"TÜSİAD SINAVI (! )"NA TEPKİ KOYAN LİDER
Prof. Dr. Abdurrahman KÜÇÜK
TÜSİAD, bilindiği gibi, Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneğinin kısa adıdır. Bu dernek, halk tarafından “Zenginler Kulübü/Patronlar Kulübü” olarak da isimlendirilmektedir.
TÜSİAD, zaman zaman yayımladığı raporları ve bazı görüşleri ile Türkiye'nin gündemini meşgul etmektedir. Sermayenin gücüne dayanarak "Hükûmetler kuran ve hükûmetler yıkan" bir dernek olarak reklam edilmesi de gücüne güç katmaktadır. Bu güçlerden destek alan TÜSİAD yönetiminin, zaman zaman kuruluş amaçları dışına çıktıkları ve yetkilerini aşan faaliyetlerin içine girdikleri dikkati çekmektedir. Buna son örnek, 2007 Genel Seçimleri öncesi siyasi parti liderlerini "TÜSİAD Sınavı!"na tabi tutma istekleri oldu. Davet edilen liderlerden ilk olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan daveti kabul etti ve Ankara'da Ulus Anafartalar Çarşısı önündeki elem verici terör saldırısı sonrasında İstanbul'da bu "Sınav!"a katıldı. Davet edilen diğer bir siyasi lider de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli idi. Ancak Bahçeli, "TÜSİAD Sınavı"nı reddetti. Bahçeli'den sonra CHP Genel Başkanı Baykal'ın da yoğun işleri sebebiyle İstanbul'a gidemeyeceği, Ankara'ya gelirlerse görüşebileceği yönünde bir cevap verdiği basında yer aldı. DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar ile ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu'nun da tek parti oluşumundan sonra 29 Mayıs 2007 tarihinde birlikte katılacaklarını bildirdikleri açıklandı.
Bilindiği gibi TÜSİAD; Cumhurbaşkanlığı seçimi için önce "Uzlaşma gerekir." demişti, daha sonra "Meclis ne karar verirse o olur." açıklaması yapmıştı ve son günlerde de "Seçimin yeni Meclis tarafından yapılması." görüşünü ileri sürmüştü. TÜSİAD'ın, "Cumhurbaşkanı'nı TBMM seçmelidir." görüşü Başbakan'ın takdirini ve bazı yetkililerin de "kıyak desteği"ni almıştı. Ancak sonrasında TÜSİAD'ın, "Cumhurbaşkanı’nı yeni oluşacak TBMM'i seçmelidir." görüşünü dile getirmesiyle birlikte Başbakan Erdoğan'dan "Parlamento ne yapacağını gayet iyi bilir." cevabı gelmişti. Bu görüş ve karar değişikliklerine rağmen Başbakan Erdoğan, TÜSİAD'ın davetine katılmış, "TÜSİAD Sınavı"nda terlemiş ve ilişkileri koparmamaya özen göstermiştir. TÜSİAD, yıllardan beri Türkiye'nin geleceğini belirleme ve Türkiye'nin bölünmesini öngören raporları ile de Türkiye'nin gündemini işgal etmişti. Hazırlattıkları bazı raporlar, sonraki dönemlerde de tartışılmış ve Türkiye'nin "millî birlik ve bütünlüğü"nü tehlikeye koyacak nitelikler taşıdığı görülmüştür. TÜSİAD; Türkiye'nin siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel konularında hazırlattığı raporlar ile de meşhurdur. TÜSİAD'ın hemen her raporu tartışma konusu olmuştur. Bu raporlar zaman zaman işbaşına gelen bazı iktidarlar tarafından ya aynen uygulanmış veya gündeme getirilmiştir. Özellikle AKP iktidarı tarafından dile getirilen ve bazıları da uygulanan konuların büyük çoğunluğu TÜSİAD raporlarında yer alan konulardır. Bu raporlardan biri (sonraki yıllarda gündeme getirilen raporların temeli olanı) "Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri" (20 Ocak 1997) adını taşımaktadır. TÜSİAD, bu raporu "... Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri 10. Yıl Güncellemesi" başlığıyla güncelletmiş ve 10 Ocak 2007 tarihinde de tanıtım toplantısı yapmıştır. Bütün bunlar 1997 Raporu'nun önemini ve temel olduğunu ortaya koymaktadır. TÜSİAD'ın bu Raporu'nda genel olarak şu konulara yer verilmiştir:
1-Millî Güvenlik Kurulunun anayasal bir kurum olmaktan çıkarılması
2-Genelkurmay Başkanlığının Millî Savunma Bakanlığına sorumlu hâle getirilmesi
3-Başkanlık Sistemi’ne geçilmesi
4-Anayasa'daki temel hak ve özgürlükler ile ilgili sınırlamaların kaldırılması
5-Devletin din işlerinden elini çekmesi ve Diyanet İşleri Başkanlığının devlet kurumu olmasına son verilmesi
6-Din derslerinin zorunlu olarak okutulmasına son verilmesi ve imam hatiplerin tartışılması
7-Siyasi partilere üye olma yaşının 18'e ve milletvekili olma yaşının da 25'e düşürülmesi
8-Ad özgürlüğünün tanınması ve yasaklanmış diller ile ilgili hükümlerin yürürlükten kaldırılması
9-TRT Kanunu’nda değişiklik yapılarak Türkçeden başka dillerde yayın imkânı sağlanması
TÜSİAD, bundan sonra da her yıl raporlar hazırlatmış ancak hazırlanan raporlar bu temel rapor çerçevesinde olmuştur.
Bu rapor, 1997 yılında, Türk kamuoyunda tartışılmış ve "azınlık psikolojisi içinde hazırlanmış bir rapor" olduğu şeklinde ortak kanaat oluşmuştu. TÜSİAD'ın raporunda yer alan hususların bir kısmı AKP iktidarınca yerine getirildi ve bir kısmı da gündeme taşındı. Böylece "Ortak hedefe hep beraber!" anlayışı ile yol alındı. Avrupa Birliği sürecinde oluşan "omurgasız anlayışın siyasi ayağını AKP, ekonomik ve toplumsal ayağını da TÜSİAD" oluşturdu demek yanlış olmasa gerektir. TÜSİAD'ın, para gücü ile siyasi parti liderlerini etkisi altına almak istediği kamuoyunda yaygın kanaat hâlini almıştır. Ancak TÜSİAD'ın farklı bir lider tipinin olabileceğini hesap etmediği anlaşılmaktadır. Bu lider, demokrasi sevdalısı, ülkeye hizmeti öne alan ve Türk milletinden başkasına hesap vermeyecek bir liderdir. O, farklı bir lider, farklı bir kişiliktir, Türk siyasetinde "farklı siyasi üslubun sahibi"dir. "Türkiye sevdalısı" bu lider, Sayın Devlet Bahçeli'dir. "TÜSİAD Sınavı"na Sayın Devlet Bahçeli'nin hayır demesi ve cevabi yazısı Türk siyasi tarihi için önemli bir belge niteliğindedir. Bu duruşu ile de Sayın Bahçeli, bir ilke ve ilkeli tavra imza atmış olmaktadır. Bahçeli, TÜSİAD'ı, genel seçimler, Cumhurbaşkanı sçimi, sosyal ve ekonomik konularda AKP iktidarı paralelinde olmaları ve destekleri dolayısı ile de sert bir şekilde eleştirmişti. Nihayet Bahçeli, onda da haklı çıkmış ve TÜSİAD, daha önce savundukları görüşlerden vazgeçip Bahçeli'nin önerileri doğrultusundaki görüşleri benimsemiştir. TÜSİAD'ın genel seçimler öncesi uygulamak istediği yönteme "TÜSİAD Sınavı" dememiz ve yazıya başlık yapmamız yadırganmamalıdır. Çünkü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sorulan soruları, terletilmesini ve bu sırada içine düştüğü konumu ekranlarda gördükten sonra bunu başka şekilde değerlendirmeye imkân kalmadı. Kendi kendime "Türkiye'nin Başbakan'ı bu duruma düşmemeli idi." diye düşündüm. Paranın, sermayenin her şey olmadığını, "her şeyi en iyi onların bilmediğini" birilerinin hatırlatması gerektiğini; elbette ki parasız-sermayesiz de olunmayacağını, bizim sermayemizin de iş gücü bakımından etkin olması gerektiğini, ancak yerinin, yetkisinin ve dengesinin de gözetilmesinin isabetli olacağını düşünüyordum. Bu düşünceler içerisinde iken içimi ferahlatan "Ha şöyle!" dedirten bir haber aldım. Bu, Sayın Devlet Bahçeli'nin TÜSİAD'a cevabı idi.
Sayın Dr. Devlet Bahçeli, TÜSİAD'a gönderdiği cevapta birkaç konunun altını çizmekte ve herkese demokrasi dersi vermektedir:
“22 Temmuz 2007 tarihinde yapılacak Milletvekili Genel Seçimleri öncesi Milliyetçi Hareket Partisinin görüşleri hakkında bir sunum yapmamız için derneğinizin düzenleyeceği oturuma katılmamız konusundaki 16 Mayıs 2007 tarihli davet yazınızı Türkiye'ye dönüşümde almış bulunuyorum. Bildiğiniz üzere seçim süreci başlamış olup siyasi partiler Türkiye'nin gündemindeki konularla ilgili görüş ve düşüncelerini basın ve medya vasıtasıyla aziz milletimizle esasen paylaşmaktadır. Önümüzdeki seçim çalışmaları sürecinde düzenlenecek mitingler ve diğer toplantılarda da siyasi partilerin görüşleri doğrudan milletimizin takdir ve değerlendirmesine sunulacaktır. Siyasi partilerin Türkiye'nin kaderini ilgilendiren konularda huzuruna çıkacağı makam, millî iradenin yegâne kaynağı ve sahibi olan Türk milletidir. Demokratik rejimin meşruiyetinin asli temeli olan aziz milletimizin bu konumunun, kendi alanlarında faaliyet gösteren değerli kurum ve kuruluşlarla paylaşılmasının demokrasinin ruhu ve lafzıyla bağdaştırılamayacağını takdir edeceğinizi umarım."
Cevabi yazıda görüldüğü gibi Sayın Bahçeli, Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği de olsa, TÜSİAD'ın da nitekim bir dernek olduğunu zımnen vurgulamaktadır. Siyasi parti liderleri, bu konuda hassas dengeyi korumak durumundadır. Birini memnun ederken diğerlerini de gücendirmemelidir. Parası olana ayrı, parası olmayana ayrı muamele de eşitliği ve adaleti zedeler. Demokratik kurallar içerisinde dengeyi koruma önem taşır. Bunun en önemli ve makul yolu, milletin hakemliğini öne almaktır. Nitekim Devlet Bey; bir taraftan demokrasiyi öne çıkarmakta, diğer taraftan da huzuruna çıkılacak ve paylaşılacak yerin, hesap verilecek iradenin de "millî iradenin yegâne kaynağı ve sahibi olan Türk milleti" olduğuna işaret ediyor. Ayrıca demokrasinin ruhuna da lafzına da uygun olanın bu tavır olduğunun altını çiziyor. Türkiye'nin bütün hassasiyetlerine dikkat eden, Türk milletinin iradesi üzerinde başka bir irade tanımayan ve önünde eğilmeyen ve Türk milletinden başka güce hesap vermeyen, ilkeli ve kararlı liderlere ihtiyaç vardır. İşte bu lider Sayın Devlet Bahçeli'dir.