TEKFİR EYLEMİ DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ TEHDİT EDİYOR

16 Nisan 2019 12:40 Cesurhan Taş
Okunma
846

Son zamanlarda farklı medya organlarında konuşma yapanların, sıra dışı düşünce açıklayanları sık sık tekfir ettiklerine tanık olmaya başladık. Bu kavramı kolayca ve fütursuzca kullananlara karşı önlem alınmazsa kamu düzeni ciddi bir şekilde zarar görecek. Zira birisini tekfir etmek, onu gâvur/kâfir ilan etmek demektir ve bunun sonucu da tekfir edilen kişinin katledilmesidir. Ülkemizde birçok aydın, yönetici, siyasi ve vatandaş, bu kavramın ifade ettiği anlamı bilmemekte ve bu konuya kayıtsız ve duyarsız kalmaktadır.
Din özgürlüğü konusunda geçmiş yıllarda yapılan yanlışlar yüzünden iktidarların el değiştirdiği ülkemizde bu kez olabildiğince genişleyen din özgürlüğünün, düşünce özgürlüğünü ezmeye ve yok etmeye başladığını gözlemlemekteyiz. Herhangi bir konuda düşüncesini açıklayan bir kişinin kolayca ve hemen kâfir/gavur ilan edilerek katlinin vacip olduğu yönünde fetvalar verilmeye başlandı. Bu sebeple, yurt dışına gitmeyi ve yabancı ülkelerde yaşamlarını sürdürmeyi planlayan aydın ve akademisyen sayısında ciddi bir artış gözleniyor.
Düşünce özgürlüğü, bir kişinin hiçbir engelle karşılaşmadan veri toplaması, analiz yapması, bilgi üretmesi, ürettiği bilgiler doğrultusunda bir kanaate ulaşması ve bu kanaatini başkaları ile paylaşabilmesidir. Düşünce özgürlüğü, veri toplama, analiz yapma, bilgi üretme, kanaat oluşturma ve bunu başkaları ile paylaşma yani ifade özgürlüğünü de bünyesinde barındırmaktadır. Elbette ki her özgürlüğün bir sınırı olduğu gibi düşünce özgürlüğünün de bir sınırı vardır.
Temel insan haklarına ilişkin bütün uluslararası belgelerde düşünce özgürlüğü ilk sıralarda yer almıştır. Herhangi bir müdahaleye maruz kalmadan her bir insanın istediği konuda araştırma yapma, veri toplama, analiz etme ve düşünce/kanaat oluşturma, bu kanaat/düşüncesini de başkaları ile paylaşma hakkına sahip olduğu ve bu hakkın da koruma altına alınması gerektiği hususu, bütün dünyada nerdeyse temel bir uzlaşma maddesi olmuştur.
Herkes din ve vicdan özgürlüğü kadar, düşünce ve ifade özgürlüğüne de sahiptir. Bu temel insan hakkı, istediği dinin kurallarını tek başına veya topluca, açık veya özel yaşama ve uygulama hususunu içerdiği gibi din veya inancını değiştirme hakkını da içerir. Düşünce özgürlüğü, kişinin din konusundaki araştırmalarını, bulgularını, analizlerini ve düşüncelerini hiçbir tehdide ve tehlikeye maruz kalmadan açıklama ve ifade etme özgürlüğünü de kapsar. Diğer yandan, din veya inançlarını açıklama özgürlüğü, kamu düzeni ve güvenliği, genel sağlık veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için ancak yasa ile sınırlanabilir
Din ve vicdan özgürlüğü Anayasa’nın 24. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddede aynen “Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14. madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır. “
“Kimse devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.” hükmü yer almaktadır.
Düşünce ve kanaat özgürlüğü ise Anayasa’nın 25. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:
“Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”
    Anayasa’nın 26. maddesi ise düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünü düzenlemiştir. Bu maddede ise aynen şu şekildedir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet’in temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.”
Belirtilen Anayasa hükümlerinden de anlaşılacağı üzere din özgürlüğü ile düşünce özgürlüğü eşit derecede öneme sahiptir. Birisinin diğerini ezmesi ya da yok etmesi söz konusu değildir. Demokratik ve ilerlemeci bir toplumda bilimsellik ve rasyonalite hayatın temelidir. Bunu da ön koşulu düşünce özgürlüğüdür. Düşünce özgürlüğü olmadan bilimsellik, ilerleme, kalkınma ve gelişme temin edilemez.
Geçmiş yıllarda ülkemizde dini özgürlükler konusunda yapılan bazı yanlışlıklar yüzünden siyasi iktidarlar değişip din özgürlüğü alabildiğince genişlerken düşünce özgürlüğünün daralması bir sorundur. Bu sorun, kısa vadede kamu düzenini tehdit ederken orta ve uzun vadede millî kalkınma ve gelişmiş ülke olma hedeflerimizi engelleyecektir.
Din özgürlüğünün düşünce özgürlüğünü yok etmesine izin vermemek gerekir. Din özgürlüğünün, özgür düşünmeyi ve düşünceyi ifade hakkını ezmesi kabul edilemez. İnsanları tekfir ederek, kâfir/gâvur ilan ederek katledilmesine zemin hazırlayanlar bu ülkede kamu düzenini ve asayişi bozmaya çalışanlardır.
Tekfir eylemi, Türk ceza hukuku sistemine suç olarak eklenmelidir. Tekfir eylemi, “adam öldürmeye teşvik etmek suçu” kapsamında değerlendirilerek, bu suçu icra edenler idari ve adli takibe alınmalıdır. Toplum olarak da tekfir eylemini icra edenleri tekdir etmeliyiz.