BAŞBAKANLIK BİNASI MI, BAŞKANLIK SARAYI MI?

17 Eylül 2014 10:43 Evin GÖKTAŞ
Okunma
4344
BAŞBAKANLIK BİNASI MI, BAŞKANLIK SARAYI MI?

 
Filistin topraklarında dün ne yaşandıysa, bugün AOÇ'de benzeri yaşanıyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün emaneti olan Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ); Atatürk'ün vefatından bu yana çeşitli hükûmetler döneminde yağmalanmaya ve ağaçları katledilmeye devam edildi.
 
Ancak AOÇ, plan tadilatları ile en büyük yağma ve katliama AKP hükûmetleri döneminde uğradı. Atatürk’ün AOÇ'yi devlete bırakmasından sonra geçen 70 yılda geriye arazinin yaklaşık üçte biri kaldı. Üçte ikisi ise çeşitli kurum ve kuruluşlara tahsis edildi. Atatürk'ün Türk halkına bıraktığı binlerce dönümlük diğer çiftliklerden ise şimdi eser yok.
İşin en ilginç yanı, devletin Atatürk'ün çiftlikleri ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmaması.
 
AOÇ'NİN İSMİ, "ATATÜRK O.Ç." OLARAK DEĞİŞTİRİLDİ
- Yıl 1938... Çiftliğin, kuruluşuna ve Atatürk'ün vasiyetine uygun yönetilmesi ve geliştirilmesi amacıyla bir kamu kurumunun kurulmasına karar verildi. 3308 sayılı Kanun'la "Devlet Ziraat İşletmeleri" kurularak Orman Çiftliği bu kuruma bağlandı.
- Yıl 1950... DP iktidara gelmeden 6 hafta önce 5659 sayılı Kanun ile "Atatürk Orman Çiftliği" adı verilerek Tarım Bakanlığına bağlandı. Çiftliğin çalışmalarının, her yıl Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu tarafından incelenip TBMM'ye sunulması kararlaştırıldı.
- Yıl 1992... Çiftlik, birinci derecede tarihî ve doğal SİT alanı olarak tescil edildi.
- Yıl 2011... Çiftliğin SİT konumu, AKP iktidarında birinci dereceden üçüncü dereceye düşürüldü. Kara yollarındaki yön levhalarında bulunan "Atatürk Orman Çiftliği" yazısı, "Atatürk O.Ç." olarak değiştirildi. Bu sözlerin "Atatürk O... Çocuğu" olarak yorumlanması üzerine yeniden eski adın kullanımına dönüldü.
- Yıl 2013… AOÇ arazisinde 90 hektarlık bir alan TOKİ'ye devredilerek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "başkanlık sarayı" olarak kullanmayı hayal ettiği başbakanlık binasının inşaatına başlandı. Bina ile ilgili verilen "yürütmeyi durdurma" kararına uymayacağını söyleyen Başbakan Erdoğan, “hukuk tanımaz” tavrını bir kez daha gösterdi.
 
ERDOĞAN'IN SÖZDE "BAŞKANLIK SARAYI"
Ankara Büyükşehir Belediyesince "AOÇ Koruma Planı"nın hazırlanması tepki çekerken bu arada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da burada "Ak Saray" yaptırmak için harekete geçti. Kamuoyuna "başbakanlık hizmet binası" olarak lanse edilen 1.000 odalı binanın 40 bin metrekare taban alanı üzerindeki inşaatına başlandı. 200 bin metrekare inşaat alanını kapsayan devasa binanın 650 milyon liraya mal olacağı bildirilmesine rağmen 1 milyar lirayı bulduğu öğrenildi.
9 bin işçi 24 saat süreyle 3 vardiya hâlinde yangından mal kaçırırcasına çalıştırılarak inşaatına devam edilen binanın, önümüzdeki ay içerisinde tamamlanması planlanıyor.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, AOÇ içinde "Ak Saray" ve "Ankara Bulvarı" isimli 14 kilometre uzunluğundaki dev bulvar yetmiyormuş gibi bir de "Ankapark" adıyla Disneyland benzeri bir proje hazırladı. Üstelik Ankara 5 ve 11. İdare Mahkemelerince "yürütmeyi durdurma" kararı alınmasına, Danıştayın da bu planlama, yapılanma ve SİT derecesinin düşürülmesi hakkında "iptal" kararı vermesine rağmen inşaatlara devam ediliyor. Bilim adamları tarafından "başkentin akciğeri" olarak kabul edilen AOÇ'de yükselen yapıya her ne kadar "başbakanlık hizmet binası" denilse de meselenin arka planı başka. Tayyip Erdoğan’ın; cumhurbaşkanı seçilmesi hâlinde Çankaya Köşkü'nde değil, bu “saray”da oturacağı ve binanın isminin de zamanla "başkanlık sarayı" olarak değiştirileceği ifade ediliyor.
Bir çağdaşlaşma öyküsü olan Cumhuriyet’in büyük eseri Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ); kuruluşundan günümüze gelinceye kadar tıpkı Filistin toprakları gibi işgal, yağma ve katliama uğradı. Filistin topraklarında dün ne yaşandıysa, bugün AOÇ'de benzeri yaşanıyor.
AOÇ; Atatürk'ün vefatından özellikle de 1950'den sonra yağmalanmaya, talan edilmeye ve ağaçları katledilmeye başlandı. En büyük yağma ve talana AKP döneminde uğrayan AOÇ'nin, böyle devam edilmesi hâlinde yakın bir zamanda tarih olacağı tahmin ediliyor.
Arazisi üzerinde yapılan plan tadilatları ile AOÇ'deki talan ve yağma, AKP döneminde ayyuka çıktı. En son yeni Başbakanlık konutunun inşa edilmesi için AOÇ’de 3 bin ağaç katledildi. Konutun inşası amacıyla birinci derece SİT alanı olan yerleşke, imara açılabilmek için üçüncü derece SİT alanına dönüştürüldü. Yaklaşık 90 hektarlık bir alanın tapusu da TOKİ’ye devredildi.  
Önümüzdeki ay tamamlanması planlanan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi halinde “başkanlık sarayı” olarak kullanmayı hayal ettiği konut, 3 blok hâlinde inşa edildi. Erdoğan ile yardımcıları ve müsteşarının odaları ortadaki blokta yer alıyor. Yandaki diğer iki blokta ise idari birimler bulunuyor. Erdoğan’ın makam odasının yer aldığı bloğa girişler özel izinle mümkün olabilecek.
Orman Genel Müdürlüğünün tapulu mallarının elden çıkmasıyla başlayan AOÇ yıkım projesi, MİT’e ait Marmara Köşkü’nü de içine aldı.
TOKİ’den hülle yoluyla ABD Büyükelçiliğine satıldığı iddia edilen AOÇ arazisi ile ilgili gelişmeler de merakla bekleniyor
Başbakanlık konutu ile ilgili yapılan her türlü itiraza rağmen mahkeme süreci yavaş işliyor. Yargı sürecindeki bu yavaş işleyiş, Ankara Büyükşehir Belediyesinin plan uygulamalarını hızlandırdı ve planın iptal istemindeki en önemli unsur olan hızlandırılmış trafik yollarının bitmesine zemin hazırladı.
AOÇ içinden doğu-batı ve kuzey-güney doğrultusunda 40 metre gibi geniş profille geçen bu otoyolların yapımı sırasında büyük ölçüde ağaçlık alan ve yeşil örtü tahrip edildi. Dörder şeritli yapılan Ankara Bulvarı ile özelliklerini kaybeden AOÇ, daha sonra yapılaşmaya ve ranta açılacak.
Başbakanlık binası ile ilgili mahkemenin verdiği “yürütmeyi durdurma” kararından sonra Tayyip Erdoğan, “Güçleri yetiyorsa gelsin yıksınlar.” diyor.
AOÇ ne yazık ki AKP iktidarı eliyle bugün talan ediliyor. Kamu yararının gözetildiğinden söz edip bir anda birinci derece SİT alanını üçüncü derece SİT alanına çevirenler önce Ankara halkının yarınını düşünmeli. 102 dekarlık bir alanın bugün geldiğimiz noktada 33 bin dekara kadar düşmüş olması acı bir gerçek. Öyle anlaşılıyor ki AKP iktidarının gözü hâlâ AOÇ’de ve amaç Atatürk’ün Ankaralılara bıraktığı mirası yok etmek. Hatta Atatürk’ün ve Türk’ün izlerini Anadolu’dan silmek…
 
DİĞER ÇİFTLİKLERDEN DE ESER YOK
Atatürk'ün Türk halkına bırakmış olduğu on binlerce dönümlük diğer çiftliklerden ise şimdi eser yok. Hepsi yağmalanmış, talan edilmiş, ranta peşkeş çekilmiş. İşin en ilginç yanı ise devletin Atatürk'ün çiftlikleri ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmaması.
 
AOÇ NASIL VE HANGİ AMAÇLARLA KURULDU?
AOÇ; Mustafa Kemal Atatürk tarafından satın alınan 20 bin dekarlık arazi üzerinde "Orman Çiftliği" adıyla 5 Mayıs 1925 yılında kuruldu. Atatürk; Ankara’da bir çiftlik kurma düşüncesi harekete geçince ilk olarak çiftlik idare merkezi ile parkların ve sebze bahçelerinin de üzerinde bulunduğu 20.000 dönüm arazi, merhum Abidin Paşa'nın eşi Faika Hanım'dan satın alındı. Daha sonra çevrede bulunan ve işletilmeyen çok sayıda araziyi de satın alan Atatürk, toplam 52 bin dekarlık arazi üzerinde Orman Çiftliği kurdu.  Atatürk, Orman Çiftliği yanında kurduğu diğer bütün çiftliklerini kuruluş amaçları çerçevesinde yönetilmesi umuduyla 11 Haziran 1937 ve 13 Haziran 1937 tarihli iki yazısı ile Hazine'ye yani Türk milletine emanet etti.
Yüksek Şehir Plancısı Eser Atak ve Yüksek Şehir Plancısı ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Doktora Öğrencisi S. Zafer Şahin'e göre AOÇ, Atatürk'ün talimatıyla şu amaçlarla kuruldu:
"- Hububat cinslerinin ıslahı için İç Anadolu Bölgesi koşullarına uygun yeni türlerin araştırılması, halka tanıtılması ve dağıtılması,
- Hayvancılığın geliştirilmesi, yeni hayvan cins ve ırklarının araştırılması,
- Elde edilen tarım ürünlerinin işlenmesi,
- Bilimsel yöntemlerle ağaçlandırma çalışmaları yapılması, yapay korular ve ormanlar yapılması, fidanlık kurulması,
- Makineli tarıma geçiş ve büyük alanlarda tarım için ziraat, alet ve makineleri üreten bir atölye kurulması,
- Tarım öğretimini uygulamalı olarak halka aktarmak için pratik kurslar ve stajlar düzenlenmesi,
- Ankara halkına temiz ve ucuz gıda maddeleri sunarak kooperatifleşmenin sağlanması,
- Çiftliğin ürettiği tarım ürünlerinin piyasada düzenleyici rol oynaması,
- Ankara çevresinin ağaçlandırılması.
 
AOÇ İLE İLGİLİ TEMEL YANILGI
Cumhuriyet’in kurulduğu günlerden bu yana AOÇ ile ilgili temel bir yanılgı ve yaklaşımın söz konusu olduğu görülüyor. Genel olarak AOÇ arazisi; kent içerisinde bulunan ve belli bir işlevi sahip olan bir kentsel alan olarak değil, yapılaşmanın önünde engel oluşturan kısıtlayıcı bir açık arazi olarak algılanıyor.
Unutulmamalı ki Ankara, Cumhuriyet ideal ve inancının en temel göstergelerini içinde barındıran bir kent... Atatürk’ün AOÇ girişiminin de bu bağlamda değerlendirilmesi, kamuoyunda öncelikle AOÇ'nin çok önemli bir tarihî ve sembolik öneme, mekân değerine sahip olduğunun anlaşılması gerekiyor.
AOÇ'nin korunması sorunu, aynı zamanda Ankara'nın planlanması sorununu ifade ediyor.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, AOÇ Marmara ve Karadeniz havuzlarında düzenlenen yüzme yarışları, hafta sonu piknikleri, açık hava yaz partileri gibi etkinliklerle çoğunluğu asker bürokratlardan oluşan genç Cumhuriyet bürokrasisi ile Ankara'nın yerli sakinlerinin buluştukları ortak payda hâline geldi. Bu ortak payda, ulus devletin mekân ve kültür açısından inşasında önemli bir basamak oluşturdu. Ulus devlet idealinin gündelik yaşama uygulanmasının örnekleri AOÇ etkinliklerinde görülür hâle geldi.
 
 
AOÇ İLE İLGİLİ KİM NE DEDİ?
YENİ DÜŞÜNCE olarak AOÇ'deki bu yağma ve katliamı mercek altına aldık. Bu nazik konu hakkında toplumun çeşitli kesimlerinin görüşlerine başvurduk. Dergimize değerlendirmelerde bulunan sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ve siyasi parti temsilcilerinin AOÇ'deki içler acısı durumdan Başbakan Erdoğan ve Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek'i sorumlu tutarak sert eleştirilerde bulundular
 
Araştırmacı Yazar Ejder DİLİCİ:
“ATATÜRK ÖLÜNCE AOÇ’DE TALAN BAŞLADI”
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün mirası olan AOÇ'ye yönelik talan, Atatürk öldüğünden bu yana hiç bitmedi. Atatürk'ün yağmalanan mirasının başında gelen çiftlikler dava konusu oldu.
Araştırmacı Yazar Ejder Dilici'ye göre, Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında Türkiye'nin değişik bölgelerinde kurmuş olduğu çiftliklerden şimdi eser yok. Atatürk'ün ölümü ile birlikte el değiştiren çiftliklerin kimin eline nasıl geçtiği ve şu anda hangi amaçla kullanıldığı belli değil. Atatürk'ün kurmuş olduğu 15 çiftlikten sadece biri günümüze kadar gelebilmiş. Çiftlikler böylesine talan edilirken devletin resmî kurumlarının parmağı dahi kımıldamadı. Kendilerini, Atatürk'ün maddi ve manevi mirasının yagâne vârisi olarak gören birtakım dernek ve kuruluşlar da olaylar karşısında sessiz kaldı.
Talan edilen ve akıbeti bilinmeyen çiftliklerin yanı sıra tarihî dokunun kaybolmasının da önemli olduğu uzmanlar tarafından dile getiriliyor.  Atatürk'ün Türkiye tarımını geliştirmek, Türk çiftçisine modern tarımı öğretmek ve aynı zamanda kooperatifçilik sisteminin oluşumunu sağlamak amacıyla kurmuş olduğu çiftliklerden sadece Ankara'daki AOÇ bugün kısmen ayakta kalabilmiş durumda. O da giderek yok oluyor. Hatay Dörtyol'daki Karabasamak (Yeniyurt), Silifke, Tekir, Şövalye, Tarsus'taki Piloğlu, Yalova'daki Baltacı ve Millet, Ankara'daki Dilukat, Çakırlar, Macun, Tahhar, Güvercinlik, Etimesgut çiftliklerinin kimin elinde olduğu bilinmiyor. İlgili resmî kuruluşlar, çiftliklerin akıbeti ile ilgili hiçbir şey bilmiyor. İşin en ilginç yanı ise çiftliklere ait arazilerin, mekânların en azından 2-3 defa el değiştirmiş olması.
 
Araştırmacı Yazar Dr. Mehmet BOZLUK:

“AOÇ HİNDİSTAN'DAN GELEN PARALARLA KURULDU”
Araştırmacı Yazar Dr. Mehmet Bozluk, Atatürk'ün vasiyetinin yanlış anlaşıldığını belirterek şu görüşleri ifade etti:
"Atatürk her şeyin aynen devam etmesini, halka ve devlete fayda sağlayacak şekilde kullanılmasını istemişti. Elden çıksın ya da bırakılsın anlamında değil. Ne Hazine, ne Maliye, ne de hükûmetler çiftliklere sahip çıkmamış ve peşkeşe müsaade edilmiş. Aslında bu talana yönelik İçişleri Bakanlığının bir operasyon düzenlemesine ihtiyaç var. On binlerce dönümlük arazinin yok oluşu söz konusu. Çiftlikler Atatürk'ün ölümü ile birlikte aslında kendi hâline bırakılmıştı. Atatürk'ün, Türk milleti için oluşturduğu çiftlikler nasıl ve hangi parayla kurulmuştu? Bu soruların cevabı Atatürk'ün hayatındaki birtakım tarihî yazışmalarda saklı... Yazışmalara göre Atatürk bu çiftlikleri Milli Mücadele'ye yardım amacıyla Hindistan'dan gelen paralarla kurdu. Atatürk ölümünden önce bütün çiftlikleri Hazine'ye devretmek istedi, bunun için İsmet İnönü'ye emir verdi. İnönü önce çiftliklerin CHP'nin malı olduğunu, devretmenin iyi olmayacağını düşündü. Tepkiler üzerine Atatürk'ün devir isteği zor da olsa gerçekleştirildi. O dönemlerde milyonlarla ifade edilen değerlerdeki çiftliklerle ilgili İnönü şunları söylüyordu:
"...Bu çiftliklerin değeri milyonları bulan bir servet halindedir. Bu çiftlikleri Atatürk, yıllardan beri kişisel birikimi, özellikle kişisel emeğiyle kurmuştur. Bu çiftlikleri Atatürk, Cumhuriyet Halk Partisinin malı olarak saklıyordu."
İnönü'nün bu açıklamasının ardından Yunus Nadi bir gün sonraki Cumhuriyet gazetesinde şunları yazdı: "O, bu çiftlikleri hiç bir zaman benimsememişti. Evvelce onların partiye ait olduğunu ifade edip duruyordu. Şimdi parti ile hükûmet ve devletin aynı şey olmak derecesine yükselmiş olmasına binaen çiftlikleri doğrudan doğruya memlekete ihdas edip hükûmetin tasarruf ve idaresine tevdi etmiştir."
 
Araştırmacı Yazar Dr. Ali GÜLER:
“ATATÜRK’ÜN MALA KARŞI MEYLİ YOKTU”
Araştırmacı Yazar Dr. Ali Güler'e göre Atatürk'ün para ve mala karşı büyük bir meyli yoktu. Güler; "Atatürk'ün Son Sözü Aleykümselâm" isimli kitabında okuyucularına şu bilgileri veriyor: "Şahsi gelir ve masrafları ile de hiç alâkadar olmazdı. Bu hususta katlandığı tek külfet, maaş senedini imzalamaktan ibaretti. Buna rağmen dairenin resmî masrafları üzerinde (tam aksine) çok titiz davranırdı. İlk zamanlarda ev ve diğer şahsi masrafları işini, Özel Kalem Müdürü Hayati Bey, evli bulunduğu yıllarda da Latife Hanım idare ederdi. Ondan sonra, umumi vekil olarak Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak'ı görevlendirdi. Ölene kadar da hesaplarını Soyak tuttu. Atatürk, Cumhurbaşkanı olarak 1927 senesine kadar ayda 5.000 lira maaş ve 7.000 lira olağanüstü ödenek olmak üzere toplam 12.000 lira almaktaydı. 1927’de genel bir yasa ile cumhurbaşkanlığı ödeneğine 2.480 lira "pahalılık zammı" eklenmiştir. 1927 ve 1928 yıllarında bu gelirinden ayda toplam 453 lira, 1929 ve 1930 yıllarında 724 lira, 1931'de de 1.293 lira vergi kesilir. Dolayısı ile 1931 yılında kendisine net ödenen 13.186 liradır. 1931 yılında eline 13.186 lira geçerken 1932'de yürürlüğe giren ve yüksek maaş ve ücretlere ağır bir vergi getiren yasadan sonra Atatürk’ün maaş ve ödeneğinden kesilen vergi miktarı 5.401 liraya çıkmıştır. Bunun üzerine Atatürk’ün aylık olarak aldığı net miktar 9.078 liraya düşmüştür. Bu maaşından yaptığı özel tasarrufu İş Bankası 4 numaralı hesabına yatırılmıştır. Vefatında bu hesapta 53.463 lira 18 kuruş birikmişti."
 
"ATATÜRK, CEKETİYLE GELİP GİDEN BİR LİDERDİR"
Atatürk’ün mareşallikten emekliye ayrılan bir subay olarak emekli maaşının da olduğunu hatırlatan Dr. Ali Güler, kitabında şöyle devam ediyor:
"O dönemdeki yasalara göre emekli olan (30 Haziran 1927) Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya bağlanan ilk emekli aylığı 40 küsur liradır. Sonradan Ordu Komutanlığı ve Bakanlık yapanlar için 150 lira olur. Bu parayı sarf etmez. 'Bakalım seneler sonra ne miktara çıkacak?' diye verdiği emir üzerine İş Bankası’nda açılan ayrı bir hesapta toplanır. Vefatında bu hesaptaki para 19.566 lira 80 kuruş olmuştu. Sonuçta Atatürk vefat ettiğinde, Emekli Hesabı’nda 19.566 lira 80 kuruş; 4 Numaralı Şahsi Hesabı’nda da 53. 453 lira 18 kuruş olmak üzere toplam 73.019 lira 98 kuruş birikimi vardı. 1924 senesinde başlayıp, gittikçe hızlanarak 13 sene devam eden yoğun çalışmalar sonunda bu müesseseler çok olgunlaşmış, her bakımdan yüksek bir seviyeye ulaşmışlardı. Artık bunları, bütün varlık ve tecrübeleri ile devlete, dolayısı ile Ziraat Vekâletinin istifadesine terk etmek zamanı gelmişti. 10 Haziran 1937 günü Trabzon’a gelen Atatürk burada akşam yemeği sırasında bir sohbette, 'Bana da bordro imzalatırlar ama ne para veren olur ne de paranın hesabını… O anda ellerini cebine sokarak cebimde para yok… Benim zaten paraya da ihtiyacım yok. Masrafım da yok; bir tek insana bu millet bakar… Bu milletin yüce sevgisini görmek bana yeter. Bana bu millet bakar, bana milletim bakar…' der. Her sözü ile millete bir mesaj veren Atatürk elbette bu sözleri boşuna söylemiyordu. Ertesi gün 11 Haziran 1937’de Trabzon’dan Başbakanlık’a gönderdiği bir yazı ile bütün çiftlikleri ve üzerindeki taşınmazları hazineye bağışladığını bildirdi. Bu bağış ile ilgili resmi işlemler 11 Mayıs 1938 günü tamamlandı. Atatürk, çiftliklerden sonra üzerinde kayıtlı diğer bazı taşınmazları da devletin ilgili kurumlarına bağışladı. Atatürk yaptığı yatırımlarla, müteşebbisi, sanayicisi, modern tarımcısı olmayan Türkiye’de Türklerin de müteşebbis, sanayici olabileceğini gösterdi. İşletmeleri, çiftlikleri bizzat kendisinin kurması ve geliştirmesine rağmen, bunları hiçbir zaman kendi özel malı olarak görmedi, gelirlerini kendi geliri içine katmadı ve tam verimli hâle geldikten sonra da milletine armağan etti. Bunların mirasçılarına geçmesini önlemek için, özel bir yasa bile çıkarttı. Atatürk’ün para ile ilişkisi konusunda söylenebilecek son söz belki de şudur: Atatürk, Türk-İslam kültüründe, devlet anlayışında olduğu gibi, ceketiyle iktidara gelen ve iktidardan ceketiyle giden bir liderdir.”
 
AOÇ'NİN KADERİ GÖKÇEK'E EMANET EDİLDİ
AOÇ’nin kuruluş amacı yalnızca bunlar değildi. "Yeşili görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur. Burasını öyle ağaçlandırınız ki kör bir insan dahi yeşillikler arasında olduğunu fark etsin." diyen Atatürk, çiftliğe ikinci ve çok önemli işlev daha yükledi. Bu bağlamda, bozkır ortasına kurulmuş olan ülkenin yeni başkenti Ankara'da oturanların rahatlıkla gezebileceği, soluk alacağı, yaz, kış yeşil kalabilecek bir yer, bir doğa güzelliği yaratma isteği de önemli. AOÇ kurulduğu yıllarda kentin dışındaydı; kent büyüdükçe çiftlik kentin içinde kaldı. Zaman içinde bakımsız bırakılmış olsa da şurasından burasından tırtıklanıyor olsa da bugün de Ankara’ya soluk aldıran çok önemli bir alan. Atatürk; çiftlik kurulurken gördüğü Söğütözü Koruluğunu beğenerek, zaman zaman oraya gidip dinlenmek için bir kulübe yaptırmış, çevresine de kendi elleriyle söğüt ve çam ağaçları dikmişti. Daha önce Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına ait olan AOÇ arazileri, 2006 yılında çıkarılan bir yasa ile "belirli amaçlarla kullanılmak üzere", bedelsiz olarak Ankara Büyükşehir Belediyesine verildi. Oysa AOÇ üzerinde, Atatürk’ün vasiyeti dışında tasarrufta bulunmak mümkün değildi. Arazinin planlanması ve vasiyet hukukuna göre kullanılması Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünün yetkisinde olmalıydı. Bu korumaya karşın 1950 yılından günümüze kadar geçen süre içinde AOÇ arazisi üzerinde talan süreci, bu kez yasalara konu edilerek sürdürüldü. Çiftliğin Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmesine rağmen Anayasa Mahkemesi kararı gereğince konut, ticaret ve sanayi amaçlı olarak kullanılması mümkün olmayan AOÇ arazisi belediyenin işine pek yaramamıştı! Şimdi, depreme karşı önlem almak amacıyla kentsel dönüşüm konusu gündeme gelince Çiftlik de yeniden söz konusu oldu. Ancak kendi işlevi içinde yenilenmesi, temel amacı doğrultusunda yeniden düzenlenmesi için değil!.. Yaklaşık 20 yıldır Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini sürdüren Melih Gökçek, belediye başkanı olduğu günden beri gözünü AOÇ'ye dikmiş durumda. AOÇ üzerinde Ankara Bulvarı ve başbakanlık binası gibi iki büyük projeyi hayata geçiren Gökçek, şimdi Avrupa'nın en büyük tema parkı olacak olan Ankapark'ı yapıyor.
 
MHP KOCAELİ MİLLETVEKİLİ LUTFİ TÜRKKAN'IN AOÇ'Yİ KORUMA MÜCADELESİ
AOÇ işgaline karşı çeşitli sivil toplum örgütleri ve meslek odaları zaman zaman tepkilerini dile getirirken en sert muhalefeti konuyu TBMM gündeme taşıyarak MHP Kocaeli Milletvekili Lütfi Türkkan yaptı. Sık sık verdiği soru önergeleri ve Meclis kürsüsünde yaptığı konuşmalarla AOÇ'deki kıyımı Türkiye gündemine taşıyan Türkkan, sözde "başkanlık sarayı" ile ilgili görüşlerini ifade ederken "Bu kadar doğa katliamı yaptıran Başbakan'a da orada oturmayı Allah nasip etmesin. Çünkü orada sadece insanların değil, her türlü canlının vebali var. O vebalin üstüne oturmayı Allah nasip etmesin diye dua ediyorum." dedi. Türkkan, konuyu soru önergelerinde "Ankara'da Atatürk'ten miras kalan AOÇ arazisinde bir süredir yeni başbakanlık konutunun inşaatı devam etmektedir." derken bu arazinin birinci derece SİT alanıyken, imara açılabilmesi için üçüncü derece SİT alanına dönüştürüldüğünü, inşaatın başlaması ile binlerce ağacın kesildiğini ve yılların mirası olan arazinin talan edildiğini vurguladı.
Türkkan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde “Yeni başbakanlık konutu inşaatı için Ankara’nın nefes almasını sağlayan ve Atatürk’ten miras kalan AOÇ’nin seçilmesinin özel bir nedeni var mıdır?” sorusunu yöneltti. Önergesinde, "Bu arazide yapılacak işler konusunda uzman kişilerin görüşü alındı mı?" diye soran Türkkan, AOÇ arazisinde inşaata başlandığından bu yana kaç ağacın kesildiğini ve daha kaç ağacın kesileceğini de sordu. Türkkan’ın dikkatleri çektiği noktalardan biri de SİT derecesinin birinci dereceden üçüncü dereceye düşürülmesi… Önergesinde “Bu normal bir durum mudur?” diye soran Türkkan, arazinin birinci derece doğal SİT alanı olması nedeniyle inşaata açılmasının mümkün olup olmadığı sorusuna cevap istedi. Türkkan, AOÇ’nin talan edilmesinin maliyetini de sorduğu önergesinde, “İnşaat için bugüne kadar ne kadar harcanmıştır?”, “Bütün donanımları ile birlikte proje ne kadara mal olacak ve ne zaman tamamlanacaktır.” sorularını yöneltti. MHP'li vekil ayrıca, AOÇ’de bulunan ve Atatürk'ün Selanik'te doğduğu evle aynı ölçülerde yapılan binanın da bu inşaat kapsamında yıkılacak yerler arasında olup olmadığını sordu. Türkkan, bu arazi ve inşaatla ilgili olarak meslek odalarının açtığı davaların hangi aşamada olduğu konusunda da Bakandan açıklama istedi.
 
"BÖYLE BİR BİNANIN YAPILMASI BİR CİNAYETTİR"
Türkkan, Yeni Düşünce'ye yaptığı açıklamada ise AOÇ'deki meselenin toplumun gözünden kaçırılmaya çalışıldığını ifade ederek şunları söyledi:
"Orada tam anlamıyla bir doğa katliamı yapılmaktadır. Biraz yakından baktığımızda çok net görülüyor. AOÇ’yle ilgili verilen kararlar, hukuk tanımaz Başbakan Erdoğan tarafından hiçe sayılıyor. Erdoğan, hukuk karşısında korkunç bir tavır sergiliyor. Bu mesele toplumun dikkatinden kaçmıyor. Tayyip Erdoğan sonsuza kadar Başbakan olarak kalacağını düşünüp bu şekilde devam ediyor. Yalnız AOÇ değil tabii. Erdoğan İstanbul Çengelköy'deki Vahdettin Köşkü'nü de aldı. Hatta eski RP'den ve bakanlık yapmış olan Teoman Rıza Güneri ve abisi Mehmet Güneri orayı daha önce alıp sahiplendiler. Ancak Anıtlar Yüksek Kurulundan köşk olarak muhafaza etmekten başka bir şey çıkaramadılar. Başbakan orayı müştemilatıyla birlikte kendi evlatlarına aldı. Konut diye köşkün dışında bir sürü ev yaptı. İmar Kanunu ve Anıtlar Yüksek Kurulu kararlarını hiçe saydı. Bu hukuk tanımazlıktan öte bir şey değildir. Bunun yakın tarihte örnekleri var. Bir tanesi Çavuşesku. Kendisine saray olarak yaptırdığı ve Romanya parlamento binası olarak kullanılan binayı inşa etmek için orada doğa katliamı yaptı. Fakir fukaranın oturduğu mahalleyi talan etti. Onları oradan sürüp 20 bin tane işçiyi de bedava çalıştırarak o görkemli sarayı yaptı. Ama o saray bitmeden Çavuşesku bu dünyadan göçtü. Orada oturmak nasip olmadı. 'Bu kadar doğa katliamı yaptıran Başbakan'a da orada oturmayı Allah nasip etmesin.' diyorum. Çünkü orada sadece insanların değil, her türlü canlının vebali var. 'O vebalin üstüne oturmayı Allah nasip etmesin.' diye dua ediyorum. Yani bu ihtişam neyin göstergesi? Hani tevekülle gelmişlerdi? Böyle bir ihtiyaca gerek var mıydı? Tevekkül yerini kibre terk etti. Kibir olursa tevekkül yok olur. Böyle bir binaya gerek yoktu ki. Böyle bir binanın yapılması zaten bir cinayettir."
 
MHP Ankara Milletvekili Özcan YENİÇERİ:
“ATATÜRK'ÜN BİZE BIRAKTIĞI MİRAS ÜZERİNDE ÂDETA BİR KADAVRA GİBİ TASARRUFTA BULUNMAK SORUMSUZLUKTUR”
MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, AOÇ'de Atatürk'ün hatırasını yok eden anlamsız operasyonlar yapıldığını söyledi. Yeniçeri, dergimize yaptığı açıklamada şu görüşleri dile getirdi: "Atatürk, Türk milletine bıraktığı mirası aslında Türk milletinin vicdanına ve sağduyusuna emanet etmiştir. Türkiye çok büyük bir ülke, Ankara da çok geniş hinterlandı olan bir yer. Sanki bütün arazi bitmiş, sanki bütün yol geçecek alanlar tükenmiş, sadece Atatürk Orman Çiftliği kalmış gibi… Bir biçimde Atatürk’ün yüklemiş olduğu anlamın dışına çıkaracak ve onun hatırasını âdeta anlamsız hâle getirecek operasyonlardır bunlar. Aslında bunlar doğrudan ve dolaylı bir biçimde Atatürk düşmanlığının izharı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesinin inkârı anlamına gelmektedir. Toplum, bir biçimde kamu hizmeti ile Atatürk'ün hatırası arasında bir tercihe zorlanmaktadır. Geçmiş dönemden bize kalan hatıralar bir şekilde yok edilmektedir. Gezi Parkı'na Taş Kışla'yı yeniden kurmaya çalışanlar, AOÇ'de Atatürk'ün hatıralarını yok etmeye çalışıyorlar. Başbakanlık binasının bir ihtiyaçtan kaynaklandığına inanmıyorum. Bu bir ihtiyaç değil. Türkiye'de başka yerlere de başbakanlık ya da cumhurbaşkanlığı konutu yapılabilir, o yollar başka bir şekilde halledilebilirdi. Atatürk'ün bize bıraktığı miras üzerinde âdeta bir kadavra gibi tasarrufta bulunmak sorumsuzluktur, kadir kıymet bilmezliktir. Tarihe ve bağımsızlığa aykırı bir davranış biçimidir. Maalesef bu iktidarın şuursuz ve Cumhuriyet’le hesaplaşma yönünde bir tavrı var. Şuursuzluk ve Atatürk aleyhtarlığı söz konusu… Mahkeme kararlarına rağmen hukuksuzluğun yansıması... Anayasa’yı çiğneme hadiseleri. Bu iktidar daha önce yapıyor, sonra Anayasa ve yasalara bakıyor. Anayasa ve yasalara aykırı ise kendisini ve eylemlerini Anayasa ve yasalara uydurmuyor, Anayasa ve yasaları kendisine uyduracak şekilde değiştiriyor. Hükûmet bir güç zehirlenmesi içerisindedir. İktidardan gideceğinin hesabını hiç yapmamaktadır. İnanılmaz derecede pervasız davranmaktadır. Bu iktidarı hem kendisinin hem de milletin başına musallat olmaktan kurtarmak gerekir."
 
MHP Ankara İl Başkanı Fatih ÇETİNKAYA:
“HEDEFLERİ ATATÜRK'ÜN MİRASINI YOK ETMEK”
MHP, özellikle AKP hükûmetleri döneminde AOÇ'deki talan ve yağmanın artmasına karşı büyük bir duyarlılık sergiledi. Milletvekilleri soru önergeleri ve konuşmaları ile konuyu sık sık TBMM ve Türkiye gündemine taşırken İl Başkanı Fatih Çetinkaya da AOÇ'de olup bitenler hakkında Ankaralıları uyardı.
Başkan Çetinkaya dergimize yaptığı açıklamada; AOÇ'de TBMM Eğitim, Arşiv ve Kongre Merkezi yapılmasının önünü açan Ankara 1 No.lu Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu ile Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun aldığı kararı eleştirerek “Birinci derecede SİT alanı, masa başındaki noterler tarafından bir anda üçüncü derece SİT alanına dönüştürülüyor. Bu kurullar kimi koruyor?” diye sordu. 
Başkentin en kıymetli hazinesi ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk milletine mirası olan AOÇ’deki ağaç katliamı ve arazi talanının boyutlarına dikkati çeken Çetinkaya, şunları söyledi: 
“Başkentte nesiller boyu faydalandığımız oksijen deposu olan Atatürk Orman Çiftliği’nin bugün içinde bulunduğu talihsiz dönem, AKP iktidarının değerlerimizi birer birer yok ettiğinin açık ifadesidir.  AOÇ ne yazık ki AKP iktidarı eliyle talan ediliyor. Kamu yararının gözetildiğinden söz edip bir anda plan tadilatı yapanlar, önce başkentlilerin yararını düşünmelidir.  102 bin dekarlık bir alanın bugün geldiğimiz noktada 33 bin dekara kadar düşmüş olması acı bir gerçektir. Öyle anlaşılıyor ki AKP iktidarının gözü hâlâ AOÇ’dedir. Hedefleri Atatürk’ün Ankaralılara mirasını yok etmektir. Çiftlik arazisindeki bu hızlı erime bize gösteriyor ki Atatürk Orman Çiftliği aynı süratle amaç dışı kullanımlar için katledilmeye devam ederse 30 yıl sonra Atatürk Orman Çiftliği diye bir şeyi sadece tarih kitapları yazacaktır.  Bir an evvel bu katliamın durdurulması, bu yok edilişin önüne geçilmesi şarttır.” 
   
MHP Büyükşehir Belediye Meclis Başkan Vekili Ali METİN:
“MAALESEF YAPILABİLECEK BİR ŞEY KALMADI”
MHP Büyükşehir Belediye Meclis Başkan Vekili Ali Metin de AOÇ ile ilgili bugün yapılabilecek bir şey kalmadığını vurgulayarak şöyle konuştu:
"Büyükşehir Belediyesi Meclis kararları ve çoğunlukçu tahakkümü demokrasi sayan bir anlayışın hukuk tanımazlığı sebebiyle AOÇ’nin geldiği bugünkü durum karşısında maalesef yapacak hiçbir şey kalmadı. Geriye dönüşü de maalesef mümkün görünmemektedir. Gerek bir önceki dönemde görev alan Büyükşehir Belediye Meclisi üyelerimiz gerekse de Ankara İl Başkanlığımızın kamuoyunu bilgilendirme çalışmalarına rağmen sayısal çokluklar sebebiyle AOÇ hakkındaki uygulamalarda sona gelinmek üzere.
MHP Grubu olarak 30 Mart 2014 Mahallî İdareler Seçimlerinden sonra Büyükşehir Belediye Meclisinde görev alan bizler de konuyu mevcut hâliyle kucağımızda bulduk. Atatürk Orman Çiftliği alanlarına ait 1/10000 ölçekli Nazım İmar Planı ve Birinci Derecede Doğal ve Tarihî SİT Alanı Koruma amaçlı Nazım İmar Planı kapsamında kalan ve kamu kurum alanı olarak değiştirilen, bu alanı çevreleyen ve etkileyen yolların 40 metre olarak düzenlenmesi çalışmaları, 14 Nisan 2014 günkü Büyükşehir Meclisinde gündeme getirilerek görüşüldü. Her zaman belirttiğimiz gibi biz, Ankara'ya ve Ankaralının lehine olacak iyi şeylere desteğimizi vereceğiz. AOÇ'nin yeşilliğinin kaybolmasına gönlümüz hiç razı olmadı. Ancak gelinen noktada da yapılabileceğin en iyisinin olmasına gayret edilmesi için çalışmalarımıza devam edeceğiz. Hakkı, hukuku ranta kurban edilmeyen; tarihine sırt çevrilmeyen bir Ankara arzumuzu kamuoyu ile tekrar paylaşıyoruz."
 
BBP Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi İbrahim UYAR:
“AOÇ'DE KATLİAMA VARACAK UYGULAMALAR YAPILIYOR”
Büyük Birlik Partisi Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi İbrahim Uyar, AOÇ'de katliama varacak uygulamaların yapıldığını belirtti. Eski MHP Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi olan Uyar, Ankara'nın sorunlarını yıllardır çok yakından izliyor.
AOÇ'nin yeşil alan olarak yıllar önce Atatürk tarafından düşünülerek yapıldığını hatırlatan Uyar, şu görüşleri ifade etti:
"Günümüzde insanların yıllar sonra keşfettiği ‘şehirlerde kişi başına 10 metrekare yeşil alan düşmesi’ planını Atatürk o yıllarda keşfetmiş. Binlerce dönüm araziyi AOÇ'ye ilave ederek Ankara'da yaşayan insanların nefes alabileceği bir akciğer olarak o zaman düşünmüş. Uygulamaya koyup yapmış. Bu alan birinci derece SİT alanı ilan edilerek bu bölgenin tahrip edilmesi ve başkasının eline geçmesi önlenmiş. Günümüzde maalesef AOÇ ile ilgili uygulama yapılırken birinci derece SİT alanı olgusu üçüncü derece SİT alanına dönüştürülerek yolların, başbakanlık binası ve başka binaların yapılmasına müsaade ediliyor. Aslında burası birinci derecede SİT alanı ve hiç bir şekilde yapı yapılmayacak bir alan. Ben AOÇ'nin birinci derecede SİT alanı olarak kalıp Ankara'ya hizmet etmesini talep edenlerdenim."
Ankara'nın ihtiyacı olan Ankara Bulvarının yapılmasına kişisel olarak karşı olmadığını belirten Uyar, açıklamalarını şöyle sürdürdü:
"2009 Mahallî Seçimlerinden sonra Meclisin ilk toplantılarında ben o dönem MHP Meclis üyesi idim. CHP'nin açtığı dava üzerine Meclis gündemine gelen AOÇ konusunu inceledik. MHP olarak kararımız, 'Yola evet ama AOÇ'nin birinci derecede SİT alanından çıkartılıp üçüncü derece SİT alanına dönüştürülmesine hayır. Yapılaşmaya, konutlaşmaya, ticari alan yapılaşmasına hayır fakat Ankara'nın ihtiyacını giderecek o yolun yapılmasına da evet.' idi. Olaylara herkes tek yönlü bakıyor. CHP bakarken tamamen her şeyi reddediyor, öbür taraftan da AOÇ'yi neredeyse katliama dönüştüren uygulamalar yapılıyor. Ankara'nın ihtiyacını giderecek olan bu yolun yapılmasına kişisel olarak karşı değilim. O yol orası için elzemdi ve bu yolun yapılmasının güzel olduğu kanaatindeyim. Fakat Atatürk'ün mirası olan AOÇ'nin yeni değil daha önce Turgut Özal döneminden başlayan mevcut alanın zaman zaman katledilmesi var. AOÇ'yi Atatürk’ün devlete vermesinden bugüne kadar kapsadığı arazinin üçte biri kalabilmiş, üçte ikisi ise yok olmuş."
 
"BAŞBAKANLIK BİNASI BAŞKA YERDE YAPILMALIYDI"
Ankara'da Ankapark yapılmasına da karşı olmadığını anlatan Uyar, "Ama inşa yerinin AOÇ olması çok yanlış. Orası trafiğin yoğun olduğu bir bölge… Ankapark'ın yapılması ile o bölgenin bunu kaldırmayacağı kanaatindeyim. 200 hektarlık bir alanın Ankapark olarak uygulamaya konup eğlence merkezi yapılmasıyla orada bulunan ağaçların yarın gelecek arabaların egzoz gazından olumsuz etkileneceği kanaatindeyim.  Ankapark yapılabilir, ama Ankara'nın gelişmeye açılacak yeni bölgelerinde belli bir uzaklıkta yapılması daha iyi olurdu." dedi. Uyar, başbakanlık konutunun da orada yapılmasına karşı olduğunu belirtirken şu görüşlere yer verdi:
"Başbakanlık konutu için de aynı şeyi düşünüyorum. AOÇ'de daha önce içinde bir takım binalar bulunan Orman Bakanlığının 900 dönümlük bir alanı vardı. Başbakanlık binası Orman Bakanlığı binaları yıkıldıktan sonra yapıldı. Başbakanlık binasının orada yapılması ile ana yol arterlerinin AOÇ içinde tahribat yapılarak genişletilmesi sıkıntı yarattı. Başbakanlık binasından dolayı çok ciddi yol genişletme çalışmaları var. Başbakanlık binası orada değil de başka bir yerde yapılsaydı daha iyi olurdu. Tabii ki Türkiye Başbakanı’nın en güzel yerde oturmasını hepimiz isteriz. Çok güzel binaların yapılmasını da karşı değiliz. Ama akciğerimiz yok edilerek bina yapılması doğru bir şey değil."
 
CHP Ankara Milletvekili Aylin NAZLIAKA:
“AOÇ’DE EN BÜYÜK TAHRİBAT SON YILLARDA YAŞANDI”
CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1937 yılında Türkiye Cumhuriyeti’ne vasiyet mektubuyla emanet ettiği AOÇ'nin, son yıllarda en büyük tahribatını yaşadığını kaydetti. Nazlıaka, AOÇ'nin son durumunu değerlendirirken, şu bilgileri verdi:
"Ankara'nın temiz hava koridoru olan AOÇ; Cumhuriyet’in insan, tarım ve üretim ilişkilerinin en iyi örneklerinden biridir. AOÇ, sosyal yaşam alanı olarak örnek olarak gösterilebilecek nitelikte bir yerdi. Orman Genel Müdürlüğünün bulunduğu, AOÇ sınırları içinde olan Gazi yerleşkesi, başbakanlık konutu yapılmak için yok edildi. Yine bira fabrikasının bulunduğu yer milletvekilleri için sosyal tesis yapılması bahanesiyle yok edildi. Milletvekili seçildiğim ilk günden itibaren AOÇ'de yaşanan yağmayı ve talanı kamuoyunun gündemine taşıdım. 1992’de 'doğal ve tarihi sit alanı' olarak tescil edilen, 1998 yılında ise ‘birinci derece doğal ve tarihî SİT alanı' olarak ilan edilen Gazi yerleşkesinin, 2011 yılının başından itibaren Başbakanlık’a tahsis edileceği konuşuluyordu. Gazi yerleşkesinin yok edilme hikâyesi de Orman Genel Müdürlüğünün 4 Ağustos 2011 tarihindeki yazılı talebi ile başlamıştır. Bu talep 10 Ağustos 2011 günü Gazi yerleşkesinin 'birinci derece doğal ve tarihî SİT alanı' olmaktan çıkarıp üçüncü derece doğal SİT alanı' olarak tescil edilmesiyle sonuçlanmıştır. Bu değişikliğin anlamı Gazi yerleşkesinin konut kullanımına da açılabilecek alana dönüştürülmesidir. 4 Ağustos 2011 tarihinde Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’na yazılı bir soru önergesi vererek buranın Başbakanlık’a tahsis edilip edilmeyeceğini sordum. Gelen cevapta  'Şu anda resmî olarak herhangi bir iş ve işlem yapılmamıştır.' dendi. 16 Kasım 2011 Plan ve Bütçe görüşmelerinde Bakan’a aynı soruyu yönelttiğimde 'Benim sözüm senettir.' dedi. Konuşmasında Gazi yerleşkesinde iddia edildiği şekilde yapılaşmaya gidilmeyeceği sözünü vermişti."
 
"AOÇ İLE İLGİLİ MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİM”
"9 Şubat 2012 tarihinde yine Sayın Bakan’a yedi sorudan oluşan bir yazılı soru önergesi verdim. Fakat kendisi yedi soruyu tek cevapla geçiştirerek cevaplamış gibi yapmıştır. Sorularımın cevabını da alabilmiş değilim. 15 Şubat 2012’de Gazi yerleşkesine giderek Orman Genel Müdürlüğüne fidan diktim. Maalesef o gün ormancının ormana ihanetini de görmüş oldum, fidana tahammül edemeyen sözde ormancıları tanımış oldum. 15 Şubat 2012 günü ormancılık tarihine kara leke olarak geçmiştir. O gün benimle birlikte olan Tarım-İş Sendikası yöneticileri hakkında da soruşturma açılmıştır. Hükûmet bunlarla da yetinmemiş, 27 Nisan 2012 Cuma günü gazi Yerleşkesini kentsel dönüşüm alanı içine dâhil etmiştir. AOÇ'deki talanı kendince meşrulaştıracağını düşünen zihniyet Ankara Tekel Bira Fabrikasının bulunduğu alana milletvekilleri için sosyal tesis yapmak için harekete geçti. Bu konuda bir imza kampanyası başlattım. 110 CHP milletvekilinin imzaladığı dilekçeyi Meclis Başkanı Cemil Çiçek’e sundum. AOÇ'ye sahip çıkmak demek; Ankara’ya, tarihe, kente, kent bilincine, doğaya sahip çıkmak demektir. Talancı zihniyetle mücadeleme, Ankara’nın en önemli sembollerinden biri olan AOÇ için mücadele etmeye devam edeceğim."
 
Türkiye Ormancılar Derneği Başkanı Lütfi KALELİ:
“ANKARA'NIN AKCİĞERLERİ MAHVEDİLDİ”
Türkiye Ormancılar Derneği Başkanı Lütfi Kaleli, başbakanlık konutunun yapıldığı yerde binlerce ağacın kesildiğini kaydederek, şu görüşleri dile getirdi:
"Mahkemenin verdiği yürütmeyi durdurma kararından sonra Başbakan 'Güçleri yetiyorsa gelsin yıksınlar.' dedi. Derneğin böyle bir gücü filan olmaz. Bizim ancak hukuki mücadelemizi söz konusu olur. Bizim hukuksuz hiçbir girişimde bulunmayız. Esasen bu ülkenin başbakanı en iyi şeye layıktır. Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakan’ına en iyi şeyi yapmak bu ülkenin boynunun borcudur. Ama orada yıllarını vermiş, Ankara'nın akciğerleri şeklinde olan arazideki ağaçları yok ederek bunu kurmak insafla bağdaşır bir şey değildir. Orman Çiftliği ile alakalı olmayan bir şekilde Büyükşehir Belediye Başkanı orada panayır mı yapacak?  Çünkü orayı tümüyle kaldırıyor. Büyükşehir Belediye Başkanının bilbordlarda 'Gözlerinize inanmayacaksınız, burası Mogan mı?' diye reklamları var. Ben de diyorum ki, 'Hakikaten gözlerimize inanamıyoruz, burası AOÇ mi?' diyorum. Büyükşehir belediye başkanlarının görevi şehir içindeki ağaçları kentin havasını temizlemek için yeniden düzenlemek olmalı, kesmek olmamalıdır.  ODTÜ ormanından yol geçirildi ve ağaçlar tahrip edildi. 'Ağaçları söküp başka yerlere götürüp dikiyoruz.' diyorlar. Ama öyle ağaç götürüp başka yere dikmekle olmaz. Götürdükleri yerleri de tespit ettik. Bir köye götürüp mezarlığa atılır gibi atmışlar. Ankara'nın akciğerleri mahvedildi. Sadece Beynam ve ODTÜ ormanı kaldı. Oralara da neler yapılacağını bilmiyoruz. Biz işin tamamen hukuki yönü ile ilgileniyoruz. Başbakan’ın o şekilde bir ifade kullanmasına bir anlam veremiyoruz. Ama neye dayanarak öyle bir ifade kullandı bilmiyoruz. Türkiye Ormancılar Derneği olarak yasal yönden ilk adım atıldığından beri AOÇ ile ilgili gelişmeleri takip ediyoruz."
 
TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş CANDAN:
“BU BİNA TÜRKİYE CUMHURİYETİ BİNASI OLAMAZ”
TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, AOÇ'de yapılan Başbakanlık binasının "ihanet abidesi" olarak müze hâline getirilmesi gerektiğini bildirdi.
Başbakanlık binasının yapılmasına yasal zemin hazırlayan 1/10.000'lik Nazım İmar Planı hakkında açtıkları dava hakkında Ankara 5. İdare Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı verdiğini hatırlatan Karakuş Candan, hukuki süreçle ilgili şu bilgiyi verdi:
"Bunun öncesinde de Ankara 11. İdare Mahkemesinden SİT derecesinin birinci dereceden üçüncü dereceye düşürülmesine ilişkin yürütmeyi durdurma kararı almıştık. Başbakan bu karara uymayacağını söyleyince beş meslek odası başkanı olarak Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkımızı kullandık. Bu aşamada hükûmet 5. İdare Mahkemesinin verdiği karara itiraz ederek Bölge İdare Mahkemesine gitti. Ama mahkeme bu itirazı reddetti. Sonuç itibariyle biz şimdi bu davanın Anayasa Mahkemesince iptal kararını bekliyoruz. Anayasa Mahkemesinin en kısa zamanda bu hukuksuzluğu durdurması gerekiyor. Başbakan ilk yürütmeyi durdurma kararı çıktığı gün 'Güçleri yetebiliyorsa gelsin yıksınlar. Ben burayı yapacağım, gideceğim ve oturacağım.' dedi. Bu bir kere Başbakan’a yakışan bir davranış değil. Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğuna biz hâlâ inanmak istiyoruz. Başbakan’ın bu yaklaşımı aslında artık Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olmadığının, kişilere bağımlı ve kişiler üzerinden yürüyen tek adam rejimine doğru gittiğinin çok önemli göstergelerinden birisi."
 
"BÖYLE ŞEYLER HİTLER DÖNEMİNDE VAR"
AOÇ'nin hükûmetin bir tür hukuksuzluğunu, anti demokratikliğini, ranta yönelik projelerinin hepsinin simgeleştiğini gösteren çok önemli bir mekân olduğunu vurgulayan Candan, açıklamalarına şöyle devam etti:
"Hükûmetin AOÇ'deki yer seçiminde ve Başbakanlık binasını yapma kararında çok ciddi ideolojik yaklaşımlarının olduğunu görüyoruz. AOÇ, Cumhuriyet döneminin kamusal kullanımı toplumla buluşturan çok ciddi mekânlardan biri... Bir kere buranın seçilmesi o kamusal fikrin yok edilmesi anlamına geliyor. Başbakan cumhurbaşkanlığını kazanıp ilan ettikten sonra hemen oraya gidip bir Başkanlık için yerleşeceğini söylüyor. Böylece orası kamusallıktan uzaklaşıp insanların ulaşamayacağı bir yönetimin kontrolüne geçecek. Bu da bir ideolojik yaklaşım… Orada yapılan binayı herkes biliyor. Bu bina Türkiye Cumhuriyeti'nin binası olamaz. Toplam inşaat alanıyla birlikte yerin 18 metre altına kadar inen bir yapısı var. Böyle bir binaya ihtiyacımız yok.  6 tane çok büyük salonu var. Böyle şeyler Hitler döneminde var. Son derece eklektik bir yapıya sahip… Dolmabahçe Sarayının merdivenleri, Topkapı Sarayının teraslama düzenlemeleri, seyrangâhları filan. Kendi tarzı bile yok. Binanın kendisi, terasları üzerindeki Osmanlı ve Selçuklu motifleri ile birlikte ne idüğü belirsiz bir üslupla karşımıza çıkıyor. Kamusallığı yok edilmiş bir alanda simgesel, eklektik ve hukuksuz olarak yapılan bu bina; yönetimin bir zümrenin, bir kişinin kullanımına verildiği bir süreci ortaya koyuyor."
 
"O BİNANIN ORADAN KALKMASI, YIKILMASI GEREKİYOR"
Tezcan Karakuş Candan, "Başbakanlık binasının ileriki tarihlerde yıkılması gündeme gelebilir mi?" sorusunu cevaplarken, "Buna Türkiye toplumu karar verecektir. Sonuçta AOÇ çok büyük ve 35 bin dekarlık bir alan. Bu yapının orada kalmasına izin vermek demek bundan sonra 35 bin dekarlık alanın her bir metrekaresinin talana açılması demektir." diye konuştu. AOÇ'deki yağma, talan ve katliamın bizzat Başbakan tarafından önünün açıldığını ileri süren Candan, şu görüşleri ifade etti:
"Ağaçların katledilmesi ile ilgili olarak Başbakan da olsa hesap verecek. Gerekiyorsa bütün mal varlığını oradaki zararı tanzim etmek için ödeyecek. Biz sadece hukuksal mücadele yürütmüyoruz. Başkent Dayanışma Platformu oluşturduk. Artık sokaklarda eylemlere dahi başladık. Çünkü hukuk mücadelesi artık tek başına çözüm değil. Şu anda AOÇ ile ilgili 30'a yakın dava var. Asıl önemli olanı da AOÇ ile ilgili miras ve vasiyet davası açtık. Her sıradan insanın miras hukuku varken, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk'ün vasiyeti göz ardı ediliyor. Bu dava ilk olduğu için emsal olacak. Miras hukuku açısından da önemli bir dava... Başbakan cumhurbaşkanı seçilirse bu “saray”da yaşayacak. Ancak hiç bir diktatör son dönemde yaptırdığı sarayda yaşamamış. Bu sistem bu yapıyı, o binayı ve o başkanlığı kaldıracak durumda değil. O bina başka bir yapının ve sistemin binası. O binanın mutlaka yıkılması gerekiyor."
 
TMMOB Şehir Plancıları Odası Başkanı Emre SEVİM:
“AOÇ, ÜÇ BÜYÜK PROJE İÇİN TALAN EDİLMEYE BAŞLANDI”
TMMOB Şehir Plancıları Odası Başkanı Emre Sevim, AOÇ'de son yıllarda artarak devam eden bir kıyımın söz konusu olduğunu ifade ederek "Bu kıyım aslında AOÇ'nin kuruluşundan itibaren başlayan bir süreç... Son yıllarda ise iyice hareketlendi ve gündeme oturdu." diye konuştu.
AOÇ'nin Atatürk'ün Türkiye halkına bıraktığı bir miras olduğunu hatırlatan Emre, bununla birlikte konuyu sadece Atatürk'ün mirası üzerinden değerlendirmenin bir handikap olacağını söyledi.
Emre, Ankara için AOÇ'nin çok önemli bir alan olduğunu vurgulayarak, şu değerlendirmelerde bulundu:
"AOÇ'de yaşanan bu talanı durdurmak burasını kentsel ölçekte irdelememiz gerekiyor. Ankara son 15 yıl önce çevresi tamamen gecekondularla bezeli bir kent iken, son 10 yılda, TOKİ'nin de niteliğinin değişmesi ile birlikte hızlı bir kentsel dönüşüm sürecine girdi. Ankara'da önemli alanların başında AOÇ, ODTÜ ormanı ve askeriyenin yeşillendirdiği alanlar ve gecekondu mahalleleri geliyor. Gecekondular yeşil alan olarak bir pozitif değer sunuyordu Ankara'ya. Son 10-15 yılda Ankara bütün gecekondu alanlarını kaybetti. Sıra AOÇ'ye gelmiş bulunuyor. AOÇ; Ankara Bulvarı, Ankapark ve başbakanlık binası gibi üç önemli proje için talan edilmeye başlandı. Başbakanlık binasının yapıldığı tepeye çıkıp Ankara'nın güneyinde Dikmen sırtlarına, kuzeyinde de Demetevler ve Keçiören sırtlarına baktığımızda koca bir beton yığını görünüyor. Bu görüntü bize AOÇ'nin önemini hissettiriyor. Kente nefes aldıran bir yer."
 
"AOÇ ANKARA'NIN EN ÖNEMLİ PEYZAJ ALANI"
"AOÇ ile ilgili şöyle bir algı da var: Toplum tarafından boş bir alan olarak görülüyor. 'Bu kadar boş ve geniş bir alan elbette ki hizmet edecektir.' deniliyor. AOÇ kesinlikle boş bir alan değil. Her ne kadar atıl duruma düşmüş olsa da yıllar içerisinde boş bir alan kesinlikle değil. Kentin hava koridorunu hâlâ içinde barındırıyor. Kentin en önemli peyzaj alanı... Kentin önemli alt yapıları buradan geçiyor. AOÇ tarımsal ARGE alanı olarak yaratılmış bir yer. Bataklık, değersiz ve verimsiz tarım arazileri üzerinde oluşturulmuş bir alan. Burada bir proje var. Bu proje, Türk köylüsünce bataklık ve verimsiz bir tarım arazinin bile verimli hâle getirilebileceğini ispatlamayı hedefliyordu. Bu hedefi büyük ölçüde de gerçekleştirdi. Daha sonraki süreçte ise tarım salanları hızla talan edildi. Özellikle son yıllarda AOÇ'nin önemli tarım alanlarını yitirdiğini görüyoruz. AOÇ gibi tarımsal ARGE alanlarına çok daha büyük önem vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Eğer AOÇ'ye gerekli değer verilseydi, Ankara ve Türkiye açısından da ciddi gelişmeler sağlanmış olacaktı.  Fakat maalesef bu yeri hızla yitirmeye başladık."
 
“İŞGAL EDİLEN FİLİSTİN TOPRAKLARINA BENZİYOR”
Başkan Emre 1938'den sonra AOÇ en geniş alana kavuştuğuna dikkati çekerken, zaman içerisinde askerî alanların buraya gelmesi ve daha sonra çimento ve traktör fabrikalarının özelleştirilmesi ile birlikte tarım ile sanayi arasındaki bütünlüğün kaybolduğunu anlattı. Daha sonra ise inanılmaz bir talan sürecinin başladığını kaydeden Emre, şöyle konuştu:
"Son yıllara geldiğimizde artık kamu kurumlarının yerleşmesi ve en son aşamada da neredeyse konut alanları açılacak çiftlik içerisinde. Şu anda başbakanlık sarayı denilen bina çok ciddi bir inşaat alanı... Ankapark yine çok büyük bir alan. Avrupa'nın en büyük tema parkı olarak inşa ediliyor. Sonuçta elimizde kalan, bütünün altı veya yedide biri gibi bir arazi…
Şu anda AOÇ için üç tane büyük tehdit var. Ankara Bulvarı, Ankapark ve başbakanlık sarayı. Bunlar bizim odamızın da defalarca dava açtığı imar planının tadilatları ile gerçekleşen projeler.  Sürekli alarak başbakanlık binasına odaklanıp diğer kısımları bırakmamamız gerekiyor. İmar tadilatları ile sürekli olarak çiftlikte bir şeyler yapılmaya çalışıldı. Açılan davalarımız devam ediyor. Tekrar tekrar açılan davalar var. Hukukta burada oyalanılır ve dalga geçilir hâle geldi. Dava açıyoruz ve çoğunluğunu kazanıyoruz, davamız sonuçlanır sonuçlanmaz hemen yeni planlar gündeme geliyor. Davayı kazandıktan sonra bu planın yapılabilme ihtimali yok. Yapılan iş planlama değil sadece boyama. Burada Ankara Bulvarı dikkat çekiyor. Melih Gökçek'in son beş yıllık performansına baktığımızda kendi adına en önemli projesi… Çok büyük 8 şeritli bir yol. Ülkemizde maalesef rantın ilk aşaması yol yapımıdır. Bir yere yol yapıldıktan sonra orada arazi parçalanır ve bütünlüğünü yitirir. Ankara Bulvarı'nın da gelecekte böyle bir sürece hizmet edeceği açık. Ankara Bulvarı oradaki doğal hayatı ve mekânsal bütünlüğü parçalamış durumda."
 
"GÖKÇEK'İN 10 MİLYON TURİST ÇEKME PLANI HAYAL"
"Bir diğeri de Ankapark. Ankapark Avrupa'nın en geniş tema parkı projesi. Bununla ilgili odamız yakın zamanda bir çalışma içerisinde. Melih Gökçek, Ankapark'la Ankara'ya 10 milyon turist çekeceğini söylüyor. İstanbul'u inceledik. Geçen yıl İstanbul'a 9 buçuk milyon turist gelmiş. Bundan bile projenin yalandan ibaret olduğunu anlıyoruz. İstanbul gibi tarihî ve kültürel bir zenginliğe sahip dünya çapında bir şehre 9 buçuk milyon turist gelmişken sadece Ankapark'a 10 milyon turistin geleceğini düşünmek tamamen hayalciliktir. Bir diğer proje olan başbakanlık sarayı çok ilginç bir konu… Bu binanın bulunduğu bölgede plan tadilatlarına açtığımız davalar var. Süreç devam ediyor. Bir plan hakkında dava açıp kazanıyoruz, arkasından bir plan tadilatı daha geliyor ve alan biraz daha büyüyor. Şu anda nizamiye yapıldı; bu usulsüz yapı, kendi inşa ettikleri plana bile uymuyor. Ana binadan bile büyük olan nizamiye binası ile taşmış durumda. Bu bence projesizliğin bir göstergesidir. İnanılmaz büyük bir yapı.  Bu tamamen bir müsriflik... Vatandaş olarak şunu soruyorum: Bu kadar büyük bir başbakanlık binasına ihtiyaç var idiyse, şimdiye kadarki başbakanlık binası nasıl hizmet verdi? Şimdiye kadarki başbakanlık binası düzgün bir şekilde hizmet verdiyse eğer ortaya çıkan durum nedir? AOÇ'deki ağaçlarla ilgili çok üzücü bir kıyım var. Kamu kaynaklarının ve arazilerinin pervasızca kullanıldığı bir durum söz konusu…"
 
TMMOB Peyzaj Mühendisleri Odası Genel Başkanı Ayşegül İbici ORUÇKAPTAN:
“AOÇ, AKP TARAFINDAN YOK EDİLMEK İSTENİYOR”
TMMOB Peyzaj Mühendisleri Odası Genel Başkanı Ayşegül İbici Oruçkaptan, bugün talan, yağma ve katliama uğrayan AOÇ ile ilgili yetki devrinin TBMM’de Melih Gökçek'e verildiğine dikkati çekti. Buna bütün partilerin destek verdiğini hatırlatan Oruçkaptan, bu yetki devrinden sonra ise Gökçek'in hiç durmadığını belirtti. Oruçkaptan, AOÇ'deki talan ve yağma ile ilgili hazırlanan planlara hep itiraz ettiklerini belirterek "Açtığımız davaları kazandık. Fakat Melih Gökçek hiç durmadı. Burayla ilgili planlarını birinci dereceden üçüncü dereceye indirerek oranın kararını değiştirdi. Başbakanlık binasını oraya kondurdu. Sonra arada yapılan yollar... Yollara ihtiyacımız var ama bu sorun başka şekilde çözülebilirdi." dedi.
Atatürk'ün mirası olan AOÇ'deki tesislerin yok edildiğini kaydeden Oruçkaptan, şöyle devam etti:
"Çoğu da özelleştirildi. Orada yapılmak istenen özetle Cumhuriyet’in bütün değerlerini yok etmek. AOÇ'nin sadece adının kalacağı, kendisinin olmayacağı... Bu tür açık araziler, rant alanı olarak görülüyor. Burada AVM, yol ve işyerleri yapılırken o alana verilecek zararlar hiç hesap edilmiyor. Ankara'nın kent planı ve ulaşım ana planı yok. Hepsi parça parça yapılıyor. Bugün yaşadığımız sorunlar aslında bunların eserleri. Defalarca yürütmeyi durdurma kararı almamıza rağmen Başbakan, 'Biz bu kararı tanımayız.' dedi. Bir hukuk devletinde başbakan bir yargı kararını tanımıyor. Sadece iktidar partisi için hukuk var. Üzülerek söylüyorum ki bu ülkede bu tür alanları sadece meslek odaları koruyor. Hiçbir partinin bu alanlarla ilgili bir davası yok. Meslek odaları iyi ki de var. Onun için meslek odaları etkisizleştirilmeye çalışılıyor. Davaların zamanları uzatılıyor."
 
"UNESCO ORAYI DÜNYA MİRASI İLAN ETTİ"
Başkan Oruçkaptan, AOÇ'de yapılan başbakanlık binasına hiç ihtiyacın olmadığını ifade ederken "Zaten bir tane başbakanlık binası var. Beğenmiyorlarsa revize etsinler, eklemeler yapsınlar." diye konuştu.
Yeni başbakanlık binasının Topkapı Sarayının model alınarak yapıldığını anlatan Oruçkaptan, şu görüşlere yer verdi:
"AOÇ'nin geleneksel yapısı bozuldu. Uyum zorluğu çekiyoruz. Oradaki toplumsal hafızamızı yok ettiler. Başbakanlık binasını oraya kondurarak imar planlarına aykırı davranmış oldular. Koruma amaçlı imar planları var mı, yok mu bilmiyoruz. Bunun için oda başkanları olarak AYM'ye bireysel dava açtık. Miras davası açtık. Yürütmeyi durdurma kararı alıyoruz, ama uyulmuyor. Bir kere AOÇ kamu malı olmaktan çıkmış durumda. Melih Gökçek canı istediği gibi Ankara ile oynuyor. Sadece biz davaları kazanmakla kalıyoruz. Halk da bilmiyor ne olduğunu. 'her şeye karşı çıktığımız' imajı yaratılmaya çalışılıyor. Halkın da bizlere karşı direnişi oluyor. Oysa bizim tek yaptığımız şey, halka ait olan değerleri korumak. Halkın alanlarını korumaya çalışıyoruz. Ne kadar çok ihale yapılırsa o kadar çok farklı kazanımlar elde ediliyor. O yolun neden oradan geçmesi gerekiyor? Cumhurbaşkanlığı binası Çankaya'nın tepesinde var. Neden orası kullanılmak isteniyor? Başbakanlık binası var aslında. Orada ne uğruna nelerden vazgeçilerek o yollar ve bina oraya yapıldı. İhtiyaç varsa eğer, neden başka yerlerde yapılmıyor? O yolla ulaşım belli ölçüde rahatlatıldı. Ama oradaki bütün alanlar tecavüze uğramış oldu. Her kestirme yerden yol geçirilirse o zaman her yer yol olur. AOÇ'ye tüm Türkiye halkının sahip çıkması gerekiyor. Çünkü orası sadece Ankara halkının değil, ,Türkiye'nin malıdır. Dünyanın sahip çıkması gerekiyor. Çünkü UNESCO orayı dünya mirası ilan etti."
 
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı Boran BOZOĞLU:
“ANKARA'DA AĞACA VE BİTKİYE İHTİYACIMIZ VAR”
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı Boran Bozoğlu; AOÇ'nin Mustafa Kemal Atatürk'ün bıraktığı en önemli miras olduğunu vurgulayarak "Oranın mutlaka korunması ve kollanması gerekiyor." Dedi.
AOÇ'nin Türkiye'nin bağımsızlığı açısından çok önemli olduğunu kaydeden Bozoğlu, şu görüşleri belirtti:
"Kültürel bir miras söz konusu… Bunun yanında tarım politikası açısından da önemli bir yer. Türkiye'nin üretim biçimine etki eden bir alan. Bunun yanında hiç kuşkusuz Atatürk'ün mirası söz konusu. Çevre sağlığı ve Ankara açısından çok kıymetli bir bölge... Ankara'da ağaca ve bitkiye ihtiyacımız var. AOÇ de kentin içinde kalan önemli bir doğal alan. Bilimsel verilerle de açıklandığı gibi kente oksijen sağlayan önemli bir alan. Aynı zamanda yeraltı sularını da besleyen önemli bir alan… AOÇ'de yapılan şeyi şu anda sadece başbakanlık konutu ile sınırlandırmamak gerekiyor. Konuyu sadece başkanlık konutuna indirgememek gerekiyor. Bütüncül olarak baktığımızda şu anda AOÇ'nin bütün olarak yok edildiği bir süreç yaşanıyor. Ankara'nın aslına akciğerlerinin yok edildiği bir süreç bu. AKP döneminde çıkarılan yasalarla Cumhuriyet’in ilk kazanımlarının yok edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Burada bir ülkenin, toplumun tarihsel anlamda çeşitli simgeleri var. Bu simgenin korunmaması ve yok edilmesi, aynı zamanda Cumhuriyet’in başlangıç tarihinin bir şekilde göz ardı edilmesi demektir. AOÇ'nin yok edilmesine karşı durmayı, aynı zamanda Türkiye'nin tarım ve bağımsızlık politikasına, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerine, Atatürk'ün önemli değerlerine ışık tutan bir mücadele olarak görmek gerekiyor."
 
" AOÇ'Yİ YOK ETMEK BİLİME AYKIRI"
Başkan Bozoğlu, Başbakanlık binasının sorunlu bir bina olduğunu kaydederek "İnatla gidip AOÇ'de böyle bir bina yapmak, bilimsel değeri olmayan bir yaklaşım. Bu binanın yıkılması, Ankara’nın çevre sağlığı açısından çok gerekli olacaktır. Ankara'da bir sürü ulaşımı çok daha kolay alanlar varken bunları seçmeyip gidip AOÇ'nin ortasına bunun kondurulması hiç kuşkusuz siyasi bir amaç güdüyor." dedi.
Asıl amacın, "Atatürk'ün mirasını ve değerlerini yok etmek" olduğunu dile getiren Bozoğlu, şu tespitlerde bulundu:
"Şu aşamada kanun tanımaz, mahkeme kararlarına uyulmayan bir süreçle karşı karşıyayız. Zaten şu anda hukuka aykırı bir şekilde inşaat devam ediyor. Ankara'da sanki başka bir yer yokmuş gibi gidip o binayı AOÇ'ye oturtan, bu manada tabiri caizse 'Ben yaptım oldu' tarzı var. Bu da hiç kuşkusuz bir hegemonya yaratıyor Türkiye toplumunda. Tabii Ankara'da yaşayan halkımızın da Türkiye'deki insanların da hataları var. Yeterince oraya sahip çıkamadık. Bunda Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığının politikalarının da çok önemli bir etkisi var. AOÇ'yi yok etmek tam bir bilim dışılıktır. Bunun siyasal bir amacının olduğu çok açık ve net olarak anlaşılıyor. Niyeti politik bir hegemonya süreci kurmak olduğu çok açık… Burayla ilgili mahkeme süreci devam ediyor. Bu sürecin nasıl devam edeceğini henüz bilmiyoruz. Anayasa Mahkemesi Başkanını ziyaret ettik. Olumlu bir karar çıkacağını bekliyoruz. Cumhurbaşkanı seçiminden önce kararın çıkacağını ümit ediyoruz, düşünüyoruz. Geç kalmamak lazım. Burası tamamen yok olmadan kararın çıkması gerekiyor."