Milliyetçilik üzerine çok şey yazıldı, çizildi ve söylendi. Batılı anlamda milliyetçilik, zaten bir ideolojidir ve bu ideoloji sahiplerinin geliştirdiği birçok argüman da mevcuttur. Batılı gözüyle Türk milliyetçiliğine bakanlar, Güneydoğu Anadolu’daki bölücü gelişmeler karşısında vatandaşların tepki göstermesi üzerine çeşitli medya organlarında boy göstererek "Hem Kürt milliyetçiliği hem Türk milliyetçiliği yükseliyor. Bu dozda milliyetçilikler bu ülkeye zarar veriyor." buyuruyorlar. Bu zevata göre Türklerin kurduğu Türk devletinde Türklerden başka milletler de var ve onların da milliyetçliği yükseliyor. Aynı zevat, kasıtlı bir şekilde etnikçiliği milliyetçilik olarak lanse etmekteler ve Türkleri, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan onlarca etnik gruptan birisi olarak gösterip küçümsemeye çalışmaktadırlar. Durumun farkına varıp öfkelenen Türkler tepki gösterince yine bu art niyetli zevat, "Milliyetçilik yükseliyor." diye feryadı basıyor. Sanki milliyetçilik bir öfke nöbetinden ibaretmiş gibi konuşuyorlar. Bölücüleri ve bölünmeye karşı çıkan Türkleri hedef alan bu ve benzeri açıklamalar, bu ülkede kendini aydın olarak lanse eden Fransız ve/veya Arap kafalı insanlar tarafından sık sık dile getiriliyor.
Dünya ölçeğinde bakıldığında, milliyetçiliğin küresel boyutlarda yükselişe geçtiği görülüyor. Milliyetçilik sadece Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Fransa, Almanya, İngiltere başta olmak üzere AB ülkelerinde yükselmiyor; Asya’da da yükseliyor. Dünyanın en büyük ülkelerinden olan Hindistan’da seçimleri Hint milliyetçileri kazandı. Japonya’da milliyetçi bir hükûmet işbaşına geldi ve milliyetçilik toplumsal yükseliş içerisine girdi.
Her ülkede milliyetçiliğin yükselişinin farklı sebepleri vardır. Bu sebepleri uzun uzun, mantıklı ve tutarlı şekillerde anlatmak mümkündür. Söz gelimi; çok kutuplu bir düzende kutuplar ve bölgesel güçlerin itici, harekete geçirici güçlerini milliyetçilik oluşturuyor denebilir. Benzer şekilde küreselleşmenin neoliberal kozmopolitizmine ve millî devlet karşıtlığına karşı halkların ruhundan yükselen bir tepkinin oluşması bir başka sebep olabilir.
Ancak biz Türklere göre milliyetçilik; Türk milletinin yücelmesi, huzuru ve mutluluğu için gece gündüz çalışmanın yolları, yöntemleri, esasları ve ilkelerini ifade eder. Bize göre milliyetçilik, yaşanan bazı gelişmelere bağlı olarak azalan ya da yükselen bir refleksler yığını değildir. Kaygan zeminde tutamak bulamayanlara ayağını basabileceği bir zemin ve iftiharla gösterebileceği bir kimlik ya da hınç duygularını boşalttıkları, acziyet içeren duygularını hafiflettikleri birtakım duygusal sallantı hâlleri değildir. Milliyetçilik, milletin kızgın ve öfkeli hâline verilen isim hiç değildir. Milliyeti ve milliyetçi olmayanların milliyetçilik tanımları da kendilerini tanımlamaları gibi oluyor ve milliyetçilik ile hiç ilgisi olmuyor.
Türk milliyetçiliği, Türk milletinin ortak değerleri etrafında toplanan kişileri içerir. Irk ve etnik bir anlam içermez. Bu sebeple Türklük ortak değerleri etrafında toplanan insanlar, derisinin rengi ve kan grubuna bakılmaksızın Türk milliyetçiliğinin öznesi olurlar. Bu hususta en iyi örnek, Nobel ödüllü bilim adamımız Prof. Dr. Aziz Sancar’dır. Doğum yeri ve kökeni itibarıyla kendisine etnikçi bir yaklaşım sergileyen medya mensuplarına karşı dik bir duruşla Türk olduğunu özellikle vurgulamıştır. Onurlu bir Türk insanı olarak Türklüğü şan ve şerefle bütün dünyada temsil etmiştir. Kendisiyle ne kadar onur duysak azdır ve yeni yetişen nesillere örnek bir şahsiyet konumuna yükselmiştir.
Aslında uzun söze gerek yok. Biz Türkler için "milliyetçilik"; mensubu olduğumuz Türk milletini sevmek, onun refahını yükseltmek, mutluluğu ve huzuru için gece gündüz çalışmak, dertleriyle dertlenmek, sevinçleriyle neşelenmektir. Bizim için milliyetçilik, kızgınlık ya da çılgınlık hâlindeki durumumuz değildir. Kızgınken de durgunken de elemliyken de neşeliyken de milliyetçiyiz. Çünkü Türklük; varlığımızdır, kimliğimizdir...