“MİT’İN YETKİLERİ DEHŞET VERİCİ”

09 Haziran 2014 17:24 Evin GÖKTAŞ
Okunma
2680
“MİTİN YETKİLERİ DEHŞET VERİCİ”


CHP Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan:

“MİT Kanunu ile Başbakan’ın kendisini direkt dokunulmazlığa alması telaş içinde olduğunu gösteriyor.”
“Bu ülkenin yarısı tarafından şaibeli bulunan biri eğer aday olursa seçilirse bu ülke şaibeli bir cumhurbaşkanı tarafından yönetilecektir.”
 
YENİ DÜŞÜNCE - CHP Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Tarhan, MİT’in olağanüstü yetkilerle donatılarak, mensuplarına yargı yoluyla hesap sormak imkânsız hâle geldiğini söylerken, "Bakıyorum, dehşete düşüyorum." ifadesini kullandı.
Dergimize gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Tarhan, Cumhurbaşkanlığı için isminin geçmesi konusunda, "Bu tamamen benim dışımda." diye konuştu.
AKP iktidarının kendi hâkimlerine dokunulmazlık getirdiğini ifade eden Tarhan, değerlendirmelerine şöyle devam etti:
“Bugün de kendi derin devletlerini koruma altına alıyorlar. Devletin istihbarat örgütünü, iktidar saltanatının ‘bodyguard’ı yapıyorlar. Sözlü emir, dış operasyonlar, bazı adli soruşturmalara girme hakkı. Bu yetkilere, komşu bir ülkeye öldürücü gaz göndermek, iç savaşı körüklemek dâhil mi? Sınırları çizilmemiş bir yetki tehlikeli olur. Anlamı; devletin derin devlete dönüşmesidir. Bir zamanlar 'iyi çocuklar' hikâyeleri söyleniyordu. Şimdi kendi iyi çocuklarına bir tür teşvik primi veriyorlar. '7 bin kişi dinlendi.' haberleri çıktı. Evet insanımız için, ülkemizin çıkarları için MİT'le ilgili bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Ama askerin başına çuval geçirildiğinde, uçağımız düşürüldüğünde, Reyhanlı’da masumlar katledildiğinde de vardı. 17 Aralık’ı 18 Aralık’a bağlayan gece mi akılları başlarına geldi? MİT'in her türlü eylemine ilişkin hesap, mahşere bırakılıyor. Yargı yoluyla hesap sormanız neredeyse mümkün değil. MİT, bazı suçlarda adli soruşturmalara müdahale edebilecek. Sözün bittiği yerdeyiz. MİT eve girebilir, arabanı durdurup arayabilir, izinsiz sorguya çekebilir, bunun hesabını da vermez. Biz bunları 1990’larda yaşadık. 'Her türlü istihbari ve operasyonel faaliyette bulunmak.' diyor. Anlamı; kafasına eseni yapmaktır. ‘Yürü koçum ben seni korurum.’ diyor devlet. Gerekirse cinayet işlemek bile, açık söylüyorum, buna dâhildir. Bunu kim denetleyecek? Savcıyı etkisiz kılıyorsunuz, hesabını kim soracak? Tüm Meclis denetimlerinin iktidar güdümlü olduğunu hepimiz biliyoruz. Eller kalkar denetlenmez, birbirimizi kandırmayalım. Böyle denetlenemez bir yetkiyle isterseniz yeni bir terör örgütü, ahtapot gibi her yere el atan bir yapı yaratabilirsiniz.”

BAŞBAKAN BAĞIMSIZ YARGIYA HEP KARŞI OLDU
Tarhan, yargı ile hükümet arasındaki gerilimi değerlendirirken şu tespitlerde bulundu:
"Başbakan’ın denetlenmeye tahammülü olmadığı için bağımsız yargıya açıktan karşı. Zamanında yüksek yargı ile YARSAV'la kavga etti. Tüzüğünde açıkça yargı bağımsızlığını, yargıç güvencesini, hukukun üstünlüğünü savunan bir mekanizma olarak AB Uyum Yasaları çerçevesinde YARSAV zor bela kuruldu. O yüzden kendini denetleme olasılığı olan ya da denetlemeye kalkışan her şeyi yok etme kaygısında. O zaman yüksek yargı düşmanı idi, Anayasa Mahkemesi düşmanı idi, yargıyı dönüştürdü. 2010 Referandumu ile 'Yetmez ama evet.’çilerin de büyük katkısı ile. Bugün bilmiyorum bunlar yatacak yer bulabilecekler mi?”
 
BAŞBAKAN, HEDEFİNE ANAYASA MAHKEMESİNİ KOYDU
Emine Ülker Tarhan, son 17 Aralık Operasyonu çerçevesinde kendi yolsuzluklarının ayyuka çıkması üzerine, yargı denetimini engellemek için mevcut olanı da yok etme sürecine girdiklerini belirtti.
Anayasa'yı ihlal ederek HSYK Yasası’nın çıkarıldığını hatırlatan Tarhan, tespitlerini şöyle sürdürdü:
“Bu açık bir Anayasa ihlalidir. Anayasa Mahkemesi, belki yargının doğal refleksi olarak belki başka hesaplar, belki cumhurbaşkanlığı süreci veya başka şeyler olabilir. Birtakım olması gereken, alınması gereken kararları alınca şimdi hedefine Anayasa Mahkemesi'ni koymuş görünüyor. Ama ben bu şekilde götüremeyeceğini düşünüyorum. İstediği oyu alsın; isterse yüzde yüz oy alsın, başka bir partiye bir tek oy çıkmasın ama meşruiyet zeminini giderek yitirmektedir. Çünkü tarihe şöyle geçecektir: Yolsuzluklarını kapatmak, kendi suçlarını örtbas etmek için yargıyı değiştiren birisi olarak geçecektir. Muhtemelen 17 Aralık'tan öncesi de vardı. Çünkü cemaatle çatışması ile bağlantılı olduğunu öngörmek lazım. Eski müttefikler hangi nedenle olduğunu biz bilemeyiz yargıda ittifak yapanlar, ortak liste çıkartanlar, biat kültürünü sadece belli yerlerden tembihle karar alma mekanizmasını yargıya yerleştiren o ittifak çözüldü.”
 
BİRBİRLERİNE TOMALARLA SALDIRICAK HÂLE GELDİLER
Tarhan, bu ittifakın neden çözüldüğünü bilmediğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Muhakkak alan kazanmak, bir rant kavgası olabilir, devleti ele geçirmek bunun adı her neyse o nedenle bir kavgaya tutuştular. Dershaneler var; ama dershanelerden önce neler vardı bilmiyorum. Beddualarla, derneklerle birbirlerine neredeyse Toma’larla saldıracak hâle geldiler. Bu, kavganın sonucudur. Zamanında aydınları, masumları, gençleri tutuklayıp cezaevlerinde çürüten hatta ölümlerine neden olan o anlayış, o zaman çok iyi iken kendilerine dokunduğunda birden bire tu kaka oldu. Zamanında altına zırhlı araba çektikleri birdenbire vatan haini oldular. Çok büyük payları vardır Türkiye'nin bir açık cezaevine dönüşmesine. Masumların kanları bulaşmıştır onların eline, bana göre. Ne zaman ki kendilerine dokundu o zaman kötü oldu. Eski müttefikler o zaman hasip nasip kavgasına başladılar.”
 
ERDOĞAN ŞAİBELİ CUMHURBAŞKANI OLUR
Cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili görüşlerini de dile getiren Emine Ülker Tarhan, şunları söyledi:
“Eğer aday olursa seçilirse halkın yarısı tarafından şaibeli ilan edilmiş bir cumhurbaşkanı tarafından yönetilecektir bu ülke. Bu bence çok kötü bir şey… Halkının yarısı tarafından şaibeli ve bir suç şebekesini zamanında yönettiği, yanında hırsızları barındırdığı düşünülen birinin cumhurbaşkanı olarak devleti temsil etmesi düşünülemez. Halkın bunu içine sindirmemesi gerekir. Meydanlarda insanların hangi sözleri söylediklerini hatırlamak gerekir. Bu bence kabul edilemez bir şey. Turgut Özal’ı ‘Çankaya'nın şişmanı’ diyerek kabul etmiyorlardı. Yolsuzluklar nedeniyle Turgut Özal'ın bir takım sorgulamaları olmuştu. Ki çok daha feci bir tablo ile karşı karşıyayız şimdi. Birileri ‘Çankaya'nın uzunu’ derse devletin cumhurbaşkanı için bu hoş bir şey olmaz. Aynı partiden olmalarına rağmen Gül ile Erdoğan arasında sorunlar yaşanabilir. Asıl olan profildir. MİT yasası ile kendini direkt dokunulmazlığa alması, telaş içinde olduğunu gösteriyor. Hep bunu söylerim. Bu tür çabalar kirlilikleri, hırsızlıkları, yolsuzlukları, kötülükleri örtme çabaları, bir çeteyi korumak için devleti anomaliye uğratmak iyi sonuçlar vermez.”