Küreselleşme söylemlerinin giderek önem kazandığı bir dönemde, toplumların karşı karşıya kaldığı ve cevap bulması gereken en önemli soru; “Küreselleşmenin tamamen insanların kurtuluşunu sağlayacak, mükemmel bir şey mi olduğu mu; yoksa, iyisiyle kötüsüyle, olumlu ya da olumsuz yanlarıyla, karşılaşılan bir gerçek ve işleyen bir süreç mi olduğudur?” Bu anlamda, küreselleşmeyi ve millî kültüre etkisini tartışmadan, öncelikle karar verilmesi gereken nokta, küreselleşmenin hangi gözle görüldüğüdür. Küreselleşmenin, bir süreç ve bir gerçek olarak insanlığın karşısında dikiliyor olması, bugün daha fazla kabul gören bir düşünce olmaya başlamıştır. Bundan kaçınmak ve getirdiği evrensel dünya değerlerini yok saymak, daha baştan küreselleşen dünyaya teslim olmak anlamına gelebilir.
Küreselleşmeye neden olan faktörlerin bazıları şöyle sıralanabilir:
1. Bilgisayar teknolojisi ve iletişimi artırması,
2. Dünya genelinde bütünleşmiş ve koordine edilmiş üretim ve pazarlama hizmetleri,
3. Ticaret, para, iş, ürün ve hizmetler için dünya çapında düzenlemelerin ve standartların ortaya çıkması,
4. Paranın giderek güç kazanması,
5. Birçok ülkede yabancı yatırımların ve buna bağlı olarak da çalışanlar üzerindeki yabancı kontrolün artması,
6. Bilgi, teknoloji ve iletişim alanında yaşanan hızlı ve sürükleyici gelişmelerin olması.
Bu noktada yapılması gereken şey; küreselleşmenin bir gerçek olduğunu kabullenmek, küreselleşen dünyada ayakta kalabilmek için gerekli bilgi, beceri, tutum, değer ve davranışları insanlarımıza kazandırmak ve küresel değerler karşısında millî benliği korumak ile evrensel değerlere uyum sağlamak arasındaki ince çizgiyi çok iyi anlamaktır. Elbette küreselleşen dünyada varlığımızı sürdürmek ve uluslararası arenada rekabet edebilmek gerekir. Ancak bu, millî değerlerden, millî kimlik, millî kültür ve öz bilinçten ödün vermek anlamında olmamalıdır. Böyle bir ortamda, eğitim sistemimizin amacı, millî değerler ile küresel gerçekler arasındaki dengeyi sağlayabilecek yeterliğe sahip bireyler yetiştirmek olmalıdır. O hâlde, cevaplanması gereken soru şudur: “Bir yandan millî kültür ve millî değerler korunurken diğer yandan küresel dünyanın getirdiği evrensel değerlere başarılı bir şekilde nasıl uyum sağlanabilir?”
Giderek küçülen dünyada, toplumların varlıklarını devam ettirebilmeleri, uluslararası arenada daha rekabetçi olmayı ve toplumu oluşturan bireylerin küresel değerleri ve oluşumları göze alarak hareket etmelerini gerekli kılmaktadır. Ulusal ve uluslararası düzeyde, toplumların varlıklarını sürdürebilmeleri ve söz sahibi olabilmeleri, günümüz dünyasının gerekliliklerini kazandırmak, etkili eğitim sistemleri aracılığıyla olacaktır. Küreselleşme, ekonomik olduğu kadar, siyasi, politik, kültürel ve insani bir olgudur. Kültürel ve politik bir süreç olması, eğitimin ve eğitim kurumlarının önemini açıkça ortaya koymaktadır.
Günümüzde, hızla etkisini hissettiren küreselleşme olgusu, milliyetçilik, millî kültür ve millî devlet gibi kavramların önemini artırmıştır. Bu nedenle, dünya genelinde üzerinde en çok konuşulan, yazılan ve tartışılan konular arasında yer almaktadır. Söz konusu süreci bir kurtuluş olarak görüp ona tamamen tabi olmak gerektiğine inananların yanında, olumsuz bir süreç gibi görüp ona karşı bir cephe alanlar da yok değildir. Esasen küreselleşme, olumlu ve olumsuz yönleriyle iyi analiz edilir ve dikkatlice irdelenirse, önemli bir toplumsal dönüşümü sağlayabilir. Bu durumu yok saymak, inkâr etmek ya da hiç kabul etmemek nasıl yanlış bir tutum olarak kabul edilirse, onu insanlık tarihinin son noktası ve mükemmel bir nihai son olarak görmek de yanlış olacaktır. Belki de cevaplandırılması gereken temel soru, olumsuz yönlerinden zarar görmeden küreselleşmeden nasıl fayda sağlanacağı ve bir dönüşüm fırsatı olarak nasıl değerlendirileceğidir. Bu noktada yapılması gereken, bir yandan dünyanın hızla ilerlediğini ve değiştiğini kabul ederek diğer yandan da bu ilerleme ve gelişmelere paralel olarak yaşanabilecek sorunlara ilişkin gerçekçi bir bakış açısı oluşturmaktır.
Küreselleşmenin sadece ekonomik değil; aynı zamanda toplumsal, kültürel ve ideolojik de bir durum olduğunu ifade etmiştik. Bilgi çağı olarak adlandırılan günümüzde, ulusal ve uluslararası rekabette küreselleşme, önemli bir belirleyici ve başlıca faktör durumundadır. Bu nedenle, toplumların karşı karşıya geldiği ciddi bir sorun da, millî ve kültürel değerlerini koruyarak günümüz dünyasının gerektirdiği bilgi, beceri, değer, tutum ve davranışlara sahip insanların nasıl yetiştirileceğidir. Bu sorunun çözümünde ise en büyük sorumluluk, aileye, topluma ve eğitim sistemlerine, dolayısıyla okullara düşmektedir.
Küreselleşme olgusu; ülkelerin hem ekonomik hem de kültürel hayatını, daha açıkçası milletlerin kaderini ilgilendirdiği ölçüde, milliyetçiliğin, millî kimliğin ve millî kültürün de doğrudan konusunu oluşturur. Milliyetçilik, milletlerin adil ve onurlu bir işbirliği üzerine inşa edilecek bir dünya düzenin yapı taşlarına ruh ve şekil verecek olan referans noktalarının esin kaynağıdır. Daha insani bir küreselleşme süreci ile daha demokratik bir milletlerarası düzen için, milliyetçiliğin, millî kültürlerin ve millî kimliklerin sunabileceği önemli katkılar vardır. Kendi kimliğini ve kişiliğini oluşturan millî kültürüyle bağları kopan bir toplumun, hem başka kültür ve medeniyetlerle ilişkiler kurabilmesi hem de özgüvenini ve gücünü koruyabilmesi zordur. Bu nedenle, küreselleşme olgusu değerlendirilirken bu sürecin millî kültür ve millî kimlik kavramlarıyla olan ilişkisinin iyi bilinmesi gerekir. Her Türk vatandaşının bu konuda bilgili ve bilinçli olması; Türk kültürünün korunması, geliştirilmesi ve yaşatılması açısından hayati önem taşımaktadır.