Orta Doğu’nun kilit taşı Türkiye son zamanlarda bölgede yaşanan inanılmaz tarihî olaylara şahitlik etmekte ve dünyanın yaşadığı bu ibretlik süreçte çok önemli roller üstlenmektedir. Kimilerinin acımasızca ve biraz da bilgisizce eleştirdiği bu sürece yalın bir akıl ve tarafsız bir gözle bakmayı başarabilen kimse, ülke olarak bu süreci yaşamamızın kaçınılmaz olduğunu, bu yolda seçme şansımızın olmadığını rahatlıkla kavrayabilir. Ülke menfaatleri için en doğru olanın busüreci hem de aktif rol alarak yaşamak olduğunu rahatlıkla anlayabilir. Uzun lafın kısası, kısa lafın uzunu bu tehlikeli süreçte doğru olan şey Türkiye’nin oyunu kuralına göre oynamasıdır. O kural da “Hemen dibi başında olan olaylara seyirci kalma, gidişata yön ver!” der.
Şu an duyarlı her vatandaşımızın düşünmesi gereken asıl şey; bu süreci neden yaşadığımız değil, ülke olarak, millet olarak bu süreçte neler yapmamız gerektiği, yara almadan en kârlı şekilde bu süreçten nasıl çıkacağımız olmalıdır. Bunun aksini düşünmek düşmanın ekmeğine yağ sürmek veya bir başka deyişle değirmenine su taşımak olur.
Geleceğin şekilleneceği böylesine önemli bir dönemde hiç şüphesiz ilk ve acil olarak yapılması gereken şey, bu sıkıntılı ve zor süreci aşmanın tek çıkar yolu milletçe her şeyi bir kenara bırakarak aynı ülkü etrafında tek yürek birleşmek, bu aşağılık oyunu oynamaya çalışanların karşısında dik bir duruş sergilemektir. Bu konuda en büyük görev ise bu işte başı çekerek insanlarımıza örnek olacak, yaptıklarıyla tüm ülkeye moral verecek TBMM’ye, bir başka ifade ile o Meclisi oluşturan siyasi partilere ve bu partilerin yönetiminde bulunan siyasi liderlere düşmektedir. Ülkenin menfaatlerini ve milletin geleceğini ilgilendiren böylesine hassas konularda en doğru hareket tarzı şüphesiz budur. Peki,bu oluşumu eldeki mevcut siyasi partiler ile veya bu partilerin siyasi liderleriyle gerçekleştirmek mümkün mü?
Kısaca ve çok yüzeysel tarif etmeye çalıştığım, böylesine kritik bir dönemde siyasi partilerin liderleri çok önemli bir sınav vermektedir. Ülkenin âdeta sırat köprüsünden geçtiği bugünlerde istisnasız her siyasi lider çok ciddi ve ağır bir sınavdan geçmektedir ve bu kişiler bu sınavdan alacağı notla hem kendisinin hem de temsil ettiği partisinin siyasi geleceğini çizecektir, hatta biraz daha iddialı bir çıkışla ülkesinin geleceğini belirlemiş olacaktır.
Geçtiğimiz gün koltuğumda çayımı yudumlarken gözlerimi ufka daldırdım ve içinde bulunduğumuz tarihî dönemi ve yaşadığımız kritik günleri düşündüm ve ülkem adına bir çıkış yolu aramaya başladım. Uzun bir muhasebe sonrası bu zorlu süreçten tek çıkış yolunun millî takım olduğuna kanaat getirdim. Acele etmeyin!Millî takımla ne alakası var dediğinizi duyar gibiyim.
Millî takımdan kastım elbette sportif bir takım değil. Nasıl ki bir spor dalında en başarılı sporcularımızı bir araya getirerek uluslararası müsabakaya,mücadeleye çıkıyorsak, günümüzde acımasızca ve şiddetlenerek süren küresel mücadeleye de pekâlâ az önce hayalini kurduğum gibi en başarılı siyasilerden oluşmuş bir millî koalisyon hükûmetiyle çıkabiliriz. Her partiden seçilen en başarılı siyasiler tüm egolar tüm kaprisler ve hırslar bir kenara bırakılarak bir çatı altında toplanabilir. Bunlar omuz omuza verip ülkenin menfaatleri için tek yürek çalışabilir, milleti bir ülkü etrafında toplayabilir. Kısaca ben çıkışı böylesi bir birliktelikte buldum. Bizleri ve dolayısıyla ülkeyi düzlüğe çıkaracak tek çıkış yolu bu. …