Yenildik dediğiniz zaman değil,
yorulduk dediğiniz zaman yıkılırsınız.
Galip ERDEM.
1 Kasım 2015’te, Türkiye yeni bir seçim süreci yaşadı. Türk milleti, gelecek 4 yıl için ülkemizi yönetecek kadroları yetkilendirdi. Demokrasiyi bir yönetim biçimi olarak benimseyen devletler, kendilerini yönetecek siyasal kadroları, seçim yoluyla belirlemeyi peşin olarak kabul etmişlerdir. Bu anlamda yüce Türk milletinin verdiği karar, her hâl ve şartta herkes tarafından olgunlukla kabul edilmek durumundadır. 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan seçimle milletimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin koalisyonla yönetilmesi yönünde irade beyan etmişken aradan geçen 5 aylık bir süre içerisinde koalisyon yönündeki iradesinden vazgeçerek bir partinin tek başına ülkeyi yönetmesi konusunda karar vermiştir. Kısa sürede gerçekleşen bu toplumsal değişimi, siyasal bilimcilerin olduğu kadar, diğer sosyal bilimcilerin de incelemesi beklenmektedir.
Seçim sonuçlarına göre Türk milliyetçiliğinin ve Ülkücü Hareketin temsilcisi olan Milliyetçi Hareket Partisi, 7 Haziran 2015 tarihinde %16,2 oy oranı ile 80 milletvekiline ulaşmışken 1 Kasım 2015 tarihinde oy oranı %12’ye, milletvekilliği sayısı da 40’a düşmüştür. Doğal olarak Türk milliyetçileri ve Ülkücüler bu seçim sonucunu inceleyip analiz edecek, Türk milletinin siyasi tercihinin neden değiştiği konusunda bilimsel araştırmalar yaparak bu durumu anlamaya çalışacaklardır. Herkes seçim sürecinde üzerine düşen sorumluluğu ne derece yerine getirdiğini sorgulayarak ve kendi özeleştirilerini yaparak daha sonraki çalışmalarını bu yönde planlayacaktır. Bilinmelidir ki Türk milliyetçiliği ve onun siyasi temsilcisi Milliyetçi Hareket Partisi, millî varlığımız ve devletimizin bekası için Türk milletinin olmazsa olmazıdır. Türk milliyetçileri ve Ülkücülerin; kendi aralarındaki sorunları ve tartışmaları Milliyetçi Hareket Partisini zaafa düşürecek ve yıpratacak şekilde yapmalarının, hiç kimseye fayda getirmeyeceği bilinmelidir. Bu nedenle Milliyetçi Hareket Partisinin oylarını düşürmeye ve milletimizin teveccühünü azaltmaya yönelik çaba göstermek, ülkesini seven hiçbir Türk vatandaşının sergilemeyeceği bir davranıştır. Ayrıştırıcı davranışları kimsenin tasvip etmesi mümkün değildir. Hiçbir Türk milliyetçisinden de bu tür tutum ve davranışlar sergilemesi beklenmemektedir.
2015 yılında kısa aralıklarla yapılan iki seçim sonucunda Türk milliyetçilerini ve Ülkücü Hareketi temsil eden MHP’nin oy oranı yaklaşık %4’lük bir düşüş göstermiştir. Bu sonuç, milliyetçilerin Türk milletini anlama, tanıma ve sorunlarına çözüm getirme konusunda daha fazla çaba göstermeleri gerektiğini ortaya koymaktadır. Özellikle seçmenlerin davranışlarını ve doğal olarak seçim sonuçlarını etkileyen iç ve dış etmenlerin üzerinde durularak milletimizin ümidi olma noktasında gece gündüz demeden çalışılmalıdır. Türk milliyetçileri ve Ülkücülerinin ideolojisi ve fikrî yapısı, Türk milletinin tamamının düşünce ve hissiyatına hitap eden birleştirici bir muhtevaya sahiptir. Bu nedenle bu davanın gerçek sahibi olan milletimizin tamamına ulaşmak ve bir anlamda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına öz değerlerini, mefkûrelerini ve tahayyüllerini hatırlatmak, Türk milliyetçilerinin en önemli sorumlulukları arasındadır. Birleşmek, bütünleşmek ve güçlü olmak için bu önemli sorumluluk bir kez daha sahibini aramaktadır. Böyle bir siyasi tablo, Türk milliyetçilerini ve Ülkücüleri birleşmeye, bütünleşmeye ve birbirlerini desteklemeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğunu göstermektedir.
Seçimde alınan sonucun herkese daha fazla sorumluluk yüklediği ve herkesin daha çok çalışması konusunda bir uyarı niteliği taşıdığı bilinmelidir. Türk milliyetçileri ve Ülkücü Hareket çok zorlu sınavları başarıyla atlatarak bugünlere gelmiştir. Ülkücü Hareket, kültürel olarak sorun çözme yaklaşımı ve dava geleneğinin devamlılığı açısından Türk siyasi tarihinde önemli ve anlamlı bir yeri hak etmektedir. Mevcut birikimler kullanılarak bugünkü yaşanan sıkıntıları ve sorunları de çözecek iradeye sahip olunduğu herkes tarafından bilinmektedir. Sorun çözme refleksi ile hareket eden birçok kişi ya da grup iyi niyetlerle örülü bir yolda ilerlediğini düşünse de serinkanlılıkla ve bilgece ele alınmayan çözüm çabalarının hareketi akamete uğratma ihtimali yüksektir. Bununla birlikte bazı iç ve dış unsurların Türk milliyetçiliğini ve Ülkücü Hareketi zaafa düşürmek için çeşitli tezgâhlar peşinde olabileceği düşünülmektedir. Aynı zamanda küresel dünya vatandaşlığı, uluslararası toplum veya ulus devletin sonu gibi popüler sloganlarla ve müphem söylemlerle, milliyetçiliğin insanların vicdanlarında yargılanmak istenildiği bir dönemden geçtiğimiz unutulmamalıdır.
Zaman; birleşmek, bütünleşmek ve daha güçlü olmak zamanıdır. Hacı Bektaş Veli’nin dediği gibi “Bir olmak iri olmak ve diri olmak” zamanıdır. Kişiler geçici; Türk milliyetçiliği, Ülkücü Hareket ve Milliyetçi Hareket Partisi kalıcıdır. Farklı fikirlerin ifade edilmesi ve seviyeli tartışma ortamlarının yaygınlaştırılması, ideolojik olarak derinleşmemiz ve ufkumuzun açılması açısından hepimizin ihtiyacıdır. Ancak bu tartışma ortamının kalıcı ayrılıklara ve duygusal bölünmelere yol açarak kurumlarımıza zarar vermemesi hepimizin dileği ve isteğidir. Bilinmelidir ki karanlığın en yoğun olduğu zaman, daima şafaktan hemen öncesidir. Ümitsizliğe düşmek, taşıdığımız yükün ağırlığını ve önemini hissettiğimiz sürece mümkün değildir. Türkiye ve Türk milletini aydınlık yarınların beklediği kanaatindeyiz. Medeniyetler inşa etmiş bir milletin mensupları olarak bu, bizim en temel hakkımızdır. Birleşmek, bütünleşmek ve yolumuza devam etmekten başka bir çare olmadığını bilmeliyiz.
Nihal Atsız ne güzel söylemiş:
Tasa mıdır yakarsa bir kurşun kalbimizi?
Ne çıkar süngülerle delinirse bağrımız?
Bu kurşunlar, süngüler öldüremezler bizi,
Belki diner onlarla ezelî kalp ağrımız.