Milletimiz hiç şüphesiz medeniyet tarihinin merkezinde yer alır. Neredeyse insanlığın çehresini değiştiren bütün büyük buluşların ve fikirlerin altından Türk imzası çıkmaktadır. Bu gerçeği aklı başında bütün aydınlar kabul etmektedir. Türk Milletini tarihten ve hele medeniyet tarihinden çekip alsanız, tarih ilmi tatsız tuzsuz bir şey olurdu, konuşulacak bir şey kalmazdı. Bu yüzden Batı’nın kaleme aldığı medeniyet tarihi tatsız tuzsuzdur. Sanki öncesi yok, temelsiz bir bina gibidir. Sebebi de Türklerin uygarlığa katkılarını görmezden, bilmezden gelmeleridir. Tabii onlardan önce bizim insanlık için ne yaptığımızı iyi bilmemiz ve buradan da ne yapabileceğimizi görmemiz gerekir.
Bir büyük hazineyi devralıp onu korumaktan bile aciz bir topluluk haline geldiğimiz için günlük meselelere çabucak dalıyoruz. Sebebi ne olursa olsun asıl meseleleri unutuyoruz. Davaları asıl sahiplerine veremiyoruz. Arkasından gittiğimiz adamlara, yürüdüğümüz yola pek dikkat etmiyoruz. Dikkatimizin dağınıklığı sadece ekonomik sebeplere bağlamak doğru değil. Evet, imkânları yerinde olan aydınlar daha derli toplu düşünebilirler belki ama o nispette de rahatlığa alışma tehlikesi mevcuttur. Mesele sadece fizikî değildir çünkü.
Daldığımız şu gündemi bir yana bırakıp üzerinde odaklanmamız gereken asıl mesele üzerinde durmamız gerekiyor: Bu mesele yeni bir medeniyet inşasıdır. Devletin neredeyse bütün kurumları laçkalaştırılmış, bütün meseleler ayağa düşmüştür, doğru. Bütün şişirmelere, iyimser bakışlara rağmen aksini kimse söyleyemez. Bilimde, sanatta nal topladığımız da elhak doğrudur. Böyle diye, medeniyetin asıl sahibi olan Türk Milleti oturup ağlayacak mıdır? Dış politikamız iflas etti, ordumuz çökertildi, devletimiz parçalanıyor, ekonomimiz şöyle oldu, sağlığımız böyle diye ağıt mı yakacağız? Yoksa her şeye rağmen “Hayır, biz büyük bir milletin evlatlarıyız. Tarihte büyük işler yaptık, bugün dünyanın bize ve yeni bir medeniyet inşasına ihtiyacı var, o hâlde gelecekte de üzerimize düşeni yapmamız gerekir, yapabiliriz.” mi diyeceğiz?..