HRANT DİNK VE TABZON ÜZERİNE OYUNLAR

08 Şubat 2021 13:26 Prof. Dr.Abdurrahman Küçük
Okunma
1064

 Prof. Dr. Abdurrahman Küçük’ün “Hrant Dink ve Tabzon Üzerine Oyunlar” başlıklı yazısına ait önemli bir not:
Okuyacağınız bu yazı, 19 Ocak 2007 tarihinde menfur bir suikasta kurban giden Hrant Dink olayının üzerinden henüz 5-6 gün geçmişken, 26.01.2007 tarihinde Ortadoğu gazetesinde yayımlanmış ve Abdurrahman Küçük’ün Berikan Yayınları arasında çıkan “Siyaset Yazılarım (Ankara 2015)” isimli kitabının da 439-443’üncü sayfaları arasında yer almıştır. Söz konusu bu yazı, Siyaset Yazılarım isimli kitaptan, önemine ve güncelliğine binaen aynen alınmıştır. Daha olayın yaşandığı ilk günlerde olayın hedefini, yapılan açıklamaları ve çarpık ilişkileri dikkate alarak Küçük’ün yazısındaki öngörüler; geçen 14 yıllık süreye rağmen önemini ve güncelliğini korumaktadır.  
“Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ermeni Meselesi, Ermeni Terör Örgütleri ve ASALA, Dinî Azınlıklar, Misyonerlik ve PKK” gibi dış destekli bazı örgütler hakkında yaptığı çalışmaların yol göstericiliğinde Abdurrahman Küçük’ün öngörüleri; o gün için de günümüz için de önem taşıdığı kanaatindeyiz.
19 Ocak 2021 tarihinde vefatının 14’üncü yıl dönümünde anılan Hrant Dink programında yapılan konuşmalar, yazılan yazılar ve yapılan yorumlar bu öngörülerin ne kadar isabetli olduğunu ortaya koyduğu gibi günümüzde de benzeri oyunlar oynanmak istediğine de ışık tutmaktadır. Günümüzde de yine Türkiye, Türk milleti ve Türk Milliyetçileri üzerine oyunlar oynanmak istendiği, tuzaklar kurulmaya çalışıldığı, provokatif oyunlara tevessül edildiği dikkatlerden kaçmamaktadır. Bu yazıdan hem o dönemler hem de günümüz için alınacak dersler olabileceği düşüncesiyle yayımlanmasında fayda mülahaza edilmiştir.

HRANT DİNK VE TABZON ÜZERİNE OYUNLAR*
Prof. Dr. Abdurrahman Küçük
Ülkemizde son yıllarda önceden hazırlanmış senaryolar sahneye konulmaya başlamıştır. Bundan dolayı herkesin daha dikkatli, hassas ve uyanık olması gerekmektedir.
Agos Gazetesi Yayın Yönetmeni ve Ermeni kökenli Türk milletinin bir ferdi olan Hrant Dink menfur bir cinayete kurban edildi. Kendisine rahmet, ailesine, Türkiye “Ermeni cemaati”ne ve Türk milletine başsağlığı diliyorum.
Olayı menfur bir cinayet olarak görüyor, yapanları ve yaptıranları nefretle kınıyorum.
Hrant Dink’e sıkılan kurşunu Türk milletinin birliğine ve dirliğine sıkılmış bir kurşun olarak görüyorum. Çünkü bu kurşun, tesadüf değildir. Türk tarihini bilenler “Ermeni Meselesi”nin de böyle başlatıldığını hatırlayacaklardır. Dış uluslararası istihbarat örgütlerinin ve uluslararası terör örgütlerinin emrindeki “Ermeni terör örgütleri” Hıncak ve Taşnak Komiteleri’nin Anadolu’da “ilk kıvılcımı” nasıl oluşturduğu iyi tahlil edilmelidir.
Lusavorçagan (Gregoryen) Hristiyan Ermeniler, 451 İstanbul-Kadiköy Konsilinden itibaren, Hristiyan dünyasında ayrı bir “Hristiyan anlayışı”nın temsilcileri olmuştu. Bu kendilerine özgü inanışları Ortooks Hristiyanlarca da Katolik Hristiyanlarca da hiçbir zaman hazmedilmemişti. Bundan dolayı hem Katolik Hristiyanlar (Roma İmparatorluğu) hem de Ortodoks Hristiyanlar (Bizans İmparatorluğu) Ermenileri yok etmek için her yola başvurmuştu.
Diğer Hristiyanların kötü muamelesi Ermenilerin yönünü Türklere çevirtmiş ve Türkleri kurtarıcı görmelerini sağlamıştı. Nitekim onlar, Malazgirt Savaşı’nda Türklerden yana tavır koymuş ve Bizans ordusunda olan Ermeniler de Türkler lehine savaştan çekilmişti. Türkler de Anadolu’da hâkimiyet kurduktan sonra Ermenilere iyi davranmış ve onları “Millet-i Sadıka”(Sadık Millet) olarak değerlendirmişti. Türkler, geçmişte de günümüzde de Ermenileri kendilerinden ayrı görmemiştir.  
Doğulu ve Batılı bazı devletler, Türk-Ermeni dostluğunu çekemedi. Bu dostluğu bozup Türkler aleyhine kullanmak için uluslararası istihbarat ve terör örgütleri devreye girdi. Onlar, Hınçak ve Taşnak gibi terör komitelerini organize etti.  Hıncak ve Taşnak, bir gün bir Ermeni köyünü/mahallesini, diğer gün Türk köyünü/mahallesini basıyor katliam yapıyordu. Sabah uyanan karşı tarafın saldırısına uğradığını zannediyordu. Hâlbuki her saldırıyı yapan ve terör estiren de aynı “Güdümlü Ermeni terör örgütleri” idi. Zaten Türklerden bunu yapacak kimse yoktu. Çünkü eli silah tutan herkes cephede idi. Geride kalanlar çocuklar, kadınlar ve yaşlılardı. Hedef; şüphe düşürmek, güvensizlik ortamı oluşturmak ve suyu bulandırmaktı. Bu da gerçekleştirilmişti. İlk kıvılcımı da hassas yörelerde vermek hedeflenmişti. Bunun için Anadolu’nun değişik yörelerinde deneme yapılmıştı. En sonunda Erzurum uygun bir yer olarak seçilmiş ve sonuç verecek “ilk ateş” Erzurum’da yakılmıştı.
Geçmişte Erzurum’a biçilen rol şimdi de Trabzon’a mı biçilmektedir?
1995 yılından bu tarafa özellikle 2003 yılından bu tarafa Trabzon’da önemli gelişmeler olmuştur. Trabzon üzerine hangi oyunlar oynanıyor? Acaba “Pontusçuluk” mu tezgâhlanıyor? Trabzon “Uluslararası bir güç denetimine” bırakılmalıdır senaryolarına zemin mi hazırlanıyor? Fener Rum Patrikliği’nin öncülüğünde, Trabzon’da, Eylül 1997’de “Din, Bilim ve Çevre” konulu bir sempozyum düzenlenmişti. Ancak Trabzon’da tepkiler yükselince başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Niçin Trabzon seçilmişti? Trabzon’da geçtiğimiz yıl Katolik Hristiyan Kilisesi’nin İtalyan rahibi bir çocuk tarafından öldürülmüştü. Bir müddet önce de Mc Donald bombalanmıştı. TAYAD’lıların gösterileri ve Trabzonluların bunlara tepkileri olmuştu. 19 Ocak 2007 tarihinde de Trabzonlu bir çocuğun İstanbul’a gelip Hrant Dink’i öldürdüğü açıklanmıştı. Görüldüğü gibi son birkaç yıldır Trabzon dünyanın gündemine sokuldu. Bu gündem iki şekilde değerlendirilebilir. Biri, Trabzonluların var olan milliyetçi duyguları tahrik edilerek yeni senaryolara malzeme yapmaktır; diğeri de Trabzon’u değişik taktiklerle dünyanın ilgisine sunmaktır. Her iki hâlde de amaç; Trabzon için önceden yazıldığını tahmin ettiğimiz senaryoları uygulamaya koymaktır. Bunun için dikkatli olunmalı ve gelişmeler iyi takip edilmelidir.   Trabzon’da sempozyum düzenlemek isteyenler, “Pontus”un vârisi olduğu iddiasında bulunan Ortodoks Rum Patrikliği olunca konu biraz daha farklı boyut kazanıyor. Öldürülen rahip Katolik, Hrant Dink de Protestan Hristiyan’dır. Böylece Ortodoks, Katolik ve Protestan dünya Türkiye’nin karşısına çıkarılmak mı isteniyor? “Yeni Haçlı Seferleri”ne zemin mi hazırlanıyor? Dünyadaki “güçlü ülkeler”in bir kısmı Katolik bir kısmı Protestan ve bir kısmı da Ortodoks’tur. Bunlara bağlı olarak Hrant Dink meselesini biraz aralayalım.
Hrant Dink, Türkiye Ermeni’sidir, Ermeni Türk’tür ve Türkiye vatandaşıdır. O, Ana Ermeni Kilisesi’nden kopmuş ve Protestan Hristiyanlığı benimsemiştir. Bundan dolayı İstanbul Ermeni Patrikliği ile bağını koparmış ve Protestan olmuştur. Hiçbir Ermeni grubun, geçmişte de günümüzde de Ortodoks Kilisesi ile ne kilise olarak ne de kültür olarak yakınlıkları vardır. Aralarında geçmişten günümüze gelen ortak ilişki “birbirlerini hasım” görmeleridir.  Protestan Ermeni cemaati ile İstanbul Ermeni Patrikliği arasındaki diyalog da iyi değildir. Buna rağmen Ermeni Patriği Mesrop Mutafyan, Dink’in cenaze törenini yönetmiştir. Yıllarca birbirinden uzaklaşmış iki “Hristiyan Grup” Dink’in cenazesi dolayısı ile yakınlaşmıştır.
“Hepimiz Ermeni’yiz!” Sloganını Kim Seçti ve Niçin Seçti?
Hrant Dink’in cenaze töreninde taşınan pankartlar ve atılan sloganlar endişe verici boyutta idi. “Hepimiz Ermeni’yiz!” sloganını kimin seçtiğinin ve niçin seçildiğinin tespiti önem taşımaktadır. Aslında oraya değişik inanç ve ideolojilerden insanlar katılmıştı. Ermenilik bir kimliktir, ancak ortak kimlik değildir. “Hepimiz Ermeni’yiz!” diyenlerin kimlikleri nedir? Onlar kimdir? Hedefleri nedir? Türkiye’deki Ermenilerin büyük bir kısmının Türk olduğu biliniyor mu?
Bu tavır; devlete ve Türk milletine karşı bir “gövde gösterisi” midir, bir meydan okuma mıdır, bir “kalkışma provası” mıdır? Ayrıca “katil devlet”, “katil 301. madde” gibi sloganlar neyin nesi idi? 301. maddenin kalkmasını istemek Türklüğe, Türk milletine, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne bırakın rahatça hakaret edelim anlamına mı geliyordu? Yürüyen on binlerce insanın ortak kimliği, Türk milletinin fertleri olmalarıdır. Onların sloganı da “Hepimiz Türk’üz, Hepimiz Türk Milletiyiz!” olmalı idi. Böyle bir slogan, bütün dünyaya “Elinizi bizden çekin.” mesajı olurdu ve nice senaryoları boşa çıkarırdı. Ama birleştirme değil ayrıştırma hedeflenmişti gibi izlenim verilmiş oldu. Belirli makamlara ve ödüllere aday olanlar ön sıralarda boy gösterdi. Ey hesap içinde olanlar, geçmişte de bunları umanlar çok oldu ve sonu boş oldu.
Hrant Dink, Ermeni Meselesi konusunda, son zamanlarda Ermenistan’dan da Batı’daki Ermeni örgütlerinden de ve Türkiye’deki bazı gruplardan da farklı düşünüyordu. Gerçeğe yaklaşan görüşlere doğru bir yaklaşımı dikkati çekiyordu. Uzlaşmacı tavır sergiliyor, zaman zaman makul şeyler de söyleyip yazıyordu. Öyle anlaşılıyor ki bazı dış ve iç çevreler, 3-4 bin civarında baskısı olan mahallî bir gazetenin yayın yönetmeni ve yazarını, değişik tartışmalarını içine çekerek, önce meşhur ettiler, sonra ölüm fermanını hazırladılar. Arkasından onun üzerinde dünyanın gündemini oluşturmayı ve yeni oyunları sahneye koymayı amaçladılar.
Hrant Dink’in öldürülmesi zamanı doğru okunmalıdır. Bu zaman; “Sözde Ermeni Soykırım Tasarıları” dünyanın gündeminde olduğu zamandır, Irak-Kerkük konusunda Türkiye’de kamuoyunun oluştuğu zamandır, ABD Irak’a çıkarma yaptığı zamandır, Türkiye’de yolsuzluklar ve yozlaşmalar ilgi odağı olduğu zamandır, Cumhurbaşkanlığının ve genel seçimlerin herkesi düşündürdüğü zamandır. En önemlisi de Türkiye’yi içinde bulunduğu bu çıkmazdan kurtaracak ve komşu ülkelerdeki ateşi söndürecek fikrin Türk milliyetçiliği olduğunun her yerde konuşulduğu zamandır. Bu zaman; MHP’nin, 9 Ocak 2007 tarihinden itibaren “seçim startı” verdiği, Türkiye genelinde “Tek Başına İktidar” olma çalışmalarını başlattığı ve Türk milletinin teveccühüne mazhar olduğu zamandır.
Hırant Dink üzerinden Türk milliyetçilerine çamur sıçratılmak istendi. Ama tutmadı. Çünkü Türk milliyetçiliği, dün de bugün de hoşgörünün adıdır. Türk milliyetçileri, dinî inancı, kökü- kökeni ne olursa olsun herkesi Allah’ın kutsal emaneti kabul etmektedir. Dün de böyleydi, bugün de böyledir. Güneş balçıkla sıvanamaz! Hükûmet; konunun üzerine gitmeli, iç ve dış bağlantıları bulmalı, oyunun “perde arkası”nı çözüp Türk kamuoyuna sunmalıdır.  Türk milleti de Türk milliyetçileri de sabırla gelişmeleri izlemeli ve oynanan oyunlardan dersler çıkarmalıdır!