Doç. Dr. Mehmet Akif OKUR: “YENİ BİR GÜVENLİK STRATEJİSİNE İHTİYACIMIZ VAR.”

29 Ağustos 2015 14:42 Evin GÖKTAŞ
Okunma
1866
Doç. Dr. Mehmet Akif OKUR:   “YENİ BİR GÜVENLİK STRATEJİSİNE İHTİYACIMIZ VAR.”


"PKK’YI SİLAH BIRAKMAYA MECBUR EDECEK BİR MODEL GELİŞTİRİLMEDİĞİ MÜDDETÇE SONUÇ ALINAMAZ.”

Ankara Strateji Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Akif Okur, “PKK'nin hedefinde özerklik inşa etmek istediği coğrafyada devleti felç etmek var. Etkinlik alanı giderek şehirlere doğru yayılan bir PKK var artık.” dedi.
Türkiye'nin çok geniş bir cephede PKK'ye karşı mücadele etmesi gerektiğini kaydeden Okur, “Yeni bir güvenlik stratejisine ihtiyacımız var.” dedi.
Mehmet Akif Okur, IŞİD meselesinde en büyük tehdidin içeriden gelebileceğini belirterek “İŞİD'e karşı mücadeleyi Türkiye'nin ideolojik olarak çok daha erkenden yapması gerekiyordu.” tespitinde bulundu.
Doç. Dr. Okur, “IŞİD'in devreden çıkabilmesi için, daha fazla mağduriyet üreten bu coğrafyaya çözüm üretebilecek bir siyasi vizyon ve ufkun oluşması gerekir. Radikalizmin çemberinin dışında kalmış olan geniş Sünni Arap ve Türkmenlerin kendilerini güvende hissedebilecekleri siyasi bir formülün devreye sokulması lazım.” diye konuştu.
Türkmenlerin Irak ve Suriye’deki krizin temel mağdurları olduğunu kaydeden Okur;Türkiye’den başka sığınabileceği başka bir yeri olmayan Türkmenlerin kollanması, gözetlenmesi, desteklenmesi ve güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Doç. Dr. Okur’la son günlerde yoğunluk kazanan terör olayları ve sınır ötesi hava operasyonları hakkında röportaj gerçekleştirdik.
 
- Bir bilim adamı olarak toplumda büyük bir üzüntü ve gerilime yol açan son terör olaylarınınasıl değerlendiriyorsunuz?
- Türkiye, IŞİD ve PKK gibi iki tane çok kanlı terör örgütünün tehdidi ile karşı karşıya bulunuyor. Bu tehdit, Türkiye'nin Suriye komşuluğu sebebiyle önem kazanmaktadır. Çünkü bu örgütler Türkiye'den kazandıkları elemanları Suriye'ye götürüp orada radikalleştiriyor. Bu elemanlar savaş tekniklerini öğrendikten sonra yeniden Türkiye'ye geliyor ve böylece savaşı ülkemize taşımış oluyorlar. Terör örgütlerinin Türkiye'yi hedef alması ve topraklarımızda çatışmaları çok önemli... Bu durum Türkiye'yi Suriye hattında yangının bir parçası hâline getiriyor. O yüzden Türkiye'nin gerçekçi bir şekilde bu terör tehdidine karşı güvenlik kalkanını kaldırması lazım. Türkiye'nin güvenliğini sağlamak açısından Türkiye'nin bu terör örgütleri ile ideolojik mücadelesini sürdürmesi lazım.
 
- Üstlenmemesine rağmen IŞİD, Suruç'ta neden böyle bir katliam yapma gereği duydu?
- Suruç saldırısının Aynelarap'ın yani Kobani'nin Suriye PKK'sı tarafından ele geçirilmesi ile bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Bunun üzerine Türkiye Amerika ile masaya oturdu. PKK bu pazarlığın farkında… PKK, Suriye'de bu kazanımını korumak için Türkiye'de ayaklanma ve iç isyan tehdidini gündeme getirdi. Bunun bir başka şeyle de bağlantısı var. 7 Haziran Seçimlerinde HDP %13 civarında oy aldı. PKK ve Kandil, bu oyu kendi üzerine tescil etmek istiyor. Türkiye'de bir grup insan, HDP'yi PKK'yı sivilleştirecek bir parti gibi görmek istiyordu. Ancak pratiğe bakıldığında PKK, HDP'nin aldığı bu oyu özerk Kürdistan sınırlarını çizen bir nevi ön referandum gibi algılamaya çalıştı. HDP, kendi ana omurgasını oluşturan kitlenin aslında Kandil'in bu mesajlarından rahatsız olmadığını, bu mesajla kendilerine oy veren kitlenin nezdinde meşrulaştırmaya çalıştıklarını görüyoruz.
 
- PKK, Türkiye ile ABD arasındaki uzlaşmadan rahatsız mı oldu?
- Türkiye ile ABD arasında bazı temel konularda uzlaşmalara varıldı. Bu da PKK'nın Fırat'ın batısına geçme ihtimalini ortadan kaldırıyor. Salih Müslim, “Biz gerekirse Suriye rejimi ile iş birliği yaparız. Yani YPG denilen orduyu Şam'a bağlarız.” diyor. İran Cumhurbaşkanı Ruhani'nin kendi Kürt bölgesi ile ilgili yaptığı açıklamalar var. Geçmişte PKK'nın İran'la yaptığı ilişkileri ve İran'la Türkiye arasındaki gerilimi biliyoruz. Bütün bunları yan yana koyduğumuzda PKK'nın Türkiye'ye karşı terör tehdidini artıracağını öngörüyoruz.
 
- PKK, Suriye'de önünün kesildiğini mi düşünüyor?
- Evet, İkinci bir unsur da şu: PKK, Türkiye'deki seçimler sonrasındaki konjonktürü silahla meşrulaştırmaya çalışıyor. Çok taraflılığı bir konjonktür olarak görüyor. Bu denklemin işlemeyeceğini düşünüyorum. PKK'nın ya siyaseti ya da terörü seçmesi gerekir. PKK bunların her ikisini de mevcut konjonktürde götürebileceği kanaatinde. Bu konuda ısrarcı olduğunu görüyoruz. Türkiye'nin iki terör örgütünün tehdidi altında bulunduğunu belirtmiştim. Güvenlik kalkanını geciktirdikçe Türkiye'nin yüzleşeceği tehdidin boyutları büyüyor. 2013'te bu süreç konuşulmaya başlandığında ilk günlerde söylenen şey, PKK'nın hemen Türkiye'yi terkedeceğiydi. Ama PKK Türkiye'yi terk etmedi. Üstelik örgüte Türkiye'yi terk etmiş muamelesi yapıldı. Yani örgüt Türkiye'de topluma anlatılan stratejik anlamdaki hiçbir adımı atmayarak devletten kendi söylemini bozmasını istedi. Bunun sayesinde çok geniş bir kitle üzerinde propaganda zemini buldu. PKK, Türkiye'de yaşayan Kürtlerin meşru temsilcisi gibi gösterilmeye çalışıldı. “PKK devletle anlaşırsa bu mesele çözülür.” gibi basit bir mantık işlenmeye başladı. Ama biz bunun aksi istikametinde vahim sonuçların doğduğunu görüyoruz.
 
- IŞİD ve bu örgüte karşı yürütülen mücadele ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?
- IŞİD meselesinde en büyük tehdit içeriden doğabilir. İŞİD'e karşı mücadeleyi Türkiye'nin ideolojik olarak çok daha erkenden yapması gerekiyordu. Türkiye'de belirli profildeki gençlik gruplarını hedef alan bir yapılanma var. Bu gençleri Suriye'ye çatışmaya götüren bir ağın olduğunu görüyoruz. Türkiye'nin bunu daha önceden ciddiye alması ve bu tohumların ekilmesini engellemek için aktif tutum takınması gerekiyordu. Şimdi bu güvenlik kalkanı kalkmaya başlamış gözüküyor. Ümit edelim ki Türkiye kararlı bir biçimde güvenlik ihtiyacını giderecek adımlar atmayı sürdürür.
 
- MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli de ifade ettiler. Suruç'a bu kadar genç ölüme kim ya da kimler tarafından götürüldü? Bu bir planlı hareket miydi?
- Suruç katliamı IŞİD tarafından üstlenilmedi. ABD Devlet Başkanı Obama, iki olayla ilgili olarak Türkiye'ye taziye mesajı gönderdi. Birisi Suruç, diğeri Ceylânpınar'da öldürülen iki polisle ilgili… Suruç saldırısı önümüzdeki günlerde çok tartışılacak. Bununla ilgili somut şeyler söyleyebilmemiz için,  orada yapılan kriminal incelemeler var canlı bombanın niteliğine ilişkin olarak. Bu olayın tek başına bir failin mi yoksa bir örgütün işi mi olduğuna dair bulgu ve belgeler değerlendirilmeli. IŞİD'in saldırıyı üstlenmemesi önemli bir faktör ama bu tür terör örgütlerinin şaşırtma, kafa karıştırma gibi amaçlarla üstlenmediğini biliyoruz. Tek başına şuna dayanarak şudur veya budur demek söz konusu değildir.
 
- PKK - IŞİD ilişkisi ile ilgili bir analiz yapar mısınız?
- PKK, IŞİD'İ Türkiye'de meşru bir silahlı gücü bulundurmak arzusu ile kullanmaya çalıştı. IŞİD tehdidi Türkiye içinde vardır. Türkiye IŞİD'e karşı mücadele etmektedir. PKK, buralarda kendi silahlı gücünü sağlaması gerektiğini halka inandırmaya çalışıyor. Bu dünyaya anlatılacak bir proje olarak ele alındı. Bütün bunlar, PKK'nın silah bırakmamaya ve silahı da Türkiye'ye kabul ettirmenin bir yol ve yöntemini aramaya çalıştığını gösteriyor. Sivil siyasetteki unsurları bu silahı meşrulaştırmak için bir aparat olarak görüyor. IŞİD Türkiye için önemli bir tehdit. Demirtaş geçen Haziran ayında Lübnan Hizbullah’ının televizyonuna çıkarak Hizbullah'la ilgili övücü açıklamalarda bulundu. PKK da Lübnan Hizbullah'ını model almaya çalışıyor. Hizbullah lideri Nasrallah da PKK, PYD, YPG ve KCK ile ilgili olumlu ve övücü açıklamalarda bulundu.
 
- PKK terörü son zamanlarda yeniden ivme kazanmaya başladı. En son Muş'un Malazgirt İlçe Komutanı Albay Arslan Kulaksız şehit edildi.
- Bunu yapanların IŞİD'den ne farkı var? Bu topraklarda bir Anadolu mayası var. Bir kültürümüz var. Bu toprakların husumetinin bile bir töresi var. Bir insanı eş ve çocuklarının gözü önünde katletmek, bu topraklardaki Anadolu mayasının kabul edeceği bir şey değildir. Bu topraklarda yaşayan ve Anadolu mayasından nasibini alan hiçbir Kürt vatandaşının, eşi ve çocuklarının gözü önünde katledilmesini onaylayacağını düşünmüyorum. Biz PKK terörüne ve vahşetine itiraz ediyoruz. Toplumun hafızası silinmiş gibi görüyor. Biz geçmişte PKK'nin vahşeti ile çok karşılaştık. Bir terör örgütünü hafife almak, bir sivil toplum örgütü ve demokratik kitle örgütü gibi göstermeye çalışmak Türkiye için çok ciddi bir güvenlik zaafı oluşturur.
 
- Sizce devlet bu iki terör örgüte karşı daha etkili olarak ne şekilde mücadele etmeli?
- Devletin terör örgütlerine karşı en etkili gücünü göstermesi gerekir. “Türkiye'de isyan olur mu?” deniliyor. Bunun belli şartları var. İsyan olabilmesi için bir genel sebebin olması gerekir. Bir kısım insanların etnik kökenlerinden dolayı itilip kakılması lazım. Türkiye'ye baktığımızda böyle bir fotoğrafı görmüyoruz. İkincisi örgütlü bir yapının insanları tahrik ederek sokağa çıkarması lazım. Bu örgütlü yapıya izin verip vermemek sizin elinizde... Eğer buna izin verirseniz gerçek bir ayaklanma için sebep olmamasına rağmen, bir kısım insanların peşlerine takılıp bir şeyler yapabilirler. Bu yüzden Türkiye 3 yıl boyunca, örgütlü yapısının kendi kendine çözülmesini bekledi PKK'nın. Bu yalnızca tartışmayla da çözülmüyor. Tam tersine ideolojik motivasyon arlığını sürdürüyor. O zaman yapılması gereken şey bunu çözecek bir kısım adımları atmak.
 
- Yapılan sınır ötesi operasyonların hukuki çerçevesi nedir? Bu operasyonlar uluslararası hukuka uygun mu sizce?
- F-16'ların Suriye'ye girişinden bahsediyoruz. Türkiye bu operasyonun uluslararası hukukla ilgili meşruiyet zeminini nereye yaslayabilir? Bu açıdan baktığımızda karşımıza 14 Ağustos 2014'te BM Güvenlik Konseyinin aldığı 2170 sayılı Karar çıkıyor. Uluslararası hukukta meşru biçimde güç kullanabilmek için BM Güvenlik Konseyinin yetkilendirilmesi lazım. Söz konusu Karar IŞİD ve el- Kaide ile bağlantılı el- Nusra Cephesi gibi diğer terör örgütlerine yönelik olarak alınmış olan bir Karar’dır. Bu Karar bütün ülkelere bir çağrı yapıyor. Diyor ki, "Terör örgütlerinin üyelerini yakalayın, hâkim önüne çıkarın, yabancı savaşçıların akışını engelleyin." Bu anlamda Türkiye'nin Suriye sınırında yapmış olduğu düzenlemeler, Güvenlik Konseyinin Karar’ına uygun anlamına geliyor. Bu Karar’ın bir önemli boyutu var. Terörist eylemler tarafından üye ülkeler tahrik edildiğinde, uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerini dikkate alarak ellerinde bulunan tüm imkânlarla bunu önlemek için harekete geçebilirler. Türkiye Suruç'ta IŞİD kaynaklı çok büyük bir terörist saldırı ile yüzleşti. Yine aynı şekilde sınırımızdan açılan ateş sonucu şehidimiz var. Dolayısıyla bu saldırı fiilleri 2170 sayılı Karar’daki ilgili maddeyi Türkiye açısından harekete geçiriyor. Meşruiyet zemini oluşturuyor. Zaten uluslararası koalisyon oluşturuldu. Ağustos 2014'teki Karar’ın ardından. Koalisyonun içinde Türkiye gibi doğrudan terörist bir saldırıya maruz kalmamış ülkeler bile bu operasyona katkı sağlamakta önce onların uçakları şu anda Suriye ve Irak semalarında uçuyorlar.
 
- Şimdi Türkiye bu koalisyonun bir parçası hâline mi geldi?
- Türkiye bu koalisyonun bir parçasıydı ancak koalisyona katılımını sınırlı tutuyordu. Bizim ABD ile yaptığımız pazarlığın çerçevesi ve Güvenlik Konseyi tarafından çizilen ve ABD'nin liderlik yaparak oluşturduğu koalisyonun içindeki yeriydi. Koalisyona hangi düzeyde katılacağı ile ilgiliydi. Türkiye kendi güvenlik değerlendirmesini yaptı. IŞİD saldırıları ve artan PKK tehdidi ve BM Güvenlik Konseyi ile ilgili çözülen sorunlar ve diğer bir kısım diplomatik değerlendirmeleri yaparak şu anda bu koalisyon içindeki ölçeğini büyütmüş vaziyette. Bu çerçevede Türk F-16'ları IŞİD mevzilerine yönelik saldırılarını sürdürüyor. O yüzden bir BM Güvenlik Konseyi kararı olduğunu, maruz kaldığı bu tür saldırılar karşısında Türkiye açısından meşruiyet getirdiğini hatırlamalıyız. Türkiye'nin meşru müdafaa yaptığını bu durumda hatırlamalıyız. Zincirin bir halkası olarak geniş bir uluslararası koalisyonda IŞİD'e karşı bu mücadeleyi aktif biçimde götürmeye başladığını görüyoruz. Ancak sadece ABD’nin hava saldırıları ile IŞİD’in bitirilmesi mümkün değildir.
 
- Koalisyon güçleri dediğimiz çatı kaç ülkeden oluşuyor?
- Bugün Suriye hava sahasında ABD'yi, Kanada'yı, İngiltere'yi, Fas'ı, Ürdün'ü, Suudi Arabistan'ı, Birleşik Arap Emirlikleri'ni, Körfez ülkelerini ve Türkiye'yi görüyoruz. Koalisyon çatısı altında IŞİD hedeflerine yönelik olarak saldırıda bulunan ülkeler bunlar. Koalisyon hava sahasında Esad rejimine karşı ABD'nin, doğrudan Suriye hükûmetinden izin almaksızın operasyon yürütüleceği söylendi. Ancak yine sızan bilgilere göre bu uçakların uçuşu, koordinatları vs.si, bir mekanizma oluşturulmuş durumda. Türkiye'nin Suriye'deki operasyonu da bunun bir parçası olarak devam ettiğini düşünüyorum. Bu iş aynı zamanda hedeflerin tespitini belirleyen bir mekanizma… Dolayısıyla koalisyonla birlikte hareket ettiği andan itibaren bir istihbarat havuzu da Türkiye'ye açılmış oluyor. Hedeflerin tespit edilmesi önemli… Gerekli bir teknolojik alt yapı ve istihbarat lazım... Türkiye'de elbette bu yetenekler var ama koalisyonun yetenekleri daha geniş. Bu çerçevede bir hareketin yürüdüğünü düşünüyorum. Bu noktada daha ileriki safhalarda karşımıza çıkacak bir mesele var.
 
- IŞİD bulunduğu bölgeden geri çekildiğinde nasıl bir tablo ortaya çıkabilir?
- Türkiye'nin artan baskısı ile IŞİD sınırlarımızdan geri çekilmeye başladığında, burada bir boşluk doğacak. Bu boşluğu, Türkiye'ye Suriye'deki müdahaleye sevk eden sebepler arasında bir Suriye PKK'sı olarak nitelediğimiz PYD'nin Fırat'ın batısına geçme temayülü olduğunu biliyoruz. Burada bir boşluğun olmaması lazım... Koalisyonun, Türkiye'nin meşru ve makul gördüğü unsurların bu boşluğu doldurması gerekiyor. O yüzden konuşulan uçuşa yasak bölge, güvenlikli bölge vs. gibi yapılan mutabakatın diğer hususları da önemli. Çünkü biz IŞİD'in bundan sonra nasıl bir tepki vereceğini bilmiyoruz. Bu tepkilerden biri daha meydan okumacı ve çatışmacı olabilir ama karşısındaki güç çok büyük.
 
- IŞİD'e karşı Suriye derinliklerinde bir kara harekâtı söz konusu olabilir mi?
- Mutlaka olması lazım... Açık arazide taarruz ettiği zaman Türkiye'nin konvansiyonel yetenekleri tartışmasız olarak çok daha üstün. O yüzden ne şekilde bir çatışmayı göze alacağını henüz bilmiyoruz. Eğer bir çekilme başlarsa burada bir boşluk doğacaktır. O boşluğu hızlı bir biçimde ikame edecek unsurlar üzerinde bu safhada çok titizlikle durulması gerekir. Özgür Suriye Ordusu ikame edilmelidir. Bunlar bizim düşüncelerimiz ama tabii olaylar çok hızlı şekilde ilerleyebilir. Birtakım yedek unsurların hazır tutulması lazım. Yapılan açıklamalardan burada birtakım mülteci kamplarının da oluşacağı anlaşılıyor. Bunların güvenliğini sağlamak meşru sebep olacaktır. Bunun sonucu olarak Türkiye'nin birtakım güçleri o bölgede bulunabilir.
 
- ABD ile yapılan mutabakatın bütün boyutlarını biliyor muyuz?
- Henüz bilmiyoruz. Fakat Amerikalılar açıklamalarında özellikle Suriye PKK'sı ile olan iş birliği yüzünden eleştiriler yöneltilen ABD'nin İran'la ilgili yapılan nükleer anlaşmasını değerlendirdi. İran'ın önünde yeni bir başlangıç yapma şansı var. Nükleer anlaşma ile, Batı ile arasında yaşanan en önemli problemi halletmiş oldu. Yaptırımların kalkacağı bir sürece girildi. Bunun anlamı İran'ın doğal kaynaklarını önümüzdeki dönemde daha rahat işleteceği, pazarlayacağı, satacağı gelirini artıracağı. İran, Orta Doğu'da birçok örgütü destekliyor. Birçok çatışmanın içerisinde yer alıyor. Ekonomik gücü ve imkânları artan bir İran, çatışmalar içindeki aktif tutum ve tavrını sürdürecek. Suriye meselesinin halli yönünde hayli o önemli adımlar atmaya çalışan bir İran'ı bu tavrını sürdürürse beraberinde birçok meseleyi de halletmiş olur. Biz ümit ediyoruz ki geçmişteki alışkanlıklarını tekrarlamasın.
 
- Size göre Rusya IŞİD konusunda nasıl bir politika izliyor?
- Rusya da IŞİD meselesinde ciddi kaygı duyan ülkeler arasında yer alıyor. Özellikle Kafkasya'daki unsurların hareketlenebileceğini değerlendiriyor. O bölgeden kendisine karşı bir cephenin açılabileceğini düşünüyor. Rusya IŞİD’i bir güvenlik tehdidi olarak görüyor. O sebepleIŞİD'i zayıflatacak olan hamlelere destek veriyor ve koalisyonun bir parçası durumunda bulunuyor. Fakat Beşar Esad'la ilgili koyduğu çizgiyi koruyor. Bir de Suriye'deki iç savaşın kendi doğası var. Rejim savaş uzadıkça kaynaklarını tüketiyor. Artık belirli alanlarda rejim muhalifleri üstünlük sağlamaya başlıyor. İç savaşların bir uzlaşma ile sona ermesi için tarafların 4-5 yıl süreyle güçlerini harcaması süreci, belirli bir limite giriyor.
 
- Devam eden bu sınır ötesi operasyonları nasıl değerlendiriyorsunuz?
- PKK Türkiye'de bulunan unsurları ile saldırılarını artırmaya çalışacak. Ancak Türkiye çok güçlü bir ülke... PKK'nın ne yapmaya çalıştığına ilişkin elimizde öteden beri birikmiş olan belge ve bilgiler var. Üst düzey güvenlik tedbirleri ile bu örgütün yapmaya çalıştığı saldırıların bertaraf edilebileceğini düşünüyorum. Türkiye tahammül edemeyeceği bir noktaya geldi. Şöyle bir hafızamızı yoklayalım. Geçtiğimiz 3 yıl boyunca çatışmasızlık siyaseti izlendi. Terör örgütü bugün yer altından tüneller kazarak konvansiyonel orduya karşı mücadele etmeye başladı. Büyük şehirlerde kendisine özgü infaz timleri oluşturmaya başladı. Dolayısıyla örgütlenmesini çeşitlendirmeye ve sofistike hâle getirmeye başladı. Bırakın silah bırakmayı tam tersine elinde bulunan ağır silah envanterini artırırken şehirlerde şehir savaşı vermeye hazırlanmaya başladı. Örgütün arka arkaya attığı adımlara bakıldığında bir yerden bakılarak dur denilmesi gerekiyordu. Son saldırılarıyla kendi çizgisinde ne kadar kararlı olduğunu gösterdi.
 
- Bu çizginin ne olduğunu değerlendirir misiniz?
- Bu çizgi nedir diye bakıldığında, Orta Doğu'da bir model var. Lübnan Hizbullah’ının geliştirdiği bir model. Hem Lübnan'da siyasi parti olarak parlamentoda temsil ediliyor hem de askerî gücü var ve tescil ettirmiş durumda. Devletin bir sürü işlevini kendi örgütü aracılığıyla gerçekleştiriyor. PKK hareketinde bir Hizbullah merakı doğmaya başladı. Güneydoğuda örgüt ne yapıyor diye baktığımızda, kurulan KCK mahkemeleri, sivillerin silahlandırılması için yapılan çağrı ve şu anda yapılan uygulamalarla devleti kamu görevlerini ifa edemez hâle getirmeye çalışan bir terör stratejisi uyguluyor. Görev başına giden kamu görevlilerini infaz ediyor, kaçırıyor. Daha önceden de ifade ettiğim gibi IŞİD bahane edilerek silahlanıyor. Dolayısıyla PKK, Türkiye'nin karşısında hiç de silah bırakmaya niyetli görünmüyor. Tam tersine elindeki silahı da Türkiye'ye kabul ettirmeye çalışıyor. Demokratik bir seçim yapıyorsunuz, Kandil'den bir açıklama geliyor. Demokratik olmayan aktörlere karşı demokratik meşruiyetle yapılan politikalar sonuç vermedi. Bu gerçekliği görmeliyiz.
 
- Sınırötesi hava operasyonu kapsamına Kandil de alındı. Bu ne anlama geliyor?
- Kandil de operasyonun hedefleri arasında yer aldı. Hükûmet çözüm sürecinin önündeki en büyük engel olarak Kandil'i görüyor. Kandil'in çizgisinin Öcalan ve HDP'den farklı olduğunu düşünüyor. Son dönemdeki hareketliliğin de Kandil merkezli olduğunu düşünüyor. Her hâlukârda Kandil hedef hâline geldi. Onun için bu harekât yapıldı. PKK Soğuk Savaş yıllarında kurulmuş olan Stalinist bir örgüttür. Bu örgüt hiçbir zaman silah bırakmayı düşünmedi. HDP'nin önünde çok ciddi bir fırsat var. Başarısını bu çözüm sürecine borçlu. Türkiye PKK terörü nedeniyle sarsılıyor. Kandil’le organik bağ içinde olan kesim değil de barış söylemi içinde olup partinin içinde yer alan kesimin tavır koyması gerekir. Şimdiye kadarki çizgisine bakıldığında HDP genelde Kandil çizgisinin dışına çok fazla çıkmayan ve onunla asla karşı karşıya gelmeyi düşünmeyen bir siyaset izledi. Dünya üzerinde muhtelif başka süreçler işledi terörle ilgili. Terör örgütlerinin silah bırakmaları ile ilgili olarak ve Türkiye'de bu örgütler baz alınarak çok tartışmalar yapıldı. Fakat şuna çok dikkat edilmesi lazım... Benzerlikler kadar farklılıklar da çok önemlidir.
 
- Sizce çözüm süreci artık bitti mi veya bitmedi ise bundan sonra nasıl ilerleyecek?
- Bu sürecin işlemesi için silah tutan tarafın silahını bırakma niyetinde olması lazım. Biz de bu hiç yoktu. Şartlar oluşmadan süreç başlatıldı. Hızlandırılmış tren modeliyle süreç ilerledi. Şartlar oluşmamasına rağmen silah bırakacağı varsayılan örgüt Türkiye'nin baskısını üzerinden attıktan sonra hem Suriye'de önemli kazanımlar elde etti ve Suriye'de PYD saflarında savaşan önemli bir topluluk oluştu. Ayrıca, Irak'ta da bir kanton kurma girişiminin olduğunu biliyoruz. Bir sürecin yürüyebilmesi için asgari şart iki tarafın bunu istiyor olması gerekir. Benim kanaatim, silahı elinde tutan taraf başından itibaren silahı bırakma niyetinde hiç olmadı. Örgütü silah bırakma mecburiyetinde bırakacak bir model geliştirilmediği müddetçe bir sonuç alınamayacağını düşünüyorum.
 
- Bölge ateş çemberi içerisinde bulunuyor. Türkiye de bu ateş çemberine dâhil mi oldu böylece?
- Yakın tarihimizin en zorlu dönemlerinden birine girdiğimizi düşünüyorum. Biz uzun zamandan beri dünyanın en tehlikeli ve en riskli bölgesinde iki ülkenin komşusuyduk. Sonra yavaş yavaş bu bölgedeki ateş Türkiye'ye sıçramaya başladı. Suriye ve Irak'ta çatışan güçler, Türkiye'de palazlanmaya başladılar ve sonra bu örgütler birbirleri ile savaşmaya başladılar. Daha sonrakendilerinin yaşadığı çatışmayı Türkiye'ye transfer etmeye başladılar. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye güvenlik kalkanını kaldırmak mecburiyetinde kaldı. Daha fazla beklemenin maliyeti katlanarak devam edecekti. O yüzden bir yerden başlanması gerekiyordu. Bu zorlu sürece başladık. Güvenlik kalkanını kaldırdığımız için bu zorlu süreç olmayacak. Kaldırmasaydık daha zorlu bir süreç yaşayacaktık. O yüzden zikzak çizmeden akıllı ve rasyonel bir biçimde karşımızda riskleri iyi analiz ederek ilerlememiz gerekiyor.
 
- PKK'nın son denemde yaptığı eylemlere karşı gereken cevaplar veriliyor mu?
- Bir kere PKK'nın son dönemde yaptığı eylemlerle bizim verdiğimiz cevap aslında iki ayrı açıdan değerlendirilebilir. PKK klasik dönem itibarıyla baktığımızda kırlarda örgütlenen ve gerilla tipi şiddet uygulayan bir örgüt... Ancak son dönemde PKK'nın ortaya koyduğu şiddet hareketlerinin şehirlere kaydığını görüyoruz. Orta Doğu'daki örgütlerin en büyük özelliği gereği birbirleri ile sürekli olarak çatışıp yeni taktik ve stratejiler geliştiriyorlar. PKK'nın buna kendini adapte etmeye başladığını görüyoruz. PKK'nin hedefinde özerklik inşa etmek istediği coğrafyada devleti felç etmek var. Buna karşı Türkiye klasik bir cevap verdi. F-16'larla Kandil bombalanmaya başlandı. Ancak örgütün başka birtakım eylemlerine karşı da hazırlıklı olmamız lazım. Bu PKK'nın değişen bir sosyolojisinin bir ürünü... Etkinlik alanı giderek şehirlere doğru yayılan bir PKK var artık. O açıdan yeni bir güvenlik stratejisine ihtiyacımız var. Yeni söylemlere ihtiyacımız var ayrıca. Biz geçtiğimiz dönemde PKK hareketinin söylemini pek tartışmadan kabul ettik. Yeni bir kamuoyu oluştu.
 
- Türkiye'nin terör örgütlerine karşı tüm gücü ile mücadele ettiğini söyleyebilir miyiz?
- Bizim alışkanlık hâline getirdiğimiz bir takım söylem ve tanımlamalar var. Bunların PKK'nın işine çok fazla yaradığını fark etmeye başladık. PKK'nın birtakım söylemlerinin daha geniş kitlelerde etki yaptığını gördük. Türkiye'nin çok geniş bir cephede PKK'ye karşı mücadele etmesi gerekiyor. Birçok riski barındıran bir sürece girmiş bulunuyoruz. Ama bunların hiçbiri çözümsüz değil. Yeni çok zorlu bir döneme gerdik. Coğrafyamız çok zorlu bir coğrafya. Yüz yüze olduğumuz tehditler çok zorlu tehditler. Ancak Türkiye bu tehditlerin üstesinden gelebilecek güç, kudret ve imkâna iyi niyete sahip bulunmaktadır. Bu coğrafyada başı her derde düşenin kapımızı çaldığı bir ülkeyiz.  Sorunlarımızı iyi niyetle çözmeliyiz. Ama aynı zamanda kuvvetle ve kudretli olduğumuzu da göstermek mecburiyetindeyiz.
 
- Sizce IŞİD belasından nasıl kurtulmak için neler yapılmalı?
IŞİD terörü söz konusu olduğunda Türkiye'nin uluslararası koalisyona katacağı en büyük gücü bu yumuşak gücü. Diyarbakır askerî havaalanının kullanılması vs. gibi… Bunların hepsi çok önemli. IŞİD'le ilgili olarak Orta Doğu'da Suriye ve Irak'ta geniş bir mağduriyet coğrafyası doğdu. Özellikle Sünni Arapların yaşadığı bölge yakın tarihin en büyük mağduriyet coğrafyalarından biri oldu. IŞİD'in devreden çıkabilmesi için, daha fazla mağduriyet üreten bu coğrafyaya çözüm üretebilecek bir siyasi vizyon ve ufkun oluşması gerekir.Radikalizmin çemberinin dışında kalmış olan geniş Sünni Arap ve Türkmenlerin kendilerini güvende hissedebilecekleri siyasi bir formülün devreye sokulması lazım.
Türkiye'nin örgüte karşı ideolojik söylem geliştirmesi lazım… Türkiye, anahtar niteliğinde bir ülke... Irak ve Suriye'de Sünni Araplarla ilişkisi var.  Bunların radikalleşmeyen kesimi Türkiye'ye sempati duyuyor. Siyasi bir stratejiye de ihtiyaç var. Bunun askerî strateji ile bütünleşen boyutları var. Suriye PKK'sına atfedilen pek çok şey olmakla beraber IŞİD'e karşı kalıcı bir zafer söz konusu olduğunda bu örgütün var olan tüm özellikleri dezavantaja dönüşüyor. Önümüzdeki dönemde ümit ederim ki Orta Doğu'daki bu kalıcı sorunların çözülmesini kolaylaştıracak bir biçimde Türkiye girmiş olduğu bu mücadelen başarı ile çıkabilir.