Prof. Dr. Anıl Çeçen:
“Son yerel seçimlere giden süreçte çıkartılan Büyükşehir Yasası ile hükûmet, Türkiye'nin 30 büyükşehri “bütünşehir”e dönüştürmüş, köylülere ana kent belediye başkanı seçtirerek resmen eyaletleşmenin önünü açmıştır.”
“Lozan'a sahip çıkmazsak, bir ve bütünlük içinde olmazsak önümüzdeki dönemde Türkiye bölgedeki devletlerin parçalanma sürecine sürüklenebilir. Dağılmamak ve çözülmemek için Lozan'a sahip çıkmalıyız.”
EVİN GÖKTAŞ - Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Anıl Çeçen, Türkiye’deki son gelişmelerle ilgili sorularımızı cevapladı.
Anıl Çeçen, Türkiye’nin artık Ankara’dan yönetilemez hâle geldiğini söyledi.
Prof. Dr. Çeçen, Türkiye’nin çıkartılan yasal düzenlemelerle eyaletleşmeye doğru gittiğine dikkati çekerken hükûmetin sıkışınca vatansever ve milliyetçi görünmeye çalıştığını ifade etti.
Prof. Dr. Anıl Çeçen, terör örgütü IŞİD konusunda da “IŞİD Arap terör örgütü olarak kuruldu. Suriye’nin kuzeyini bu noktadan değerlendirmek istiyorlar. Bölgedeki bütün etnik unsurları terörize ederek birbirleriyle çatıştırmak istiyorlar.” tezini savundu.
Sizce Türkiye’nin Güneydoğu’nda 30-40 yıldan beri yaşanmakta olan meselenin adı nedir?
Bu sorun Kürt sorunu değildir. Güneydoğu sorunu da değildir. Bu sorun bütünüyle bölge sorunudur. Bu bölgeye Batılılar “Orta Doğu” diyorlardı. Bu bölge dünyanın merkez coğrafyasıdır. Dünya şimdiye kadar hep Batı merkezli bir yönlendirme ile yoluna devam etti. Bugün gelinen noktada İngiltere'nin girişi ile başlayan, daha sonra Amerika’nın gelişi ve İsrail'in kuruluşu ile devam eden bir Batı hegemonyası kurma çabası var. Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği var iken bunu yapamadılar. Daha önce Meclis İnsan Hakları Komisyonunda yaptığım konuşmada, güneydoğu sorununun bir Türk-Kürt meselesi olmayıp bir bölge sorunu olduğunu, Kuzey Irak'taki istikrarsızlık yüzünden güneydoğuda bu sorunun ortaya çıktığını belirttim. Eğer Irak kendi millî sınırlarına hâkim olursa güneydoğudaki meseleyi Kürt sorununa dönüştüren örgütlerin de ortadan kalkacağını bildirdim. Böylece Türkiye'nin güneydoğusunda eskiden olduğu gibi bir istikrarın geleceğini ifade ettim. Maalesef İsrailci, Avrupacı, Amerikancı Batı emperyalizminden yana olan medya grupları ile Türkiye'deki etkili güç merkezleri, demokratikleşme görünümü altında Kürt meselesini tırmandırdılar; arkasından da Ermeni meselesinin önünü açtılar. Türkiye'nin ulus devlet yapısını ortadan kaldırarak yeni Sevr haritası doğrultusunda Türkiye'yi dün Irak, bugün de Suriye Savaşı’na sürüklemek istediler. Bu güçler, Kürt ayrılıkçılığını tırmandırarak bunun üzerinden bölgedeki 5 devleti istikrarsızlığa sürüklediler. Yeni aşamada da Türkiye'yi İran'la karşı karşıya getirip bir 3. Dünya Savaşı çıkartarak bölgede mutlak hâkimiyet kurabileceklerini düşünüyorlar. Bu nedenle Orta Doğu'da başlayan süreç içinde Soğuk Savaş biterken güneydoğuda Irak'ın kuzeyini ısıttılar ve oradan terörü çıkarttılar. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Orta Doğu'nun haritasını yeniden çizmek istiyorlar. Şimdi bu doğrultuda bizleri ve bölge ülkelerini zorluyorlar. Bizleri karşı karşıya getirerek, savaştırarak birbirimizi yok ettirmek, parçalanmaya giden bu süreci kışkırtarak kendi planlarının önünü açmak istiyorlar.
TÜRKİYE ÇOK ŞEY KAYBEDİYOR
Peki Hocam bunu başarabilirler mi?
Bu sorunun cevabını PKK'nın üst düzey yöneticilerinden Murat Karayılan verdi: “Türkiye çok güçlü bir devlet… Türkiye'yi yıkamayız. Ama biz de zayıf değiliz, güçlüyüz. Arkamızda güçlü devletler var.” dedi. Yani buradan şu sonuç çıkıyor: Türkiye'yi yıkamıyorlar. Türkiye de bunları yok edemiyor. Çünkü dış destekleri var. Bu noktada bölücü Kürt hareketini Suriye üzerinden Arap meselesi olarak tırmandırıyorlar. İşte bakın IŞİD Arap terör örgütü olarak kuruldu. Suriye’nin kuzeyini bu noktadan değerlendirmek istiyorlar. Bölgedeki bütün etnik unsurları terörize ederek birbirleriyle çatıştırmak istiyorlar. Gelinen noktada Türkiye bütün bu gelişmelere karşı doğru bir değerlendirme yaparak hem kendini korumak hem de bölge devletlerinin birlikteliğini sağlamak durumundadır.
TÜRKİYE ANKARA’DAN YÖNETİLEMEZ HÂLE GELDİ
Hükûmetin uygulamakta olduğu dış politika Türkiye gerçekleri ile örtüşüyor mu?
Bakın artık Türkiye Ankara’dan yönetilmez hâle geldi. Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde eyalet oluşumları gündeme geldi. Hükûmet sıkıştığı zaman vatansever ve milliyetçi görünüyor. Ama çıkardığı bütün kanunlara, yeni yapılaşma ile ilgili yasal düzenlemelere bakın hepsi küreselleşme ve BOP'a paralel politikalar. Son yerel seçimlere giden süreçte çıkartılan Büyükşehir Yasası ile hükûmet, Türkiye'nin 30 büyükşehri “bütünşehir”e dönüştürmüş, köylülere ana kent belediye başkanı seçtirerek resmen eyaletleşmenin önünü açmıştır. Yani hükûmetin uyguladığı politikalar maalesef Türkiyeci değildir. Türkiye'nin hem iç istikrarının sarsılmasına hem de bölge ülkeleri ile ters giden yolu açılmıştır. Suriye Savaşı’nda Suriye'nin yönetimine karşı oradaki terörist örgütlere yakın durmak, Türkiye'yi ciddi boyutlarda güç durumlarda bırakmıştır. Sanırım hükûmet bunlardan ders almış görünüyor. Ama Türkiyeci politikalar uygulayarak bölgeye barış getirecek, bölge ülkeleri ile bir araya gelen dayanışmacı politikalar uygulamakta çok geç kaldığı için bundan sonra başlamış olan bu tırmanma sürecinde hükûmetin uyguladığı politikaların istenen sonucu verebileceğini söylemek bugün için mümkün değil.
GÜNDEM DEĞİŞTİRMEK İÇİN BAYRAK İNDİRİLDİ
Diyarbakır’ın Lice ilçesinde askerî birliğin içerisine giren bir PKK militanı Türk bayrağını indirdi. Bu olayı nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Bu olayı duyduğum an birkaç sene önce Mersin'de bayrak yakma olayını hatırladım. O olaydan sonra Türkiye'de yeni bir siyasi günden ortaya çıkmıştı. Bazı yeni gelişmelerle Türkiye karşı karşıya kalmıştı. Diyarbakır'daki bu olaydan sonra da Türkiye bazı yeni gelişmelerle karşı karşıya kalacaktır. Bu olay önlenebilirdi. Neden önlenemedi? Devletin ilgili makamları kamuoyunu tatmin edici bir açıklama yapması gerekir. Özellikle güvenlik kuvvetleri bunu neden önleyemedi? Tam bu aşamada neden böyle bir olay gündeme getirildi? Demek ki bazı şeyler provoke edilmek isteniyor. Türkiye'deki bazı şeyleri tek başına ele almamak gerekiyor. Tek başına iç politika yoktur, dış politika vardır. Dış politikada uluslararası gelişmeler ve konjonktür, bizim gibi orta ve küçük boy ülkelerin içine yansır. Yansımalar iç politikayı oluşturur. Biz Diyarbakır'da bayrak meselesi ile uğraşırken Irak'ta yeni bir durumla karşı karşıya kaldık. IŞİD sonradan olma bir terör örgütü. Türklerin yoğun olarak yaşadığı Musul bölgesini ele geçirdi. Yani biz dikkatimizi Diyarbakır'a yoğunlaştırırken öbür tarafta Kuzey Irak'a yakın Türk bölgesinin Arap terör örgütleri tarafından işgal edildiğini görüyoruz. Burada bir “cambaza bak” oyunu var gibi geliyor bana. Türk kamuoyunun dikkati Diyarbakır'a yönlendirilirken, sınırlarımızın hemen yanı başında yeni bir işgalle karşı karşıyayız. Türkiye'deki gelişmelerle komşularımızdaki gelişmelerin aynı anda, birbirini tamamlayacak bir şekilde dış konjonktür tarafından zorlandığını görüyorum. Bu tür olaylar hiçbir zaman millî birlik ve bütünlüğümüzü bozamadı. Hiçbir zaman bu tür provokasyonlarla sonuç alınamadı. Ben Diyarbakır'daki bu olay sonrasında da alamayacağı kanaatindeyim. Çünkü Türk halkı artık bu tür olaylardan terörden, çatışmalardan bıktı. Dış zorlamalardan bıktı. Türk halkı barış ve sükûnet istiyor. Türkiye gelecekte iç barışla, toplumsal barışla bölgesel bir bütünleşmeyi bekliyor. Nasıl Avrupa ülkeleri bir araya gelerek bir AB kurdularsa Orta Doğu ülkeleri de bir araya gelerek merkezî devletler birliği pekâlâ kurabilirler. Nasıl Osmanlı döneminde bölge ülkeleri bir ittifak içinde yaşıyorsa bu dönemde de bölge devletlerinin bölmeden, parçalamadan kavga çıkarmadan başkentleri esas alan politikalar temelinde acilen bir araya gelmeleri gerekir. İş birliği yapmaları gerekir. Bölgede tırmanan teröre karşı önümüzdeki dönemde CENTO benzeri yeni bir örgütlenme gündeme getirilmelidir. Önümüzdeki dönemde bölge ülkeleri Türkiye ve İran'ın iş birliği ile Irak, Suriye ve Azerbaycan'la, hatta Gürcistan'la birlikte bölgesel barışı sağlamak için eski CENTO benzeri yeni bir birliktelik oluşturulmalıdır.
DAĞILMAMAK İÇİN LOZAN’A SAHİP ÇIKMALIYIZ
Prof. Dr. Anıl Çeçen, Lozan Antlaşması ile ilgili değerlendirmeler yaparken, “Dağılmamak ve çözülmemek için Lozan’a sahip çıkmalıyız.” dedi.
Lozan Anlaşması’nın bir hezimet olduğuna ilişkin iddialara sert tepki gösteren Çeçen, “İngiliz kaynaklarına dayanılarak yapılan böylesi değerlendirmelerin iyi niyetli ve vatansever bir çizgide olduğunu söylemek mümkün değil.” diye konuştu.
“Çünkü Lozan olmasaydı Sevr olacaktı.” görüşüne yer veren Çeçen, şunları ifade etti:
“Lozan’ı, Sevr'le karşılaştırmak gerekiyor. Lozan Sevr'in alternatifidir. Sevr'i ortadan kaldırması bile zafer olarak nitelendirilebilir. Osmanlı İmparatorluğu bitmişti, yürüme şansı yoktu. Lozan Antlaşması ile kurulmuş olan Türkiye'nin bugün İslamcı ve aşırı milliyetçi çevreler tarafından Lozan'ın eleştirilmesini gerçekçi bulmuyorum. Lozan'a sahip çıkmazsak bir ve bütünlük içinde olmazsak, önümüzdeki dönemde Türkiye bölgedeki devletlerin parçalanma sürecine sürüklenebilir. Dağılmamak ve çözülmemek için Lozan'a sahip çıkmalıyız.”