AKP sözcülerinin partili cumhurbaşkanlığı tabirini gündeme taşıması, başkanlık sistemine sevimli bir kılıf geçirip Atatürk’ü referans aldıkları izlenimi verme amacını taşıyor. Ama Atatürk, onların sandığı gibi bir lider değil.
Atatürk, daima demokratik parlamenter sistemin kurulup gelişmesinden yana oldu. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası denemesi, İzmir Suikastı ve Şeyh Sait İsyanı gibi önemli hadiselerden sonra rejim içine kapanmasına rağmen bundan vazgeçmedi. Cumhuriyet rejiminin taşları yerine oturmaya başlayınca ilk fırsatta yeni çok partili demokrasi denemesine girişti.
Atatürk, Cumhurbaşkanlığıyla birlikte Başbakanlığı da uhdesine almasını tavsiye edenlere “Biz öteden beri, böyle bir idareyi bertaraf etmek için mücadele ettik. Şimdi nasıl olur da benim aynı yola gitmekliğim, yeniden devlet hayatında tarafımdan böyle bir çığır açılması istenebilir?” diye çıkıştı.
Atatürk, 27 Eylül 1930'daki bir konuşmasında da şöyle dedi:
“Amerikan sistemini memleketimizde tatbik etmeyi hiç hatırıma getirmedim; sistemsiz ve kanunsuz tarzda, reisicumhurlukla başvekâleti birleştirmeyi düşünmedim ve düşünecek adam olmadığım bütün milletçe malumdur zannederim.”
Atatürk, 1930 yılı Temmuz’unda İstanbul’a izinli gelen Paris Büyükelçisi Ali Fethi Okyar’a bir muhalefet partisi kurmayı teklif etti. Okyar, demokrat ve ılımlı biriydi. Atatürk’ün tahayyül ettiği muhalefet partisi liderliği için en uygun isimdi.
Yalova’da görüştüğü Atatürk’le mutabakata varan Ali Fethi Bey, 12 Ağustos’ta Serbest Cumhuriyet Fırkasını kurdu. Ancak Cumhurbaşkanı Atatürk’ten, kendi partisine karşı tarafsız bir tutum izleyeceğine dair güvence istedi. Atatürk, Halk Partisinin doğal başkanı olsa da tarafsız kalacağını taahhüt eden bir açıklama yayımlattı.
Halk Partisinin yönetim tarzından mustarip olan vatandaşlar, kitleler hâlinde yeni partiye akın etti. Fakat ülkenin çeşitli yerlerinde çıkan kanlı olaylar yüzünden bu girişim yürümedi. Olayların önünün alınamaması üzerine Ali Fethi Bey istifa etti. Partisi de kapatıldı.
Atatürk çok partili hayat denemesinin tutmamasına çok üzülmüştü. Serbest Cumhuriyet Fırkasının kapanmasından sonra Meclis Başkanı Kâzım Özalp Paşa’ya bir yemekte şöyle sitem etti:
“Siz Meclis Reisi olarak halkla daha yakından temasta idiniz. Bilhassa inkılap kanunlarının günlük hayata ne derece yerleşmiş olduğunu siz benden daha yakından bilmek imkânına sahiptiniz. Benim eskiden beri parlamenter sistemin bütün müesseseleriyle kurulması fikrinde olduğumu bilirsiniz. Beni daha açık şekilde ikaz etmeniz icap etmez miydi?”
Atatürk, hiçbir zaman bir başkan, bir diktatör olmaya heves etmedi. Demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla yerleştirmeye çabaladı. Ancak Türk siyaseti ve toplumu henüz buna hazır değildi.
Bugün başkanlık sistemi ve partili cumhurbaşkanlığı için Atatürk’ü gerekçe gösteren AKP sözcülerine sormak lazımdır:
Erdoğan Anayasa’da yazılı görevlerine ve Mecliste ettiği yemine rağmen AKP dışındaki siyasi partiler karşısında ne derece tarafsız davranmaktadır? Başkan seçildiği takdirde bugünkü icraatını da aratmayacak mıdır?