BİR ÖRNEK LİDER

11 Mart 2021 12:57 Prof. Dr.Abdurrahman Küçük
Okunma
1110
BİR ÖRNEK LİDER

 
BİR ÖRNEK LİDER*


Sunuş:


(" Bir Örnek Lider" başlıklı bu yazı Prof. Dr. Abdurrahman Küçük tarafından yazılmış ve 31 Ocak 2007 tarihinde Ortadoğu gazetesinde yayımlanmıştır. Ortadoğu gazetesinde yayımlanan "Bir Örnek Lider" başlıklı yazı, Abdurrahman Küçük'ün Siyaset Yazılarım (Berikan, Ankara 2015) isimli eserinin 341-345.sayfalarında yer almıştır. “Bir Örnek Lider” isimli yazı, Siyaset Yazılarım kitabından ilgisi ve güncelliği dolayısıyla aynen alınmıştır)




………………

Liderlik; laf atmak tafra yapmak, caka satmak değildir.
Liderlik; herkesin eğitildiği, büküldüğü, sindiği, çekindiği veya “suyun akıntısına kapıldığı“ bir ortamda ortaya çıkabilmek ve tavır koyabilmektir.
Liderlik; ülke ve millet menfaati söz konusu olduğu zaman parti ve şahsi çıkarlarını bir kenara bırakabilmektir; “Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben.” diyebilmektir.
Liderlik; sabırlı olabilmektir, sebat edebilmektir, “dava çizgisi”nde kırıklığa ve zikzaklara fırsat vermemektir.
Liderlik; vizyon ve misyon sahibi olmaktır, projeler ile konuşmaktır ve geçmişten geleceğe bakabilmektir.
Liderlik; para ve mevki hırsını aşabilmektir, şaibelerin dışında kalabilmektir, temiz bir geçmişe sahip olabilmektir.
Liderlik; okumak ve düşünmektir; bilime, bilim adamlarına önem vermektir ve meselelere bilimsel bakabilmektir.
Bu duruşu kim gösterdi ve bu özellikler kimde vardır? MHP Lideri Sayın Dr. Devlet Bahçeli değil mi?
Sayın Dr. Devlet Bahçeli, Türk siyaseti sahnesine, “Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben.” anlayışıyla/söylemiyle çıkmış ve bu anlayışı da devam ettirmiştir.
O, Türk siyasetine, ilkeli duruşu, çok düşünüp az konuşmayı, nerede ve ne zaman konuşulması veya ne yapılması gerektiğini, konuşulması gerektiği zamanda ve ortamda konuşma örneklerini getirmiştir.  Söyledikten sonra yanlış anlaşıldım ve / veya sözlerim yanlış anlaşıldı yoluna gitmemeyi de söylediğinin ve yaptığının arkasında durabilme erdemini de tavizsiz yerine getiren lider Bahçeli olmuştur.
Bahçeli, Türk milletinin ve Türk siyasetinin özlemini çektiği ilkeli ve doğru siyaset anlayışının simgesi hâline gelmiştir. Türk milletinin büyük çoğunluğunun, “ülkeyi karanlıklara götürmek için bir araya gelmiş benzemezlerden oluşan topluluğudur diyecek” ve “gerçekleri dile getirecek” kimse yok mu beklentisine cevap yine Bahçeli’den gelmiştir. Türk milleti büyük bir şaşkınlık içinde iken, ülkeyi yönetenler “baskı unsuru oluşturmaya çalışan benzemezler”e yaranmaya, çelenkler ve mesajlar göndermeye, onlara “kur yapma”ya ve “gözlerine girme”ye çalışırken karşılarına yine Bahçeli çıkmıştır.
Bahçeli’nin 24 Ocak 2007 tarihinde yaptığı basın toplantısı bana göre, bu dönem itibarıyla bir “milat” olmuştur. Basın ve yayın organlarını izlemiş olanlar, Devlet Bey’in basın toplantısına kadar, başka liderlerin ve siyasetçilerin kamuoyu oluşturan gruptan çok farklı bir şey söylemediklerini, söylemek ile söylememek arasında bir yol izlediklerini, “estirilen rüzgârın etkisinde kaldıklarını” açıkça görmüşlerdir.
T    BMM Başkanı Sayın Bülent Arınç, Hrant Dink’in evini, Agos gazetesini ve Ermeni Patriği’ni ziyaret etmiş ve “301. maddenin ya tamamen kaldırılacağı veya değiştirileceği” açıklamasını yapmıştır. Kanaatime göre Arınç, bu tavrı ile orada olanlara hoş görünme yanında, “Benden iyi Cumhurbaşkanı bulamazsınız, destek olun.” mesajını vermek istemiştir. Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan da Hrant Dink’in evinde 1 saat 10 dakika kalmış ve daha sonra Ermeni Patriği’ni ziyaret etmiştir. Bu ziyaretlere bir şey demiyoruz. Bir ülkeyi yöneten yöneticilerin gereğini yapması insani olduğu kadar da medeni bir davranıştır. Ama aklınıza “Eğer bu kadar benzemez gövde gösterisi yapıp kamuoyu oluşturmasaydı, Meclis Başkanı oraya gider miydi?” sorusu geliyor. Sizlerin de aklına aynı sorunun geldiğine hiç şüphem yoktur. Başka bir soru da Meclis Başkanı’nın ve Başbakan’ın aynı insani düşünceyi, duyguyu ve ilgiyi şehit cenazelerine niçin göstermedikleridir?
Biz Hırant Dink’e yapılan saldırıyı nefretle kınadık ve kınıyoruz. Bu olayın tasvibi mümkün değildir. Türk milliyetçileri, bu olaylara karşı olmuştur ve olmakta da kararlıdır. Onlar, Türkiye’deki azınlıkları Allah’ın kutsal emaneti bilmiş ve günümüze kadar gelmelerini sağlamışlardır. Bunu dost düşman herkes bilmektedir ve bilmelidir… Ancak bizim üzerinde durduğumuz işin diğer yönüdür…
Sayın Başbakan, Dink ve benzeri cinayetlerde gösterdiği sert tavrı, şehit cenazelerinden sonra neden göstermiyor? İşte herkesin dik bir duruş ve gür bir ses beklediği böyle bir ortamda Sayın Bahçeli basın toplantısı yaptı. O, herkesin saklandığı bir ortamda Türk milletinin hissiyatına tercüman oldu ve deyim yerinde ise “milletin makûs talihini” tersine çevirdi. Sayın Bahçeli’nin basın toplantısının televizyon haberlerinde yer aldığı 24 Ocak 2007 günü saat 13. 00’ten sonra siyasilerin, bazı kişi ve kuruluşların söylemlerindeki değişiklikler dikkati çekti. 4-5 gün gündeme gelmeyen farklı bakışlar, bu saatten sonra görülmeye başladı ve TBMM kürsüsüne bile yansıdı. O ana kadar sinmiş olanlar, söyleyeceklerini söyleyemeyenler, ortaya çıktı.
Bahçeli’den sonra farklı bakışları, kendi düşüncelerini dile getirenlerin ve konuşanların sayısı arttı. Böylece birinin öncülük etmesinin beklendiği ortaya çıktı. Basın toplantısında Sayın Bahçeli, özet olarak, Türk milliyetçilerini işin içine katmak ve Türk milliyetçiliğini linçe tabi tutmak isteyen provokatörler ile ülkenin imkânlarıyla onlara ve PKK’ya çanak tutanlara sert ikazlarda bulundu. Yürüyüş sırasında taşınan “Hepimiz Ermeni’yiz! ” pankartına da net olarak tavır koydu ve yanlışlığa dikkat çekti.
Bahçeli, olayı kınadıktan, başsağlığı diledikten ve sükûnet tavsiye ettikten sonra oynanmak istenen oyunlara işaret etti. O, bunu, “Son günlerde sahneye konulan ve ilk provası yapılan olaylar, önümüzdeki dönemde Türkiye’yi hedef alacak tahrik ve husumet kampanyalarının somut işaretlerini de ortaya koymuştur. Türkiye’yi büyük risklerle dolu mayınlı bir yol beklemektedir.” cümleleriyle ifade etti.
Bahçeli, gayrimüslim azınlıkların kaderinin Türk milletinin kaderi ile aynı olduğunu ve Türk milliyetçilerinin sorumluluğunda bulunduklarını vurgulamıştır. Bunun yanında o, Türk milletini ve milliyetçilik duygularını aşağılayarak, azınlık istismarı siyaseti yapanları da uyarmış ve şu hatırlatmayı yapmıştır: “Şehit cenazelerinde ve taziyelerinde Türk milletinin mensubu olarak hiç görülmeyen bu çevrelerin, şimdi mağdurun etnik mensubiyeti üzerinde slogan geliştirmeleri, izaha muhtaç bir garabettir… Türkiye’nin bugün içinden geçtiği ateş çemberinde, herkesin nerede durduğunun ve ne yapmak istediğinin daha iyi anlaşılması bakımından, bazı gerçeklerin bu maksatlı kampanyanın sahiplerinin yüzlerine vurulması elzem hâle gelmiştir…
Milliyetçi Hareketin siyasi temsilcisi olduğu birleştirici ve kucaklayıcı Türk milliyetçiliği, Türkiye’nin millî birliğinin temel harcıdır. Büyük Türk milletini bir bütün olarak kucaklayan bu millî şuur ve anlayış, Türkiye’nin kardeşliğinin sigortasıdır…
Son menfur cinayet vesilesi, Türk milliyetçiliğine karşı âdeta bir ‘haçlı seferi’ başlatan sözde aydınlarla, bu konferanslarda ön safta yer alanların, aynı kişiler ve çevreler olması, her iki siyasi kampanyanın gerçek amaçlarına ışık tutmaya yetecektir. ”
Dr. Devlet Bahçeli; TUSİAD’ın “Güncelleştirilmiş Demokratikleşme Raporu”nda yer alan “Türkçe dışındaki ana dillerin seçimlik ders olarak okutulması ve etnik temelde siyaset yapılmasına imkân verilmesi” gibi önerilerini de tenkit etmiş ve PKK’nın siyasallaşma projelerine sahip çıkmalarından dolayı yermiştir. Basın toplantısından bir gün sonra TUSİAD Başkanından “vakur ve akılcı olmak” gerektiği şeklinde cevap gelmişti. Buna, aynı gün, 25. 01. 2007 günlü yazılı basın açıklaması ile cevap gecikmedi. Bahçeli, yazılı basın açıklamasında “Vakur ve akılcı olmak kadar, dürüst ve namuslu olmak da vazgeçilmez erdemlerdir.” diyerek TÜSİAD’ı dürüst ve namuslu olmaya davet etti. Para/sermaye karşısında herkesin eğildiği bir dünyada Bahçeli, ülkenin ve milletin selameti söz konusu olduğunda, TÜSİAD’ı da sert bir şekilde uyarmaktan geri durmamıştır. Bu duruş bile önemli bir farktır ve liderliğin gereğidir. Türk milletinin farkı fark edeceğini ve bunun, Bahçeli’ye söz söyleme cesareti bulan içeriden ve dışarıdan herkese ders olacağını ümit ederim.  Hak sahibine hakkını vermek de erdemliliktir. Birileri “enaniyet duygusu” içinde bunu görmeyebilir ve doğrularla yanlışları birbirine karıştırıp kamuoyunu yanıltmaya çalışabilir. Kendilerini aşamamış, benlik duygusundan kurtulamamış, duygusallıktan uzaklaşamamış, kendi menfaatini merkeze almış kimselerden de gerçekleri görmelerini ve hak sahibine hakkını teslim etmelerini beklemek de saflık olur. Ama gören gözlerin, idrak eden gönüllerin, söyleyen dillerin ve yazacak kalemlerin olacağı da unutulmamalıdır. Biz, naçizane, kimin kim olduğunu biliyoruz. Günü gelince onları da yazacağız. Birilerinin kendilerini olduğundan başka göstermesine, Türk milletini aldatmasına ve samimi insanları daha fazla ifşa etmelerine fırsat vermeyeceğimizi de yeri gelmişken ifade etmekte fayda görüyoruz.
Özet olarak lider; siyaseti, ilim-akıl ve sağduyu temeline oturtandır. Çünkü; bilime dayanmayan, akıl ile yürümeyen ve sağduyudan uzak olan siyaset anlayışı eksiktir, yarımdır.
Sayın Bahçeli siyasetini bilim-akıl-sağduyu ayaklarına oturtmuştur. Türkiye’nin ondan alacağı çok şey vardır.  Türk milletini, bu noktada, daha duyarlı, daha akılcı, daha özverili olmaya ve vicdanlarının sesini dinlemeye davet ediyorum.