Hollanda Türk Federasyonu Genel Başkanı Murat Gedik, yurt dışındaki Türklerle ilgili hükûmetin yanlış politika takip ettiğini ifade ederek uygulanan politikalarda şu anda yandaşlığın hâkim durumda olduğunu, Türkiye'deki partizanca politikalar ve kara propagandanın yurt dışında da devam ettiğini belirtti.
Gedik, "Biz Hollanda'da yaşayan Türkler olarak 7 Haziran seçimlerine çok önem veriyoruz. Ancak adaletsiz bir seçime gidiliyor. AKP hükûmeti devletin çivisini çıkardı. Bu seçimin artık son viraj olduğu düşüncesi ile hareket ediyoruz." diye konuştu.
Aynı zamanda dergimizin yazarı olan Gedik, en son kaleme aldığı “Türk’e ve Özelde Avrupa Türk’üne Genel Bir Bakış” isimli eseri ile hem Türkiye’de hem de Avrupa’da geniş kitleler tarafından tanınma imkânı elde etti.
Gurbetçilerimizin 1964 yılında yapılan Ankara Anlaşması ile işçi olarak çeşitli Avrupa ülkelerine gittiğini hatırlatan Yazar Gedik, şu anda dördüncü nesli oluşturan gurbetçilerimizin bu yarım asır içerisinde yaşadığı sorunlar ve şu andaki genel durumla ilgili sorularımızı cevaplandırdı.
Murat Gedik, “Hollanda’da bulunan dördüncü nesilde bir yozlaşma söz konusu. Türk toplumu bilinçsiz bir şekilde yaşıyor ve giderek yozlaşıyor. Özellikle bazı ailelerin Türkçe yerine Hollandaca konuşmaları sıkıntı verebilecek seviyede.” görüşüne yer verdi.
- Önce sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
17 Nisan 1973 tarihinde Hollanda'nın Nijmegen şehrinde dünyaya geldim. Hogeschool van Arnhem en Nijmegen'de işletme ekonomisi lisans eğitimini bitirdim. Nyenrode Business Universiteit’te yüksek lisansımı tamamladım. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında görevlerde bulundum. Nijmegen Türk Kültür Merkezinin kuruculuğunu, sekreterliğini ve başkanlığını yaptım. Yaklaşık 15 sene Hollanda Türk Federasyonunun değişik kademelerinde görev aldım. 19 Mayıs 2012 tarihinde gerçekleşen büyük kurultay ile Hollanda Türk Federasyonu Genel Başkanlığına seçildim. Hâlen bu görevi sürdürmekteyim. Değişik basın yayın organlarında yazılarım yayımlandı. Hâlen özel bir şirkette mali işletmeci olarak çalışmaktayım. Yaklaşık 9 senedir Türk Federasyonda aktif biçimde görev yapmaktayım. Son 3 senedir genel başkanlık ondan önce de 6 sene genel sekreterlik görevini yürüttüm. Evliyim ve 4 çocuk babasıyım.
- Hollanda'daki Türklerin genel durumu hakkında bir değerlendirme yapar mısınız?
Hollanda'nın 17 milyona yakın genel nüfusu var. Bunun 450 binini kökü Türkiye'de olan insanlarımız oluşturuyor. Çünkü dört nesle yaklaştık. Yabancı kökenli olarak birinci sıradayız. Buna sayıca Faslılar da yavaş yavaş yaklaşmaya başladı. Türk insanının geneline baktığımızda hâlen bir ikilem mevcut… Dördüncü nesilde olmasına rağmen... Türk’üz ve Batı Hristiyan kültürünün etkisinden dolayı zaman zaman zorluklar yaşanıyor. Genel manada her mevkide görev alanlarımız var. Hollanda Meclisine baktığımızda şu anda 7 tane Türk milletvekili, Senatoya baktığımızda da 7 Türk var. Yerel yönetimlerde insanlarımız uzun zamandır var. Türk insanı genelde sivil toplum kuruluşları tarafından temsil ediliyor. Kültürel, dinî ve siyasal ağırlıklı her türlü kuruluş mevcut... Bizler Türk Federasyonunu temsil ediyoruz. Şu anda 25'e yakın binalı yani kapısı açık olan teşkilatımız var. Bunun dışında onlarca oba teşkilatımız var. Genel anlamda insanımıza baktığımızda neslimizde hâlen daha düşük seviyede bir eğitim düzeyi gözükmekte maalesef. Şu an üniversitede okuyan Türklerin sayısı %2'yi bulmuyor bile. İmkânlar olmasına rağmen bir türlü bunu aşamadık. Örneğin ben ikinci nesli temsil ediyorum. Bizim zamanımızda örnek alacağımız hiç kimse yoktu. Biz kendi yolumuzu çizdik. Tabii bunu birinci nesli suçlamak anlamında söylemiyorum. İmkânlar öyle idi. Henüz Anadolu'da yaşadığı toprağına tam anlamıyla entegre olmamış iken, tutup bu insanı Batı’ya gönderiyorsunuz. Çünkü oraya gelen insanımız daha köyünden bile çıkmamıştı. Bunları göz önünde bulundurmak lazım. Türklerin örnek aldıkları insan sayısı maalesef hâlen daha çok az. Elbette ki üniversiteli arkadaşların kuruluşları da var. Ama %2'ye baktığınızda bu sayı çok düşük.
- Türk Federasyonu olarak eğitim düzeyi ve kalitesinin yükseltilmesi için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Bu konularda neler yapabiliriz diye çalışmaktayız. Türk Federasyonumuza baktığımızda 40 yıl gibi bir geçmişi olan bir kuruluş. Türk insanının oraya geldiği andan itibaren var olan bir kuruluş. Tabii ki bu zaman içerisinde kendisini geliştirdi ve büyüttü. O zamanlar bir yeri bile yok iken şu anda 25 tane binalı teşkilatımız bulunuyor Hollanda çapında. Bu çok büyük bir rakam... Türk Federasyon, Hollanda'da ayakta kalmış ender teşkilatlardandır. Çünkü biz maddi olarak ne Türkiye'den ne de Hollanda'dan bir katkı almadık. Türkiye'den belirli kaynaklardan katkı alanlar veya Hollanda Devleti’nden alanların önü kesilince teşkilatları da bitti. Biz bir kitle teşkilatı ve vatandaşa yönelik bir hareket olduğumuz için ayakta kalmamız onlara nazaran daha kolay oldu. Genelde kültürel ağırlıklı faaliyetlerde bulunuyoruz. Türk kültürü ve dilinin unutulmaması için mücadele ediyoruz. Özellikle 2014 yılını biz "Türkçe Yılı" olarak adlandırmıştık. 8-18 yaş arasındaki gençlerimize Türkçe dersi vermek kaydıyla bir kaynak bulmuştuk. Bu bizim için çok önemli bir çalışma idi. Çünkü dilin olmadığı yerde insanımızın da kültürünün de yok olacağı bilincindeyiz. Onun için bu tür çalışmalara çok önem veriyoruz. Konferans, panel ve seminerler şeklinde bilgilendirici, eğitici çalışmalarımız aralıksız devam ediyor. Federasyonumuzda kadın kolları, üniversite masası, gençlik kolları gibi birimlerimiz mevcut. İnşallah en yakın zamanda “Türk Dünyası Masası”nı kurmak üzereyiz.
- Bu birimi kurmanızdaki amaç nedir?
Çünkü biz aynı zamanda Avrupa'da yaşayan Türk insanının Avrupa Türk’ü olduğunu benimsiyoruz. Türk dünyasının bir parçası olarak görüyoruz. Coğrafi açıdan çok milletin dağılımına bakıyoruz. Türk milleti Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar yayılmıştır ve bugün artık bu setler aşılmıştır. Avrupa Türk’ünü unutmamak lazım… Özellikle Adriyatik sınırını batıya doğru kaydırmamız gerekiyor. Türk Federasyon olarak bunun üzerinde özellikle duruyoruz. Türk toplumunun artık orada kalıcıdır ve mümkün olduğu kadar barış içinde kendi kültürünü yaşamaya yaşarken içinde bulunduğu topluma her konuda hizmet götürmeye çalışmaktadır. İçinde bulunduğu toplumda uyum içerisinde, asimilasyona karşı mücadele etmektedir. Çünkü orada çok önemli bir konudur bu. Avrupalı yöneticiler Türklerin uyum sağlayamadığını ileri sürüyor. Hâlbuki onların kastettiği uyum değil, asimilasyondur. Erime ve eritme politikasıdır. Buna karşı mücadele veriliyor. Zannediyorum bu konuda başarılı olduk. Ancak eksik olduğumuz taraflar da vardır elbette. Öz eleştiriden kaçmanın hiçbir anlamı yok. İmkânları dâhilinde Federasyonumuz faaliyetlerini yürütmektedir. Kültür ve eğitimin yanında sportif faaliyetler de yapıyoruz. Faaliyetlerimiz çok geniş kapsamlı devam ediyor.
- Siz Hollanda'da ikinci nesil olduğunuzu belirttiniz. Birinci nesilden başlayarak özetle dördüncü nesle kadar bu nesiller ne gibi sorunlar yaşadılar ve şu andaki durum nedir?
İlk giden Türkler, yani bizim anne ve babalarımız Türkiye'de gerekli uyumu sağlayamamışlardı. Genelde eğitim düzeyi düşük olan bu insanlar Avrupa'ya çıktığında çok zor şartlar altında yaşamışlar. Hollanda ile Türkiye arasında 1964 yılında yapılan bir Ankara Antlaşması var. Bu anlaşma ile birlikte bizim Türk insanı hukuki, yani yasal yollardan oraya yerleşmeye başladı. Türk insanımızın orada 450 bini bulmasında belirli aşamalar vardır. Birincisi, Ankara Anlaşması ile yapılan göçtür ve bu en büyük göçtür. İkincisi, 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi'nin sonucu olarak belirli sayıdaki insanımızın oraya siyasi amaçla gitmesi olmuştur. Türk Federasyon da bundan büyük darbe almıştır. Üçüncüsü, Hollanda'ya aile birleşimi ile gidenlerdir. Türkiye'den evlenip eşlerini Hollanda'ya götürme olayıdır. Gidenler üç ana kaynaklı olmuştur. Şimdi bu üç kaynağın üçü de kapatıldı. Bu açıdan baktığımızda birinci nesil çok büyük zorluklar yaşamıştır. Çok ağlanacak durumlar yaşamışlar. Örneğin; dil yok, el kol ve göz hareketleri ile günde 12, 13, 14 saat zor şartlarda çalışma söz konusu. Evden işe, işten eve, yanlarında eşleri yok, sosyal bir hayatları yok. Eşlerini götürme 1977-1978'den sonra gerçekleşmeye başladı. Dil konusunda muazzam zorluklar yaşandı. Bayramlarda namaz kılacak yerlerinin olmadığından dolayı, bayram namazı için 100 kilometre yol gidenler oldu. İmam yok, namaz kılınacak yer yok. Namazlarını kilise köşelerinde kıldılar. Tüm bunlar roman ve filmlere konu oldu.
- Bu sorunların şimdi tamamen aşıldığını söyleyebilir miyiz?
Şimdi tüm bu sorunlar artık aşıldı. Bana göre en büyük sorun, Anadolu'da tam olarak uyum sağlayamayan insanların tamamen ayrı bir kültürün içine girmesi olayı idi. Birinci nesle baktığımızda Anadolu'dan nasıl çıktılarsa hâlen aynı durumda duruyorlar. Hem Türkçesi gelişmemiş hem de bulundukları ülkenin dilini öğrenmemişler. Hâlen daha Türkiye'den giderken birlikte götürdükleri kültürle kalmışlar. Örneğin birinci nesilden birisini, çıkmış olduğu köye götürün aradaki farkı göreceksiniz. Hollanda'da giden insan gelişmemiş ama o insanın burada bulunan köyündeki insan ise gelişmiştir. Bu sosyolojik açıdan çok doğal olan bir şey... Bir de korku oluşmuş. "O topluma girersem benliğimi kaybeder miyim?" diye. Bu sıkıntılar hep yaşanmış. İkinci nesle geldiğinizde bana sorarsanız en büyük zorluğu aslında bunlar yaşadı. Çünkü birinci nesilde gitme ve dönme olayı vardı. O umutla yaşadılar ve aradan 40 yıl geçmiş hâlen daha o umudu yaşıyorlar. İkinci nesil, yani orada doğan çocuklar olarak önümüzde hiçbir örnek olacak insan yoktu. Elimizden tutan hiç olmadı. Ailem eğitimi bilmezdi ama beni hep teşvik ederdi. Fakat bu eğitimi nasıl yapacağımı bilmezdi. Ama o bile bizim için büyük bir şeydi gelişmemiz açısından. Bu nesilden olan gençlerimizin önünün kesildiği de oldu. "Okusa ne olacak?" diyerek. Bu zorluklarla bizler aşama aşama okumayı becerebildik. Örneğin; ben yüksek lisansa kadar gidebildim ama bunu benim dışımda başaran o nesilden çok az bir kesim var. Ben üniversiteye başladığımda Türk olarak birinci sınıfta üç arkadaştık. Birisi birinci sınıfta üniversiteyi terk etti, ben bitirdim, diğer arkadaşım da bir süre ara verdi ve evlendikten sonra yeniden başlayıp bitirebildi. Biz ikinci nesil olarak ikilem de yaşadık.
- Nasıl bir ikilem yaşadınız?
"Türk müyüz yoksa yaşadığımız toplumun insanı mıyız?" diye ikilem yaşadık. Eve vardığımızda kültürel açıdan yeterli bilgi alamıyorduk. Dışarıda zaten ayrı bir ortam vardı. Öyle bir ortamda yaşıyorsunuz ki Türklüğünüzden utanır bir hâl alıyorsunuz. Çünkü yaşadığınız toplumda Türklere ve İslam’a yönelik çok olumsuz bir tutum, bir ön yargı hâkim. Bunlar bizi çok etkiledi. Üçüncü nesil ikinci nesli temsil eden bizlerden daha rahattı. Tam olmasa da okumuş ve dil bilen anne ve babaları mevcuttu. Oysa şimdi bizim çocuklarımız ana dilimiz gibi Hollandacayı biliyoruz. Çocuklarımız Türkçeyi çok iyi biliyor. Üçüncü ve dördüncü nesil bizden daha rahat... Fakat orada da şunu görüyoruz: Dördüncü nesilde bir yozlaşma söz konusu. Türk toplumunun bilinçsiz bir şekilde yozlaştırılması söz konusu... Özellikle bazı ailelerde Türkçe yerine Hollandaca konuşmaları sıkıntı verebilecek seviyede.
- Paris'te mizah dergisi Charlie Hebdo dergisine yapılan saldırıdan sonra Türklere karşı nasıl bir algı oluşmaya başladı?
Paris'teki bu saldırıdan sonra Avrupa'da Türklere karşı olumsuz bir algı oluşmaya başladı. Bu algı yeni değil; bir kere bunun altını çizmemiz gerekir. Bu, eskiden beri vardır. Bu, özellikle tarihî bir serüvendir. İslam denildiği zaman İslamofobi akla geliyor. Adamları bir ölçüde haklı da görmek gerekir. İslam coğrafyasının iptidai bir şekilde, hâlen kendisini geliştirmemiş şekilde yaşaması da bunlara bir örnek aynı zamanda. Paris'te yaptıkları Charlie Hebdo’ya yapılan saldırı her şeyi göz önüne serdi. Saldırı şunu gösterdi: Herkes belirli bir tedirginlik içinde yaşamakta. Hollanda'da son 2-3 yıldır 3 tane Türk kuruluşu gözetim altında bulunuyor. Başta Diyanet ve bazı tarikatlar olmak üzere İslami kimlik taşıdıkları için gözetim altında bulunuyor. Saldırıdan sonra gözetim altında tutulan Türk kuruluşlarının sayısı arttı. Fakat Hollanda fundamentalist olayların Türklerden çıkmayacağını çok iyi biliyor. Bunu bildikleri hâlde İslam potası içine Türkleri de ister istemez katıyorlar. Bu tür sıkıntılar şu an yaşanmakta. İslamofobi dediğimiz olay tamamen gerçek olan bir olay. Devlet yöneticilerinin gözünde her Müslüman bir teröristmiş gibi bir algı söz konusu.
- Bu, sizce neden kaynaklanıyor?
Bu, iki halkın birbirini tanımayışından kaynaklanıyor. Uyumun gerçekleşmesi için öncelikle uyumu yapması gerekenin mücadele vermesi gerekir. İkincisi karşı tarafın da seni kabul etmesi lazım... İslamofobi de daha çok buradan kaynaklanıyor. Şu an Hollanda'da açılan her cami basında büyük manşetlerle verilmeye başlandı. Yani bir ders vermek ve bakın dikkatli olun gözümüz üzerinizde mesajını vermek. Hollandalılar şunu çok iyi bilirler ki Türk’ten fundamentalist kolay kolay çıkmaz. Çok nadiren çıkabilir. Taraflı ve bilinçli bir araştırma yapılarak Türk gençlerinin büyük bölümü IŞİD sempatizanı ve potansiyel terörist olarak gösterilmeye çalışıldı. Oysa bundan birkaç ay önce yapılan başka bir araştırmada Türklerin potansiyel terörist olamayacağının altı çizilmişti. Bunun amacı Türk toplumunu köşeye sıkıştırmak. Tüm bunlar bizleri zor durumda bırakıyor ama bizler de bu algıyı yok etmek için Federasyon ve Türk dernekleri olarak çalışmalarımıza yoğun şekilde devam ediyoruz. Biz Türk Federasyon olarak Hollanda Devleti’nden bir kuruş yardım almamışızdır. Neden? Çünkü değerlerimize karşı çıkmadık. Değerlerine karşı çıkıp yardım alan Türk kuruluşları çok var. Türkiye aleyhtarı olanlar her zaman yardım aldılar. Aşırı sol ve dinci tayfada da bu var. Ancak bunların kaynakları şu an kesildi ve hepsi bitti.
- Avrupa’da da giderek yayılan bu İslamofobiye karşı Türk hükûmeti ne gibi çalışmalar yapıyor?
- Bu İslamofobi konusuna mevcut hükûmetin de katkısı var. Siyasi yönlerine girmek istemiyorum ama şu an Hollanda Diyanet Vakfı devlet tarafından gözetim altında tutuluyorsa eğer mevcut hükûmetin, hocaların, kadroların dini siyasallaştırmasından dolayıdır. Bunu da göz ardı etmemek lazım. Maalesef Diyanete bağlı camilerimiz siyasallaşmış bir biçimde her an patlama noktasına gelmiş durumda. Cumhurbaşkanı seçiminde gördük bunu. Zaman zaman başbakan ve bakanların gelişinde bunu gördük. Camileri nasıl arka bahçeleri gibi kullandıklarını gördük. Bu konu çok sıkıntılı... Bu, hutbelere dahi sirayet etmiştir. Bu, çok tehlikeli bir gelişme ve Türk hükûmetinin bu konuda maalesef parmağı var. Türk hükûmeti Avrupa Türk’üne sahip çıkmalı elbette. Zaman zaman sahip çıkmak istiyorlar ama siyaset ön plana çıktığı için başarı elde edilemiyor. Son 8 seneden beri gelen devlet görevlileri siyasi yaklaşımla hareket ettikleri için toplum içinde gerginliğe neden olmaktadırlar.
- Yurt dışındaki seçmenler 7 Haziran'da nasıl oy kullanacak?
Yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı olan insanımız, yaşamış olduğu ülkede başkonsoloslukların temin ettiği yerlerde belirli zamanlarda oy kullanabiliyorlar. Bunun ilki cumhurbaşkanlığı seçiminde yapıldı. Örneğin Hollanda'da iki tane başkonsolosluğumuz var. Bu başkonsolosluğumuzun öncülüğünde tutulan salonlarda oylar kullanılıyor. Fakat cumhurbaşkanlığı seçiminde iki tane eksiklik vardı. Neydi bunlar? Randevu usulü oy kullanma olayı mevcuttu. Randevu usulü olduğu zaman zaten 4 günde yapılan o seçimde insanlarımız bayağı zorlandı. Kimisi randevu aldı ve randevusu geldiğinde çıkmadı. Oy kullandı, kullanamadı derken bunu şimdi kaldırdılar. Artık randevu usulü yok. Avrupa'da 8 Mayıs ile 30 Mayıs arasında yapılacak olan seçimlerde Hollanda 29, 30 ve 31 Mayıs günlerinde yani 3 günde oy kullanacak. Bu 3 gün içinde insanlarımız bağlı bulundukları başkonsoloslukların gösterdiği yerlerde oy kullanacak. İnsanımız yeter ki yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı olsun. Buradaki zorluk nedir? İnsanımız yine belirli mesafeleri katederek oy kullanacak. Örneğin, ben yaşamış olduğum şehirden 70 kilometre uzaklıkta bir yere gidip oy kullanacağım. Tüm bunlar zorluk. İnsanımız genelde seçimlere pek ilgi göstermezken, bu kadar mesafeli olan sandığa nasıl gidecek? Biz de Türk Federasyon olarak oy kullanması, bu demokratik hak ve görevini yerine getirmesi için insanlarımızı teşvik ediyoruz. Hem sandıkların denetimi hem de ulaşım ve lojistik destek konusunda yardımcı olmaya çalışıyoruz. Sayı olarak sanıyorum 180 artı 70 bin seçmen Hollanda'da iki noktada oy kullanıyor. Biz bu seçimlere çok önem veriyoruz. Türk hükûmetinin maalesef Türk devletinin çivisini çıkardığına inanıyoruz. Bu seçimde "son viraj" düşüncesi ile hareket ediyoruz.
- Federasyon başkanı ve bir siyasi gözlemci olarak 7 Haziran seçiminden nasıl bir tablo çıkacağını öngörüyorsunuz?
Biz Türkiye'yi hep Avrupa ile kıyaslıyoruz. Oradaki güzelliklerden burada da olmasını istiyoruz. Adaletsiz bir seçime gidiliyor. Her şey mevcut siyasi iradenin elinde... O açıdan diyoruz ki bu seçimde mevcut siyasi iktidara bir ders verilir.
- Türk hükûmetinin yurt dışı Türklerle ilgili izlediği politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hükûmetin yurt dışı politikasına baktığımızda maalesef yandaşlık fazla. Türkiye'deki o partizanlık yurt dışında da devam ediyor. Türk gençliğine baktığımız ve askerlik konusunu göz önüne getirdiğimizde, önce askerliği 10 bin avroya çıkardılar, sonra da bunu düşürdüler. Türk gençliğinin bu parayı bulmakta zorlanacağına inanıyoruz. Askerliği kaldırdılar. Her ne kadar kısa da olsa ve 3 haftalık da olsa Türk gençleri buraya gelip belirli bir eğitim alıyorlardı. Onun karşılığında da 5 bin avroya yakın bir meblağ ödüyorlardı. Fakat biz bu eğitimin kaldırılmasına karşıyız. Buraya gelen gençlerimizin o askerî eğitimi almasa dahi, o millî havayı teneffüs etmesi çok önemli idi. Madem askerliği kaldırıyorsunuz bunun karşılığında mecburi kültürel eğitim tarzında o gençleri yine getirin buraya. Getirin Çanakkale'yi, Anıtkabir'i ve başka yerleri gezdirin. Devletin yapısını, milletin geçmişini anlatın, tarihten bir şeyler öğretin. Oysa şimdi tamamen bağlar koparılmak üzere. Yani altın yumurtlayan tavuk misali 6 bin avroyu öde gerisine karışma şeklinde bir ortam var şu anda. Bunun yanlış olduğu düşüncesindeyiz.
- Yurt dışındaki Türkler için Türkiye ne ifade ediyor?
Her ne kadar 40 sene de geçmiş olsa, yurt dışında da Türkiye'nin ayrı bir yeri var. Biz şuna inanıyoruz: Güçlü bir Türkiye demek, yurt dışı Türklerinin -ki bizler buna dâhiliz- daha güçlü ve daha rahat bir hayat sürmesi demektir düşüncesindeyiz. Güçlü bir Türkiye olsaydı, Türkmeneli'nde, Doğu Türkistan'da soydaşlarımıza yapılanlar olur muydu? Olmazdı elbette. Güçlü bir Türkiye olsaydı Hollanda'da Türkçe dersleri ilkokulda müfredattan kaldırılır mıydı? Kaldırılmazdı. Güçlü bir Türkiye olsaydı bu İslamofobi ile Türklerin üzerine gidilebilir miydi? Gidilemezdi. Bu açıdan Türkiye'nin çok önemli olduğunu düşünüyoruz ve olmazsa olmaz düşüncesindeyiz. O açıdan 7 Haziran seçimleri çok önemlidir. Elbette bazı konularda düzelme olabilir ama yurt dışı Türklerle ilgili maalesef partizanlık ve adaletsizlik her şeyin üzerini örtüyor. Böyle bir sıkıntı ve algı var. Bizler Türk milliyetçileri olarak şu anda o yapıya karşı mesafeli durmak mecburiyetindeyiz.