DOĞAYA VE TARİHE GİZEMLİ BİR YOLCULUĞUN ADI: TARSUS

11 Ağustos 2020 17:31 Prof. Dr. Temel ÇALIK
Okunma
2862
DOĞAYA VE TARİHE GİZEMLİ BİR YOLCULUĞUN ADI: TARSUS

DOĞAYA VE TARİHE GİZEMLİ BİR YOLCULUĞUN ADI: TARSUS
Temel Çalık
Antik Dönem’in mitolojik efsanelerinden günümüze uzanan, uzun soluklu bir yolculuğun adı: Tarsus, İnsanlık tarihi kadar eski ve yaşanmışlıkların izleriyle anlamlı, hoşgörüsüyle bir bütünün timsalini oluşturan, Doğu ile Batı kültürünün harmanlandığı Anadolu kentlerinden olan Tarsus, güneyinde kıyıya vuran dalgalarının sesiyle salınan Akdeniz, kuzeyinde ise Çukurova’yı var eden topraklarıyla Adana ve Mersin illerinin Pozantı ve Çamlıyayla ilçeleri, doğusunda tarihçesinin özüyle birleştiği Adana ve batısında kendisinin de bağlı olduğu Doğu Akdeniz’in en büyük şehirlerinden Mersin ili ile sarıp sarmalanmış bir açık hava müzesi gibidir. Şehrin isminin oluşumunun mitolojik kökenli olduğu düşünülen Tarsus’un adını Pegasus’un (kanatlı uçan at) Latince ayak tabanı anlamına gelen “Tarsos”tan aldığı rivayet edilmektedir. Kilikya Ovası'nda yolunu şaşırıp bugün Tarsus'un bulunduğu yerde ayağını sakatlanmış olan ve bu sıkıntısından dolayı da uzun süre bu bölgede yaşamını sürdürmüş Pegasus, Tarsus’a ismini kazandıran rivayetlerden yalnızca birini sahiplenmektedir.
İlk yerleşim izlerinin yaklaşık 8000 yıl öncesine dayalı olduğu düşünülen Tarsus, Neolitik Dönem’den bugüne kadar kesintisiz bir yerleşim yeri olması ve Anadolu’nun en eski kentlerinden biri olması özellikleriyle benzersizliğini ortaya koymaktadır. Hititlerden Asurlulara, Perslerden Romalılara, Bizanlardan Selçuklulara ve Osmanlılara kadar uzanan tarihî yolculuğunda Klikya’nın başkenti olması yönüyle tarih meraklılarının ilgisini çeken şehir, birçok medeniyetin buluşma noktası olması yönüyle de eşsiz bir kültürel mirası dün ile bugünün harmanıyla misafirlerine sunmaktadır. Eğer, soluksuz bir tarih yolculuğuna hazırsanız Tarsus’un bir zamanlar Mısır Kraliçesi Kleopatra ile Romalı General Antonius’un buluşmasına katkı sağlayan, bugün ayakta kalan tek antik kapı olma özelliğiyle de ön plana çıkan “Kleopatra Kapısı”ndan geçiş yaparak Antik Dönem’den günümüze uzanan kültür mozaiğinin her bir parçasını özenle inceleyip tamamlamaya başlayabilirsiniz. Kleopatra Kapısı’ndan başlayan tarih yolculuğu Antik Yol’da yapılan yürüyüş ile devam etmekte ve bir zamanlar bu yol üzerinden Aristo ve Tarsus doğumlu olan ünlü Filozof Cicero gibi tarihin ünlü isimlerinin geçtiğini bilmek insanı zamanlar arası yolculuğa sürüklemektedir. Antik Dönem’de şehir içi ulaşımda kullanılan bu yolun üzerinde o döneme ait araçların tekerlik izlerini görmenin yanında ulaşım araçlarının yoldan çıkmasını engelleyen duvarları ve orijinal kanalizasyon sistemi ile döşenmiş tarihî kanalları ile Tarsus, Antik Coğrafyacı Strabon’un burayı bir bilim ve üniversite kenti olarak niçin tanımladığı âdeta kanıtlıyor.  Öyle ki Strabon’un tarihe düştüğü notlar arasında Tarsus halkının felsefeye ve diğer bilim dallarına büyük ilgi gösterdikleri ve bu konuda Tarsus’un İskenderiye ve Atina’yı geçtiği de yer almaktadır. Tarihe düşülen tüm bu notlar, Tarsus’un sahip olduğu her bir değere aklın ve bilimin zenginliğini de eklemektedir.
Tarsus’un kültürel zenginliğine ait bir diğer parçayı keşfetmek için Sağlıklı köyünün dağlık kesiminde bulunan Roma Yolu’na uğramak gerekmektedir. Antik Dönem’e ait bu yolun yanı sıra dilden dile dolaşan efsanelerin sahibi büyük tapınak öreni olan Donuktaş Roma Tapınağı ve Horasan tabakalarıyla yapılandırılan ve bugün halk arasında “Altından Geçme” ya da “Kemer Altı” olarak bilinen Roma Hamamı, Berdan Çayı’nın üzerine kurulan ve Bizans İmparatoru Justinianus tarafından yaptırıldığı bilenen Bac Köprüsü’yle Tarsus tarihine ait kültür mozaiğinin genel hatları ortaya çıkarılmaktadır. Tarsus’u keşfetmek için çıkılan yolculukta bu eşsiz mirasa ait her bir kültür parçasını keşfetme heyecanı, ziyaretçilerin unutulmaz hatıralar edinmelerini sağlamaktadır. Antik Dönem’e ait eserlerin yanı sıra Anadolu’nun tüm cihana karşı ayakta duruşunun simgesi olarak Çanakkale Savaşı’nın kaderini değiştiren araçlardan Nusret Mayın Gemisi, Tarsus Çanakkale Parkı’nda şanlı geçmişimizi ziyaretçilere anlatmaktan onur duymaya devam etmektedir.
Zengin tarihinin yanı sıra bir inanç turizmi yönüyle de ön plana çıkan Tarsus, dinlerin hoşgörüsünün tarih boyunca yaşatıldığı örnek şehirlerdendir. Hristiyanlığın ilk dönemlerinde dünyanın farklı yerlerinde binlerce kilometre dolaşarak Hristiyanlığı yayan Aziz Paul’un (St. Paul) doğduğu kent olan Tarsus’ta adına yapılan St. Paul Kilisesi, Hristiyan dünyası için kutsal kabul edilen inanç mabetlerinden biri olmuştur. Bu mabet, UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer almaktadır. Aziz Paul’un evinin avlusunda bulunan ve Aziz Paul Kuyusu olarak bilinen su kuyusunun ise şifa dağıttığına dair var olan inanç, günümüzde de varlığını korumaktadır. Bir tarafta kiliseleri diğer yanda camileriyle hoşgörü toprakları olarak bilinen bu şehirde binlerce yıldır her dilden ve her dinden insan bir arada ve bir bütünün değerleri olarak varlıklarını devam ettirmektedir. Tarsus ve çevresine Abbâsî Halifesi Harun Reşid (786-809) zamanında üç bin kişilik bir Türkmen topluluğu yerleştirilmiştir. Malazgirt Zaferi’nden sonra ise Anadolu’ya gruplar hâlinde Türkmen göçleri başladı. Bu göçler, Moğol İstilası nedeniyle 13. yüzyılda artarak devam etmiştir.  Bu bölgeye, Osmanlı öncesinde gerçekleşen göç hareketlerinin, Tarsus’un Osmanlılar tarafından fethinden sonra da devam ettiği bilinmektedir. Tarsus ve çevresine yerleşen Türkmenlere genel olarak Varsak Türkmenleri veya Tarsus Türkmenleri denilmekteydi. Varsakları oluşturan boyların soyları incelendiğinde, bunların büyük bir kısmının Oğuzlara dayandığı anlaşılmaktadır. Varsakların önemli bir bölümünü teşkil eden Ulaş boyu, Oğuzların Üç-Ok koluna mensup Bayındır ve Salur aşiretlerinden oluşmaktaydı. Yine Kusun, Kuştemür, Elvanlı ve Gökçeli boyları da Üç-Ok kolundandı. Diğer taraftan Esenli boyu, Oğuzların Boz-Ok koluna bağlı Dodurga boyu ve bu boya bağlı aşiretlerden meydana gelmekteydi.
Bizanslıların ardından 11. yüzyılda Anadolu Selçuklunun, 14. yüzyılda ise Ramazanoğulları ile Dulkadiroğluları Beyliklerinin yönetimine geçen Tarsus’ta bu süreç içinde Ramazanoğlu Beyi Piri Mehmet Paşa’nın oğlu İbrahim Bey tarafından Ulu Camii yaptırılmıştır. Ulu Camii’nin yanı sıra bugün kentin en eski camisi olarak bilinen ve 13. yüzyılda Ermeni Krallığı Dönemi’nde, Kral Oşin tarafından Ermeni kilisesi olarak yaptırılan; ancak 1415 yılında Ramazanoğulları tarafından cami olarak kullanılmaya başlanmış olan Eski Camii ise âdeta şehrin hoşgörü simgesi gibidir. Tarsus’ta kutsal sayılan mekânlardan biri de İsrailoğulları’na gönderilen Danyal Peygamber’in Kabri’dir. Hz. Ömer tarafından Hz. Danyal Peygamber’e ait olduğu anlaşılan mezar, o dönemde çalınmaması için oldukça derine gömülür ve üzerinden Bedesten Irmağı’ndan akan bir çay suyu geçilir. Hz. Danyal Peygamber’in mezarının bulunduğu camiye de peygamber mezarı bulunmasıyla sebebiyle “Makam-ı Şerif Cami” denilmektedir. Tüm bunların yanı sıra hem Hristiyanlığın hem de Müslümanlığın kutsal kitaplarında farklı isimlerle yer verilen “Yedi Uyurlar”a ait Ashab-ı Kehf Mağarası da Tarsus’ta bulunmaktadır. Tarsus’ta geçen zamanın hızına ve doğanın tarihle bütünleşmesine verilebilecek en güzel örneklerden biri olan bu mağara gibi tarihiyle birlikte dinî değerlere ait tüm bu zenginlikleri ziyaret etmeden Tarsus gezisinin tamamlanması tüm dinlerin buluşma noktası olan şehrin anlamını eksik bırakacaktır.
 Şehrin konuşan yüzü ise tarihî Tarsus evleridir. Taş, kerpiç ve ahşap kullanılarak yapılan, hem Çukurova’da yetiştirilen pamuğun ambarlığını yapan hem de çalışkan Tarsusluların sıcak yuvaları olarak bugün de yaşamını sürdüren tarihî Tarsus evleri, ambarlarını dolduran ürünlerin ömrünü, yüksek duvarları ile uzun tutmaktadır. Her adımınızda bir başka tarihî dönemi ve medeniyeti soluyacağınız Tarsus’ta evlerin ahengiyle sürüklendikten sonra kentin en görkemli yapılarından biri olan Kırkkaşık Bedesteni’nin önünde kendinizi bulmanız ise bir an meselesidir. Her dönem hareketli bir ticaret merkezi olan bu bedestende sabırla işlenen iğne oyalarının yanı sıra çeşitli el emeği ürünlerinin arasında dikkati çeken detaylardan biri de “Şahmeran” heykelleridir. Şehirdeki heykelinin yanı sıra ismini taşıyan Şahmeran Hamamı, mitolojik hikâyeleriyle birlikte Tarsus’u bir başka renk harmonisine büründürmektedir.
Tarih boyunca görkemli dönemlere ev sahipliği yapan ve çeşitli uygarlıkların kent merkezi konumundaki liman şehri Tarsus’un-eski çağlarda Tarsus denize bitişiktir-sadece ticaret yapanların değil aynı zamanda yorgun kervancıların soluklandıkları bir merkez konumunda olması özelliklerini günümüzde de korumaya çalışan Tarsus’un bereketli Çukurova topraklarından elde ettiği bol ürünler, tarihî süreçte içinde bölgede sanayinin gelişmesine de katkıda bulunmuştur. Bugün ilçenin ekonomisinin başlıca kaynağı yine tarım olmakta ve bu kaynağı sanayi takip etmektedir. İklimin tarıma olan elverişliliğinin verimli topraklarıyla iş birliği yapması sonucunda ovalık arazide yetişen turfanda sebze ve meyvelerinin yanı sıra kiraz, üzüm, portakal, mandalina ve Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde bahsettiği şekliyle “tatlı limon” yörede yetiştirilen başlıca ürünler arasındadır. Bu toprakların sofralara yansıyan bereketi mutfağının kültür birikimiyle taçlanmakta ve misafirlerin damaklarında tadına doyum olmayan izler bırakmaktadır. Dumanı üstünde ve bol tereyağlı sunumuyla humusu, kebap kıymasıyla yapılan fındık lahmacunu, seçilmiş çekik mercimeğin kaynayan su içindeki bambaşka lezzetiyle mahlutası, bulgur ve kıymanın buluştuğu içli köftesi, erik ekşisinin tadına tat kattığı yüksük çorbası ve bu lezzetlere eşlik eden yöresel şalgam suyu ile misafirlerinin karnını doyuran Tarsus, kerebiç ve cezeryesiyle damaklarda unutulması mümkün olmayan bir şölen sunmaktadır. Doğal güzelliklerini tarihî zenginliklerinin arasında serpiştirerek sergileyen Tarsus, 10 asrı aşan süredir Türk mührünü taçlandırarak, sahip olduğu tüm değerleri ve yaşanmışlıkları meraklılarıyla paylaşmak için misafirlerini beklemektedir.
Kaynaklar
Akgündüz, A. (1993). Arşiv belgeleri ışığında Tarsus tarihi ve eshâb-ı kehf (No. 1). Tarsus ticaret ve sanayi odası.
Alkaç, E., & Kaplan, D. (2017). Bir başkentin tarihi ve anıtları: Tarsus. İstanbul: Ege.
Çıblak, N. (2007). Tarsus kültürünün tanıtımında şahmeran efsanelerinin önemi. Ç. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 16(1), 185-196.
Poş,A., Osmanlı Döneminde Tarsus (1516-1923). (2005), Ç. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi,
Öz, H. (2012). Tarsus tarihi. Yeni Zamanlar Dağıtım.
https://www.tarsus.bel.tr/tr/tarsus/kulturel-yapisi.aspx sayfasından erişilmiştir.
http://www.tarsus.gov.tr/ sayfasından erişilmiştir.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Tarsus sayfasından erişilmiştir.