KELEBEK ETKİSİ, ZAMANDA YOLCULUK VE KADER

28 Ekim 2015 12:04 Ş. Adnan Şenel
Okunma
3202
KELEBEK ETKİSİ, ZAMANDA YOLCULUK VE KADER


 
Çağdaş fizik -ya da kuantum fiziği- bize şunu göstermiştir: Evren tek bir bütündür. Çünkü evrendeki her şey birbiriyle ilişki ve etkileşim içindedir. Atom altı parçacıklarından (nötron, proton, elektron) başlayan bu etkileşim ve ilişki; etrafımıza, çevremize, dünyamıza ve nihayetinde evrene de yansır ve bu yönüyle evrenimiz bir nevi “kozmik dans” içindedir. Evrendeki hiçbir şeyin bağlantısız ve birbirinden bağımsız olmadığını belirtmek için kuantumcular -yarı şaka yarı ciddi- şu benzetmeyi kullanırlar: “Pekin’de bir kelebek kanatlarını çırpsa, bu kelebeğin kanatlarının oluşturduğu hava dalgaları altı ay sonra New York’ta bir fırtınaya yol açabilir.
Benzetmeden yola çıkarak yaşadığımız dünya-toplum-çevre içinde insanların birbirleriyle ilişki ve etkileşim hâlinde olduklarını ve bunun sonucunda da “hayat(ımız)”ın şekillendiğini söyleyebiliriz. Genelleştirirsek şöyle bir zincir söz konusu: Fert, aile, çevre, toplum, ülke, dünya, evren…
Bilindik bir fıkra: Adamın  biri  yolda  giderken  karşısına  ak  sakallı  bir  dede  çıkmış. Adam  ihtiyarı  görünce  durmuş  ve  yoksa  bu  adam  o  tarif  edilen  erenlerden  biri  mi  diye  düşünürken  ihtiyar  konuşmaya  başlamış. Demiş  ki "Senin  geleceğini  görebiliyorum. Sen  hayatın  boyunca  çok  başarılı olacaksın, evleneceksin  ve  üç  çocuğun  olacak. Bunlardan  ikisi  erkek,  biri  kız ve  gün  gelecek  Yahudilerin  soykırımına  yol açacaksın."
Bir  gün  adam  tren  raylarının  yanında  yürürken  kendi  kendine  düşünüyor. Vay  be  ihtiyarın  dediği  her şey  gerçekleşti. Evliyim, iki  erkek  bir  kız  çocuğum  var, hayatım  da  gayet  iyi. Fakat  şu  Yahudilerin  soykırımına  nasıl  yol açacağımı  hâlâ  anlamadım. Uzaktan  hızla  gelen  bir  tren  görüyor ve  tren  rayında  oynayan  4-5  yaşlarında  küçük  bir  çocuk. Eğer  bir şey  yapmazsa  çocuk  trenin  altında  ezilecek. Hemen  çocuğu  kurtarıyor ve  çocuğa  "Söyle  bakalım  senin  adın  ne?" diye  soruyor. Çocuk "Hitler  efendim."  diye  cevap  veriyor.
Bu fıkranın fıkra olmayıp gerçek olduğunu farz edelim ve soralım: O adam, o çocuğu tren altında kalmaktan kurtarmasaydı, ne olurdu? Fıkrayı boş verin, kendi tarihimizden örnek verelim: Eğer Molla Gürani gibi tavizsiz bir hoca olmasaydı ve zeki olduğu kadar hırçın tabiatlı II. Mehmet dizginlenemeseydi ve şehzadenin iyi bir eğitim alması sağlanamasaydı İstanbul’un Fethi gerçekleşir miydi? Çağ kapanıp çağ açılabilir miydi?
***
Kısa süre önce okuduğum “Sil Baştan” (Ken Grimwood) adlı romanda 43 yaşında kalp krizi geçirip ölen ama tekrar 18 yaşında hayata dönen bir adamın hikâyesi anlatılıyordu. Defalarca tekrarlanan bu ölme uyanma seanslarında, genç adam gözlerini üniversitenin yatakhanesinde açıyor ve üstelik geleceğe ait yüzlerce bilgiye da sahip olarak yeniden bir hayata başlıyor. Mesela; bir yeniden hayata gelme seansında, daha önceden sonucunu bildiği bir at yarışı bahsine para yatırarak zengin oluyor; bir diğerinde başka bir kızla evleniyor… Bir başka uyanışında ise, Kennedy Suikastı’nı önlemeye çalışıyor. Katilin Oswald olduğunu bilen kahramanımız, suikasttan bir gün önce polisi uyarıyor, uydurma bir suçla Oswald’ı ihbar ediyor; polisler adamı gözaltına alıyor. Kahramanımız bu haberi alınca suikastı önlediğini sanarak rahat bir nefes alıyor ama ertesi gün Kennedy’nin aynı yerde aynı saatte öldürüldüğünü öğreniyor. Katil, Oswald değildir evet ama bir başkası suikastı gerçekleştirmiştir. Yani, “Kendinize ait yaşantıları değiştirmeniz mümkünse de tarihî olaylara müdahale etmenize izin yok.” gibisinden bir gerçekle de yüz yüze kalıyorsunuz romanda.
Bilim kurgu roman ve filmlerde de sık sık “zaman makinesi” ya da “zamanda yolculuk”  temasına rastlarız. Şimdiki zamanda ya da gelecek zamanda, kahramanlarımız bir makine ya da ışınlama metoduyla geçmişe veya geleceğe yolculuk yaparlar.  “Geleceğe Dönüş” üçlemesi bu türün en güzel örneklerindendir ve kahramanlar hem geçmişe hem de geleceğe yolculuk yaparlar. Filmde, geçmişe yapılan yolculuklarından birinde genç kahramanımız babasının “pısırıklığını” cesarete dönüştüren eylemlerde bulunur ve böylece “kendisinin” de geleceğini kurtarmış olur. Bir diğer bilim kurgu filmi olan “Zaman Polisi”nde de benzer şekilde, insanlık ve dünya için kötülüklere yol açabilecek kişiler, zamanda yolculuk yapan polislerce ekarte ediliyorlardı. Dean Koontz’un “Yıldırımlar” adlı romanında da zamanda yolculuk yapan kahraman, Hitler’i öldürmeyi ve dünyayı onun kötülüklerinden korumayı planlıyordu. Kısacası, bütün bu zamanda yolculuk temalı filmlerde şöyle bir tez vardı: Geçmişteki herhangi bir halkayla oynarsan zincir de değişir. Daha basit ifadeyle, geçmişe yolculuk yapıp herhangi birini yok edersen bu, gelecekteki birçok insanın da geleceğini şöyle ya da böyle etkiler…
Geçmişte değişiklik yapıldığında geleceğin de etkileneceğini işleyen en önemli filmlerden biri de “Kelebek Etkisi”dir.  Başta ifade ettiğimiz “Kelebek Etkisi” teorisinin bir bakıma realize edildiği bu filmde kahramanımız bir etkileşim sonucu geçmişe tekrar dönüyor ve daha öncekinden daha farklı eylemlerde bulunuyor. Bu da karakterlerin geleceğini farklı şekilde etkiliyor. Mesela; bir posta kutusuna konulan bomba sonucu arkadaşı sakat kalan kahramanımız, daha sonraki geçmişe dönüş yolculuğunda bu bombanın patlamasını önlüyor. Böylece o arkadaşı sakat kalmıyor ve daha farklı bir hayatı oluyor. Dolayısıyla bu arkadaşının yeni hayatından kendisi de bir şekilde etkileniyor ve böylece daha birçok kişinin de geleceği başka boyutlar kazanıyor.
***
Romanlarda ya da filmlerde bilim kurgunun ve bilhassa da zamanda yolculuk konusunun çokça ilgi çekmesinin ve beğeni kazanmasının temelinde, hemen her insanın kendisinin de böyle bir “zaman yolculuğu” yapma isteği ve hayali vardır. Filmde ya da romandaki kahramanın geçmişe ya da geleceğe yaptığı yolculukta neler yapacağı ve bunun nelere yol açacağı, insanlarda yoğun bir merak ve heyecan uyandırır; filmin ya da romanın bitiminde ise şunu kendisine sormadan edemez: “Ben de zamanda yolculuk yapsaydım, ne yapardım?
Hani, zaman zaman “Ah, tekrar geçmişe dönebilsem…” deriz ya, aslında bu arzumuzun sadece nostaljiden, geçmişe özlemden ibaret olmadığını, biraz biraz da geçmişteki birtakım hatalarımızı telafi etmeyi istediğimizi, kendimize itiraf edemeyiz bir türlü. Çünkü gerçekte korkutucu bir arzudur bu. Geçmişe dönüp yaptığımız hatayı tekrar yapmamak, beraberinde meçhul ve kestirilemez başka yaşantıları ve belki de başka kişileri getirecektir hayatımıza ve bu belirsizlik ve bilinemezlik bizleri korkutur…
***
Kuantum’un “kelebek etkisi”nden yola çıkıp “zamanda yolculuk” yaptık ve şunu gördük ki, her birimiz bir “fert” ve “özne” olarak bir diğerimizi ve akabinde çevremizi ve hatta dünyamızı etkileriz. Bir düşünün bakalım, siz olmasaydınız ya da okul veya iş tercihiniz bir başka türlü olsaydı sizde ve çevrenizde neler değişirdi ve nasıl etkilenirdi?
Velakin hakikat şu ki bütün bu “olsaydı”lar yalnızca faraziye ve kurgudan başka bir şey değil. Biz, yaşanmış ve olmuş bitmişler üzerinden konuşuyoruz ve artık onlar olmuş bitmiş ve yaşanmışlardır ve öyle olmaları gerekmiştir. Başka bir ifadeyle bizler ve evrenimiz, belki de yazılmış, çizilmiş ve önceden belirlenmiş bir hayatı yaşıyoruz ve buna da “kader” diyoruz.
***
Yine de sormadan edemeyeceğim: Sahi, zamanda yolculuk yapma imkânınız olsaydı ve geçmişe dönseydiniz, neleri değiştirmek isterdiniz ve neler yapmak isterdiniz?