Belçika’nın başkenti Brüksel’de meydana gelen son terör saldırısının ardından Batılı ülkelerden ve birçok diktatörlükten terör konusunda çözüm önerileri geldi. Bunların hiçbirisinin işe yarama ihtimali yok, hatta teröre karşı mücadeleyi daha da zor bir hâle getirebilirler. Zira günümüz dünyasında terör, açıkça ilan edilmese de bir savaş yöntemi olarak benimseniyor ve güçlü devletler, vekâlet savaşları yoluyla terör örgütleri üzerinden birtakım çıkarlarını koruma cihetine gidiyorlar.
Günümüzde devletler her ne kadar söylemlerinde terör örgütlerini kınadıklarını ifade etseler de pratikte durum oldukça farklıdır. Devletler çeşitli terör örgütleri ile farklı şekillerde ilişkiye girebilmektedirler. Bir devletin terör örgütü olarak kabul ettiği bir yapıyı, bir diğer devlet meşru bir yapılanma olarak görebilmektedir. Hatta kimi devletler terörü, hem kendi halklarına karşı şiddet ve sindirme aracı olarak hem de dış politika aracı olarak her zaman bir yöntem olarak uygulamaktadır.
Terör, toplumları kontrol etmede etkili bir unsur olarak kullanılmaktadır. Terörle, aynı anda insanların hem duygularına hem de zihinlerine etki ederek kontrol altına alınmak istenir. Bu noktadan sonra da terörizm, misyonunu psikolojik savaş unsurlarına teslim etmektedir.
Belçika, 1980’ler ve 1990’larda ABD gibi bir ülkeydi. İnsan kaynağı toplamak ve finansman sağlamak için bir üs olsa da terör saldırılarının hedefi olarak pek kullanılmıyordu. Her iki ülke de kendilerini hedef almadığı sürece terör eylemlerini hoş görmenin ülkeyi bir hedef hâline getirmeyeceğine dair yanlış bir kanaatle durumu görmezden geliyorlardı. ABD’deki 11 Eylül saldırılarıyla bu masal sona erdi. Brüksel’de de Paris saldırganlarının yakalanmasıyla beraber Belçika da kendisini olayların içinde buldu.
Etnik temelli bölücü terör, Türkiye’nin son 40 yılını en çok etkileyen olgu konumundadır. Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu bölgesindeki etnik temelli terör sorunu aslında hep büyük devletlerin emelleri doğrultusunda gelişme seyri izlemektedir. Türkiye 1984-2001 arasındaki dönemde yaklaşık 30 bin can kaybı ve 100 milyar doları bulan bir ekonomik kayıp yaşamıştır. Milyarlarca dolar zarara ve binlerce insan kaybına yol açan terör eylemleri, Türkiye’nin varlığını, birliğini, bütünlüğünü tehdit eder bir seviyeye yükselmiş görünmektedir. Son Kızılay ve İstiklal Caddesi saldırılarıyla Güneydoğu Anadolu’da yaşanan çatışmalar, Türkiye’yi çok tehlikeli toplumsal ve siyasi bir sürece sokmuştur. Yurt içinde süren çatışmalar, yurt dışında ülkenin imajının zedelenmesi ve Türkiye’nin komşularla ve müttefiklerle ilişkilerde izole edilmesi, Türkiye’nin karşısında karanlık bir ufkun görünmesine yol açmaktadır.
Diğer taraftan, Irak ve Suriye’de yaşanan iç savaşların Türkiye’ye yansımaları sonucu Türkiye’nin sığınmacı cennetine dönüşmesi, hatta Suriye’deki terör yöntemlerinin PKK tarafından Güneydoğu Anadolu’da uygulamaya geçirilmesi Türkiye’nin başını uzun süre ağrıtacağa benzemektedir. PYD’nin Kuzeydoğu Suriye’de ilan ettiği özerk kanton yapılanmalarının benzerlerini, PKK’nın Cizre, Nusaybin, Sur gibi Türk şehirlerinde de uygulamaya çalışması, yeni çatışmaların da fitilini ateşlemiştir. Ayrıca, IŞİD’e katılan savaşçıların Türkiye’yi bir geçiş üssü olarak kullanması uluslararası alanda Türkiye’yi zor duruma sokmaktadır.
Terör öyle bir silahtır ki her kim onu kullanırsa bumerang gibi dönüp aslında kendisini vurmaktadır. Bu sebeple, terörle uluslararası düzeyde mücadele edilmesi gerekmektedir. Terörle mücadele için öncelikle tüm devletlerin bu yönde bir irade oluşturmaları şarttır. Hiçbir devlet terör örgütlerinden siyasal amaçlar için yararlanma yoluna gitmemelidir.
Diğer taraftan, terörle mücadele için tüm toplumlar nezdinde günümüzün iletişim teknolojileri kullanılarak bir kampanya başlatılmalı ve teröre eğilimli insanlar caydırılmalıdır. Geçmiş deneyimler gelecek stratejilerini oluşturmakta önemli bir laboratuvar olarak kullanılmalıdır.
Etnik temelli terörle mücadelede bir kısım güvenlik önlemlerinde göreceli başarılar elde edilmekle birlikte; asıl amaç olan ülkenin birliğinin, ülkeyi oluşturan vatandaşların beyin ve kalplerinde kurmaya yönelik projelerin geliştirmesiyle mümkün olacağı unutulmamalıdır.
Türkiye gündeminin, terörle mücadelede hapsedildiği şiddet sarmalının dışına çıkarılması önem arz etmektedir. Bu açıdan yeni denemelerin ve yeni bakış açılarının geliştirilmesinde yarar vardır. Bu bağlamda, terörle mücadelede bütünleşmiş güç kullanımı veya kucaklayıcı yumuşak güç kullanımı, mücadelenin şiddet sarmalından çıkarılması açısından son derece önemlidir.
Terörizmi engellemenin yollarından biri de bütün devletlerin, ayrım yapmaksızın teröre başvuran örgütlere karşı uluslararası arenada işbirliği yapmaları ve terör örgütlerini dış politikada kullanma fikrinden vazgeçmeleridir.