ULUBORLU: TOROSLAR’IN ETEKLERİNDE DOĞAYA VE TARİHE GİZEMLİ BİR YOLCULUĞUN ADI

25 Kasım 2021 10:12 Prof. Dr. Temel ÇALIK
Okunma
1092
ULUBORLU: TOROSLARIN ETEKLERİNDE DOĞAYA VE TARİHE GİZEMLİ BİR YOLCULUĞUN ADI

ULUBORLU: TOROSLAR’IN ETEKLERİNDE DOĞAYA VE TARİHE GİZEMLİ BİR YOLCULUĞUN ADI                                                                      

Temel ÇALIK      
Batı Toroslar’ın zirvelerinde eriyen karlarla can bulan gül bahçelerinin coşkusuna, bol güneşle şenlenen lavanta bahçeleri eklenir. Bu eşsiz güzelliğe gönüllerden dillere dökülen türküler ile sevinç ve hüzünle işlenen bereketli toprakların varlığı da eklenince karşınıza şehirlerin gülistanı Isparta çıkagelir. Güllerinin yüzünü gökyüzüne dönüp tüm benliğiyle gülümsedikleri yer olan Isparta’nın kadim ilçelerinden Uluborlu güneşin doğuşuyla başlar sabırsızlanmaya…  Gül diyarı memleketin değerlilerinden olmanın gururuyla selamlar gelen ziyaretçilerini, ardından da hikâyesini bir bir anlatmaya başlar. Güllerin ve göllerin başkenti olan Isparta’ya 65 km uzaklıkta olan ve kuzeyinde göller yöresinin bir diğer sahibi olan Afyonkarahisar’ın eşsiz ilçelerinden Dinar; doğusunda Isparta’nın en eski yerleşim yerlerinden biri olarak keşfedilmeyi bekleyen Senirkent; güneyinde de ise yine Isparta’nın lavanta kokulu ilçesi Keçiborlu, rengârenk güllerle sarılmış Gönen ve tarihî birikimiyle ağırbaşlı Atabey ile çevrelenen Uluborlu, bahar aylarında bembeyaz çiçeklerle kaplı kiraz ağaçlarının kokusu ile ziyaretçilerine kucak açmaktadır. Önceleri Toros’un kolları arasında olan Kapı Dağı eteklerinde kurulan şehir, 1950 yılı sonrasında şimdiki yerleşim bölgesine taşınmış olup tarih boyunca birçok isimle taçlandırılmıştır. Friglerden Bizanslılara kadar “Apollonia”, sonrasında “Sozopolis” ve “Mordiaum” ve Türk hâkimiyetinden sonra “Burgulu, Borlu, Birgili” isimleri ile bilenen Uluborlu tarihinin zenginliğine bu isimleriyle göz kırpmaktadır. Geçmişin izlerini sürdükçe tarihin derinliklerini keşfetmenin mutluluğu sarar dört bir yanınızı. Tarih boyunca antik, askerî ve ticari yolların kavşak noktasında bulunması sebebiyle medeniyet beşiği hâline gelen Uluborlu bölgesi, Prehistorik devirlerden itibaren hem yerleşim yeri hem de insanlar için bir cazibe merkezi olmuştur. Frigyalılar ile tarih yolculuğuna adım attığı düşünülen şehirde Büyük İskender’in, Selevkos İmparatorluğu’nun, Bergama Krallığı’nın, Romalıların, Galatya Krallığı’nın ve Bizans İmparatorluğu’nun izlerine rastlansa da Kuman-Kıpçak Türklerinin ayak sesleriyle birlikte Türk hâkimiyetinin her köşesine işleyen varlığı bölgeye kendi kimliğini kazandırmıştır. Kıpçak Türklerinin on altı boyundan biri olup kendilerinin de mensup oldukları Borlu boyunun ismi şehre verilmiş ve II. Kılıç Arslan zamanında 1176 yılında yapılan destansı Miryakefalon Savaşı’nın ardından bölgeye Türk mührü ilelebet vurulmuştur. Selçuklunun uç eyaletlerinden olan şehrin tarihteki yeri çok önemlidir. Öyle ki nice Selçuklu veliahtlarının eğitimi bu şehirde verilmiş ve meliklerin görevlerini yerine hakkıyla teslim ettikleri bir şehir konumuna gelmiştir. Selçukluların ardından Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde de bulunan şehirde Millî Mücadele Dönemi için ayrı bir yer açmak gerekir. Tarihî yolculuğundaki her bir birikime bir yenisini ekleyerek Orta Çağ Türk kent yapısının en güzide örneklerinden biri olan ve bugün açık hava müzesi olarak da misafirlerinin ilgisini çeken bu şehirde Millî Mücadele’nin başladığı yıllarda Hafız İbrahim Demiralay’ın talimatıyla ve Kaymakam Said Bey’in başkanlığında "Uluborlu Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" kurulmuştur. Bağımsızlık mücadelesine bütünüyle katılan bu kahraman ilçe 242 İstiklal Madalyası ile Türkiye’de en çok İstiklal Madalyası’na sahip olan ilçe olmanın gurunu yaşamakta ve yaşatmaktadır. Şehrin kalbi tarihinde gizlidir. Çünkü her bir sokağı bir başka tarihin kapısının önüne götürür insanı… Heyecanla bir bir açılan kapılar gezginlerin soluklarını kesmektedir. Uluborlu’da tarihe aralanan ilk kapı Uluborlu Kalesi’ne aittir. Seleukos İmparatorluğu Dönemi’nden önce inşa edildiği düşünülen ve medeniyetlerin izlerini taşıyarak günümüze ulaşan kale, deniz seviyesinden yaklaşık 1200 metre yükseklikteki bir tepeye inşa edilmiş olup hâlen 200 metrelik kısmı ile ayaktadır. Tarihe açılan bir başka kapıda ise Uluborlu’daki camilere aittir. Bunlardan en önemlisi şehrin Hamitoğullarına başkentlik yaptığı sırada Sultan Alaaddin Keykubat tarafından bu topraklar üzerine inşa ettirilmiş olan ve bitişiğinde bulunan kütüphanesinde kırk bin el yazması eseri koruyarak günümüz kütüphanelerini zenginleştiren Alaaddin Camisi’dir. Şehirde bulunan bir diğer tarihî camii ise Bahçe Camii’dir. Kim tarafından ve ne zaman yapıldığı sorusunun gizemini hâlâ koruduğu Bahçe Camisi, 2017 yılında aslına uygun olarak restore edilmiş ve hizmete açılmıştır. Tarihte bir ilim irfan yuvası olan Isparta’nın kadim ilçelerinden Uluborlu’da Kargılı Medresesi’ne ise ayrıca değinmek gerekir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in eğitim aldığı ve halk arasında Taş Medrese olarak bilinen Kargılı Lala Medresesi, Selçuklu medrese mimarisinin tüm özelliklerini taşımaktadır. Medrese içinde yer alan türbenin ise Yunus Emre’ye ait olduğu düşünülmektedir. Selçuklulardan Osmanlılar Dönemi’ne uzanan ve günümüze ulaşan Alaca, Alaaddin, Ruşaniye, Alemdar, Darulkurra, Cedid, Hudaverdi, Arapcık, Safaiyye, Coşkun, Katipoğlu medreseleri ile Uluborlu Anadolu’da tarih boyunca bilime verdiği önemi kanıtlamaktadır. Selçuklu mimarisinin tüm güzellikleriyle bezenmiş Uluborlu’da bu döneme ait olan eserlerinden bir diğeri de hamamlarıdır. Selçuklulara ait hem en eski hem de sayılı hamam örneklerinden biri olan Karabey Hamamı’nın (Sultan Hamamı) yanı sıra Anadolu’daki Türk kültürünün kendine özgü mimarisinin tüm enfesliğini gözler önüne seren; ancak şimdilerde gelecek nesillere ulaşabilmek için çırpınan Balta Bey Hamamı (Muhtesip Hamamı) ve halk arasında Ev Hamamı olarak da adlandırılan Yeni Hamam’da (Hamam-ı Cedid) başlıca örneklerdendir. Uluborlu tarihine ışık tutan bir diğer kapıda ise şehrin hayat kaynağı olan çeşmeler yer almaktadır. Binlerce yıla meydan okurcasına varlığının görkemi ile misafirlerini büyüleyen Arslanlı Çeşme, Büyük Çeşme, Şeyh Muhiddin ve daha niceleri… Şehrin kalbi olan suların gittiği yolu takip ettiğinizde ise bir diğer tarihî kapısı aralanıverir. Orta Çağ’dan kalan ve bir Selçuklu mirası olan Büyük Köprü ile şu an da faaliyet hâlinde olan Küçük Köprü bir yandan Osmanlı izlerini taşıyan Cirimbolu Su Kemeri Uluborlu’nun tarihî sürprizleri arasındadır. İlçede yer alan müzede ise demircilikten dokumaya, seramik gereçlerden kültürü yansıtan eşyalara, tarımdan müziğe ve okuma kültürünün gelişimine kadar tarihin her dönemine ait eserlere rastlamak mümkündür. Bölgenin kültürünün zenginliğine bir diğer kanıt ise sözcüklerde gizlidir. Dolayısıyla bu toprakların söylediklerini dinlemeden önce Uluborlu sözlüğüne de şöyle bir göz gezdirmek gerekir. Tarihî dokunun doğasına usulca gizlendiği, suyun ve toprağın Anadolu’nun kalbinde bereket saçan güneşin kanatları altında birleştiği bu güzel yörede yazları sıcak ve kurak, kış ayları ise soğuk ve aynı zamanda yağışlı geçmektedir. Akdeniz iklimi ile karasal iklim arasında bir denge kuran Uluborlu bahar aylarında çokça yağış almaktadır. Bölgede başlıca ekonomik kaynak ise sulu tarımdır. İlçede tarımın yanı sıra yıllardır süregelen hayvancılık, özellikle köylerde yaygın şekilde yapılmaktadır. Yemyeşil bitki örtüsünü bembeyaz çiçekleri ile süsleyen kiraz bahçeleri Uluborlu’nun dünyaca bilinen ve kabul edilmiş kimliğini oluşturmaktadır. Uluborlu kirazının çok önemli bir kısmı Avrupa ülkelerine ihraç edilmektedir. 17 kiraz türüne ait çiçeklerle şenlenen bu bahçeler bahar ayarlarında ise tüm fotoğraf severlerin buluştuğu tek nokta olmaktadır. Bir dünya markası hâline dönüşen kirazın ev sahibi Uluborlu’da ayrıca elma, ayva ve armut gibi meyveler de yetiştirilmektedir. Lavanta ve gül bahçelerinden gelen mis gibi kokuya meyvelerin aromatik kokusu da eşlik edince cennet bahçelerinde dolaşıyormuş hissi ile sarılır dört bir yanınız… Çevreniz alabildiğince huzurla kaplıdır burada… Öyle ki alabildiğine uzanan ovanın ortasında gün batarken sanki yolun sonunda güneşe uzanıp bir daha batmamacasına zamanı durdurmak isteyeceğiniz Şehirde, doğanın sessizliğinde kendinizi dinler, huzurun getirdiği tarifsiz mutluluğu yaşarsınız.  Geçmişten günümüze gelen yaşamın bıraktığı izler ise yüreklerden dillere ezgiler eşliğinde dökülen halk türkülerine gizlenmiştir. Yörenin coğrafi özellikleri ve insanın mizacı ise halk oyunlarında can bulmuştur adeta…

Sonuç Yerine:
Tabiatın güller eşliğinde sunduğu bir armağandır Uluborlu… Güzelliği ile insana cenneti vadeden mis gibi gül kokusu öncelikle karşılar sizi… Ardından rüzgârla birlikte telaş içinde gelen lavanta kokusu buyurur misafirlerini Şehre… Bu ilk karşılamanın ardından bembeyaz çiçekleriyle kiraz bahçelerini de ayrı bir tatlı telaş kaplar… Doğanın bu iyileştirici gücü ve şifalı elleriyle ruhunuz tazelenir, gönülleriniz ferahlarken tezgâhlardan kulaklara gelen usta ellerin sesi ise kültürün zenginliğine adım adım sürükler.  Örf ve âdetlerimizin her yerde ve her şekilde yaşatıldığını görünce yörenin güzel insanlarına minnetle sarılırsınız. Derin uçurumlarla sarılmış vadide rüzgârı boynuna kuşanmış yılkı atlarının sırtında tarihin derinliklerinde kaybolmamak için çabalarken Selçuklu mimarisinin heybeti önünde kendinizi buluverirsiniz. Uluborluların hoş sohbetlerine dâhil olurken sofralarının güzellikleriyle de damaklarınızı şenlendirirsiniz. Kahvaltıların vazgeçilmezi olan gül reçellerinden sofraların demirbaşı olan Banak’ına, hazırlanması ile tam bir emek işlemesi olan nefis Borlu böreğinden sayısız birçok lezzetiyle Uluborlu sofraları bir başkadır. Lezzetiyle ve bereketiyle binlerce yıldır bu sofraların oluşmasını sağlayan hasat zamanları ise ilçede festivallerle ve şenliklerle kutlanır. Kısacası güllerden bir düşün ardında koşarken manilerle, ninnilerle, öğütlerle ve oyunlarla kucaklaştıktan sonra Uluborlu’ya veda etmek istemeyeceksinizdir.
Kaynaklar
Bakır, A. (2013). Ortaçağda bir Türkiye Selçuklu kenti Uluborlu. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi. (30), 55-66.
Böcüzade, S. S. (1983). Isparta tarihi (S. Seren, Çev.) İstanbul: Serenler Yayını.
Çetin, T. (2007). Uluborlu ilçesinde kiraz ziraatı. Doğu Coğrafya Dergisi, 15(23), 185-202.
Demirdal, S. (1968),  Bütünüyle Uluborlu / Monografi, Acar Matbaası.
Solmaz, A. A. (2021), Yunus Emre ve Uluborlu, Etki Yayınları. İzmir.
Şaman-Doğan, N. (2008). Isparta’da Selçuklu ve beylikler dönemi mimarisi. Isparta: Isparta İl Kültür Turizm Müdürlüğü Yayını.
Şenel, O. (2014), Ammüriye (Uluborlu) Müdafaanamesi, Sistem Ofset Yayıncılık.
https://kulturelmiras.sdu.edu.tr/tr/projeler/ispartanin-somut-olmayan-kulturel-mirasi-kitabi-11340s.html.
https://kulturelmiras.sdu.edu.tr/tr/projeler/antik-donemden-gunumuze-ispartanin-kulturel-mirasi-kitabi-11367s.html.
http://www.uluborlu.bel.tr/.
https://www.youtube.com/watch?v=0JsSxrTi5eA.