YAZAR OLMAK İÇİN OKUMAK

15 Ocak 2016 17:16 Aybars Fırat
Okunma
2482
YAZAR OLMAK İÇİN OKUMAK



Yazının başlığındaki iki kelime çok cazip bir arzunun, emelin adı… Nedense bazı insanlar yazar olmak istiyor. Bu arzunun birçok sebebi olabilir. Belki meşhur olmanın dayanılmaz cazibesinin; kimliğinizin herkes tarafından kabul edilecek olmasının yanında bu mesleğin getirileri, heyecanları da söz konusudur. Gerçi yazarlıktan para kazanıldığından, yazarlığın para getiren bir meslek olduğundan şüpheliyim. Birkaç istisna dışında yazarlıktan, şairlikten para kazananı, hayatını yazarlıkla idame ettireni duymadım. Yine de yazarlık bir meslek olarak görülüyor. Hayatını yazarak yaşamak isteyenler var. Bu istekleri aynı zamanda çok büyük bir ihtiyacı karşılamaya yönelik olduğu için saygı duyacak bir istektir.

Ben okuyarak hayatımı sürdürmek istemiştim. Bunun için de üniversite tercihlerimi yaparken kütüphanecilik bölümünü seçmiştim. Zannediyordum ki lisedeki gibi ders işlenirken sıkıldıysam sıranın gözünden kitaplarımı çıkarır, dersi dinliyormuş gibi okurum. Okumanın; alınan eğitimle, meslekle ilgisi olmadığını gördüm sonraları. Yazarlığın yazı yazmayla ilgili bir konu olduğu belli ama her yazı yazan, yazar olmak isteyen de yazar olmuyor, olamıyor. Sonuçta insanlar yazar olmak isteyebilir değil mi?
Önemli olan istemek değil, istediğini başarabilmek için insanın ne yaptığıdır. Tabii ki insanlar yazar olmak istiyorlarsa yazarlık için de çalışmak zorundadırlar. Çünkü yazarlık insanın doğuştan öğrendiği bir kabiliyet değil; sonradan eğitimle kazanılan, belki biraz ilhamla beslenen bir meslek. 
Fırtınalı havalarda bulutlara hiç baktınız mı bilmem. Ben son zamanlarda sıkça bakıyorum. Her an değişiyor. Şehrin tamamını kaplayan bir bulut bir anda yok oluyor. Renk değiştiriyor, yağmur oluyor, kar oluyor. Bu anların tamamını fotoğraflamak isteseniz sürekli çekim yapabilen bir makinenizin olması gerekir. İnsan hayatı da böyledir. Hem sınırlı ve sürekli devinen, dönüşen, hem de her an şaşırtıcı hadiselerin yaşandığı bir hayat. Yazar olmak isteyen biri istese de her saniye değişen ve bir başka olan bu hayatın tamamını yazıya aktaramaz, yazamaz.
Yazmak isteyen birinin yapması gereken şey önce ne yazmak istediğini bilmektir. Nasıl yazmak istediğini daha sonra keşfedecektir. Yani bu binlerce, milyonlarca, milyarlarca canlı, insan, hadise, görüntü, ses, akım, his, duygu vs. arasından neyi, neleri öne çıkarıp yazacak, onu öncelikle bilmelidir. Bunu belirlemek ise bazı rehberlerin yardımıyla olur. Bazen ilahî kudretin size şu konuda çalış emrini duyarsınız bazen de siz kendinizi sorumlu hisseder ve Yaradan’ın buyruğunun size düşen tarafını el yordamıyla yerine getirmeye çalışırsınız ama her iki durumda da rehbersiz yazar olunmaz. Bu rehberler sırasıyla dikkat, okumak, dinlemek, gezmek, görmek, duymak, bakmak, dokunmak, hissetmek; yazacaklarını yaşamak veya yaşar gibi olmaktır. Dikkat bütün rehberlerin başında gelir çünkü dikkatsiz bir okuma gezme görme kimseye bir fayda sağlamaz. Ölçümüz şu olmalıdır: Ülkücü insan hayatının her anına bir törende imiş gibi dikkat eder. Bir saraya, padişahın huzuruna çıkacak olan kişi gibi, yüksek tabakadan insanların katıldığı bir davete katılan misafir titizliğiyle hayatını yaşar. Dolayısıyla olup biten her şeye dikkat eder. Bu dikkati önce kendisine, yaşadıklarına, yiyip içtiklerine, giydiklerine, ailesine, çevresine ve sırasıyla bütün insanlığa doğru yayılır. Dikkatli insanlar da yaşadıklarından hiçbir zaman pişmanlık duymazlar. 
Yazar adayımız bu dikkatinin çevresinde yürüttüğü faaliyetlerden birtakım bilgiler toplar. Beyni bu bilgileri yoğurur. Onun davranışlarını şekillendirir. Farklı davranmaya, yazmaya, okumaya, araştırmaya, gezmeye, yeni bilgiler toplamaya yönlendirir. İnsan, bir şekilde kendisini ifade eder. Ya dünyada bu bilgilerin saltanatını tek başına sürecek yahut da sanat yoluyla, edebiyat, müzik, resim, heykel vb. yollarla topladıklarını sonraki nesillere aktaracaktır. Sanatçı ve yazar bu ikinci yolu tercih eden kişidir. 

Bir insanın iyi bir yazar olması için ne kadar okuması, gezmesi, dinlemesi vs. gerekir? Okumayı ele alalım. Bir insan dünyada yazılan her kitabı okuyabilir mi? 90 yıllık bir ömrü olan birini düşünelim. Bu insan çocukluğu da dâhil her gün bir kitap okusa ömrü boyunca 29.200 kitap okuyabilir. İstisnalar dışında fiziki olarak bu mümkün değil. Hâlbuki 10-15 milyon kitabı bulunan kütüphaneler var dünyada. Her yıl milyonlarca kitap basılıyor. Ülkemizde de yılda 10 bin civarında kitap basılıyor. Mevcut kitapların hepsini okuma imkânımız olmadığı gibi piyasaya çıkan kitapları da takip etme imkânımız yoktur. 
O zaman ne yapacağız?
Bir konu ile ilgili daha önce yazılmış olan ne varsa onları öğrenmek ve o konuda yazılmış önemli yazıları, kitapları mutlaka okumak. Bu durum da sıradan okuyucu için geçerli olan okumalar içindir. Yani bir insan "Hangi yazarı okudun?" sorusuna "Ben Dostoyevski'yi okudum." cevabını verebilmesi için Dostoyevski'nin bütün eserlerini okumuş olmalıdır. Bu konuyu daha fazla uzatmadan söylemek istediğimi söyleyeyim: Bir konuda yazı yazmak istiyorsak o konuda yazılmış yazıları bilmemiz, en önemlilerini mutlaka okumuş olmamız, onların üsluplarını, bilgilerini, ayrıntılarını yakalamış olmamız gerekir. Bunun için hikâye yazmak isteyen arkadaşlarımız yerli ve yabancı önemli hikâyecilerin bütün eserlerini okumaya çalışmalıdır. Üslubunu beğendiklerinin de hayat hikâyelerini bilmelidir ki niçin öyle yazmış olduğunu kavrayabilsin. Diğer türlerdeki yazılar için de aynı hükümler geçerlidir. 
Okumanın yazar olmak için önemini sanırım anlatabildim. Yazma alışkanlığı kazanmak için her gün iki sayfa yazmaya başlayan -ki yazar olabilmek için bu şarttır- arkadaşlarımız, zaten boşalttıkları sepetlerini doldurmak için okumak zorundadırlar. Okudukça yazdıklarımızı kendi kendimize derecelendirmeye başlayacak, hangi yazımızın kıymetli, hangisinin önemsiz olduğunu göreceğiz. Daha iyi yazmak için de okumaya ihtiyacımız var.
Demek ki yazar olmak için önce iyi bir okuyucu olacağız.
Unutmadan söyleyeyim: Yazacağınız tür ne olursa olsun yazar olmak, çalışmayı gerektirir. Çalışmadan, ter dökmeden yazar olmak elbette mümkündür ama bu yazarlar sabun köpüğü gibidir. Yazdıkları gibi kendileri de kaybolup gider. Kalıcı olmak, klasik olmak için kendi milletinin ruhunu kavrayacak kadar okumak, dinlemek, gezmek, görmek, hissetmek gerekir. Siz bu konuda azimli oldukça her engeli aşabilirsiniz. Geleceğin büyük yazarlarını şimdiden alkışlıyorum. Hepinize başarılar dilerim.