TEMİZ SİYASET VE TEMİZ SİYASETÇİ ÖZLEMİ

06 Nisan 2015 11:46 Evin GÖKTAŞ
Okunma
2765
  TEMİZ SİYASET VE TEMİZ SİYASETÇİ ÖZLEMİ

 
AKP iktidarı, 17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu ile ilgili 1 yıl içinde her şeyi
sıfırladı.
Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvetinin üstünü kapatmak için hem emniyeti hem de yargıyı hallaç pamuğuna çeviren iktidar, bir yıl sonra da cemaate yönelik intikam amaçlı operasyonu düzenledi.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Sadir Durmaz, "Tüm bu olup bitenlerden sonra Recep Tayyip Erdoğan, 'Ben adalet arıyorum.' diyor. Siz sadece evdeki paraları değil aynı anda ahlakı ve adaleti de sıfırladınız." diye konuştu.
 
EVİN GÖKTAŞ
 
YENİ DÜŞÜNCE - 17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu’nun birinci yılı, başta Ankara olmak üzere birçok ilde yoğun protesto gösterilerine sahne olurken Mecliste de iktidar ve muhalefet partileri arasında gerginlik yaşandı.
Muhalefet partileri tarafından bundan böyle her yıl çeşitli etkinlikler yapılmak amacıyla 17 - 25 Aralık, "Yolsuzluk ve Rüşvetle Mücadele Haftası" olarak ilan edildi.
AKP iktidarı, 17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu ile ilgili bir yıl içinde her şeyi sıfırladı.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Sadir Durmaz, "Tüm bu olup bitenlerden sonra Recep Tayyip Erdoğan, 'Ben adalet arıyorum.' diyor. Siz sadece evdeki paraları değil, aynı anda ahlakı ve adaleti de sıfırladınız." diye konuştu.
Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet olayının üstünü kapatmak için emniyet ve yargıyı hallaç pamuğuna çeviren iktidar, 17-25 Aralık'ın yıl dönümünde Gülen cemaatine intikam amaçlı operasyon düzenledi.
11 yıl süreyle sorunsuz devam eden AKP - Gülen cemaati ittifakı, para ve iktidar hırsı yüzünden politikacı-bürokrat ve iş adamı üçgeninde birdenbire düşmanlığa dönüştü. 14 Aralık 2014'te Gülen cemaatine yönelik olarak gerçekleştirilen operasyon da 2013'te yapılan 17-25 Aralık Operasyonu’nun tam anlamıyla bir rövanşı oldu.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 17 Aralık 2013 tarihinde yapılan operasyon ile iş adamı Rıza Sarraf, eski bakan Zafer Çağlayan’ın oğlu Kaan Çağlayan ve Muammer Güler’in oğlu Barış Güler’in de aralarında bulunduğu 53 kişi gözaltına alındı. Aralarında Barış Güler, Rıza Sarraf, Kaan Çağlayan’ın da bulunduğu bazı kişiler bir süre tutuklanarak cezaevine gönderildi. Soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcısı Ekrem Aydıner, 53 kişi hakkında takipsizlik kararı verdi. Daha sonra tutuklu bulunan bütün sanıklar serbest bırakılırken soruşturma hakkında takipsizlik kararı verildi. Takipsizlik kararına yapılan itiraz da reddedildi.
 
TARİHE KARA BİR LEKE OLARAK GEÇTİ
 
Cumhuriyet tarihine kara bir leke olarak geçen, Türkiye'nin itibarını sarsan ve hukuk devleti ilkesinin ayaklar altına alındığını gösteren o günleri kısaca bir hatırlayalım.
17 Aralık 2013 tarihinde ülke gündemi; "arazi vurgunculuğu, hayalî ihracat teşebbüsleri, altın kaçakçılığı, kara para aklama, rüşvet ve sahtecilik" gibi suçların ayyuka çıkmasıyla sarsıldı. Türkiye'de deprem yaratan bir operasyonla AKP'nin yalan ve talan çarkının içinde nasıl yer aldığına yönelik haberler gazete manşetlerinde yerini buldu.
Bu arada “Sıfırlayın!” talimatları, para kasaları, ayakkabı kutularındaki dolarlar, rüşvetler, diyaloglara ait tapeler, ihaleler, gümrük ve limanlardaki yolsuzluklar ortalığa bir bir saçılmaya devam etti. Tüm bu olup bitenler AKP-cemaat savaşı sonucu ortaya çıktı. Herkes büyük bir şaşkınlık içinde olup bitenlere tanıklık etmeye başladı. Bazı bakan çocukları gözaltına alınırken bir banka genel müdürünün evinde yapılan aramalarda çelik kasalar, para sayma makineleri, ayakkabı ve çikolata kutularında saklanmış dolarlar bulundu.
Türkiye bir yandan bunları konuşurken diğer yandan yargı ve emniyetteki görev değişiklikleri
gündemi sarstı. Operasyonda görev alan emniyet mensupları derhal görevden alındı. Gözaltına alınan bakan çocukları Barış Güler, Kağan Çağlayan, Abdullah Oğuz Bayraktar, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan ve İran uyruklu iş adamı Rıza Sarraf'ın da aralarında bulunduğu 49 kişi tutuklama talebiyle mahkeme sevk edildi. Sorgulama sonucunda Barış Güler, Kağan Çağlayan, Rıza Sarraf ve Süleyman Aslan tutuklandı. İki bakanın oğluna yönelik suçlama, rüşvet almaya ve vermeye aracılık etmekti. Böylece Cumhuriyet tarihinde ilk defa bakan çocukları yolsuzluk iddiasıyla tutuklanmış oldu.
 
AKP HABERSİZ YAKALANDI
 
Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu’na habersiz yakalanan AKP hükûmeti, soruşturmaların önünü
kesmek amacıyla yargıya müdahale etti. Gece yarısı jet hızıyla Adli Kolluk Yönetmeliği’ni değiştirdi. Emniyet ve jandarma birimlerinin gizli soruşturmalarda üstlerine haber vermesini zorunlu hâle getiren yönetmelik, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yolsuzluk ve rüşvet soruşturması kapsamında dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan için şüpheli sıfatıyla çağrı evrakı hazırladı. Ancak emniyet, savcının talimatını yerine getirmedi. Bunun üzerine savcılıkla emniyet arasında yetki krizi baş gösterdi.
Rüşvet ve yolsuzlukların önünü kesmek amacıyla yapılan bu yönetmelik değişikliğine hukukçular, "Yargı yürütmeye bağlanıyor!" diye tepki gösterdi. Değişikliğin iptali için dava açıldı. Türkiye'de alışılmadık uygulamalar birbiri ardına yaşanmaya başlandı. Yargı ile iktidar yanlısı polis arasında istihbarat krizi yaşandı. İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet Erbaş, soruşturmayı deşifre ettiği ve şüphelilere bilgi sızdırdığı gerekçesiyle savcılıkça ifadeye çağrıldı. Emniyet "Gerekçesi belli değil ve mevzuata aykırı." diyerek bu çağrıya olumsuz cevap verdi.
 
BAKANLAR PEŞ PEŞE İSTİFA ETTİ
 
Büyük yolsuzluk ve rüşvet iddiasıyla çocukları suçlanan bakan ve işadamları, bu arada Türk milletinin aklı ile alay edercesine savunma ve açıklamalar yaptı. Söz konusu suçlamaları kabul etmeyen bakan ve iş adamları, servis edilen görüntülerdeki paraların öğrencilere harç, imam hatip ve üniversite gibi amaçlarda kullanılacağını ileri sürdü.
Yolsuzluk soruşturmasında adı geçen dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ile İçişleri Bakanı Muammer Güler'in istifaları peş peşe geldi.
Dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ise o dönemde Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan'a dilekçe sunarak hem bakanlıktan hem de vekillikten istifa ettiğini belirtti. Ancak Bayraktar'ın istifa dilekçesi Erdoğan tarafından kabul edilmedi.
17 - 25 Aralık Operasyonları, hükûmetin soruşturmayı yürüten savcı ve emniyet mensuplarını görevden alması ile durdu. Direkt yargıya bağlı görev yapan polisler, bu değişiklikle çil yavrusu gibi dağıtıldı. Bununla yetinmeyen hükûmet, başta soruşturmayı yürüten savcılar olmak üzere cemaate yakın gördüğü yüzlerce yargı mensubunu polisler gibi dağıttı.
Yüksek kurul, yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile ilgili soruşturmayı yürüten savcılar Zekeriya Öz, Muammer Akbaş ve Celal Kara'yı görevlerinden alarak pasif görevlere atadı.
 
YOUTUBE VE TWİTTER KAPATILDI
 
Kamuoyunda bütün bu gelişmeler dikkatle izlenirken Tayip Erdoğan ve bazı bakanların sosyal medyada yolsuzluk içerikli konuşmaları yayınlandı. Akabinde de Dışişleri Bakanlığında gizli yapılan Suriye toplantısına ait konuşmalar İnternet’e düştü.
Bunun üzerine Erdoğan'ın talimatı ile Youtube ve Twitter kapatılarak aylarca açılmadı. Telokominikasyon İletişim Başkanlığına da (TİB) mahkeme kararı olmadan gerektiğinde internet sitelerini kapatma yetkisi verildi.
Türkiye Barolar Birliği (TBB), "ifade özgürlüğü ihlal edildiği" gerekçesiyle Youtube ve Twitter’le ilgili Anayasa Mahkemesine (AYM) başvurdu. Başvuruyu değerlendiren AYM, TBB'nin başvurusunu yerinde bularak her iki sosyal paylaşım sitesinin kapatılması ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini belirtti. Bu karar sonucunda her iki sosyal paylaşım sitesi hakkındaki yasak kararı kalkarken, hükûmetin TİB'e verdiği mahkeme kararı olmaksızın İnternet sitesi kapatma yetkisi de yine başvurular üzerine AYM'den döndü.
Tüm bu tedbirlere rağmen yolsuzluk ve rüşvet operasyonları devam edince AKP, bu defa oldukça kapsamlı bir yargı paketi hazırladı. İlgili yasada yer alan "tutuklama, arama ve el koyma" için "kuvvetli suç şüphesi" ya da "makul şüphe"  yerine "somut delil" şartı getirildi.
 
SULH CEZA HÂKİMLİKLERİ KURULDU
 
Yeniden hazırlanan bir yargı paketi ile özel yetkili savcılıklar kaldırılarak yerine, “soruşturma büroları" diye yeni bir birim oluşturuldu. Ayrıca bir de sulh ceza hâkimlikleri kuruldu. Buralara seçilen hükûmete yakın yargıçlar 17 Aralık Operasyonu’nda tutuklanan Rıza Sarraf ve bakan çocuklarını derhal tahliye etti.
Hükûmet 17 Aralık Operasyonları’nı yapan polislere yönelik de büyük bir kıyım başlattı. Yeni kurulan sulh ceza hâkimliklerinde, operasyonları yapan Ali Fuat Yılmazer, Yurt Atayün ve Yakup Saygılı gibi polis şefleri tutuklandı. Bu üç polis şefi Ergenekon, Balyoz ve KCK Operasyonları’nı da yapmıştı. Bunun yanı sıra Emniyet teşkilatı içinde cemaate yakın olduğu ileri sürülen çok sayıda polis ihraç ve sürgün edildi.
Önemli bir düzenleme de MİT'le ilgili yapıldı. 17 Aralık sürecinde hükûmetin yanında yer alan MİT'in yetkileri artırıldı. MİT mensupları hakkında soruşturma açılması zorlaştırılırken müsteşara da başbakanın izniyle Yüce Divanda yargılama şartı getirildi.
 
YARGITAYDA CEMAATE TASFİYE
 
Adli yargıyı istediği gibi şekillendiren hükûmet, istediği kararları çıkartmayan Yargıtaya gözünü dikti. Meclis'te verilen bir yasa değişikliği teklifi ile Yargıtayın yapısında değişiklik için düğmeye bastı. Yargıdan cemaati tasfiye etmeye çalışan iktidar, HSYK'nin yapısını da değiştirdi. İktidar bunun için daha önce kanlı bıçaklı olduğu milliyetçi ve sosyal demokrat kesime yanaşarak Yargıda Birlik Platformu (YBP) adı altında bir grup oluşturdu. Her iki kesimin desteğini alan iktidara yakın YBP; HSYK seçimlerini kazandı. Böylece iktidarın HSYK'yi de hâkimiyetine almış oldu. HSYK, son yargı paketinde aldığı yetki kapsamında Yargıtayda görevli 63 tetkik hâkimi ve savcıyı görevden alarak taşraya gönderdi. Daha önce Yargıtay Başkanı Ali Alkan tarafından yasayla görevi son bulmasına rağmen yeniden yetkilendirdiği 4 HSYK Genel Sekreter Yardımcısı da kararname ile Yargıtay dışına gönderildi. Görevden alınan hâkim ve savcıların cemaate yakın oldukları kulislerde dile getirildi. Cemaate karşı intikam operasyonlarına ara vermeden devam ettiren iktidar, Meclisten son derece önemli ve kapsamlı iki paket daha çıkardı. 17 Aralık sonrası yasaya konulan "somut delil" tehlike geçince yasadan çıkarılarak yerine yoruma dayalı "makul şüphe" getirildi. Bu paketle telefon dinlemelerin kapsamı da genişletildi.
 
AKP İKTİDARI YARGITAYI DA ŞEKİLLENDİRDİ
 
Hükûmet, son çıkardığı yargı paketinin meyvelerini toplamaya başladı. Yargı paketi uyarınca 144 yeni üye atanan ve daire sayısı 38’den 46’ya çıkarılan Yargıtay, yeniden yapılanma sürecine girdi. Bu kapsamda Yargıtay Genel Kurulu, yeni kurulan 8 daire ile boş bulunan 8. dairenin başkanlıkları için sandık başına gitti. Seçimde 515 Yargıtay üyesinden 505’i oy kullandı. Yapılan seçim sonucunda 9 dairenin tamamının başkanlıklarını HSYK seçimlerinin galibi Yargıda Birlik Platformunun (YBP) desteklediği adaylar kazandı. Bu durum, hükûmetin Yargıtaydaki ilk zaferi olurken bir varlık gösteremedi. Seçimden çıkan bu sonuçta HSYK’nin Yargıtaya yaptığı 144 kişilik atamanın etkisi oldu. Sonuçlar aynı zamanda Yargıtaydaki cemaat etkinliğinin de sona erdiğini gösterdi. Bu seçimin ardından yaklaşık bir aylık zaman diliminde Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu üyeleri yapılacak. SYK tarafından 144'ü Yargıtay, 33'ü de Danıştay olmak üzere toplam adli ve idari yargıya üye olarak atanan 177 kişiye mazbata verildi. Mazbata töreninde konuşan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, "Yargıda olan aşırı iş yükünü ortadan kaldırabilmek, makul sürede kararla sonuçlandırmak için yeni daire ve yeni üyeler ihdas etme zarureti doğdu ve bu çerçevede çıkan yasayla yeni üyelerimiz seçilmiş oldu." dedi.
 
CEMAATE OPERASYON MEDYADAN BAŞLADI
 
AKP’nin Fethullah Gülen hareketine yönelik olarak “17-25 Aralık’ın rövanşı” niteliğindeki beklenen operasyonu Zaman gazetesi, Samanyolu TV ve Emniyetten başladı. AKP içerisinden bilgiler veren Fuat Avni hesabının duyurduğu Fethullah Gülen cemaatine yönelik operasyon, 14 Aralık günü saat 06.00 sularında başladı. Aralarında cemaat medyasının yazar ve çalışanları ile emniyet mensuplarının olduğu 32 kişi hakkında gözaltı kararının çıkarıldığı operasyonun gerekçesi, 2009 yılında “Tahşiyeciler” adıyla bilinen El Kaide uzantısı Nurcu yapılanmaya yönelik düzenlenen operasyonda “suç ve delil uydurmak”, “kumpas kurmak” olarak açıklandı. Basın toplantısı düzenleyen Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, elinde karar olan polisleri gazeteye davet etti ve “Emanetiniz burada, gelin alın.” dedi.
Terörle Mücadele Şubesine bağlı polisler Dumanlı’yı eski AKP milletvekilleri İdris Naim Şahin, İdris Bal ve Hakan Şükür ile binlerce kişinin arasında gözaltına aldılar. Gazete binanın içinde ve önündeki binlerce kişi “Özgür basın susturulamaz.” ve “Türkiye seninle gurur duyuyor.” sloganları attı. İstanbul merkezli "paralel yapı" operasyonu kapsamında, Zaman gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı'nın aralarında bulunduğu 8 kişi, adli kontrol hükümleri uygulanarak serbest bırakılırken Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, Eski Emniyet Müdürü Tufan Ergüder, Ertan Erçıktı ve Mustafa Kılıçaslan tutuklandı.
 
ERDOĞAN-DAVUTOĞLU ARASINDA ÇATLAK İDDİASI
 
17-25 Aralık Operasyonu’nun ardından istifa etmek zorunda kalan AKP'li eski bakanlar Zafer
Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar hakkındaki suçlamaları soruşturan Meclis Komisyonu Başkanı Hakkı Köylü, karar toplantısının 5 Ocak tarihine ertelendiğini bildirdi.
TBMM Soruşturma Komisyonunun 4 eski bakanla ilgili 22 Aralık Pazartesi günü beklenen Yüce Divan oylaması 5 Ocak’a ertelendi. Ertelemeye gerekçe olarak eski bakanlar Egemen Bağış, Muammer Güler ve Zafer Çağlayan’ın mal varlıklarıyla ilgili “Orantılı değil.” saptaması yapılan bilirkişi raporuna itirazlarına ek olarak sundukları belge ve bilgilerin incelenmesi gerekçe gösterildi. Kulislerde, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu arasında eski bakanların Yüce Divana gönderilip gönderilmemesi konusunda görüş ayrılığı yaşandığı, ertelemenin bundan kaynaklandığı belirtildi. 5 Ocak’ta yapılacak oylamanın ardından komisyonun raporunu hazırlaması ve muhalefet milletvekillerinin şerh hazırlaması için 4 günlük süre kalıyor.
Komisyonun süresi 27 Aralık’ta bitiyordu. Ancak TBMM Genel Kurulunun 5 Ocak’a kadar çalışmalarına ara vermesiyle komisyonun görev yapılacak oylamanın ardından komisyonun raporunu hazırlaması ve muhalefet milletvekillerinin şerh hazırlaması için 4 günlük süre kalıyor. TBMM İçtüzüğü’ne göre, komisyonun raporunu en geç 9 Ocak’ta TBMM Başkanlığına sunması gerekiyor. Rapor 10 gün içinde bastırılarak milletvekillerine dağıtılacak. 10 gün içinde rapor, TBMM Genel Kurulunda görüşülerek bakanlarla ilgili Yüce Divan oylaması gizli olarak yapılacak.