MİLLÎ İRADENİN KÜKREYİŞİ VE 15 TEMMUZ
Cesurhan TAŞ
“İrade” ve “egemenlik” kavramları tek tek bireyler için söz konusu olabildiği gibi, belli bir amaç etrafında bir araya gelmiş belli bir topluluk için de söz konusu olabilir. Bu durumda “millî irade” ve “millî egemenlik” kavramları gündeme gelir. “Millî irade” kavramı, millet ve devlet olgularının en temelindeki kavramdır. Devlet olmanın meşruiyet zeminidir. “Millî irade” olmadan devlet organları ve kurumları teşekkül ettirilemez. “Millî irade” kavramı ayrıca “millî egemenlik” kavramı ile birlikte kullanıldığında daha özellikli bir anlam ifade eder.
İrade, basit bir tanımlama yapmak gerekirse, bir şeyi isteyebilme, istek yapabilme anlamına gelir. Egemenlik ise bu isteği gerçekleştirebilme gücü ve kudretidir. Bir şeyi isteyebilmek, içsel ve psikolojik bir yeti iken bunu gerçekleştirebilme gücü ve kudreti, fiziksel bir yetenektir. Bu iki farklı yeti ve yetenek bir araya geldiğinde anlamlı ve değerli bir durum ortaya çıkabilir.
İrade, belli bir düzeyde düşünebilme yetisine ihtiyaç duyar. Düşünerek ancak, bir irade oluşturulabilir. Tarikat ve cemaat yapılanmalarında görüldüğü üzere düşünme yetisinin bilinçli bir şekilde bir başkasına devredildiği durumlar, geçmişte olduğu gibi günümüzde de bol miktarda görülmektedir. İnsan suretinde görünen birtakım canlılar, Yüce Allah’ın verdiği tefekkür etme, düşünme yetisini, “mürşit” sıfatı verdikleri yabancı birisine kasıtlı bir şekilde devredebilmektedirler. Bu şekilde iradesini başkasına teslim etmiş kişiye de “mürit” denilmektedir. Demek, iradesi “mürşit” tarafından oluşturulan, yönlendirilen ve yönetilen kişi “mürit”tir. Böylesi kişiler, birey dahi olamamışlardır. Sadece insan formunda görünen canlılar konumundadırlar. Bir toplumda “mürit-mürşit” ilişkisinin yaygınlığı o toplumun millet olmasının önündeki en büyük engeldir. Çünkü millet iyi belirlenmiş, üzerinde düşünülmüş, çalışılmış birtakım amaçlar etrafında bir araya gelmiş bireyler topluluğudur. Bir araya gelişleri birtakım amaçlar etrafında olmayan bireyler, millet oluşturamazlar. Sadece yığın olarak kalırlar. Yığından millete evrilmenin ön koşulu özgür iradeli bireylerin özgür kararlar alabilmeleridir.
Egemenlik, kalabalık toplumlarda zorunlu olarak birtakım temsilciler eliyle kullanılır. Söz gelimi, yasa yapma gücünü millet, vekiller aracılığıyla kullanır. Yürütme yetkisini, Cumhurbaşkanı ve bakanlar eliyle kullanır. Yargılama yetkisini, yargıçlar eliyle kullanır. Devlet yönetimi konusundaki egemenlik yetkisi, kurultaya, hükûmete, yargı organlarına devredilerek kullanılır. Ancak en temelde “millî egemenlik”, milletin tamamına ait bir yetkidir. Günümüz dünyasında, devredilen egemenlik yetkisinin milletin iradesine ne denli uygun kullanılmaktadır, tartışılabilir. Toplum ne denli bu konuda duyarlıdır, tartışılabilir. 15 Temmuz 2016’daki hain darbe girişiminde görüldüğü üzere millet egemenliğini kullanan birtakım kişi ya da kurumlar, millete kurşun sıkabilmekte. Geçmiş yıllarda güvenlik bürokrasisi pekâlâ millet egemenliğine karşı silahlı darbeler üretebildiler.
Egemenlik yetkisinin başka birisine bırakılması durumlarında “millî irade”nin, arzu edilen yönde kullanılacağından emin olmak zordur. Söz gelimi, birisini, senin isteklerini gerçekleştirsin diye vekil olarak görevlendirdin. Demek, egemenliğini, başka bir kişiye devrettin. Armut yeme iradeni vekiline ilettin. O kişi devraldığı yetkiyi yerinde kullanarak, armudu sana getirebilir. Getirmeyebilir de! Senden aldığı yetkiyi başka amaçla kullanabilir, senin arzun yönünde hareket etmeyebilir. Armudu koparıp kendisi yiyebilir veya bir başkasına ikram edebilir.
“Millî irade”nin tecelli ettirilmesi, esas olarak şu üç etmene bağlıdır:
“Millî irade”nin “millî egemenlik” ile desteklemesi
Milletin organizasyon biçimi olarak bir devletin varlığı
Yalnızca “millî irade”nin taleplerini karşılamaya yönelmiş kamusal devlet hizmetleri.
“Millî irade”nin gerçekleşmesini, milletin üzerinde yaşadığı ülkedeki kurulu kamu düzeni olan devlet aygıtı sağlayacaktır. Millet, egemenliğini devrettiği devlet teşkilatının ne denli kendi taleplerine uygun hareket ettiğini sık sık denetlemeli ve bu konuda olabildiğince duyarlı olmalıdır. Milletin istekleri, birtakım bürokratik yapılanmalar tarafından saptırılabilir. Milletin ihtiyaç ve taleplerinin tersine birtakım idari işlemler ve eylemler gerçekleştirilebilir. Bunun örneklerini tarihimizde bol miktarda görmek mümkündür. Türklüğün güvenlik, refah, huzur ve mutluluğunu hedef alan birtakım kamusal girişimler, devlet aygıtının birtakım birimleri tarafından gerçekleştirildiği herkes tarafından görüldü. “Millî irade”nin ve egemenliğin yine milletin lehine olacak şekilde kullanılmasını temin bakımından Türk milleti her daim teyakkuz hâlinde olmalıdır. Devlet teşkilatının bütününde egemenlik yalnızca milletin elinde olmalıdır.
Türk milleti egemenlik bilincini her daim canlı tutmalıdır. Hiçbir dinsel, mezhepsel, cemaatsal yaklaşımın, Türklüğün egemenlik hakkını kemirmesine izin vermemelidir. Milletimiz kendi varlığı ve hukukunu korumak amacıyla, bütün düşünce ve maddi kuvvetleriyle yakından ilgili olmalıdır. Varlığını ve bağımsızlığını yalnızca kendi gücüne ve kudretine dayanarak sağlamalı ve sürdürmelidir. Her daim tam bir birlik hâlinde egemenlik yetkisini kullanmalı, kullanabileceğini ispat etmelidir. Egemenliğin kayıtsız ve şartsız milletin sorumluluğunda kalabilmesi için, halkın kendi yazgısını kendisinin idare etmesi esastır. 15 Temmuz hain darbe girişimi ve benzerlerin bir daha gerçekleşmemesi için Türk milletini oluşturan bütün bireylerin millî birlik ve beraberlik konularında özel bir farkındalığının olması şarttır. Vatanın bölünmez bütünlüğü ve millî iradenin, klasik, modern veya post-modern her türlü darbelerle heba edilemeyecek kadar değerli olduğu, kendisini Türk hisseden herkes tarafından aklen ve kalben benimsenmelidir.
Türklüğün yüce başbuğu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesi ile söylemek gerekirse: ‘Türk milleti bir cevherdir, her gün yeniden ve dikkatle araştırılmaya değer bir cevher.’
Başı yüksekte olan, alnı özgürlük ve uygarlık güneşiyle parlayan Türk milletinin, onun değer ve önemini görmek istemeyenlere, yakın bir gelecekte gerçeği yadsınmaz şekilde itiraf ettireceğinden hiç kuşkumuz bulunmamaktadır.