabriel diğer taraftan Almanya’da satış tirajı en yüksek olan “Bild(Resim)” gazetesinde 21 Temmuz 2017 tarihinde Türkçe ve Almanca olarak “Açık Mektup” şeklinde Almanya’da yaşayan Türklere şu şekilde seslendi:
“Sevgili Türk hemşerilerim
Federal hükûmetin tümü adına da size bu şekilde hitap etmek istiyorum. Türkiye ile olan ilişkilerimizde şu anda yaşanan büyük zorlukları özellikle siz de hissetmektesiniz. Sizin vatanınız Almanya’dır,fakat bir çoğunuz için aynı zamanda da Türkiye’dir.
Bu nedenle size şunu söylemek istiyorum: Almanlarla Türkler arasındaki dostluk büyük bir hazinedir.Biz Türkiye ile iyi ilişkilerimizin olması için her zaman çaba sarf ettik,çünkü Almanya ile Türkiye arasında iyi ilişkilerin sizin açınızdan da önemli olduğunu biliyoruz.
Fakat şu andaTürkiye’de suçsuz Alman vatandaşları tutuklanmaktadır. Alman hükûmeti olarak tepki vermeden seyirci kalmamız mümkün değildir. Vatandaşlarımızı korumak zorundayız.
Bu nedenle Alman hükûmetinin Türk siyaseti karşısındaki politikaları değişecektir. İş birliğimizi ve özellikle Türkiye’ye yapılan ekonomik yardımları yeniden gözden geçireceğiz ve Avrupa’da da net bir tutum için girişimlerde bulunacağız.
Şunu bilmenizi istiyoruz ki, bunların hiçbiri Türkiye’deki insanlara ve Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli insanlara karşı alınan önlemler değildir.
Zira Türkiye ile Almanya arasındaki siyasi ilişkiler ne kadar zor olursa olsun, bizim için şu çok açıktır: Sizler, Almanya’daki Türkiye kökenli insanlar, Alman pasaportuna sahip olsanız da olmasanız da bizim bir parçamızsınız.
En içten selamlarımla.
Sigmar Gabriel”
Görüldüğü gibi Almanya’nın politik gündemini oluşturan konuların başında Türkiye ilişkileri gelmektedir. Hâlbuki daha bundan bir kaç yıl öncesine kadar Almanya’nın dış politikası özellikle Rusya’ya karşı yaptırımlar üzerinden şekillenmişti. Rusya ile yeniden makul ilişkiler kuran o dönemin Dışişleri Bakanı Steinmeier, özellikle Şansölye Merkel’in gayretiyle Almanya’nın Cumhurbaşkanı olmuştur.
Şansölye Merkel’in politikası sadece Almanya’nın iç politikasında değil aynı zaman da başka ülkelerin politik çevrelerinde de taraftar bulmaz. 5 Temmuz 2017 tarihli“Berliner Zeitung (Berlinli Gazete)” isimli gazetede çıkan “Büyüyen Siyasi Militanlık/Saldırganlık (Wachsende politische Militanz)” başlıklı haberde Anayasayı Koruma Federal Dairesinin hazırladığı 2016 raporunun değerlendirilmesi konu edilmiş. Haberin içeriğinde hem İçişleri Bakanı hem de Anayasayı Koruma Federal Dairesinin Başkanı özellikle 24 Eylül 2017 tarihinde gerçekleşecek Genel Seçime yönelik Rusya’dan gelebilecek Siber müdahelelere dikkat çekiyor. Anayasayı Koruma Federal Daire Başkanı “Rusya’nın Başkanı Putin başka birinin Başbakanlık görevine gelmesiyle memnun kalacağı”na inanıyor ve Putin’in de bilindiği üzere Şansölye Merkel’e de fazla saygı duymuyor.
Almanya’nın sadece siyasi sahnesinde değil aynı zaman da bürokrasisinde de gelişmelere şahit oluyoruz. 19 Temmuz 2017 tarihli “Die Zeit (Zaman)”isimli gazetede çıkan “Gülen-Bewegung: Die Musterschüler (Gülen Hareketi: Örnek Öğrenciler)” başlıklı haberde Almanya’ya gelen FETÖ’cülerin yüksek tahsilli oluşuna, ekonomik varlıklarına ve Almanya’daki toplumsal değerlerle uyumlu oluşları dikkat çekilmekte. “Erdoğan karşıtı” olarak tanımlanan FETÖ’cülerin Alman devletine onlara himaye etmelerinden ve yeniden ekonomik ve kurumsal toparlanma imkânı sağladıklarından dolayı şükranlarını ifade ettiklerini belirtiliyor. Afrika’da “okul” adı altında faaliyetlerini devam sürdüren FETÖ’nün kuruluşları Berlinli Türk-Alman yatırımcılar tarafından satın alınarak Alman Dışişlerinin himayesine geçtiği yazmaktadır. Yine aynı haberde Almanya Federal Haber Alma Servisi Başkanı bunlar için “dinî ve seküler düzeyde ileri eğitim için sivil birliktelik” olarak tanımladığını ve FETÖ’nün Almanya’daki sözcüsü Ercan Karakoyun’un “Bundan daha iyi açıklayamazdı.” dediği geçiyor.
Anlaşılan odur ki; Merkel’i yıpratmak ve seçim sürecinde oy kaybına uğratmak adına rakipleri en çok Türkiye üzerinden çalışmalarını sürdürecekler. Lakin Türkiye ile ilgili bu tür kamuoyu çalışmalar Genel Seçimile son bulmayacağını düşünüyorum. Özellikle Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ile birlikte yeni bir geçiş sağlayan Türkiye’nin gelişmesi, güçlenmesi ve kalkınması birçok ülkelerin Türkiye politikalarını eksen noktasında değiştireceği konusunda düşüncelerimin olduğunu belirtmek isterim.