ZENGEZUR SAVAŞ TAZMİNATI OLARAK AZERBAYCAN’A VERİLMELİDİR

05 Ocak 2021 19:59 Dr.Bahadır Bumin ÖZARSLAN
Okunma
747
ZENGEZUR SAVAŞ TAZMİNATI OLARAK AZERBAYCANA VERİLMELİDİR

BAHADIR BUMİN ÖZARSLAN
ZENGEZUR SAVAŞ TAZMİNATI OLARAK AZERBAYCAN’A VERİLMELİDİR

Bilindiği üzere 44 gün boyunca yaşanan savaş, 9 Kasım 2020 tarihli mutabakat metni ile durdu. Mutabakat metnine bakıldığında, bunun bir ateşkes anlaşması olduğu anlaşılmaktadır. Ateşkes anlaşmaları, savaşları bitirmez. Bir süre durdurur veya başka bir tabirle dondurur. Savaşı bitiren ise barış antlaşmalarıdır. Dolayısıyla Azerbaycan’ın işgal edilmiş toprakları bakımından nihai çözüm, imzalanacak olan barış antlaşmasıdır. Bu antlaşmanın imzası için yapılacak müzakerelerin bir süre devam edeceği anlaşılmaktadır. Zira mutabakat metnine göre, oluşturulan Rusya Federasyonu Barışı Koruma Birliklerinin süresi, 5 yıl olarak belirlenmiştir. Süre bitmeden 6 ay önce herhangi bir itiraz olmadığı takdirde de süre kendiliğinden uzayacaktır. Beşer yıllık uzama süreleri için herhangi bir dönem sınırı da olmadığı için ucu açık bir nitelik taşımaktadır. Kısacası barış antlaşması müzakereleri için uzunca bir sürenin tasarlandığı izlenimi doğmaktadır.
Barış antlaşmalarında galip devletler, savaş tazminatı talep edebilirler. Zira galip tarafın uğradığı zararın tazmini, yerleşik bir uygulamadır. Uygulamaya bakıldığında, tarih boyunca bunun pek çok örneği vardır. Azerbaycan’ın da Yukarı Karabağ sorunu başladığı günden bu yana uğradığı zarar, oldukça yüksek bir miktardadır. Her şeyden önce, 1994’teki ilk ateşkesten önce yaşanan çatışmalardan beri, Azerbaycan’ın toprakları işgal altında kalmıştır ve bu sürede, maddî-manevî pek çok zarar doğmuştur. Nitekim Azerbaycan ordusu, işgal edilen bölgeleri kurtardıkça işgalin izleri daha net görülmeye başlanmıştır. Ayrıca, savaş devam ettiği müddetçe savaş hattı dışında kalan Azerbaycan’ın sivil yerleşim bölgelerine yapılan saldırılar ile can ve mal kayıpları da doğmuştur. Bunun dışında Azerbaycan, Ermenilerin 26 yıl boyunca bir türlü boşaltmaması sebebiyle ve kendi toprakları olmasına rağmen, bölgeye büyük bir askerî harekât düzenlemiş ve çok büyük bir harcama yapmak zorunda kalmıştır. Bütün bu zarar kalemlerinin dikkatli bir şekilde hesaplanması ve ortaya çıkan zararın bir barış antlaşması çerçevesinde tazmini gerekmektedir. Böyle bir tazminatı, Ermenistan’ın ve hatta Rusya’nın bile kaldırma yükü yoktur. Barış antlaşmalarında savaş tazminatları sadece mali olarak belirlenmez. Aynı zamanda aynî de olabilir yani toprak talep edilebilir. Söz gelimi biz, Millî Mücadele’yi yaptıktan sonra Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş senedini imzaladık. Lozan Antlaşması ile savaş tazminatı olarak Yunanistan’dan mali bir tazminat değil aynî bir tazminat olarak Karaağaç bölgesini aldık. Aynı durum Azerbaycan için de bu topraklar işgalden kurtarıldıktan sonra mümkün olabilir. Benim burada önerim de Nahçıvan ile Azerbaycan’ın diğer bölgeleri arasındaki fiilî bağlantıyı sağlayacak olan Zengezur bölgesinin bir savaş tazminatı olarak talep edilmesidir ki bu öneri, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’ye aittir. Sayın Genel Başkan’ımızın bu önerisi, barış antlaşması vesilesiyle gündeme getirilmeli ve hukuki temelinin de sağlam olması münasebetiyle şimdiden işlenmeye başlanmalıdır.
TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA YENİ BİR AŞAMA: ÜÇ DEVLET-TEK MİLLET
Burada başka bir husus da Karabağ meselesi ve işgal edilen toprakların çözüme kavuşma sürecinde, Türkiye ve Azerbaycan’ın “iki devlet-tek millet” politikasının hız kazanmasıdır. Bu politikanın daha da somutlaşacağı ve derinleşeceği anlaşılmaktadır. Her alana yansıyacak daha köklü iş birliğiyle birlikte, yavaş yavaş KKTC’nin de dâhil olacağı “üç devlet-tek millet” politikasına geçiş de yapılmalıdır. Zira hem Türkiye’nin hem de KKTC’de yapılan seçimlerde Cumhurbaşkanlığına seçilen Ersin Tatar’ın, KKTC’nin tanınması politikasına geçmeye yönelik güçlü işaretler verdiği görülmektedir. Önümüzdeki dönemde, Türkiye-Azerbaycan ve KKTC arasında yeni bir iş birliğinin ortaya çıkması, şaşırtıcı olmayacaktır. Bir başka deyişle artık, “üç devlet-tek millet” politikasını yüksek sesle dillendirmeli ve söylem birliğiyle birlikte eylem birliğine de geçmeliyiz.
İlk aşamada, Azerbaycan’ın da KKTC’yi tanıması gündeme gelebilir. Zira son 15 senede, Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın akıbeti ile KKTC’nin akıbeti birbirine daha da sıkı bağlanmıştır. Sebepleri sıralamak mümkün ama sadece bir örnek vermek gerekirse, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nın çıkış hattının Kıbrıs olduğu unutulmamalıdır. Aslında Azerbaycan, bu konudaki niyetini, önceden beyan etmiş durumdadır. 2007 yılında Azerbaycan, KKTC’ye doğrudan uçuş gerçekleştirmişti. Türkiye’nin AB ile ilgili politikaları sebebiyle Azerbaycan bu tanımayı o yıllarda gerçekleştirememişti. Ancak şimdiki durum oldukça farklıdır. Yani Azerbaycan’ın KKTC’yi tanıma noktasında açıkça beyanı da vardı ancak Türkiye’nin o dönem izlediği strateji gereği, bu talep askıda bırakılmıştı. Şimdiki süreçte bu da yavaş yavaş gündeme gelebilir. Tanıma hemen gerçekleşmese bile Azerbaycan ve KKTC arasındaki diplomatik ilişkilerin hız kazanması da önemli bir hamle olacaktır. Nitekim Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in, Ersin Tatar’ı KKTC’ye davet etmesi, çok anlamlı bir ilk adım olmuştur. Bu adımın yeni adımlarla taçlandırılması ve önümüzdeki yıl 15 Kasım’da yani KKTC’nin kuruluş yıl dönümünde, Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın Lefkoşa’daki yıl dönümü etkinliklerine katılarak “KKTC’yi tanıma kararını açıklaması, çok manidar bir jest olur.