Bağımsız Kütahya Milletvekili İdris Bal:
“Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti var, aşağıda ise bir merkezî Irak var. IŞİD Sünni kesime hitap ediyor. Ortada bir Sünni Arap devleti kurulacak gibi. Aşağıda ise Şii Arap devleti olacak. Gelişmeler buraya doğru gidiyor.”
“Çözüm süreci bir hataydı, örgüt terör yaparak elde edemediği avantajları elde etti ve peşinden bayrağımız indirildi. Örgüt dava daha fazla eleman çıkardı, taban kazandı, yeni mahkemeler açtı, aşiretlerle barıştı. Suriye’nin kuzeyinde devletçik kurdurdu, meseleyi uluslararası hâle getirmek için ciddi mesafe kat etti.”
EVİN GÖKTAŞ - Son günlerde Türkiye’de ve Orta Doğu’da çok önemli gelişmeler yaşandı. Geçen ayın ilk haftası içerisinde Diyarbakır’da önce çözüm süreci kurultayı düzenlendi. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, İçişleri Bakanı Efkan Âlâ, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem’in katılımıyla gerçekleştirilen kurultayda, çok sayıda yandaş akademisyen de hazır bulundu.
Atalay’ın kurultayda yaptığı konuşma büyük tepki çekti. Dağa kaçırılan çocukların annelerini ziyaret eden Atalay, “Biz yalnız çocuklarımızı değil, dağdaki PKK’lıları da indireceğiz.” dedi.
Terörist başı Abdullah Öcalan’ın, İmralı’ya giden HDP heyetine verdiği mesajları da önemli ve olumlu bulduğunu dile getiren Atalay, konuşmalarıyla hükûmetin artık İmralı’yı bir terörist lider olarak görmediği, hatta yakında azat edileceği mesajını verdi.
Kurultayla ilgili tartışmalar devam ederken iki teröristin cenaze töreni sırasında Lice’de askerî birliğimize giren bir PKK militanı Türk bayrağını indirdi.
Halk bu olaya karşı tepkisini yükseltip tüm Türkiye’yi kırmızı ve beyaz renklerle donatırken, Orta Doğu’da çok önemli bir gelişme yaşandı. Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu, kenti ele geçiren Irak Şam İslam Devleti Örgütüne (IŞİD) mensup teröristlerin hedefi oldu. 900'den fazla teröristle düzenlenen baskında, Başkonsolos Öztürk Yılmaz'ın da aralarında bulunduğu konsolosluk personeli, aileleri ve güvenlik görevlileri de dâhil toplam 49 kişi konsolosluk binasından çıkarılarak şehrin başka bölgesine götürüldü.
IŞİD bu saldırıdan bir gün önce de 31 Türk TIR şoförünü rehin almıştı. Gelişmelerle ilgili Başbakanlık ve Çankaya Köşkü'nde olağanüstü toplantılar yapıldı. NATO da Türkiye'nin çağrısı üzerine olağanüstü gündemle toplandı.
Bu olaylar kapsamında AKP hükûmetinin Orta Doğu politikası ve yürütmekte olduğu sözde çözüm süreci konularında, Türkiye’nin saygın uluslararası ilişkiler akademisyenlerinden olan Kütahya Bağımsız Milletvekili Prof. Dr. İdris Bal’ın görüşlerine başvurduk.
AKP’den istifa ettiği için son zamanlarda ismi de çok tartışılan Bal, dergimize çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
Prof. Dr. İdris Bal, Türkiye 2012'den sonra hem iç hem de dış siyasette anormal bir sürece girdiğini vurguladı.
Bal, içeride giderek ciddi anlamda bir kutuplaşmanın yaşandığına dikkat çekerek “Devlet kurumları bundan zarar görüyor. Devletin DNA'sı ve omurgası ile oynanıyor. Dış siyasette çok yanlış yapıyoruz ve yalnızlaşıyoruz.” dedi.
AKP iktidarının acilen dengelenmesi gerektiğini kaydeden Bal, “Sağ sol ayırımı yapılmadan millî ve evrensel değerlere sahip çıkan tüm demokratik güçlerin birlikteliğine ihtiyaç var. Ancak bu şekilde yapılırsa bu iktidarın dengelenebileceğini düşünüyorum. Onun için herkesi bu ilkeler çerçevesinde iş birliği yapmaya, doğruları söylemeye, cesur olmaya, çekingen olmamaya, korkmamaya davet ediyorum.” diye konuştu.
SÖZDE ÇÖZÜM SÜRECİ ALTIN TABAK İÇİNDEKİ BİR ZEHİRDİR
Uluslararası ilişkiler alanında olduğu kadar, ulusal ve uluslararası terörizm konusunda da uzman bir akademisyensiniz. Bu bağlamda hâlen yürütülmekte olan sözde çözüm süreci ile ilgili görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
Bir önceki dönemde adına “Kürt açılımı veya millî birlik ve kardeşlik” denilen bir proje uygulamaya konuldu. Mantık şu idi: Mağduriyetleri giderilirse terör bitecek. Ben de destekliyordum. O zaman hoca idim, televizyon televizyon, gazete gazete dolaşıp bu süreci destekledim. Devlet televizyonunda Kürtçe kanal oldu, taş atan çocuklar yasası çıktı, ekonomik teşvikler hayata geçti, benzeri düzenlemeler oldu. Ama peşinden görüldü ki terör bitmiyor, terör azılmıyor. Şimdi deniliyor “Şehitler gelmiyor, analar ağlamıyor.” O zaman da şehit cenazeleri gelmiyordu. Ama görüldü ki örgüt bu dönemi, devletin somut adımlar attığı bu dönemi “kuluçka dönemi” olarak kullanıyor. Gelecekteki çatışmaların hazırlığını yapıyor. KCK'yı kuruyor. KCK, “paralel devlet yapılanması” demektir. Yani mahkeme kurmaktır, kendi vergisi toplamaktır, kendi güvenlik birimini kurmaktır, şehir gücünü ve zabıta gücünü kurmak demektir. Sonunda Sayın Başbakan çıkıp “Bunların amacı üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek.” demek mecburiyetinde kaldı. Şimdi ne oldu da yeniden aynı süreci başlattınız? Devletimizin stratejisi olduğu gibi terörün de stratejisi var. Terör örgütünün nihai stratejisi “Birleşik Kürdistan”ı kurmaktır. Bir ayağı Irak'ta, bir ayağı Suriye'de, bir ayağı Türkiye'de, bir ayağı da İran'da... İran akıllıdır, belki onu zor yaparlar. Ama “sacayaklı, üç ayaklı bir Kürdistan” kurmak istiyor. Onun için 1 Mart Tezkeresi’ne bizim girmemizi, kabul etmemizi istemediler. Bizim yokluğumuzda Kuzey Irak'ta o binanın tabir yerindeyse Kuzey Irak sütununun ayağını devletçiğini kurdular. Şimdi strateji gereği Kuzey Irak ayağı hazır… Kürdistan kurma bağlamında farklı paydaşların stratejisi dedi ki “Suriye ayağına da ihtiyacımız var. Suriye'de 50 yıl daha beklesek belki böyle bir kaos ve güç boşluğu olmayacak. Öyle ise bizim bu güç boşluğunu kullanmamız, orada bu binanın ayağını sütununu kurmamız lazım. Orada Kürt devletçiğini kurmamız lazım. Onun için para lazım, savaşçı bulmamız lazım. Nereden bulacağız bunu? Öyle ise Türkiye'deki mücadeleye bir ara verelim, oradakiler Suriye'ye gelsin ve o ayağı da kuralım. Türkiye'de bu ayak iyi kötü kurulmuş.”
ÇÖZÜM SÜRECİ TERÖR ÖRGÜTÜNÜ RAHATLATTI
- Terör örgütü bu sözde çözüm sürecinden kârlı mı çıktı size göre?
Bu kazan kazan mantığına dayanıyordu. Bir taşla 5-7 kuş vuracaklardı. Zira Türkiye'de zaten terörle mücadelede geçmişte asla gerçekleştirilemeyen asker-polis istihbarat iş birliği gerçekleştirildiği için, 2010-2011'de ciddi anlamda dağda terör örgütü sıkıştırılmıştı. Uludere ile bir nefes aldılar. “Kim yaptı, niçin yaptı?”dan çok neticeleri itibarıyla örgütü rahatlatan bir hadisedir Uludere Hadisesi. Örgüt Türkiye'de ve dünyada şu propagandayı yaptı: “İyi mücadele ediyorum diyor ya TC, aslında iyi mücadele etmiyor. Vatandaş ve terörist ayrımı yapmadan öldürüyor.” Ama esas çözüm süreci ile dağda sıkışmış olan örgüt rahatladı. Dağa eleman çıkaramıyordu daha çok çıkarmaya başladı. Tabanda yeterli desteği alamıyordu, aşiretler karşı çıkıyordu. Bu süreçte tabandan daha fazla destek aldı. Aşiretlere baskı yaptı, aşiretlerle anlaştı. Türkiye Cumhuriyeti o halkı terör örgütünün kucağına itti. Meşruiyet kazanmaya başladılar. Artık Öcalan algısı, PKK algısı, dünyanın ve halkın bir kısmının şuuraltında daha meşru görünmeye başladı. Hükûmet ve devlet taraf oldu. Çözüm süreci ile ilgili komisyon kuruldu. Dolaylı görüşmeler yapıldı. İddialara göre şu anda birebir görüşülüyor. Başbakan'ın bile görüştüğü iddia ediliyor. Örgüt paralel yapısını güçlendiriyor. Ulus inşasını güçlendirmeye başladı. Bir ulus için abideler, kahramanlar, şehitler, şehitlikler, destanlar lazım. Örgüt bunların hepsini yapıyor.
PKK, AKP’Yİ PARAVAN OLARAK KULLANIYOR
Çözüm süreci kapsamında en son Diyarbakır’da kurultay düzenlendi. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Bu çerçevede partinin içerisinde bir grup bu çözüm sürecini bilerek ve isteyerek gerçekleştirdi. Örgütü rahatlatmak için. AKP paravan olarak kullanılmaya başladı. Bakın Beşir Atalay ne diyor meşrulaştırma bağlamında? “Öcalan Kürtlerin lideridir.” diyor. Ben Türk isem DHKP lideri de Türk’se benim liderim mi oluyor? Burada ciddi anlamda hata yapılıyor. Ama bilerek yapılan ve örgütü rahatlatıcı bir süreç başlatıldı burada. Örgüt “kazan kazan” mantığı ile terörle elde edemeyeceği mesafeyi elde etti. Aynı zamanda mücadelesini uluslararası hâle getirmeye çalıştı tıpkı Filistin sorunu gibi. Önemli bir mesafe de kat etti. Uluslararası Parlamenterler Meclisinin raporunda “terörist” yerine “aktivist” yazdırdı. Bunun sonucu olarak bir bölgesel sorun olarak bakılmaya başlandı bu olaya. Her şeyden önemlisi bundan sonra Kandil gibi girip çıkacağı bir Kuzey Irak'ta bir PKK devleti var. Bu halka lanse edilmeye çalışıldı. Zehri insanın önüne pis bir kapla getirmezler, çok güzel kaplarla getirirler. Bu bir zehirdir, çözüm filan değildir.
BÖLÜCÜLÜĞE DUR DEMENİN ZORLAŞMASINDA KATKI AKP’NİNDİR
Sözde çözüm sürecini ilk başlarda desteklediğinizi söylemiştiniz?
Eğer örgüt silahı filan bıraksaydı, pişman olsaydı, mahkemelerini dağıtsaydı, vergi toplamayı bıraksaydı, Kürtçülüğü ve ulus inşasını bıraksaydı birlik beraberlik, AB gibi olalım deseydi, genel af dâhil hukuk ve ahlak müsaade ettiği sürece desteklerdim ve ben de gider Barzani ile beraber halay çekerdim. Bunu birbirine karıştırmamak lazım… Zira bu adamdan adama, kişiden kişiye değişecek bir olay değildir. Matematik gibidir. Dağdan indi mi, pişman olundu mu, dağa çıkıyor mu çıkılmıyor mu, bölücü propaganda bitti mi, halka baskı uygulanıyor mu, Kürtçülük, paralel yapı propagandası bitti mi, Kuzey Irak'ta devlet kuruldu mu? Bunlara bakıyorsunuz hepsi olumsuz gidiyor. Bu çözüm değil, çözüm adı altında güzel altın tabakta verilen bir zehirdir. Bunu da fazla götüremezler. AKP'ye hâkim olan bu yapı psikolojik savaş yapıyor. Diyorlar ki, “Örgüt silahlı mücadeleye başlarsa bizim elimiz armut mu topluyor. Askeri ve polisimiz de başlar.” Tam bir kandırmaca yapılıyor. Zira örgüt güç kazandı. Kandil gibi girip çıkacağı bir sığınak kazandı. Meşruiyet, taban kazandı. Aşiretlerle anlaştı. Yeni mahkemeler, şehitlikler açtı. Daha profesyonel oldu. Daha fazla adam dağa çıkarmaya başladı. Daha çok güçlendi. Evet, belki bir çatışma olur ama bu çatışmada devlet 5-0 mağlup, PKK galip başlayacak. PKK mevzi kazandı. Bundan sonra bu sorunu çözmek isteyenler çok zorlanacak. Çok büyük gayret sarf etmeliyiz. İmkânsız değil ama bu soruna, bu bölücülüğe dur demek çok zor hâle geldi. Burada da katkı AKP'nindir. Ben bu hatanın bilerek ve isteyerek yapıldığına inanıyorum. Örgüte güç kazandırmak için yapıldığına inanıyor ve iddia ediyorum.
BAŞBAKAN VE DIŞİŞLERİ BAKANI İSTİFA ETMELİYDİ
Bir de Musul’da olup bitenlerle ilgili görüşünüzü almak istiyorum. IŞİD Musul Konsolosluğumuzu basma cüretini nasıl gösterebildi?
Sonra bu illegal yapılanmalar gemi azıya aldı. IŞİD bölgeyi istikrarsız hâle getirdi. Irak'a geçti, Musul bölgesini ele geçirdi. Toplumsal anlamda Musul bölgesi Irak'ın bir minyatürüdür. Her ne kadar Türkmenler çok olsa da her grup vardır. Bununla da kalmadı, konsolosluğumuza baskın yapıldı. Burada da büyük bir vizyonsuzluk var. Konsolosluk baskını sebep değil, bir sonuçtur. Takip edilen Suriye ve Irak politikalarının yanlışlığının bir sonucudur. Burada şu yanlış tartışmaya girmemek lazım. “Güvenlik görevlilerimiz ateş açmalı mıydı, açmamalıydı mı?” gibi. Ben de insan merkezli bir bakış açısıyla şunu söylerim: “900 kişi sarmışsa eğer bir konsolosluğun etrafını, bu durumda konsoloslukta bulunanların canlarını, kadınların ve çocukların hayatlarını tehlikeye atması gerekir.” Dolayısıyla silah kullanılmamasının doğru olduğunu düşünüyorum. Ama asıl mesele o âciz ve çaresiz duruma insanlarımızı getirmemektir. Bu duruma konsoloslukta bulunan insanlar neden getirildi? Orada okullarda, şirketlerde bulunan insanlar tehlikeyi fark edip bulundukları yerleri tahliye ederlerken elemanlarını gönderirken siz bir devlet olarak bunu nasıl görmediniz? İstihbaratınız haber mi vermemişti? Ben istihbaratın haber verdiğini düşünüyorum. Bence olay burada karar vericiler Başbakan ve Dışişleri Bakanı ciddi anlamda hata ve vizyonsuzluk yaptı. 1 Mart Tezkeresi hataydı peşinden çuval geçirildi. O bir sonuçtu. Çözüm süreci bir hataydı, örgüt terör yaparak elde edemediği avantajları elde etti ve peşinden bayrağımız indirildi. Örgüt dava daha fazla eleman çıkardı, taban kazandı, yeni mahkemeler açtı, aşiretlerle barıştı, Kuzey Suriye'de devletçik kurdurdu, meseleyi uluslararası hâle getirmek için ciddi mesafe katetti. Aynı şekilde yanlış bir Irak politikasının sonucu konsolosluğumuz işgal edildi. Burada Türkiye tam bir demokratik ülke olsaydı Dışişleri Bakanı’nın, hatta Başbakan'ın istifa etmesi gerekirdi. Zira Güney Kore’de bir feribot battı diye bir Başbakan istifa etmek zorunda kaldı.
BİZİMKİLER DEMEK Kİ IŞİD’LE İŞ BİRLİĞİ YAPMIŞLAR
Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanı IŞİD’i neden terör örgütü olarak nitelemiyor?
IŞİD ile El Kaide'nin arasındaki bağları herkes biliyor. Dünya genel anlamda terör örgütü olarak görüyor. Bizimkilerden ziyade dünyanın bu örgütlere nasıl baktığı önemli. Bizimkiler demek ki bir terör örgütü diyememelerinden dolayı bugüne kadar iş birliği yapmışlar. Göz yummak bile bir iş birliğidir. Bu örgüt nasıl oluyor da gelip senin konsolosluğunu işgal ediyor ya da bu örgüt nasıl oluyor da 2 sene önce 2 jandarmamızı öldürüyor ve diyor ki “Bu devlet kâfir devlettir, bunların askerini öldürmek sevaptır.” Yani buna mı siz terör örgütü diyemiyorsunuz? İnsanlar acımasız şekilde katlediliyor. Bu da İslam adına yapılıyorsa aslında bu İslam’a yapılan en büyük hakarettir. İslam'ın kelime anlamı “barış ve huzur” demektir. “Adı barış olan bir dine bundan daha büyük kötülük yapılamaz.” diye düşünüyorum. Bu anlamda böyle bir yapı ile iş birliği yapmak bence ufuksuzluk ve vizyonsuzluktur. 2003 Savaşı’ndan önce Irak'ın üçe bölüneceğini dair bir ihtimal ve tahmin vardı. Bu gerçekleştirilecek gibi görünüyor. Zira kuzeyde bir Kürt devleti var, aşağıda ise bir merkezî Irak var. IŞİD Sünni kesime hitap ediyor. Ortada bir Sünni Arap devleti kurulacak gibi. Aşağıda ise Şii Arap devleti olacak. Gelişmeler buraya doğru gidiyor. Bunun olması için de IŞİD'in terör örgütü gibi değil, normal bir yapı ve devlet gibi davranması lazım. Böyle terör faaliyetleri, kelle uçurmalar, insanları öldürüp ciğerlerini, kalplerini yemeler bunu yapan bir yapı devletleşemez.