SUNUŞ

10 Şubat 2016 13:20 Dr. Veysi Kayıran
Okunma
1592

 
 

PKK’nın Marksist altyapısı, öteki sol grupların bu örgüte sempati duymasına zemin hazırlayan psikolojik ve ideolojik faktörlerden biri… 12 Eylül Darbesi’nden sonra güç kaybeden diğer Marksist gruplar, kaybettikleri ivmeyi PKK’nın kanatları altında buldular.  
Diğer taraftan AKP marifetiyle Türk solunun ötekileştirilmesi, PKK’nın işine yaradı. Bölücü örgüt; siyasi yelpazenin solunda aradığı desteği, bu sayede elde etti. AKP’nin öngörüsüz politikaları yüzünden PKK ile duygudaşlığa itilen Türk solu, PKK’yı “devrimci mücadele” ve “kolektif dayanışma” gibi bahanelerle desteklemeye başladı.
Suruç’ta 34 ve Ankara’da 103 kişinin ölümüne yol açan bombalı saldırılar, bu duygudaşlığa katkıda bulundu. Söz konusu saldırılar ve benzerleri, tesadüfen meydana gelmedi elbette…
Dün; “Bölücü terör örgütüdür.” diye PKK’dan uzak duran sol gruplar, bugün siyaset platformu ve üniversitelerdeki gençlik yapılanmalarında bölücü terör örgütüyle ortak hareket ediyor. Üniversitelerdeki eylemleri sırasında sol gruplar, PKK militanlarının öncülüğünde milliyetçi-Ülkücü gençlere yönelik ortak saldırılar düzenliyor.
PKK eylemlerine, CHP içinde bulunan aşırı sol grupların omuz vermesinin arkasında bu olguyu aramak lazım.
Medyadaki eski Marksist artıklarıyla bunların uzantıları da bu olguya tarafgir yorumları ve çarpıttıkları haberlerle katkıda bulunuyor. Üniversitelerdeki öğrenci olayları karşıt görüşlü öğrencilerin kavgası gibi gösterilerek PKK militanlarının başını çektiği saldırılara masumiyet(!) havası verilmeye çalışılıyor. Bunun ileri safhası; 70’li yıllarda olduğu gibi, öğrenci olaylarının “faşistlerin masum devrimci öğrencilere saldırısı” olarak lanse edilmesi olacak.
70’li yıllarda DTCF’de okumuş ve Yağmur Tunalı Ağabeyin kitabına başlık olarak seçtiği tabirle “Kavga Günleri”ni yaşamış biri olarak şunu söylemeliyim: Biz, daha önce bu filmin bin beterini gördük. O zaman Ülkücüler, okul ve sokaklardaki komünist işgallere karşı direniyorlardı. O zaman da Ülkücülerin öğrenim özgürlüğü engelleniyordu. Varlığını milletine adamış taze fidanlar, üçer beşer toprağa düşüyordu.  
Dile kolay, aradan 40 yıla yakın bir süre geçti. Ülkücüler yine şehit veriyor.
Fırat Çakıroğlu ve Hasan Şimşek’in acısı çok taze… PKK saldırılarında bir başka Ülkücü genci yitirmek istemiyoruz. Dergimizin kapağına, “ŞEHİT VERECEK BİR FIRAT’IMIZ DAHA YOK!” başlığını bunun için attık.
Artık 1980 öncesinin kutuplaşmaları geçmişte kalmalı.
Hükûmeti, YÖK’ü,  üniversite yönetimlerini, Emniyeti, MİT’i uyarıyoruz.
Çıkış arayan öteki sol grupların “Kolektif” adı altında PKK’nın arkasına sığınarak marjinalleşmekten kurtulma ve dinamizm kazanma çabaları mercek altına alınmalı.
Öğrenimlerine devam etmekten başka amaçları olmayan vatansever Ülkücü gençlere yönelik saldırılar son bulmalı.
Üniversite kantinlerini Kandil’in pislikleri, PKK’nın paçavraları kirletmemeli!
Kardeş kavgasına zemin hazırlamak isteyenlere fırsat verilmemeli!