SUNUŞ

15 Ocak 2016 19:13 Dr. Veysi Kayıran
Okunma
1446



“Taşnak Partisinin programı, HDP’nin programıyla aynı. Gerilla ilk defa Meclise girmiyor."
"Bugün Cizre’de, Silopi’de, Sur’da geçmişte Ermeni ve Rumlara yapılanlar tekrarlanıyor."
HDP’nin kurucularından Yazar Kadir Akın’a ait bu ifadeler, çok yönlü birer itiraf mahiyetinde…
Günümüzde HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Moskova yollarında destek aradığı gibi, geçmişte Taşnak Partisinin ileri gelenleri de dönemin Rus yöneticileriyle, Kafkas Cephesindeki Rus generalleriyle kol kolaydı.
Rusya’nın Kafkas Genel Valisi General Voronzof-Daçkof, Ermeni din adamları ve Taşnak yöneticileriyle yaptığı görüşmelerde, Osmanlıların savaş hâlinde olmasını “Ermeni komitalarının topluca isyan başlatması için en uygun zaman ve durum” olarak nitelendirmişti.
Bir Ermeni örgütü olan Taşnak Partisi, 1. Dünya Savaşı yıllarında emperyalistlerle işbirliği yaparak Osmanlı topraklarında yüzbinlerce Türk’ün ölümüne yol açtı.
Cephe gerisinde masum vatandaşlara saldırarak Osmanlı Ordusunu zor durumda bırakmayı amaçlayan Taşnak militanları, binlerce Ermeni asıllı masum Osmanlının mağdur olmasına, bir kısmının da ölümüne zemin hazırladı.
Şimdi de Rusya ile yaşanan krizi fırsat bilen HDP, milleti sırtından vuruyor.
Selahattin Demirtaş, Rusya’dan döndükten sonra Kürdistan’ın kurulacağını ve güneydoğuda direnişin süreceğini ilan etti.
PKK’nın siyasi kanadı olan HDP’nin sadece programı değil; yöntemleri, uygulamaları, acımasızlıkları ve Rusya ile kurdukları çıkar ilişkileri de geçmişin tekrarı gibi… 
PKK içindeki kripto Ermenilerin varlığı biliniyor.
Ülkesini seven Ermeni vatandaşlarımızı tenzih ediyoruz, bazı Ermenilerin eskiden beri TİKKO gibi bölücü örgütlere destek verdiği de biliniyor.
Vaziyet ortada…
Bu saatten sonra devletin kararlılıkla yapması gereken birkaç şey var:
Birincisi, güneydoğuda devlet otoritesini tamamen tesis edip PKK’nın belini kırıncaya kadar terörle mücadeleyi sürdürmek…
İkincisi; kendi topraklarından mülteci durumuna düşen vatandaşlara sahip çıkıp bütün ihtiyaçlarını, zararlarını kâmilen karşılamak… Bunların, ilk fırsatta evlerine barklarına dönmelerini sağlamak… 
Üçüncüsü, PKK militanlarıyla bölge halkı arasına sadece otoriteden değil; şefkat, sevgi, hoşgörü ve adaletten oluşan bir “büyük devlet” perdesi koymak. Masumla suçluyu birbirinden ayırmak…
Dördüncüsü, PKK’nın mağdur ettiği halk yığınlarını hem psikolojik hem ekonomik hem de siyasi açıdan toplum bütünlüğünün kalıcı parçası hâline getirecek kapsamlı sosyal sorumluluk ve entegrasyon projelerini hayata geçirmek.
Bunlar başarılamadığı takdirde; vatandaşlarımızın mülteciler gibi yaşadıkları kasabaları terk etmesi ve meydana gelen ölümler, ileride HDP-PKK tarafından malum Ermeni iddialarına benzer şekilde kullanılacaktır. Yaşananlar; “tehcir” yani zorla göç ettirme ve “soykırım” ilan edilecektir. Buna her açıdan hazırlıklı olunmalıdır.
Eğer PKK’ya diz çöktürülüp rafa veya buzdolabına kaldırıldığı söylenen çözüm süreci yeniden masaya getirilirse –ki AKP bunu deneyebilecek bir yapıdadır- PKK’nın ve siyasi kanadının geri adım atmayacağı görülecektir.
Son AKP hükûmetini; öncekilerin yaptığı yanlışları tekrarlamamaya, tarihten ders çıkarmaya davet ediyoruz.