Son yılların popüler kavramı küreselleşme.
Birçok anlam yüklemek mümkün bu kavrama, işimize geldiği biçimde hatta ideolojik tartışmalar yaparak… Bununla birlikte, nasıl bir anlam yüklersek yükleyelim, iletişim çağında artık dünyanın küçük bir köy hâline geldiği gerçeğini kabul etmek zorundayız.
Yukarı mahallede olan bir şeyin, aşağı mahallede duyulması için geçen süre her ne ise dünyanın bir ucunda olan bitenin diğer tarafta işitilmesi neredeyse aynı hızda. Dünyanın yeni dengeleri de işte bu bilgi akışı ve hızı üzerine inşa ediliyor. Küreselleşme kavramı son zamanlarda daha çok bilginin hızla paylaşımı anlamında kullanılır oldu. Ancak bu paylaşımın ne amaçla yapıldığı durumu biraz karışık.
Örneğin Bir CIA ajanının ortaya döktüğü Amerika Birleşik Devletleri'nin kirli çamaşırlarından ilk bakışta çıkardığımız sonuç, "Vay be bu Amerikalılar ne haltlar karıştırmış!" iken, derinlemesine bir okuma yaptığımızda, birçok ülke lideri ya da devlet adamının nasıl pisliklere bulaştığını görmekteyiz. Dünya şimdi böylesi bilgi paylaşımları ile şekillendirilmeye çalışılıyor.
Durum böyleyken milyarlarca insanın vazgeçilmezi olan futbol da küreselleşmeden nasibini almakta... Yani çıkarlar doğrultusunda bütün güzellikler de, rezillikler de anında paylaşılmakta...
Hemen her ülkede birden çok spor kanalı bulunmakta… Amerika Birleşik Devletleri dışında da bu kanallar yayınlarının büyük bölümünü futbola ayırmakta… Öncelikle izleyici ve futbol kulüplerinin yöneticileri bu araçlarla bilgi bombardımanına tutulmakta… Sonucunda da olağanüstü büyük bir piyasa oluşmakta... İtalya’nın önemli kulüplerinden Lazio’nun eski başkanlarından Sergio Cragnotti'nin vurgusu bu anlamda çarpıcı: "Üç milyar tüketicisiyle futbol, dünyanın en küresel işidir."
Bu küresel işi sadece sportif faaliyet olarak tanımlamak da doğal olarak mümkün değil. Futbol sektörünün temel amacı artık küresel anlamda para kazanmaktır. Futbol, bu sporu daha çekici hâle getirmek için teknolojik kitle iletişim araçları ile pazarlanmakta. Kitlelerin ilgisi hep taze tutulmaya çalışılmakta. Örneğin Avrupa'da ligler başlamadan bir hafta önce oyun konsolları için o sezonun yeni ürünleri eş zamanlı olarak piyasaya sürülmekte. Bu ürünler öylesine ayrıntılar içermektedir ki, profesyonel futbol insanları bile bunlar karşısında şaşkınlıklarını gizleyememektedir. Sadece bu piyasanın büyüklüğü, milyar avrolar mertebesindedir.
Durum böyle olunca şampiyonluklar, gol krallıkları, kırılacak rekorları para kazanmak için bir araç hâline gelmektedir. Artık futbolun içinde spekülatörler, borsa araçları, menajerler yer almaktadır.
Örneğin Türkiye’de futbol endüstrisinin büyüklüğü şu anda 2 milyar liranın üzerinde. En değerli kulüp Fenerbahçe... Halka açık dört kulüpten biri olan Fenerbahçe, 1 milyar 082 milyon lira değerinde. İkinci sırada Beşiktaş var. Beşiktaş'ın değeri 626 milyon lira. Üçüncü sıradaki Galatasaray'ın değeri ise 422 milyon lira. Üç büyükleri izleyen Trabzonspor oldukça geride... Onun değeri de 141 milyon lira.
Bu değerlerin yanı sıra takımlar halka açıktırlar. Yani İstanbul Menkul Kıymetler Borsasına kote olmuş durumdalar. Hisseleri alınıp satılabiliyor. Durum böyle iken yatırımcılarına para kazandırmaları ya da kaybettirmeleri mümkün... Örneğin Fenerbahçe hisse senetleri 2015 yılında %29, Beşiktaş %27’lik bir getiri sağlamış durumda. Her ikisi de yan yatırımcısını memnun etmiş. Buna karşılık Galatasaray %15’lik, Trabzonspor ise %11’lik değer kaybıyla yatırımcısını üzmüş.
Futbol üzerinden para kazanma aracı olarak kullanılmayan herhangi bir ürün neredeyse yok. Öyle ki kulüpler internet üzerindeki arama motorlarından bile para kazanmaya çalışmakta. Hatta kulüp yöneticileri öylesi hedefler koymaktalar ki "Bana bir destek gösterin dünyayı yerinden oynatayım." edasındalar.
Milyarları ekran başına ya da statlara toplayan kulüpler, daha büyük başarılar dolayısıyla para ve güç kazanmak için bir o kadar da harcamak zorundalar. Bunun için de bir başka ekonomik araç olan sponsorluk devreye girmekte.
Takımlara ya da futbolculara sponsor olan kuruluşlar bir yandan bunlara maddi destek verirken aynı zamanda kendi kurum imajlarını arttırmakta ve ticari faaliyetlerinin kamuoyu tarafından fark edilmesini sağlamaktalar. Tabii ki sponsorun elde edeceği vergi indirimi de bu işin kaymağı.
Eldeki veriler futbol için sponsorluk yapan şirketlerin satışlarının %30-40 arttığını ortaya koymakta. Ancak bu çok taraflı kazanç futbol için birçok sıkıntıyı da beraberinde getirmekte. Yapılan anlaşmalar sebebi ile maç yayın saatlerinden saha da hangi futbolcunun oynayacağına kadar birçok konu için futbol dışındaki unsurlar da söz söyleme hakkına sahip olmakta.
Futbol çok uzun zamandır bir oyun olmaktan çıktı. Çok uluslu şirketler bu oyun üzerinden milyarla kazanırken bu işin amatörlere bırakılması tabii ki mümkün görünmüyor. Yani kolej ruhu sadece bir semtin çocuklarının ütopik söylemi olarak kaldı ne yazık ki.
Kabul etsek de etmesek de futbol, zevk almak için oynanan bir oyun değil. Üzerinden büyük güç ve para kazanılan bir ürün... Çok uluslu şirketlerin ağzının suyunu akıtan bu durum için küreselleşme kavramı da bulunmaz bir nimet.
Futbola bu pencereden baktığımızda iç karartıcı bir tablo ortaya çıksa da ondan vazgeçmek bir yana her geçen gün daha da bağımlı hâle geliyoruz. Bir yanda dünya ayaklarınızın altına seriliyor, diğer yanda ruhunuzun emildiğini hissediyorsunuz. İşte böylesi kaotik bir durum...