3 BOYUTTA İRAN

23 Haziran 2018 12:10 Coşkun BAŞBUĞ
Okunma
1568
3 BOYUTTA İRAN

3 BOYUTTA İRAN

 

Coşkun BAŞBUĞ

 

 

Geçtiğimiz günlerde ülkede yaşananolaylardan dolayı İran bir anda dünya siyaset gündemine oturdu. Ülke kısasürede karışmış ve sokaklar kan gölüne dönmüştü. Peki, neler olmuştu, ülke biranda bu hâle nasıl gelmiş veya getirilmişti?

Bu soruları cevaplamak ve İranmeselesini doğru anlayabilmek için zaman tünelinde kısa bir yolculuk yapmak meseleninanlaşılmasında ciddi katkılar sağlayacaktır. Adına “küresel akıl” denilen ama “oynakakıl”tanımlamasının çok daha yakışacağı gözü dünmüş irade; 1991 yılında Irak'ıişgal için binlerce kilometre uzaktan geldiğinde, bölgede kalıcı olacağınısöyledikten sonra işgal etmeyi planladığı diğer ülkeler sıralamasını şöyle açıklamıştı.Önce Irak, sonra Suriye, ardından İran ve son olarak Türkiye...

Açıklanan sıra gözü kanlı iradeaçısından çok mantıklıydı. Babil'den kaynaklanantarihi kin nedeniyle işe Irak’tanbaşlamaya karar vermişlerdi.Irak’ın ardından zayıf halka Suriye’ye yürünecek,ardından asırların çınarı İran’a dönülerek böylelikle tarih boyu bir türlü yıkamadıklarıAnadolu’yu kuşatıp, kırılmaz ceviz Türkiye’nin işini bitireceklerdi. Böylelikleen büyük engel aşılmış olacak ve dünyanın anahtarı ele geçirilecekti.

Telaşla kanlı plan uygulamaya kondu.Çünkü 1991 yılında Rusya dağılmış, iki kutuplu dünya tek kutuplu dünyayadönüşmüştü ve bu değişiklik gözünü kan bürümüş Amerika için bulunmaz birfırsattı. Meydanın bu boşluğunu iyi değerlendiren ABD, ani bir refleksle senelerdirhayalini kurduğu BOP Projesi’ne başlangıç yaparak Irak işgalini gerçekleştirdi.

Ancak işler kâğıt üstündeplanlandığı gibi gitmedi. Girdiği her işi yüzüne gözüne bulaştıran ABD, Irak’tasaplandığı bataktan bir türlü çıkamadı ve bu da sürecin uzamasına yol açtı. Uzayansüreç içinde eski kutup başı Rusya tekrar toparlanarak mazideki günlerine geri döndü.Bu arada Türkiye Cumhuriyeti Devleti de boş durmuyordu. Atatürk’ün ölümündensonra planlı bir şekilde tasfiye edilen millî kadrolar, devlet kadrolarındaterk etmek zorunda kaldıkları yerlerini geri alıyorlardı. Devlet; üzerine oyunkuran yerli ve yabancı tüm aktörleritek tek tespit ederek not ediyor ve buhainlere hesap soracağı günlerin hazırlıklarını yapıyordu.

           

Sıradaki İran Neden Sona Alındı?

Devlet içinde sessiz sedasız yürüyen millî yapılanmayı, devşirdiği FETÖ mensubu ajanlarından haber alan Amerika,verdiği hayati kararla yaptığı planlamada büyük bir değişikliğe gitti veİran-Türkiye sıralamasını Türkiye-İran olarak değiştirdi. Bu kararla işgal sıralamasında sonuncu olan Türkiye bir anda İran’ın önüne alındı.

Aldığı kararla elindeki bütün şer odaklarını harekete geçiren ABD, panik hâlde darbe görünümlü işgalin hazırlıklarına başladı. Bu hazırlıkların sahaya yansıması, FETÖ-PKK/PYD-DEAŞ işbirliği ve bu aşağılık iş birliği sonucu meydana gelen 15 Temmuz Darbe Girişimi’yle oldu. Bu darbe/işgal girişiminde hiç ummadığı bir Osmanlı tokadı yiyen ABD,yediği tokadın verdiği şaşkınlıkla sıralamada tekrar eskiye döndü ve yönünü İran'a çevirdi. Türkiye'nin sebep olduğu bu şaşkınlık İran için çok büyük bir kazanç oldu. Telaşla harekete geçen Amerika geleneği bozmadı ve tıpkı diğerleri gibi İran komplosunu da yüzüne gözüne bulaştırdı. Amerika’nın bu beceriksizliğini iyi değerlendiren İran şu an için bu darbe girişim tehlikesini bertaraf etmiş gibi görünüyor ama tehlikenin tamamen geçtiğini söylemek için henüz çok erken.

 

İran Olaylarının Arkasında Kimler Var Tartışması?

İran'da neler olduğu, olaylarınnasıl geliştiği konusunda bazıları maksatlı olarak yanlış yerlere yönlendirilen birçok görüş belirdi. Olayların arkasında kimler olduğunu anlamak için yaşananları birçok yönüyle incelemek, gelişmeleri birkaç boyutta görmek doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu tür konulara olan ilginiz, konu hakkında bilginiz ve butür meseleler ile ne kadar haşır neşir olduğunuz meseleyi göreceğiniz boyut sayısıile doğru orantılıdır. Örneklerle olası boyut ihtimallerini kısaca masaya yatıralım:

Tek Boyutlu Görenler: Hayat pahalılığı canına tak eden İran halkı çaresizlikten sokaklara döküldü ve iyi niyetle başlayan sokak gösterileri bir anda pahalılığın sebebi olarak görülen İran yönetimini protesto gösterilerine dönüştü. Meşhed kentinde başlayan gösteriler giderek tüm şehirlere yayıldı ve meydana gelen olaylar nedeniyle de 29 kişi hayatını kaybetti. Ardından rejim, Devrim Muhafızlarını devreye sokarak olayları bastırdı.

İki Boyutlu Görenler: Sahip olduğu yer altı kaynaklarından dolayı İran üzerinde yıllardır sinsi emelleri olan ABD ve İsrail, hayat pahalılığı canına tak eden İran halkının bu haklı direnişini fırsat bildi ve gelişmeleri kendi lehine çevirme gayesiyle direnişçilere destek veren bir süreç başlattı. Bu yaklaşımıyla Amerika fırsatçılık yaptı ve İran’ın altını oymak için girişimlerde bulundu. Ama İran devlet tecrübesiyle bu oyunu savuşturdu.

Üç Boyutlu Görenler: ABD, İran halkının içine sızdırdığı yerli ve yabancı ajanlarınıkullanarak planlı bir şekilde halkı ayaklanmaya götürdü. Bütün olayları kışkırtanve tetikleyen güç ABD’dir ve amacı İran rejimini yıkarak ülkeyi ele geçirmek, böylelikleOrta Doğu’daki emperyalist hedeflerine ulaşmaktır.

Kim Hangi Boyutta?

Sokaktaki vatandaş Ayşe teyze ileMehmet amca elbette konuyu birinci boyutuyla gördü. Onlar, olayların İran'ınkendi dinamikleri ile geliştiğini düşünerek sorunun İran’ın kendi iç meselesiolduğuna inandılar.

Az da olsa siyasete bulaşanlar,dünya gündemini takip etmeye çalışanlar ise olayların İran kaynaklı çıktığınıama Amerika'nın bu gelişmeleri kullanarak İran'da rejimi yıkmak adınafırsatçılık yaptığını ve el altından göstericileri kışkırttığını düşündüler, bu görüş hariç diğer tüm tezlerin komplo teorisi olduğu kanaatine vardılar.

Analistler ve konunun uzmanları ise olayların analizinde üçüncü boyutta birleştiler. Onlar; Amerika’nın, BOP Projesi kapsamında Afrika dâhil Orta Doğu’yu ateş çemberine çevirdiğini ve bu proje kapsamında sıranın İran’a geldiğini düşündüler. Aslında görmeyi bilen gözler için bu görüşü destekleyecek onlarca örnek vardı. Proje tek, akıl da aynı akıl olunca hedef ülkelerde oynanan oyunlarda birbirinin kopyası oyunlardı. Uzağa gitmeye gerek yok Ukrayna’da, İran’da meydana gelen olaylar ile Türkiye de meydana gelen Gezi Olaylar incelendiğin de inanılmaz benzerlikler olduğu görülecektir.

 

Gezi Benzeşmeleri

Bir çoğunun göremediği, bazı “satılmışların”ise gördüğü hâlde görmezden geldiği benzeşmeler, söz konusu olayların arkasındaki gücü ortaya çıkaracak “Kim?”sorusunun cevabını net olarak veriyordu. Ama dediğim gibi görmesini bilen veya görmek isteyenler için…

İran kapalı bir toplum olduğundan meydana gelen olaylarla ilgili medyaya çok fazla haber ve görüntü sızmadı.Ancak görmeyi bilen gözler için, medyaya sızan o birkaç kare görüntüde bile birçok detay açığa çıkmıştı. Bu görüntüler dikkatle incelendiğinde, Gezi Olaylarında yaşananlar ile İran’da yaşananların birbirinin kopyası olaylar olduğu gün gibi ortaya çıktı.

İranlılar da tıpkı bizdeki Gezi Olaylarında tezgahlandığı gibi; kimi ABD güdümlü etki ajanı olarak kimi ise bu ajanların dolduruşuna gelerek kamu kurum bina ve araçlarına saldırdılar, kamu mallarına zarar verdiler, devlet araçlarından barikatlar kurdular, karanlık eller kısa sürede sosyal medyayı devreye sokarak göstericileri örgütleyip yönlendirmeye çalıştı, simge olacak figürler yarattı, bizde kırmızı giyen kadın İran’da siyah elbiseyle sahneye çıktı... Daha bunun gibi nice örnek verilebilir.

İran’da sosyal medya olarak“telegram” kullanılıyordu. Yukarıda bahsettiğim karanlık eller hemen heştek hesapları açtılar ve mesaj yağmuru başladı. Heştek tanımlamaları önceden çalışılmış ilginç mesajlardı; “@ulusalgösteriler @özgüriran, @direneniran gibihep kışkırtan mesajlardı.Bu hesapların adres kaynağı hep İran dışındandı ve gelen mesajların %75’i Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Amerika, Almanya,İngiltere, Hollanda gibi ülkelerden geliyordu. Tıpkı Gezi Olaylarında olduğu gibi.

Elde edilen bu örnekler bile anlayana işin arkasında kimlerin olduğunu net olarak gösteriyordu. Peki bu benzerlik neyin nesiydi?

Cevabı basit! Yerkürede tezgâh kurmaya çalışan akıl aynı olunca doğal olarak kurulan tezgâhlar da birbirinin kopyası aynı senaryolar oluyordu. Elde edilen deliller ve belgeler incelediğinde Gezi Olaylarının, İran olaylarının, Arap Bahar’ı bahanesiyle Arap coğrafyasında oynanan oyunların arkasındabu işleri tezgâhlayan kısır akıl Amerika ile onun ipini elinde tutan İsrail’in olduğu net olarak görülebilir.Kısacası perde arkasında iki şeytan cambaz... Bakalım, bir ipte oynayabilecekler mi?

 

Dördüncü Boyutu Yakalayanlar

Ancak; olaylarda şu ana kadar kimsenin dillendirmediği dördüncü bir boyut daha var. Şeytana akıl hocalığı yapacak kadar şeytan olan Amerika, 1979 Devrimi’nden bugüne üzerine sürekli hesap yaptığı İran üzerinde çok sinsi bir oyun planladı. Kurulan tezgâh gereği; Amerika derin devleti Obama döneminde bilerek İran'la ikili ilişkileri yumuşattı ve İran üzerinde uygulanan ambargoyu kaldırıp kasıtlı olarak İran ekonomisinin nefes almasını sağladı. Bu yakınlaşma dünya siyasi kamuoyunda ve İran halkında iki ezelî düşman arasında buzlar eriyor, her şey artık güzel olacak yorumuna yolaçtı. Böyle değerlendirenler gelecekte olacakları kestiremeyenlerdi. Oysa Amerika birine asla durduk yerde barış çubuğu uzatmazdı, hele o biri İran ise.

Nükleer anlaşmanın imzalanması ve ambargoların kaldırılması ile İran halkı ekonomide büyüme ve rahatlamanın yaşanacağını ve bu rahatlamanın da gündelik hayatına olumlu yansıyacağını düşünerek büyük bir ekonomik beklentiye girdi. Medyanın da pompalamasıyla bu beklenti artırıldı ve halk ekonomik yönden refaha kavuşacağı günlerin hayaliyle yaşamaya başladı.

Oysa gelişmeler hiç de öyle halkın beklediği gibi gitmedi. Amerika; İran'ın yayılmacı politikalarından asla vazgeçmeyeceğini çok iyi biliyordu. Amerika, rejimin bu yakınlaşmadan kazanacağı paraları içteki ekonomiye değil tam tersi silaha, Yemen, Lübnan,Irak, Suriye’de kullandığı milislerine harcayacağını ve bununda halkta büyük bir hayal kırıklığı ve öfke yaratacağını hesap ediyordu. Sonunda Amerika'nın hesapları tuttu ve İran elde ettiği ekonomik getirinin büyük bir kısmını silaha ve yayılmacı dış politikalarına harcadı. Bu gelişmede zaten zorda olan ekonomiyi iyice krize soktu ve kooperatif tarzında işleyen yatırım şirketleri birbiri ardı iflas etmeye başladı, çalışan ve emeklilerin maaşları zamanında ödenemedi. İşsizlik,enflasyon artışı gibi diğer olumsuz ekonomik faktörler de eklenince beklentilerine karşılık bulamayan İran halkı, pusuda bekleyen provokatörlerin yoğun kışkırtmaları eşliğinde 28 Aralık 2017 Perşembe günü ayağa kalktı ve sokaklara döktü.

Bu olaylardan yaklaşık altı ay önce,Birleşmiş Milletler toplantısında konuşma yapan Trump, konuştuğu konu ile hiç ilgisi olmamasına rağmen “İran halkı rejimde değişiklik istiyor bu da onların en tabii hakkı!”diye bir cümle kurarak ilginçbir çıkış yaptı. O günlerde bu çıkışın nedenini anlamayanlar İran’da olaylar patlak verince Trump’ın neden bu cümleyi kurduğunu anlamış oldular. Amerikalılar altını oydukları İran’da artık kazanı kaynatmanın zamanı geldiğini düşünerek ocağı yakmaya karar vermişlerdi. İran’da gösteriler başlar başlamaz Trump’ın sosyal medya hesabından attığı şu tweet dördüncü boyutu en iyi anlatan belgeydi;

"Rejimin yolsuzluklarından ve ülkenin varlığını yurt dışında terörizme harcamasından bıkmış olan İran vatandaşlarının barışçıl protestolarıyla ilgilibilgiler geliyor. İran yönetimi, kendini ifade hakkı da dâhil kendi halkının haklarına saygı göstermelidir. Dünya bu süreci izliyor."

Gösterilerde ilginç bir gelişme daha yaşanmıştı ve olaylar İran’ın başkenti ve en büyük kenti olan Tahran yerine Meşhed’de başlamıştı. Meşhed dinî bir merkezdi ve Şii inanışına göre 8’inci İmam Rıza’nın türbesi burada bulunuyordu. Bu şehirde yaşayan Meşhed İmamı Ahmed Alemulhudava azlarında sürekli hayat pahalılığını konu ettiğinden gösterileri başlatmak ve yönlendirmekle suçlandı. Alemulhuda, Ruhani’ye karşı muhafazakârların adayı olan İbrahim Reisi’nin kayınpederiydi. Buradan çıkan kıvılcımlar büyüdü ve biranda diğer şehirlere sıçradı ve Nişabur, Reşt, Yezd, Kirmanşah, Kaşan,Loristan, Şahrud, İsfahan, Hemedan, Ahvaz Arak gibi çevre vilayet ve şehirlere yayıldı. Genelde protestoların çıkış merkezi olan Tahran, Tebriz gibi şehirlerde ise daha ufak ve etkisi sınırlı kalabalıklar toplandı.

Yaptığımız değerlendirmelerde “Bu işten bir şey çıkmaz.” demiştik, neticede de öyle oldu. Çünkü İran rejim yapısı bu işin üstesinden gelebilecek devlet aklına ve tecrübesine fazlasıyla sahip.İran rejimi bu tecrübeyle köşesine çekilerek olayları soğukkanlılıkla takip ettive sessizce devlet hafızasını doldurarak, ülkeyi karıştıranlardan, olaylara sebep olan provakatif ajanlardan hesap soracağı güne hazırlık yaptı. 

Amaç Ne?

İran olaylarında esas amaç elbette olayları kullanarak rejimi devirmek ve ardından yılardır Amerika’da bugünler için beslediği eski piyon Pehlevi ailesini büyük bir şaşa ayla İran’a getirip direksiyonun başına oturtmaktı. Tıpkı elindeki diğer ajan papaz Fetuhullah Gülen’e planlandığı gibi. Dedik ya akıl aynı akıl diye… Bizimki de laf! Ne yapsın bu akıl, her devlete ayrı bir tezgâh mı kursun, “Elde bir tezgâh var aranızda idare edin işte!” diyor kendince…

Elbette şeytan Amerika’nın hesapları sadece bununla sınırlı değildi. Kumarbazların kendi aralarında konuştukları onlara özgü lügatleri vardır. Bunlar arasında klişeleşmiş bir söylem şöyledir. “Kumarda sürekli kazanan kahvecidir.” Amerika’nın işleri de kahveciyle aynıdır. İran’da meydana gelen olayları baz alırsak gereği yapılmadığı takdirde bu oyunda kazanan Amerika olacaktır. Rejimi devirmeyi başarırsa ne âlâ, doğrudan kazandı demektir. Yok, başaramazsa “Bak İran var, cııssss!” diyerek Suudi Arabistan’a, BAE’ye, Mısır’a çok ciddi miktarda silah satarak dolaylı yoldan yine kazanır. Gözü dönmüş aşağılık bir devlet için bundan güzel amaç mı olur. Bu iki şık gerçekleşmese bile İran’ı içe döndürmüş ve frenlemiş olacak ve böylelikle diğer coğrafyalarda rahatlamış olacaktır.

 

Bu Olayların Türkiye’ye Etkileri Ne Olur?

Türkiye’de yaşayan ve demokrasi adına İran’da yaşanan ayaklanma girişimini destekleyenler, kurbağa misali içinde bulunduğu kazana odun taşıdığının farkına varamadılar. Elbette bu sözüm ABD’nin etki ajanı olarak, ayaklanan İranlının bile gösteremediği desteği gösteren içimizdeki İngilizlere değil. Onlar zaten tasmalarını elinde tutanların verdiği görevleri yapmakla mükellef olduklarından bu tepkileri doğal. Benim burada sözüm bilmeden oyuna gelenlere, bilmeden İran’da yaşanan olaylara bir Amerikalıdan daha fazla sevinenlere.

Ülkemiz ve bölge adına işin en mühimnoktası da işte bu noktada düğümleniyor. Lafı eğip bükmeden doğrudan söylemek gerekirse, İran’da olacak her türlü olumsuz olaydan sıçrayacak kıvılcımdoğrudan ilk olarak Türkiye’ye düşecektir. Burada büyüyecek olaylar domino etkisiyle doğrudan ülkemize sıçrayacaktır. Donald Trump'ın 2016 Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık seçimlerinde kampanya yöneticisi olarak görev yapan ve Trump ve Pentagon üzerinde çok etkili Amerikalı iş adamı eski subay Steve Bannon’u bilmeyen yoktur. “Türkiye Amerika için İran’dan çok daha tehlikelidir!” diyecek kadar Türk düşmanı olan bu kişinin İran’da olaylar başlar başlamaz attığı tweetleri inceleyin. Bir diğer tescilli Türk düşmanı Mıchael Rubin’in attığı tweet sanırım her şeyi anlatmaya yetecektir.Şöyle yazdı bu zat sosyal medyada:

Eğer İranlılar yolsuzluk ve diktatörlüğe karşı zafer kazanırsa, Türk halkı hâlâ mı sessiz kalacak!”

Altını çizdiğim kelimelere dikkat!Bu iki tema aylarca ülkemizde üzerine tezgâh kurulan temalar. Unutmayalım, su uyur oynak akıl uyumaz!

 

İran’ın Hataları

Bugüne kadar uyguladığı mezhep eksenli politikalarından asla vazgeçmeyen İran uyguladığı bu siyasetle hem Batı’nın değirmenine su taşıdı hem de İslam ülkelerinin ve kendi ülkesinin altını oydu.Bu ayrılıkçı tutum İslam dünyasının kendi içinde yürütmesi gereken ilişkilerinde onarılmaz yaralar açtı. Tarihi boyunca sürekli İslam ülkeleri ile savaşan İran’ın Batı dünyasına tek kurşun atmaması İslam ülkelerini derinden yaraladı.

Bu tür bir politikayı kapalı toplumlarda ve Eski Dünya düzeninde sorgulayan olamazdı çünkü majör İslam ülkelerinde baskı ve cehalet hâkimdi. Üstelik sorgulamaya kalktığınız rejim tarafından da ciddi tehditlerle karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Ama günümüz koşulları böyle değil. İslam birlik ve beraberliği emretmekte. Böylesi politikalarla bu esasa aykırı bir güdüm içinde hareket eden İran yaptığı hatadan döner mi bilinmez ama bilinen o ki, İran bölge ülkeleri ve özellikle de Türkiye ile iş birliği yapmasının kendi geleceği içinde hayati öneme haiz olduğunu kavramış gibi görünüyor. Astana sürecinde yapılan görüşmeler bu tespitin habercisi. Umuyoruz İran bu tutumunu değiştirmez, umuyorum eskiye dönmez. Çünkü eğer gerçekten başı buyruk hareket eder ve şu ana kadar vazgeçemediği politikalarını uygulamayad evam ederse hem kendini hem de bölgeyi ateşe atar.