SİYASETETİĞİ VE AHLAKI ÜZERİNE DÜŞÜNCELERİM
Prof. Dr. Abdurrahman KÜÇÜK
Siyaset gündeminde dikkat çekilen veüzerinde durulan en hassas konu “ahlâk/etik”dir. Olması gereken ve arzulanan “Siyaset”; bazı kurallara/ölçülere uymaya, siyasilerin sözlerine vedavranışlarına özen göstermeye bağlıdır. Bunlar arasında; ölçülü konuşmak veölçülü hareket etmek, sabırlı ve sebatlı olmak, kararlı ve tutarlı davranmak,vefa göstermek ve vefa görmek, günü olduğu kadar geleceği de düşünmek, duruş vedavranışlar ile güven vermek, “lisan-ikal”den (sözle anlatımdan) çok “lisan-ıhâl”e (tavır ve davranışla anlatıma) dikkat etmek, sık partideğiştirmemek ve değiştirenlere itibar etmemek, ihlas ve samimiyet ile konularayaklaşmak, bilgi ve birikim sahibi olmak, üsluba dikkat etmek ve yumuşak üslubuilke edinmek özet olarak “güven vermek”öne çıkmaktadır.
Ben; mümkün olduğu kadar, bilimhayatımda da siyaset hayatımda da “ölçülü”olmaya, kırıcı olmamaya ve yumuşak bir üslupla anlatmaya özen göstermeyeçalıştım. Yazdıklarım ve söylediklerim ile uyumlu olmaya ve en sert konularıbile yumuşak üslup içinde vermeye azami gayret ettim. En önemli, en kritik veen tehlikeli konularda yaptığım tenkitlerde bile ahlaktan, edepten ve adaptanayrılmamaya özen gösterdim. Madalyonun iki tarafından bakma, “empati yapma”, etik kuralları yerinegetirme, söylediklerime/ yazdıklarıma uyma, yapamadıklarımı veyapamayacaklarımı söylememe/yazmama gibi hususları olmazsa olmaz kurallarbildim. Özet olarak ilkem “ölçü”,hareket tarzım “ölçülü olmak” ve“orta yol”da yürümek olmuştur.Çünkü “ölçü”; herhangi bir şeydeuygun olanı yapma, “haddi aşmama”,“orta yolu” tutmadır. Başka birifadeyle “ölçü”; aşırı gitme vehaddi aşma demek olan “ifrat”tan,eksik yapma, geri kalma ve değerini azaltma demek olan “tefrit”ten kaçmadır. İfrata varmamak, tefrite kaçmamak “ölçülü olmanın yolu”dur. Bununla;yapılması gerekeni yapmak, yapılmaması gerekeni yapmamak, ileride insanıutandıracak söz ve davranışlardan kaçınmak anlatılmaktadır. Toplulukların helakolmasında “haddi aşma”nın,bencillik yapmanın, kibrin ve aşırı gitmenin rolü büyüktür. Bundan dolayı İslamdini; bütün aşırılıkları tehlikeli görmüş,“orta yolu” esas kabul etmiş ve işlerin en hayırlısı ortasıdır"ilkesi”ni getirmiştir.Bunun için Allah; Kuran-ı Kerim'in birçok ayetinde, inananlardan haddiaşmamalarını istemiş ve önceki milletlerin “mahvolmaları”nı sınırı aşmalarına ve “ölçüyü kaçırmaları”na bağlamıştır.[1]Kuran;“Allah’ın indinde her şey birölçüye göredir”[2]hükmünü açıklamış ve insanlara ölçülü olmayı bildirmiştir. Tarih boyuncainsanlar, bu ölçüsüzlük yüzünden çok sıkıntı çekmişlerdir. Günümüzde de aynısıkıntılar yaşanmakta ve nice huzursuzluklar, nice anlaşmazlıklar veküskünlükler “ölçüyü kaçırma ileilgilidir. İnsana, insan olduğunu düşünmeden, övmede veya yermede aşırı gitme,muhatabı devreden çıkarma veya kendini öne çıkarma yönündeki gayretler; büyükfelaketlere yol açmıştır ve yol açmaktadır. İnsan; bir gün “göklere çıkardığı” bir kimseyi, birbaşka gün “yerin dibine batırmakta”veya tersini yapmaktadır. Bunun örnekleri çok görülmüş, çok yaşanmış ve çoğunaşahit olunmuştur. Aynı durumlara yeniden düşmemek ve yeni sıkıntılara yolaçmamak için “ölçü iyi konulmalı” ve “ölçü kaçırılmamalı”dır.
Peygamber’imiz Hz. Muhammed (SAS), bu “ölçü”yü en güzel bir şekilde şuHadisinde ortaya koymuştur: “Sevdiğiniöyle sev ki; bir gün gelir düşman olursun. Yerdiğini de öyle yer ki; bir güngelir dost olursun yüz yüze bakarsın (yaptıklarından ve söylediklerindenutanırsın)”. Belirtilen “ölçü”ye uyulursa; birçok huzursuzluk giderilmiş veinsanlar arasında dostluk, kardeşlik ve birlik sağlanmış olacaktır. Ülkeninhuzuru ve mutluluğu için bu tür ölçülere samimî olarak inanmak ve uygulamakönem taşımaktadır. Demokratik mücadelelerde, başkalarını kötüleme değil, kendiyapacaklarını ve faziletlerini sıralama bir metot/yöntem olmalıdır. Çünkü bahsedilenkimseler için aleyhte konuşma bu dünyada yaşanan şeylerdendir. Aynı hatalarıtekrarlamamak için söz söylerken de “ölçü”yükaçırmamak lazımdır. “Her doğruyusöylemek gerekmez fakat her söylenen doğru olmalıdır.” özlü sözü/kelâm-ı kibâr temel felsefeyapılmalıdır. Doğruları söyleme değil uygulama, kendi için istemediği vesevmediği şeyi başkası için de istememe, “iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batırma” ölçü alınmalıdır.Ülke yönetiminde olanların özellikle Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Bakanlıkhatta Genel Başkanlık gibi makamlarda bulunanların herkesten çok bu ölçülereuyması “devlet adamlığı”nıngereğidir. Ölçü iyi korunmalıdır. Ölçülü olmak bir ilke işidir. İlkesi olmayanınülküsü olmaz. İlkesi olmayanın davası da olmaz. İlkesi ve ülküsü olmayanın dahangi makamda bulunursa bulunsun, nerede olursa olsun duruşu ve konuşmalarıtartışmalı olur. Hayatta özellikle siyasette zaman zaman “nefis muhasebesi” de yapılmalıdır.Dost olanlar ile dost görünenlere dikkat edilmelidir. Dost olan ile dostgörünen ayırımı iyi yapılmalıdır. Bu ayırım iyi yapılmayınca ve yerli yerindedeğerlendirilmeyince; iki kesimden de olmak kaçınılmazdır. Bu durumda olan da;Davaya, ülkeye ve millete olmaktadır. Ülkemizin birliğini, milletimizindirliğini ve düzenin bozmak isteyenlere, fitneye fırsat vermemek lâzımdır.Millî şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’un, “Girmedentefrika bir millete düşman giremez, Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.”ifadelerini herkes dikkate almalıdır.
Bu vesileyle Hacı Bektaş Veli'nin “Bir Olalım, İri Olalım, Diri Olalım.”sözünün altını çizerek hatırlatmakta da yarar vardır. Çünkü yaşananlar vegelişmeler; bir olmayı, iri olmayı ve diri olmayı zorunlu kılmaktadır. Bunungerçekleşmesi için yukarıdan aşağı, sağdan sola, tabandan tavana kadar herkesegörev düşmektedir. Siyasette “ölçü” kuralından başka önemli diğer bir kural da “sabır, sebat ve vefa”dır. Çünkü sabır da sebat da vefa daönemli ilkelerdendir. Bu terimler; iki tarafı da bağlayan ve her tarafasorumluluk yükleyen terimlerdir. Sabırlı olma ve sabrı tavsiye etme Kuran’da Asr Suresi’nin de konusudur. Allah, busure ile sabra ne kadar önem verdiğini ve yemin ile başlayarak göstermektedir.Sabretmek ve nefsine uygulamak yeterli değildir, başkalarına da sabrı tavsiyeetmek ve öğretmek bir insanlık görevidir. Çünkü bu çok önemli bir ilke vemuhatabı rahatlatma yoludur. Bundan dolayı Türk kültüründe sabır konusundasöylenmiş çok güzel sözler vardır. “Sabır,imanın yarısıdır”,“ sabır,kurtuluşun anahtarıdır” ve“ sabıracıdır, ama meyvesi tatlıdır” bu güzel sözlerden bazısıdır. Sebat da; ahlakî faziletlerdendir vekararlı olma, sözünde durma, ahde vefa etme, bir konuda iyi düşündükten sonraverilen karardan dönmeme, sonuca tevekkül ile katlanma demektir. Bu faziletesahip kişiler sözünde, tavrında, kararında sabit ve görüşlerinde isabetli,işlerinde yüreklidir. Önemli mevkilerde bulunan ve önder olan kişilerin sebatve metanet sahibi olması başkaları için de örneklik oluşturmakta, çevrelerindeki insanlar için cesaret ve güvenkaynağı haline gelmektedir. Bu durumda olan kimselerin duruşu başkalarıiçin de olumlu etki yapmaktadır. Siyasetin bazı dönemlerinde özellikle seçimdönemlerinde sabrın ve sebatın önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Çünkü konumunolumsuzluğu yeni bir sıkıntıya, fitneye ve “cepheyi terk etme”ye yol açabilmektedir. En olumsuz şartlara görekurgulanmak ve olumsuz durumda da “dikdurabilmek” başarının şartlarındandır. Siyasî hayatımızda bunun çokörnekleri olmuştur. En olumsuz örneklerden ders çıkarılarak “her hâl ve şartta varız.” diyebilmekönemlidir, ilkeli olmanın, “dava adamı”olmanın gereğidir. Bu durum kolay değildir ve enzor işlerdendir. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in yanında bulunanlararasında bile bunu hakkıyla yerine getiremeyenlerin olduğu da bilinmektedir.Uhud Savaşı’nın Müslümanlar aleyhine sonuçlanması Sabredememenin ve Sebatgösterememenin neticesidir. Hz. Muhammed (SAS),savaşlardan birinden dönerken, yanındakilere “Küçük Savaştan Büyük Savaşa (Cihad-ı Ekber)” gidiyoruz diyor. “Nedir bu büyük savaş yaRasulullah!?” diye soranlara “Nefislerinizle olan savaştır!” cevabını veriyor.Evet, nefisle savaş, nefsin egosunu yenmek hem normal hayatta hem de siyasetteen faydalı/en etkili ilkelerdendir. Vefada hem normal hayatta hem de siyasette önemli faziletlerdendir. Vefa,sadece bir semt adı olarak algılanmamalıdır. Vefa’nın da karşılıklı olmaözelliği vardır. Vefa göstermek de Vefa gösterenlere “Vefa borcunu ödemek” de en büyük faziletlerdendir. Çünkü Vefada sebatedenlere vefa borcunu ödemeyenlerin gelecekte yanlarında kimseyibulamadıklarına dair örnekler çoktur. Dostu gücendirenlerin ve göstermelikdostlar edinenlerin, zamanla ve olumsuz duruma düştüklerinde yanlarında; gerçekdostları kırdıkları, yeni edindikleri dostlar da gerçek dost olmadıkları içinyalnız kalmaları mukadder olmaktadır. Siyasette de bunun sayısız örneklerigörülmüştür. Milletvekili transferleri, parti değiştirmeleri, dün partisindeiken aleyhinde zehir zemberek konuşma yaptığı partiye geçmeler, geldiği partive lideri hakkında lehinde konuşurken önceki partisi ve lideri aleyhine veryansın etmeler geçmişte olduğu gibigünümüzde de “vaka-i adiyeden/sıradan olaylar”dan olmuştur.Günümüzde “fırıldaklar”ın öneçıkmasına ve bu tip “tiyatrolara”şahit olup üzülmemek ve “bu kadarı daolmaz!” dememek elde değildir. Çünkü Türk Kamuoyu, bu durumları, “Bir defa satan, her zaman satar” özlü sözü ile özetlemektedir. Busözün önemi siyasette daha iyi görülmekte; parti ve saf değiştirmelerdedikkatli olmayı ikaz etmektedir. Hayatın her alanında olduğundan daha çoksiyasette insanın kendi içinde tutarlı olmasının, kendi için istemediğinibaşkası için de istememesinin, ilkeli ve tutarlı davranmasının “etik kural” olarak yerleşmesi mutlakasağlanmalıdır. Bu; hem kişinin kendisine hem de seçmene saygının gereğidir.Hiçbir mevki ve makam; kişilikten, güvenirlilikten, saygınlıktan, ilkeli vetutarlı olmaktan önde değildir, olmamalıdır da… Siyasetçi için “altın anahtar”; neyi söylemeyi veyapmayı değil “neyi söylememek veyapmamak gerektiği”ni bilmektir. Her şey söylenir fakat söylenmemesigereken bir “söz” söylenirse,yapılması gerekmeyen bir “şey”yapılırsa siyasette dalgalanmaların olması, o siyasetçinin hem kendine hem demensup olduğu partiye zarar vermesi kaçınılmazdır. Bunun da siyasî hayatta çokörnekleri yaşanmıştır. Bu durumlara düşmemek,“ tezatlar oltasına takılmamak”, seçmenin yadırgamasına ve “siyasî gel gitler”e fırsat vermemekiçin “fikrî çizgi”yibelirlerken, siyasî yelpazenin neresinde yer alacağını netleştirirken ve siyasîparti seçerken çok yönlü düşünüp karar vermek önem taşımaktadır. Bunlar; “siyasetin ilk düğmeleri”ndendir. İlkdüğme yanlış iliklenirse sonraki düğmelerin doğru iliklenmesi bir şey ifadeetmemektedir. Bunların yanında; ağızdan çıkan söze çok dikkat etmek, çokdüşünüp az konuşmak,“ Her doğruyusöylemek gerekmez fakat her söylenen doğru olmalıdır” kelâm-ı kibarınıkural saymak, “Ne söyleyeceğini veyapacağını değil ne söylemeyeceğini ve ne yapmayacağını bilmek” etiksiyasetin “olmazsa olmazları”ndan ve “altın kuralları”ndandır….”[3]
Günümüz siyaset anlayışındaatasözlerimizin çoğu yerli yerine oturmaktadır. Çünkü Türk Atasözleri’nin herbiri, ciltlerle ifade edilecek bir konuyu bir cümleyle özetlemektedir. “Ne doğrarsan aşına, o gelir kaşığına ”, “Kimne ekerse onu biçer ”, “Büyük lokma ye, büyük söz söyleme”, “Dereyi görmedenpaçayı sıvama”, “Gelin ata binmiş, ya kısmet demiş”, “Kişi; kınadığınıyapmadan/ yaşamadan ölmezmiş” günümüz siyaseti ile ilgiliatasözlerinden/özlü sözlerimizden birkaçıdır. Bu çeşit atasözlerimizi/özlü sözlerimiziçoğaltmak mümkündür. Her bir atasözümüz, ibret dersi ve ahlak dersivermektedir. Ahlak ise bir toplumun, bir milletin temel dinamiğidir. Ahlakîdeğerlerin aşındığı, zaafa uğradığı bir toplumda, hiçbir sözün ve hiçbir “ahd”ın geçerliliği yok demektir. Buaşınma ve zafiyet, diğer değer yargılarını da etkilemektedir. Böyle bir durumdaahlâkî faziletler, yerini menfaatciliğe ve günübirlik anlayışlarabırakmaktadır.
Toplumu toplum, toplumları millet yapanilkeler arasında “ahlak” önemliyer tutmaktadır. Peygamber’imiz Hz. Muhammed’in; kendisine gelip “Din nedir?” diye soran bir BedevîArab’a “Din, güzel ahlâktır.” diyecevap vermesi bu bakımdan önemlidir. Hz. Muhammed de (SAS) kendi gönderilişgayesini bir başka hadisinde, “Bengüzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” şeklinde ortaya koymaktadır. “Resulullah’ın ahlâkını bize tarif et.”denildiği zaman eşi Hz. Ayşe’nin cevabı; “O’nun ahlâkı Kur’ân ahlakı idi” şeklindedir.
Kur’an ahlakıda; özet olarak, adaletliolmayı, yapmayacağı şeyleri söylememeyi, verdiği sözü yerine getirmeyi, sözünve eylemin kötüsünü bırakmayı, haddi aşmamayı, her türlü aşırılıktan kaçınmayı,riyakârlık olacak davranışlardan sakınmayı, “Salih Amel” işlemeyi, “Emrolunduğungibi dosdoğru ol”mayı, emaneti ehline vermeyi ve iyilikle yarışmayıöngörmektedir. “Ya olduğun gibi görün,ya göründüğün gibi ol” sözü; herhalde boşuna söylenmemiştir/söylenmemektedir. Bu sözde bir tarih felsefesi, bir din felsefesi yatmaktadır.
Kurân’da insanlar, üç grup olarakkarşımıza çıkmaktadır. Bunlardan birincisi “Müminler”, ikincisi “Münafıklar”,üçüncüsü “Kafirler”dir. Bunlariçinde en çok üzerinde durulan “Münafıklar”dır.Her türlü “münafıklık”ın,ikiyüzlülüğün İslâm’da da Türk Kültüründe de yeri yoktur, olmamalıdır da… Çünkübu davranışlar, insanların birbirine güvenini sarsmaktadır.
Bunlar bizim temel değerlerimiz veanlayışımızdır. Hiçbir siyasî ve dünyevî menfaat için insanların inancıistismar aracı yapılmamalı, “ideal” olarakgörülen inançlar günübirlik politikalaraalet edilmemelidir. Çünkü bu anlayışlar, millet’i dini’ne, dinîanlayışına ve değerle-rine, ahlâk ve fazilet gibi duygulara karşı kayıtsızlığasürüklemektedir. Onun için siyaset yapanlar sadece kendi “iktidarlarını” değil savunduklarıinanç ve düşüncelere aykırı tutumları ile Türk Milleti’nin değerleriniaşındırdıklarını unutmamalıdır. Siyaset;ahlâkî değerleri aşındırıcı değil onları kuvvetlendirici bir seviyede olmalıdır.Siyasetin “olabilir”seviyesinden alınıp “olması lâzımgelen” seviyeye taşınması önem arz etmektedir.[4]
B. YASALAŞIP UYGULAMAZEMİNİ BULMUŞ VEYA HENÜZ BULAMAMIŞ ÖNERİLERİMDEN BAZILARI
Memuriyet hayatınabaşladığım 1964 yılının ilk günden itibaren Türk milliyetçiliği fikriyatını ülkü derecesindebenimsedim ve bu süreçte “Ülkücü Türk milliyetçisi” kimliğimle bilindim. ÜlkücüTürk milliyetçisi kimliğime rağmen, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmîmevzuatında devlet memurlarının siyasi partilere üye olması, siyasikanaatlerini görevlerine yansıtması ve siyaset yapması yasak olduğu için,Türkiye Cumhuriyeti Devleti mevzuatına uyarak, görev başında siyaset yapmamayave siyasi bir partinin mensubu gibi hareket etmemeye azami gayret gösterdiğimbilinmesi gereken hususlardandır. Bu tavrı tam ve her zaman yerine getirdiğimisöyleyemesem de gayret ettiğimi söylemem yerinde olacaktır. Bunun sebebi de; odönemlerde “Ülkücüyüm, Türk milliyetçisiyim!” dediğinizde ve/veya denildiğindeMHP’li diye “kimlikleştirme”nin olağan hâllerden olmasıdır. Üniversite öğretim üyeliğimdönemim, siyasetle ilgilenmeye müsait olsa da, önceki devlet memurluğudönemindeki tavrımı devam ettirmişimdir. O dönemlerde; MHP’li denilmesinideğil, Ülkücü Türk milliyetçisi denilmesini tercih etmişimdir. Çünkü iki kavramarasında ince bir fark vardır, bu ince fark/ nüans çoğu zaman birbirinekarştırılmaktadır. Bunun için beni MHP’li diye nitelendirenlere aradaki farkbelirtmek için şu uyarıda bulunmuşumdur: “Ben Ülkücüyüm, Türk milliyetçisiyim fakat MHP’li değilim. MHP’ne oyversem de MHP’li değilim. Çünkü MHP’li olmak siyasi bir kimliktir ve o partiyeüye olmayı gerektirir. Devlet memurunun resmen partili olması mümkün değildir.Ben de devlet memuru olduğum için yasal olarak herhangi bir partiye üye olmamaimkân yoktur.” Ancak 1997 yılında Siyasi Partiler Yasası’nda ve YÖKKanunu’nda (2547 Sayılı Yasa’nın 59. maddesinde 2.7.1997-4278/ 1. md.) yapılandeğişiklik ile üniversite öğretim elemanlarının siyasi partilere katılması yoluaçılmıştır. Öğretim elemanlarının siyaset yapmalarının önünü açan değişiklik,2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’nun 59. maddesinde, şu şekilde yer aldı: “Yükseköğretim kurumlarının öğretimelemanları, siyasi partilere üye olabilirler; yükseköğretim kurumlarındakigörevlerini aksatmamak ve bir ay içinde kurumlarına bildirmek kaydıyla, siyasipartilerin merkez organları ile onlara bağlı araştırma ve danışma birimlerindegörev alabilirler. Şu kadar ki, bu durumdaki öğretim elemanları, YüksekÖğretim Kurulu ve Yüksek Öğretim Denetleme Kurulu Üyesi, Rektör, Dekan, Enstitüve Yüksek Okul Müdürü ve Bölüm Başkanı olamazlar, onların yardımcılıklarınaseçilemezler. Yükseköğretim kurumlarının öğrencileri, siyasi partilere üyeolabilirler. Siyasi partilere üye olan öğretim elemanları ve öğrenciler,yükseköğretim kurumları içinde parti faaliyetinde bulunamaz ve partipropagandası yapamazlar.” Anayasa’da, Siyasi Partiler Yasası’nda veYükseköğretim Yasası’nda yapılan değişiklikten sonra,1997 yılında, MHP’ne üyeoldum ve aynı yıl MHP MYK‘ya girdim. Böylece aktif siyaset dönemim başladı;artık Ülkücü Türk milliyetçilik kimliğime MHP’lilik kimliği de resmen eklendi.Aktif/fiilî siyasette yaptıklarıma, yapmaya çalışıp da yapamadıklarıma veöngörülerime burada birkaç başlık altında kısaca temas edilmektedir.
[1] Bkz.BakaraSuresi 190, Maide Suresi 87, Araf Suresi 55, Tevbe Suresi 10, Enam Suresi119,Yunus Suresi 74.
[3] Siyaset Etiği kısmı, SiyasetYazılarım isimli kitabımdan alınmıştır. bk. Abdurrahman Küçük, SiyasetYazılarım, Ankara 2015,IX-XIV.
[4] Bkz.Küçük,Siyaset Yazılarım,17-19.