İSTİKLÂL MARŞI
12 Mart, İstiklal Marşı’nın TBMM’de kabul edilişinin yıldönümü tarihidir. İstiklal Marşı’nın Meclis’te kabul edilişinin yıldönümü, TBMM başta olmak üzere, çeşitli kurum ve kuruluşlarca kutlanır. Kutlamalarda, İstiklal Marşı’nın önemi, yazıldığı dönemin özellikleri, ihtiva ettiği edebî ve manevî hava dile getirilir. İstiklalin önemi ve değeri vurgulanır. (12 Mart, Erzurum’un düş-man işgalinden kurtuluş tarihidir ve bu tarih, Erzurum’da, coşku ile anılır.).
Türk milletinin bağımsızlık aşkı, kahramanlığı, asaleti ve değerleri İstiklal Marşı’nda özet-lenmiştir. Bu Marş, Türk milletinin geçmişini, gününü, geleceğini ortaya koymakta ve destanlaş-tırmaktadır. İstiklal Marşı, 1 Mart 1921 tarihinde TBMM’de, o zaman Millî Eğitim Bakanı olan Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından okunmuş ve büyük bir takdir görmüştür. 1 Mart’ta Mec-lis’te okunan İstiklal Marşı, 12 Mart 1921 tarihindeki TBMM’nin toplantısında, resmen kabul edilmiştir. O gün İstiklal Marşı ve Türk milletinin ruhuna tercüman olduğu kabul edilmiştir. Ka-bul edildikten sonra Millî Eğitim Bakanı tarafından bir defa daha okunması teklif edilmiş ve teklif kabul görmüştür. Marş okunurken TBMM’nin bütün üyeleri ayağa kalkmış ve büyük bir coşku içinde Marşı ayakta dinlemişlerdir.
Merhum Mehmet Âkif Ersoy, İstiklal Marşı’nı Türk milletine hediye ettiği için Safahat’a al-mamıştır. Onun ölümünden sonraki baskılarına ilave edilmiştir. Hakikaten İstiklal Marşı, Türk milletine hediye edilmeye değer ve o yücelikte bir eserdir. Zaten yazılmasının hikâyesi de o yü-celiktedir. 1920 yılının sonlarına doğru, “Millî heyecanı koruyacak, millî imanı manen besleyerek zinde tutacak…” bir millî marşın hazırlanması teklif edilmiştir. İsmet İnönü’nün Millî Eğitim Ba-kanı Rıza Nur’a bu teklifi olumlu karşılamıştır. Millî Eğitim Bakanı, böyle bir marşı yazacak şair-lere bizzat mektup yazmış, ayrıca bir genelge ile ülkeye duyurmuş ve birinci geleceğe 500 lira ödül verileceğini açıklamıştır. Kısa sürede 724 şiir gelmiş, fakat hiçbirisi istenilen nitelikte gö-rülmemiştir. İstenilen şiiri ancak Mehmet Âkif’in yazabileceği ortak bir kanaat hâlini almıştır. Birinciliğe para konulduğu için Mehmet Âkif’in şiir yarışmasına girmediği öğrenilmiştir. Millî Eğitim Bakanı olmuş olan Hamdullah Suphi, bir yandan araya Hasan Basri Çantay gibi arkadaşla-rını koymuş, bir yandan da Mehmet Âkif’e mektup yazarak şiir yazmaya ikna etmeye çalışmıştır. Ödül konusunun önemli olmadığını ve böyle bir millî marşı yazmanın önemini vurgulayarak Akif’i şiir yazmaya ikna etmiştir.
Mehmet Âkif Ersoy, “İstiklal Marşı”nı Ankara’daki Tacettin Dergâhı’nda yazmıştır. İlk de-fa, 17 Şubat 1921 tarihinde, “kahraman ordumuza” ithaf etmiş olarak, Hâkimiyeti Millîye gaze-tesiyle Sebilürreşad dergisinin birinci sahifesinde yayımlanmıştır.
Mehmet Âkif, şiir için konulan ödülü, kırgınlığa yol açmamak için almış, ihtiyacı olmasına rağmen, bir hayır derneğine bağışlamıştır. Çünkü bu ona göre, kutlu bir davadır. Geçmişi ve gele-ceği şanlı Türk milletinin kahramanlık destanıdır, varlık mücadelesinin şaheseridir. Zaten haya-tının son günlerinde, kendisine ziyarete gelenler, konuyu İstiklal Marşı’na getirmişlerdir. Misafir-lerden birisi, Mehmet Âkif Ersoy’a, İstiklal Marşı’nı “Acaba yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı?” diye soru yöneltmiştir. Yatağında bitkin bir halde yatan Mehmet Âkif, birden başını kaldır-mış ve şu cevabı vermiştir: “Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın!... ”
Merhum Mehmet Âkif’in bu son sözü, İstiklal Marşı’nın, İstiklalin, bir millî Mücadele’nin “kutsî durumu”nu ortaya koymaktadır. Hakikaten Mehmet Âkif Ersoy, İstiklal Marşı’nda, Türk milletinin soylu tarihini, kahraman “ırk” olduğunu, hür olarak yaşamasının haklı bulunduğunu ve korkmaması gerektiğini vurgulamaktadır. Ayrıca o; Hakk’ın müjdesinin yakınlığını dile geti-rirken, vatanın cennetliğini, şehit kanlarıyla sulandığını, hayatta olanların o şehitlerin evlatları olduğunu, vatansız olmanın “alçaklığı”nı, “mabed”in göğsüne yabancı elin değmemesi gerekti-ğini, “ezanların dinin temeli”ni teşkil ettiğini ve ebediyen yurt üzerinde inlemesinin sembolik özelliğini çok net ifadelerle açıklamıştır.
Mehmet Âkif Ersoy, Çanakkale Şehitleri’ne şiirinde de Türk milletinin şanlı mücadelesini ortaya koymakta ve orada mücadele edenleri “Bedr’in Aslanları” ile mukayeselendirmektedir. Âkif, şiirlerinde Türk milletinin maddî ve manevî özelliklerini dile getirmekte ve ideal bir nesil önermektedir. İstiklal Marşı’nın kabul ediliş yıldönümünde Mehmet Âkif Ersoy’u şiirlerinde dile getirdiği muhteva kavranılırsa, huzursuzluk için bir sebep kalmayacaktır. Çünkü merhum Âkif, Müslüman Türk milletinin faziletini ortaya koymakta ve böyle bir millete mensup olmakla iftihar etmektedir. Bu anlayış, bugün Türk milletine karşı olmayı, kendine “ben aslında …” gibi farklı görmeyi bir “kahramanlık!” telakki edenlere cevap olacağını ümit ediyorum. Merhum Âkif’e bir arkadaşı, “Üstad, sizi Türkçü görüyorum.” demek istemiştir. Bunun üzerine Mehmet Âkif Er-soy, şöyle cevap vermiştir: “Ya ne zannediyorsun? Türk’e hiçbir kavmin horoz olmasına tahammül edemem”.
Evet! Mehmet Âkif’i anlamak, bu millete içten veya dıştan kimsenin horoz olmasına fırsat vermemek lazımdır. Türk’ün emeğini yiyip onu hançerleyenlere, ona horozlanmak isteyenlere karşı uyanık olmak da Mehmet Âkif Ersoy’un hayatından ve eserlerinden çıkarılacak ders olma-lıdır. Bazı meseleler bahane edilerek Türkiye’ye gelen yabancı parlamenterlerin, yabancı yazar-ların tavırları, Türk’e kefen biçmek isteyen yerli ve yabancı düşmanlara, Türk milletini 36 etnik unsura bölmek isteyenlere, Türk milletinin birliğinden ve bütünlüğünden rahatsız olanlara, Türk adına düşmanca bakanlara, İstiklâl Marşı’nı söylemeyenlere ve saldırı noktası yapanlara yine en güzel cevap Mehmet Âkif Ersoy’dur. O, Arnavut bir babanın çocuğu olmasına rağmen Türklüğü ile övünmüş ve kurtuluşu Türklük bilincinde görmüştür. Mehmet Âkif; buhranlı yıllarda kendisi-ne “Nasıl kurtuluruz üstad?” diye soranlara Türklüğe sahip çıkmayı ve Türk Ocakları kurmayı önermiştir. Türk’e horozlanmaya ve Türk milletini bölmeye kalkanlara cevap yine Mehmet Âkif’in şu mısralarında saklıdır: “Sahipsiz bir memleketin batması haktır. Eğer sen sahip olursan bu memleket batmayacaktır”. Türk milletini seven ve kendini bu millete mensup hissedenler sahip çıkarsa kimse, Türk’e “horozlanamaz!... ”, Türkiye’yi bölemez, Türk milletini parçalayamaz ve Türklüğü yok edemez!...