BAŞÖRTÜSÜ VE SİYASET
Prof. Dr. Abdurrahman KÜÇÜK
Başörtüsü veya “türban” günümüzün en hassas konusu oldu.On yıl kadar önce de aynı konu gündemdeydi. Öğrencilerin fakültelere girmesiTürkiye’nin önemli meselesi hâline getirilmişti. Bu konu, karşılıklı zıtlaşmakonusu yapılmıştı. Bunun çözüme kavuşturulması için sunulan öneriler,zıtlaşmayı gideremiyor, “bağnazlık”a çözüm olamıyordu. Günümüzde de bir süredenberi, “başörtüsü” Türkiye’nin en önemli meselesi noktasına getirilmiştir. Kızöğrencilerin başörtülü olarak fakültelerde derslere girip girmemesi gündemdekiyerini korumaktadır. Yükseköğretim Kurulu, kanun ve yönetmeliklerinuygulanmasını, öğrencilerde “çağdaş kıyafetler” aranmasını istemektedir. Budurumda, üniversitelerde kızların başı açık olarak derslere girmesiuygulamasını başlatmıştır. 55. hükûmet içinden bu uygulamaya taraf olanbakanlar ve uygulayıcılar ortaya çıkmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı, merkezbirimlerde ve okullarda kılık kıyafeti takibe almış; idarecilerin veöğretmenlerin yerlerini değiştirmiş, bazı cezalara çarptırmıştır. Türk milletininhassas olduğu örtünme ve başörtüsü, bir tartışma, zıtlaşma ve kamplaşma konusuyapılmıştır. Bu kamplaşmada ve zıtlaşmada iki taraf vardır. Bu taraflardanbiri, “başörtüsü”nü, inancı gereği örttüğünü söylemekte ve böyle “dillendirmekte”dir.Bu dillendirmede, “başörtüsü” İslâm’ın bütün emirleriyle özdeşleştirmenoktasına getirilmektedir. Bunu savunan kesim, İslam’ın binlerce emir vetavsiyelerinden biri olan “başörtüsü”nü, diğer bütün emir ve tavsiyelerinüzerinde görmüş ve hepsi bir yana “başörtüsü” bir yana noktasına çekmiştir.Bunlardan bazısı; inanma, hak, hukuk, adalet, doğruluk, iffet, ilim, ehliyet,ibadet gibi emirleri bile görmemezlikten gelerek, “Başını örtsün de ne olursaolsun!” şeklinde düşünmeye başlamıştır. Bu anlayışla İslamiyet’e sanki sadeceşekilden ibaret bir dinmiş gibi bir görünüm verilmiştir. İslam’ın, şekildendaha çok öze önem veren bir din olduğu ve şekil ile özün beraber olmasını “nurüzerine nur” kabul eden bir din olma özelliği geri plana itilmiştir. Bununsebebi de meseleye siyasî ve ideolojik olarak bakılmasıdır. Tarafların diğerkesimi de “başörtüsü”nü, başörtü takılmasını, “başörtü ile fakültelerdeokunmasını”; “irticanın gelmesi”, “laikliğin elden gitmesi”, “demokrasi anlayışınınaltüst olması” noktasına getirmek istedi. Bu anlayışta olanlar, başörtüsünüısrarla bir “simge” olarak görmeye başladı. Hatta bunu, bir “Anayasa suçu”, bir“Demokrasi suçu” noktasına kadar getirenler görüldü. Başörtüsünü bir fikrin,bir düşüncenin, “Laiklik düşmanlığı”nın sembolü olarak görme “bağnazlığı” içinegirenler oldu. Yukarıda belirtilen her iki bağnazlığın Türkiye’de “hoşgörüortamı”nın oluşmasına katkıda bulunması mümkün değildir. Bundan; “bağnazlık”ıntek taraflı olmadığı ve sınırının da bulunmadığı, nerede kalacağının dakestirilemeyeceği ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de yaşayanların %99’uMüslüman’dır. Türk milleti, İslamiyet’i kültürünün ana unsuru yapmış ve “Türk milletineözgü” bir İslami geleneğin temsilcisi olmuştur. Bu millet, İslam’a saygılıolduğu gibi, “Türk kültürü”ne de saygılıdır ve bağlıdır. Türklerle beraberyaşayan, diğer dinlerden olan Türk, Ermeni, Süryani, Rum ve Yahudicemaatlerinde de “Türk kültürü”nün benimsendiği ve yaşandığı görülmektedir.Zaten millet olmada “ortak değerlerin ve ülkülerin” benimsenmesinin rolübüyüktür. İslamiyet, örf ve âdetler bu değerlerdendir. Bu değerlerle oluşandavranış ve yaşayış biçimleri toplumca kutsal kabul edilmektedir. Günümüzdesiyasete malzeme yapılan başörtüsü, bu değer hükümlerinden ve geleneklerdendir.Türk milleti, İslamiyet’i din olarak benimsemiş ve onunla bütünleşmiştir.Türkler, İslam’ın değer hükümlerine büyük önem vermiştir ve vermektedir. Türktoplumunda kadınların örtünmesi Kur’an’ın Nur suresinin 31. ayetinebağlanmaktadır. Bu ayette Allah şöyle buyurmaktadır: “Mümin kadınlara da söyle:gözlerini bakılması yasak olandan korusunlar, namus ve iffetlerini esirgesinler.Kendiliğinden görünen kısımları hariç olmak üzere, ziynetlerini teşhiretmesinler. Örtülerini yakalarının üzerine bıraksınlar…” Yukarıda örtünmeyiisteyen ayette; bakışların ayarlanması, namus ve iffetin korunması, ziynetlerinteşhir edilmemesi de yer almaktadır. Bu hususlar da diğeri kadar önemlidir,fakat sadece bu ayetteki örtünme temel konu yapılmıştır/yapılmaktadır. Türk milletinidinin örtünme konusundaki emirlerini de kendi örflerindeki hususları da devamettirmişlerdir. Kadınların örtünmesi Türkiye’nin değişik yörelerinde farklılıkgöstermektedir. Bazı yörelerde çarşaf, bazı yörelerde ehram, bazı yörelerde şalvarkadınların giyinme ve örtünme şekillerindendir. Başörtüsü de yörelere, gruplarave çevreye göre değişiklik göstermekte, değişik şekillerde de başbağlanmaktadır. Hatta kadınların başının açık olması anlayışını “işaret” yapan“İslami tarikat” bile vardır. Türk Cumhuriyetleri’nde ve topluluklarında başbağlama, nişanlanmanın ve evlenmenin işareti sayılmaktadır. O zamana kadar başıaçık olan kız, nişanlandıktan sonra başını bağlamaktadır. Bu baş bağlama, birörf hâlini almış ve belli bir merasimin göstergesi olmuştur. Türk boylarıarasında bütün mesele örtünmedir. Onlar örtünmeyi, baş örtmeyi belli bir kuralabağlamamış, fakat örtüsüz olmayı da temel kural olarak benimsememiştir. Tarihtede günümüzde de milletlerin, dinî inanış ve kültürleri gereği kılık vekıyafetlerini ayarlama, giyinme ve yaşama tarzları olmuştur/olmaktadır. Birmillet, diğer bir milletten kültürel farklılıklarıyla ayrılmaktadır. Bu normalbir durumdur. Türk dünyasında durum daha farklıdır. Farklı dinlerde olsalar daTürkler, ortak kültür özellikleri sergilemektedir. Hristiyan olan ve büyükçoğunluğu Moldavya’da (şimdi Gagauzya) yaşayan Gagauz Türklerinin kadınları,Anadolu’daki kadınlar gibi örtünmektedir. Demek ki örtünme, Türk boylarında bir“inanış ve örf” işidir. Çünkü bu durum, aynı zamanda sosyal ve insanî haklarmeselesidir. Bu meseleye böyle de bakmak gerekmektedir. İsteyen her bayan,genel ahlak kurallarına aykırı olmamak üzere, belirli ölçülere riayet ederekörtünebilmeli, “başörtüsü” takabilmelidir. Belirli kurallar içinde kalarakbaşörtüsü olan da, başı açık olan da normal olarak okullarına gidebilmeli,okuyabilmeli, yüksek tahsilini tamamlayabilmelidir. Bu, barış ortamınıoluşturmanın şartıdır. Çünkü İslamiyet, ilim yapmayı farz kılmaktadır.“Gereksiz düşman ilan etmek” ile bir yere varılmaz/varılmamaktadır. Ne başörtmekle insan insanlıktan çıkar, ne “Laiklik elden gider” ne başı açık olmaklakişi “dinden çıkar” ne de “kıyamet kopar.” O hâlde meseleye çok yönlü bakmak,şartlara göre değerlendirmek gerekir. Bağnazlıkla, zıtlaşmakla, düşmanlıkla biryere varmak mümkün değildir. Salim bir şekilde düşünmek, Türk milletininmenfaatini ve değer yargılarını öne çıkararak, her şeyi “hoşgörü ortamı”nda ve“orta yol”da çözmek temel hareket noktası olmalıdır. Buna da insan hakları,okuma hakkı, adalet ve belirli kurallar çevresinde bakmak lazımdır. Açık ilekapalı aynı sırada ve yan yana okuyabilmelidir. Bunun yolu; kız öğrencilerisokaklara dökmekten değil, TBMM’den geçmektedir. O öğrencilerin tahsillerinitamamlamaları ve mağdur edilmemeleri büyük önem taşımaktadır. Onları sokaklaradökmek, okullarından ayrılmalarına yol açmak çözüm değildir. Çözüm, bu konudahassas olan kişi, kurum ve kuruluşlar da ikna edilerek, TBMM’den kanunçıkmasını sağlanmaktır. Böyle bir kanun, Türk milletinin hassas olduğu“örtünme” gibi bir konunun siyaset malzemesi yapılmasını ve istismar edilmesiniönleyecektir. Hâlbuki bugüne kadar bu konuda herhangi bir teşebbüssün olduğunuduyan olmamıştır. Vatandaş, öğrencileri sokaklara dökenlere, onların önündeyürüyenlere, samimiyetinizi kanun teklifi vererek ve bu işi anlaşarak çözündemektedir, bunu da beklemektedir. Bazı konular, fitneye yol açmakta, insanlarıbirbiri ile karşı karşıya getirmektedir. Böyle bir zamanda, fitneye imkân vermeden,“orta yolu” bulmak önemli bir meseledir. Çünkü Kur’an, fitne çıkarmayı adamöldürmekten daha kötü görmüş[1] ve fesat çıkarmayı yasaklamıştır[2].Peygamber’imiz Hz. Muhammed bir hadisinde, fitne zamanında fitneye yol açacakbir durumda nasıl bir tavır takınılması gerektiğini şöyle belirtmiştir: “Fitnezamanı oturan ayakta olandan, ayakta olan yürüyenden, yürüyen koşandan dahahayırlıdır.” Bu hadis, fitne ve fesat zamanında akıl ve mantıklı davranmak,fitne ve fesada yol açacak tavırlardan kaçınmak gerektiğini ortaya koymaktadır.Başörtüsü konusunda da taraflar, fitneye, zıtlaşmaya ve çatışmaya yol açacaktavırlardan ve uygulamalardan kaçınmalıdır. Bu hem toplum barışı için hem deülkenin huzuru için şarttır. Başörtüsünü böyle bir durumdan kurtarmak içinbelirli kurallar çerçevesinde başı örtülü olarak okumak isteyen kızöğrencilere, açığıyla kapalısıyla yan yana aynı sıralarda, aynı çatı altındaokumalarına imkân tanınmalıdır. Ancak bu yolla ülkenin samimi insanları,siyaset malzemesi yapılmaktan ve belirli ideolojilerin aleti olmaktankurtulabilecektir. İslamiyet; samimiyeti, doğruluğu, dürüstlüğü, iyiliği, ehliyeti,güveni öne çıkarmakta; yapılan işlerde niyeti esas almakta (ameller niyetegöredir) ve “takva örtüsü”ne de önem vermektedir. “Ey Âdemoğulları! Ayıpyerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Takva örtüsü (elbisesi),en iyi örtüdür. Allah’ın bu ayetleri düşünüp öğüt almanız içindir.” [3]Biz, Türkiye’nin her meselesinde olduğu gibi, örtünme/başörtüsü meselesinin de aşırılıklardan(ifrat ve tefritten) uzak olarak, karşılıklı anlayış çerçevesinde, siyasî veideolojik bakışın dışında, orta yolda ve meşru bir zeminde çözülmesinde faydagörmekteyiz.
* Bu Makale/ Yazı; Çare Dergisi, Ankara1998, (MHP AR-GE Yayın Organı)), Sayı: 1, Sayfa: 23-25’de yayımlanmıştır.
[1] bk. Bakara suresi, 191, 217.
[2] bk.. A’raf suresi, 56-85.
[3] bk. A’raf suresi, 26.