Türkiye'nin tanınmış hukukçuları ve Anayasa hukuku uzmanları, cumhurbaşkanlığı seçimiyle sonrasındaki süreci Yeni Düşünce'ye değerlendirdi.
Yapılan yorumlarda, Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını açıklaması ile birlikte yasalar ve hukukun çiğnenmeye başlandığı bildirildi.
YSK tarafından TBMM Başkanlığı ve cumhurbaşkanlığı makamına resmen bildirilmesine karşın Recep Tayyip Erdoğan'ın, Anayasa’nın ilgili hükmüne uymayarak partisi ile ilişkisini kesmemekte direnmesi, milletvekilliği düştüğü hâlde başbakanlık koltuğunda oturmayı sürdürmesi, "anayasal darbe" olarak nitelendirildi.
Erdoğan'ın bu tavrı ile yasa ve Anayasa’yı ayaklar altına aldığı, hukuk devletini çiğnediği, Türkiye’nin tanınmış Anayasa hukukçuları ve üst düzey görevlerde bulunmuş eski yargı mensupları tarafından dile getirildi.
Anayasa'nın 101. maddesinde, "Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer." deniliyor.
Anayasa hukukçuları Prof. Dr. Erdoğan Teziç, Prof. Dr. Ergun Özbudun, Prof. Dr. Sami Selçuk, Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Sabih Kanadoğlu ve Bülent Serim’in cumhurbaşkanlığı seçimi ve sonraki süreç konusunda görüşlerini aldık.
TEZİÇ: HUKUK DEVLETİ YARA ALDI
Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Erdoğan Teziç, seçim yapıldıktan sonra Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı ve Başbakan’ın görevlerini yapmadıklarını belirterek bunun da "Anayasa’yı ihlal” suçunu oluşturduğunu bildirdi.
Yürürlükteki Anayasa’ya göre iki tarafsız makamın bulunduğunu hatırlatan Teziç, birincisinin cumhurbaşkanlığı, ikincisinin de meclis başkanlığı makamı olduğunu belirtti. Erdoğan'ın seçildiği tarihte mevcut Cumhurbaşkanı’nın anayasal yetkilerini kullanmayıp ihmalkâr davrandığını kaydeden Teziç, şunları söyledi:
"Daha doğrusu Cumhurbaşkanı yetkisini kullanmadı. Şöyle ki Anayasa'nın 104. maddesine göre cumhurbaşkanı organlar arasında Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmekle yükümlüdür. 104. maddenin temel başlığı hem görevden bahsediyor hem yetkiler veriyor. Görev, bir kişinin yapmak zorunda olduğu faaliyetlerdir. Yetki ise görevin yerine getirilmesi için tanınan hukuki imkândır. Pekiyi yaptı mı Cumhurbaşkanı bu görevini? Cumhurbaşkanı bu görevini yapmadı. Yapabilmesi için seçilmiş olan yeni cumhurbaşkanının yerine, yani boşalan başbakanlığın yerine bir vekil tayin etmesi gerekirdi."
28 AĞUSTOS'A KADAR BEKLEMEDE KALMALIYDI
Teziç, YSK Başkanı Sadi Güven'in Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçildiğine ilişkin belgeyi TBMM Başkanı Cemil Çiçek'e sunduğunu kaydederken, Güven'in bu belgeyi Çiçek'e hatıra olsun diye vermediğini ifade etti. Teziç, şu görüşlere yer verdi:
"Meclis Başkanının yapacağı bir iş vardı, o belgeyi aldıktan sonra eski başbakana bir teşekkür yazısı yazarak, yaptığı hizmetlerden dolayı teşekkürünü sunması bir devlet geleneğinin devamı olurdu. Böylece Anayasa'nın 101. maddesi uyarınca partisi ile ilişiği kesilip TBMM üyeliğinin sona ermesi ile de başbakanlık sıfatı Anayasa’nın hükmü uyarınca sona ererdi. Bu bilgilendirme Erdoğan'ın seçilmiş cumhurbaşkanı olarak ant içme törenine kadar, yani 28 Ağustos'a kadar beklemede kalmalıydı. TBMM başkanı bunları yapmayarak Anayasa’ya uygun davranmamıştır. O aşamada seçilmiş ama ant içmemiş olan Erdoğan, bekleme sürecinde olmalıydı. Bunun anlamı hiçbir şekilde aktif politikaya müdahale etmeyeceğidir. Çünkü artık milletvekili ve başbakan değildir. Partisi ile de ilişkisi kesilmiştir. Bütün bunlara rağmen son günlerde çıkan Resmî gazete'de yayımlanan müşterek kararnamelerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve ilgili bakanın atamalarda imzaları vardır. Bu tür bir kararname hukuken yanlış olmuştur."
HUKUK SİYASİLEŞTİRİLDİ
Erdoğan Teziç, Başkan Güven'in Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçildiğine ilişkin YSK kararını bir yazıyla Resmi Gazete'ye bildirdiğini hatırlatarak, şu değerlendirmede bulundu:
"Ancak bugüne değin YSK'nın bu kararı her nedense Resmi Gazete'de yayımlanmadı. Oysa biliyoruz ki, Resmi Gazete başbakanlığa bağlı olarak çıkarılır. Binaenaleyh bu kararın yayımlanmamasından ilgili genel müdürlük ve dolayısıyla başbakanlık sorumludur. O arada basına yansıdığı kadarı ile gazetenin genel müdürü 10 günlük bir izne çıkmış. Bütün bunlardan sonra özet olarak şunu belirtmek isterim: Bir hukuk devletinde siyasetin hukukileşmesi esastır. Siyasetin hukuki bir zeminde yürümesi, yürütülmesi gerekir. Yapılan ise bunun tam tersi, hukukun siyasileşmesidir. Hukukun siyasileştiği yerde hukuk devleti yara alır."
ÖZBUDUN: ANAYASA’YA UYGUN OLMAYAN BİR DURUM ORTAYA ÇIKTI
Prof. Dr. Ergun Özbudun, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmiş olmasına rağmen 28 Ağustos'a kadar eski görevlerini kullanmasını şöyle değerlendirdi:
"Anayasa’ya göre cumhurbaşkanı seçilen kişinin milletvekilliği sıfatı sona erer ve partisiyle olan ilişkisi biter. Anayasa’nın kullandığı deyim seçilmedir. Bu durumda seçilmenin kesinleşmesi, seçim sonuçlarının resmen YSK tarafından ilan edilmesiyle olur. Sonuçların ilan edilmesinin akabinde milletvekilliği ve parti liderliği kimliğinin sona ermesi gerekir. Başbakanlık için milletvekilliği şartı gerektiği için, dolayısıyla başbakanlığı da düşüyor. Bu süreç aslında seçilen kişinin YSK tarafından açıklanmasıyla tamamlanmış bir olaydır. Anayasa’ya uygun olmayan bir durumu ortaya çıktı. Fiilen hem başbakan, hem cumhurbaşkanlığı gibi bir durum söz konusu oldu."
Erdoğan'ın bundan sonra cumhurbaşkanı yetkilerini daha geniş kullanacağının altını çizen Özbudun, "Neticede Anayasa değişmiş değil. Bir dönüşüm olacaksa bu hukuki değil, defakto yani fiili olarak olacaktır. Bunu da belirleyen Anayasa hükümlerinden çok AKP içindeki istikrar ilişkileridir. Benim gördüğüm değişikliğin Anayasal değil, defakto yollarla olacağı." görüşüne yer verdi.
BAŞKANLIK SİSTEMİ TÜRKİYE İÇİN SAKINCALI
Özbudun, Erdoğan'ın başkanlık ya da yarı başkanlık sistemine ülkeyi götürüp götürmeyeceğine ilişkin soruya karşılık şunları söyledi:
"Kurallar defakto yollarla çiğnenecek. Anayasal yani hukuki bir değişiklik olmayacak hedeflenen. Meslek hayatım boyunca Türkiye'de parlamenter sistemin en uygun sistem olduğunu savundum. Başkanlık sistemini Türkiye için sakıncalı buluyorum. Türkiye bugünkü sistemle iyi kötü yaşıyor. Bugünkü sistemde devam etmeli. Meşruiyetten bu yana parlamenter sistemle yaşıyor Türkiye. Bence parlamenter sistemden sapmak için hiçbir mantıklı neden yok."
Özbudun, "Gelecek seçimlerden sonra yeni bir Anayasa gündeme gelebilir mi?" sorusuna şu cevabı verdi:
"Bu noktada 2015 veya daha erken yapılacak bir seçimde oy çoğunluğu elde edeceklerini de düşünmüyorum. Çok zor görünüyor anayasal bir değişiklik. Bir yıl sonra ne olur kestirmek zor. Parlamentoda beşte üçlük çoğunluk sağlayamaz gibi geliyor. Tartışma konusu olmaya devam edecek ama değişiklik uzak ihtimal."
SELÇUK: DOĞRULAR İKTİDARA VE GÜCE GÖRE DEĞİŞEMEZ
Eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk da "Sayın Erdoğan’ın, başbakanlığı hiçbir surette sürdürmemesi lazımdı. Önemli olan şu: Başbakanlık sıfatı ne zaman sone erdi? YSK kesin sonucu açıkladığı an başbakanlık sıfatı kalktı. O zaman artık başbakanlık işlemlerini yapamazsınız. Geçiş sürecinde birisinin ona vekâlet etmesi lazım. AKP'li hukukçuların sarıldıkları Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu kararının bu konuyla hiçbir ilgisi yok. Ben o genel kurulda vardım. Sık sık da konuşma yaptım. Ben azınlık görüşünde kalanlardanım. Alınan çoğunluk kararı, şimdi denildiği gibi Erdoğan'ın başbakanlığa devam etmesine imkân tanıyan bir karar değildi."
Hukukçuların her durumda objektif olması gerektiğini vurgulayan Selçuk, şu görüşleri ifade etti:
"Partisinde ve etrafında çok sayıda hukukçu var. Bunlar arasından hukuk fakültesini birincilikle bitirecek kadar iyi olanlar da var. Bu arkadaşlarımız kendisini uyarmıyor mu acaba? Hukukçunun tek görüşü olur. İktidarın ve gücün kimde olduğuna göre doğrular değişemez."
KANADOĞLU: BAŞBAKAN ANAYASA’YA AYKIRI DAVRANDI
Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, istifa zorunluluğuna karşın başbakanın seçim sürecinde görevine devam etmesinin hiçbir vicdani Anayasal ve yasal ölçüte sığmadığını belirtti.
Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olarak ant içip görevine başladıktan sonra dahi sanal olarak başbakan ve devlet başkanı olmaya devam edeceğini söyleyen Kanadoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Başbakan kamu görevlisi olmasına rağmen bu meşruiyetin gölgesine sığınarak göreve devamla seçim süreci için devletin tüm kurum ve kuruluşlarının, belediyelerin, başkanı olduğu siyasi partinin, havuz ve yandaş medyanın, devlet televizyonunun bütün olanaklarını, desteklerini kullanarak AGİT gözlemcilerinin, tarafsız ve sade vatandaşların zannettiklerinin aksine adil olmayan bir seçimin galibi oldu."
BAŞKANLIK SİSTEMİ DEMOKRASİYİ KAOSA SÜRÜKLER
Sabih Kanadoğlu, Recep Tayyip Erdoğan'ın öteden beri başkanlık ya da yarı başkanlık sistemini arzuladığını hatırlattı. Kanadoğlu, 2015 seçimlerine ilişkin de şu yorumda bulundu:
"Bu konuda şu aşamada yasa değişikliği girişimini öngörmüyorum. Hedef 2015 Haziran ayında yapılacak milletvekilliği genel seçimidir. Bu süre içinde sisteme fiili müdahaleleri olacaktır. Ayrıca Anayasa’nın 104. maddesinin son fıkrasında yer alan görevlerine ilişkin hükmüne dayanarak yasa yoluyla yetki, yükleme ve genişletme çabaları görülebilir. Türk usulü başkanlık istekleri demokrasiyi içinden çıkılmaz kaoslara sürükleyecektir."
SERİM: AKP'YE KAPATMA NEDENİ OLABİLİR
Eski Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Bülent Serim de Erdoğan'ın seçilmesinden sonraki süreci şöyle değerlendirdi:
"Başbakan olarak görev yapamayacak, Bakanlar Kurulunu toplayamayacak, yetki kullanamayacak, bu görevi ile ilgili hiçbir belgeye imza atamayacak. Kısacası başbakan olarak hiçbir tasarrufta bulunamayacaktır. Parti ile ilgili yaptığı işlemler kapatma nedeni olabilecek, başbakanlıkla ilgili işlemler ise yok hükmünde sayılacaktır; çünkü bu durumda bir yetki gaspı söz konusu olacaktır."
KABOĞLU: ERDOĞAN KORKTUĞU İÇİN GÖREVİNİ BIRAKMAK İSTEMEDİ
Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu; cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan’ın, dokunulmazlığının kalkacağı ve aleyhinde yargı sürecinin başlatılabileceği ihtimalinden korktuğu için başbakanlık görevini bırakmamış olabileceğini ifade etti.
Erdoğan’ın ikinci bir ihtimal olarak geçiş sürecini bizzat şekillendirmek, parti yönetimini dilediği gibi oluşturmak, başbakan ve bakanları bizzat belirlemek amacıyla eski görevinden ayrılmamış olabileceğini belirten Kaboğlu, “Böylece ‘yeni dönem’de anayasal fren ve denge mekanizmalarını en aza indirmeyi planladı.” dedi.
Kaboğlu, seçimden sonraki sürece ilişkin değerlendirmelerini şöyle sürdürdü:
“YSK’nın kesin sonuçları açıklamasıyla Erdoğan resmen cumhurbaşkanı seçilmiş oldu. Bu andan itibaren Erdoğan’ın parti ile ilişiği ve TBMM üyeliği sona erdi. Buna karşın her iki sıfatını kullanması ‘fiili’ bir durumu ifade eder. Statüsü doğrudan Anayasa tarafından belirlenmiş olan ve anayasanın en üst düzeyde muhatabı olan kişinin kendini anayasa ile bağlı addetmemesi, ‘Anayasa’nın askıya alınması’ veya ‘anayasal darbe’ olarak nitelendirilebilir.”
TÜRK HUKUK ENSTİTÜSÜ: CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMININ TARAFSIZLIĞI ZEDELENDİ
Bu arada Türk Hukuk Enstitüsünce yapılan açıklamada cumhurbaşkanlığı seçim süreci ve sonrasıyla ilgili gelişmeler değerlendirildi. Açıklamada şu görüşlere yer verildi:
“YSK’nın seçilen cumhurbaşkanı mazbatasını TBMM başkanlığına teslim etmesi ile akabinde TBMM’nin yapması gereken, seçilen kişinin milletvekilliğinin Anayasa’ya göre düştüğünü açıklamaktır. Mevcut durumda milletvekilliği düşen Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlık sıfatının düşmesi sebebi ile hükûmetin de mevcut Anayasa ve diğer mevzuata göre düştüğü hukuki bir gerçekliktir. Nihayetinde artık Cumhurbaşkanı olarak seçilmiş olan adayın partisine doğrudan müdahale etmesi ve partisini kongreye götürmesi Cumhurbaşkanlığı makamının tarafsızlığını zedeleyecektir. Milletimiz bu noktada Cumhurbaşkanından herkesi kucaklayacak ve rahatlatacak tavrı beklemektedir. Bu hususun Cumhurbaşkanı ve kamuoyu tarafından tekrar değerlendirilmesinin yerinde olacağı kanaatindeyiz.”
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNİN HER AŞAMASI YARGIYA TAŞINDI
10 Ağustos 2014 tarihinde ilk kez halk oylaması ile gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimi, hukuku aykırılık iddiasıyla hakkında yargıya çok sayıda başvuru yapılması nedeniyle de tarihe geçti. Bu kadar çok tartışmalı ve hukuk kurallarına uyulmayan bir cumhurbaşkanlığı seçimi, şimdiye kadar ne Türkiye’de ne de dünyanın başka bir ülkesinde görüldü.
Seçim sürecinde yaşanan adaletsiz ve eşitsizlikler bir yana Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) cumhurbaşkanlığı seçiminin kesin sonuçlarını açıklamasının ardından, Resmi Gazete sonuçları cumhurbaşkanlığı yemin törenine kadar yayımlamadı.
Seçim kampanyası süresince ve sonuçlar açıklandıktan sonra yapılan iş ve işlemler hakkında muhalefet partilerince çeşitli gerekçelerle yargı mercilerine birçok başvuru yapıldı. Ancak, hiçbirisinden olumlu bir sonuç alınamadı. Başvuruların bir kısmı reddedilirken, bir kısmı da “görevsizlik” gerekçesiyle başka yerlere havale edildi.
En son YSK, cumhurbaşkanı seçimine ilişkin kararı yayımlamayan Resmi Gazete yönetimiyle ilgili yasal sürecin işletilmesi ve sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunulması talebiyle CHP Konya Milletvekili Atilla Kart ve MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural tarafından yapılan başvuruları reddetti.
YSK, başvuruları reddetti ancak 4'e karşı 6 üyenin oy çokluğuyla başvuru dilekçelerinin olduğu gibi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verdi.
Kart ve Vural’ın, cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı, parti genel başkanlığı ve milletvekilliğinin düşeceği, bu nedenle 27 Ağustos’taki AKP kongresine katılıp bu toplantıyı yönetemeyeceği yönündeki başvuruları da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca reddedilmişti.
AKP’nin 27 Ağustos’ta yapılan 1. Olağanüstü Büyük Kongresi ile ilgili konuyu Çankaya İlçe Seçim Kurulu’na iptal başvurusu yapan Kart, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda da bulundu.
ERDOĞAN, GÜL VE ÇİÇEK HAKKINDA SUÇ DUYURUSU
Muhalefet partilerinin seçimle ilgili yapılan hukuksuzluklara itirazları devam ederken, Yargıçlar Sendikası Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu da, cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarının Resmî Gazete'de yayımlanmamasını yargıya taşıdı. Eminağaoğlu; Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan, Cemil Çiçek'in de aralarında bulunduğu kişilere “anayasayı ihlal” suçlamasıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusu dilekçesinde cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili olan yasaların açık olduğunu hatırlatan Eminağaoğlu, bu yasalara göre YSK'nın kesin sonuçları açıklamasının ardından TBMM üyeliğinin ve siyasi parti üyeliğinin kendiliğinden sona ereceğini belirtti.