SUNUŞ

21 Kasım 2015 12:12 Dr. Veysi Kayıran
Okunma
1767


 
Yazar ve çevirmen Nejat Muallimoğlu, ABD’li diplomat Adolf Augustus Berle’in “İktidar” adlı eserinin ön sözünde iktidarın şöyle bir tarifini veriyor: “Bir kimsenin veya bir grup insanın kendi arzularına göre diğer insanların ve grupların davranışlarını tayin edebilme, yoğurabilme yeteneği.”
Prof. Berle’in kitabında sosyolojik bir gerçekliğe de yer veriliyor: “Milletler kaosla iktidar arasında kaldıklarında daima iktidarı seçerler.”
Ankara’da meydana gelen ve 102 vatandaşımızın ölümüne yol açan bombalı saldırı, yurt çapında şok etkisi yaptı. Halk, kaosla iktidar arasında kaldı. Başkentin bu kadar savunmasız, güvenliksiz bir duruma düşebilmesinin doğurduğu hayal kırıklığı ve karamsarlığa, halkın gelecek endişesi eklendi.  Millî mutabakatı temin edecek bir koalisyon hükûmeti kurulamadı. MHP hayırcı yaftası yapıştırılarak yıpratıldı. Buna karşılık çözüm sürecinin mimarları amansız birer “terörle mücadele” yanlısı oldular.
AKP iktidarı öteden beri kitle psikolojisi gerçeğini dikkate alıp siyaset mühendisliği yapıyor. Fırsatları değerlendiriyor.  Bu partinin sözcüleri, her ne kadar özellikle MHP’yi kandan ve şehit cenazelerinden beslenmekle suçlasalar da Türkiye’yi etkisine alan terör olaylarını siyasi propaganda malzemesi olarak kullanmaktan geri durmuyorlar.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Van’da kullandığı “Beyaz Toros” tabiri de siyaset mühendisliği çabasının bir yansıması… “Beyaz Toros”; terörü, baskıyı ve faili meçhul cinayetleri simgeliyor. Gecenin karanlığında ansızın bir sokak başında zombi beliriverecekmiş hissi veren Amerikan korku filmlerinin yarattığı tesir elde edilmek isteniyor. 
Ankara’da 10 Ekim’de meydana gelen ve 102 vatandaşımızın ölümüne yol açan kanlı saldırının failleri, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının açıklamasına göre IŞİD militanları. Ancak bu profesyonelce saldırının arkasında bir yabancı istihbarat örgütün olabileceği görüşünü taşıyanlar da var. Mitinge katılanların önemli bir kısmı, Türkiye’de solun dinamosu konumundaki Alevi kesimden. Çoğunluğu da Türkmen Alevilerinden oluşuyor.  
Bu kanlı saldırı, Türkmen Alevileriyle PKK yanlılarını ortak acılarda birleştirerek önce duygudaşlığa, sonra da aynı safa itmeyi amaçlayan fevkalade tehlikeli bir planın parçası olabilir. O bakımdan Ankara saldırısı çok yönlü olarak incelenmeli. Türk solu içindeki Türkmen Alevilerinin çadırın içinde kalması, PKK-HDP çizgisine itilmemesi çok önemli.
IŞİD de PKK gibi taşeron bir örgüt ve uluslararası aktörlerin uzak hedefleri için kullanılıyor. O hâlde IŞİD eylemcilerini sevk ve idare eden gizli ellerin belirlenmesi gerekli.
12 Eylül öncesinin iç savaş ortamını, yurdun dört tarafında oluşturulan kurtarılmış bölgeleri ve her gün çok sayıda insanın teröre kurban verildiği kaos günlerini yaşayan bir kuşağın mensubu olarak geçmişten ders alınmadığını düşünüyorum. 
Halk iradesi siyaset mühendisliğiyle iğdiş edilmemeli, toplumsal olayların uzun vadeli ve muhtemel sonuçları üzerine doğru analizler yapılmalı. Türkiye’de 12 Eylül Anayasa’sına %91’iun üzerinde oy veren halkın, ölüm gösterilip sıtmaya razı edilerek sandığa yönlendirildiği hatırlanmalı. Darbenin ve icraatının sonuçlarını öngöremeyen cunta yönetimi, 90’lı yıllardaki ve bugünkü rejim tartışmalarına kapı araladı.
Sağlıcakla kalın.