Ülkücü Şehit Ertuğrul Dursun Önkuzu, Hakk'a Yürüyüşünün 47. Yılında Anıldı SAMİ USLU: DURSUN ÖNKUZU'NUN ŞEHADETİ TÜRKİYE'DE ÇOK ŞEYİ DEĞİŞTİRMİŞTİR

18 Haziran 2018 14:48 Evin GÖKTAŞ
Okunma
3972
Ülkücü Şehit Ertuğrul Dursun Önkuzu, Hakka Yürüyüşünün 47. Yılında Anıldı SAMİ USLU: DURSUN ÖNKUZUNUN ŞEHADETİ TÜRKİYEDE ÇOK ŞEYİ DEĞİŞTİRMİŞTİR

Ülkücü Şehit ErtuğrulDursun Önkuzu, Hakk'a Yürüyüşünün 47. Yılında Anıldı

SAMİ USLU: DURSUNÖNKUZU'NUN ŞEHADETİ TÜRKİYE'DE ÇOK ŞEYİ DEĞİŞTİRMİŞTİR

EVİN GÖKTAŞ

YENİ DÜŞÜNCE -Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulunda okurken, 23 Kasım 1970 tarihinde komünistler tarafından işkence edilip okulun üçüncü katından atılarak öldürülen Ertuğrul Dursun Önkuzu, Gazi Üniversitesinde düzenlenen törenle anıldı. Önkuzu hakkında şiirler, hikâyeler, marşlar bestelendi. Yazar Emine Işınsu, Önkuzu'nun hayatını"Sancı" adlı romanında anlattı. Destan Şairi Niyazi Yıldırım Genç osmanoğlu da bir şiirinde Önkuzu'dan söz eden ifadelere yer verdi.

Gazi Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Ülkücüleri tarafından Mimar Kemalettin Konferans Salonu'nda düzenlenen anma törenine, Üniversitelerve Orta öğretimden Sorumlu Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı AlperenTaşavlı, Genel Merkez yöneticilerinden Burak Kılıç, Ankara Ülkü Ocakları İl Başkanı Mustafa Buzluk, İl Başkan Yardımcıları Metin Değerli ve Hasan Karal,Üniversite Birim Başkanı Oğuz kağan Kürşad Öğüt, Zile Ülkü Ocakları Başkanı,şehidin yakınları, dönem arkadaşları, fakülte hocalarından Oğuz Payrozoğlu ve Rahmi Canal ile çok sayıda Ülkücü öğrenci katıldı.

Törende saygı duruşu ve İstiklal Marşı'ndan sonra Kur’an-ıKerim okundu. Salona, Önkuzu'ya hitaben yazılan şiirler ve sözlerin bulunduğu afişler asıldı. Programda, Önkuzu'nun fotoğraflarından ve cenaze görüntülerinden oluşan bir slayt gösterimi de yapıldı. Önkuzu adına düzenlenen yarışmasında dereceye giren şiirler okunarak sahiplerine plaket verildi. Salonu dolduran yüzlerce Ülkücü, program sırasında zaman zaman bozkurt işareti yaparak sloganlar attı. Programı sunan bir kız öğrenci tarafından şehidin kız kardeşi Kadriye Önkuzu'nun kaleme aldığı "Ağabeyim Dursun Önkuzu" başlıklı mektubun okunması ile devam eden anma töreni, konuşmalar ve toplu fotoğraf çekimi ile sonbuldu.

Anma töreninde konuşan Önkuzu'nun eniştesi ve aynı zamanda Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Sami Uslu,"Dursun Önkuzu'nun şehadeti Türkiye'de çok şeyi değiştirmiştir. Ülkücüler,bin ölüp bin dirilmiştir. Uyuyan gafillerin bir kısmının uyanması bu olay üzerine olmuştur." dedi.

AİLESİNİN EN BÜYÜK VETEK ERKEK EVLADI İDİ

Konuşmasında Ertuğrul Dursun Önkuzu'nun, ailesinin en büyük ve tek erkek evladı olduğunu hatırlatan Uslu, Önkuzu'nun öğrenim hayatı ve daha sonra nasıl katledildiğini şöyle anlattı:

"İlk öğrenimini Zile’de Sakarya İlkokulunda, orta öğrenimini Zile Ortaokulunda tamamladı. Daha sonra Zile Sanat Enstitüsü Tesfiye Bölümünü bitirdi. 1967 senesinde Yıldız Teknik Üniversitesi Makina Bölümünü kazandı ancak komünist öğrencilerin baskılardan dolayı okula bir ay devam edebildi. Bu okuldan kaydını aldırıp Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okuluna kayıt yaptırdı. 1969 yılından itibaren komünist militanlar Türkiye’nin her tarafındaki yüksek okullarda olduğu gibi Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulunda da terör estirmeye başlamışlardı. Okul müdürünün evine ve bazı öğretmenlerin evlerine dinamit atarak yıldırma yoluna gitmişler, bir öğretmeni feci şekilde dövmüşlerdi. Komünist militanların bu eylemleri emniyet kuvvetleri tarafından gereği şekilde takip edilmediği,gerekli tedbirler alınmadığı, Millî Eğitim Bakanlığı olaylar karşısında âciz kaldığı için okul müdürü istifa etmek zorunda kalmıştı. Yeni gelen müdür de görevini bir aydan fazla yürütememişti. Bu ara komünist militanlardan korkularından 19 öğretmen okula dahi gelmemekteydi. Bu olaylar olurken Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu ve Gazi Eğitim Enstitüsü öğrencileri Millî Eğitim Bakanlığının önünde, okula giremediklerini bildiren bir basın toplantısı yapmışlardır. Basın bildirilerinde ise şöyle demekteydiler:'Yüksek okullarımıza yuvalanan komünist emperyalizmin uşağı kızıl zorbaların, 23 Eylül’den beri Gazi Eğitim Enstitüsü ve Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulunda memleket çocuklarına yaptıkları baskı ve şiddet her gün biraz daha artarak devam etmektedir. Bu anarşist zorbalar silahlı baskınlarla bu okulları işgal etmişler ve birçok öğrencinin yaralanmasına sebep olmuşlardır. Okul idaresinin ilgisizliği, nemelazımlığı hainlerin cüretini daha da arttırmış ve memleket sever çocuklara okul mahzenlerinde işkenceler yapılmakta, herkesin gözü önünde dövülmektedirler. Canemniyetleri sağlanamayan, okuma hak ve hürriyetleri bir avuç hain grup tarafından elinden alınan arkadaşlarımız okullarına gidememektedirler.' Bu basın bildirisinin okunmasından iki ay sonra, bir Zile dönüşü, 23 Kasım 1970, Pazartesi sabahı, mübarek ramazan ayının 27. günü Dursun, okulun o gün öğrenci olaylarından dolayı tatil edildiğinden habersiz olduğundan okula gitmişti. Okulda bekleyen komünist militanlar Dursun’un etrafını sarıp rehin aldılar. Okulun köycülük odasına çıkarttıkları Dursun’a çeşitli işkenceler yaparak şehit ettiler. Allah rahmet eylesin."

DEVRİN HÜKÛMETİ OLAYLARI SEYRETMEKLE YETİNİYORDU

Uslu, "Aslında 1970 yılının başından beri Beşevler semtindekiMillî Eğitim Bakanlığına bağlı iki yüksekokulda her an cinayetlerişlenebileceğinden endişe ediliyordu. Buna rağmen devrin hükûmeti olaylarıseyretmekle yetiniyordu. Hiçbir tedbir almıyordu. Nitekim 21 Mart 1970tarihinde Süleyman Özmen, şimdide Dursun Önkuzu şehit edilmişti. Olanlarınsorumlusu devrin iktidarıdır dersek emin olun haksızlık etmiş olmayız."diye konuştu.

Erkek Teknik’te şehit edilen Önkuzu'nun polis tarafındanDevlet Demir Yolları Hastanesine kaldırıldığını belirten Uslu, cenaze törenisırasında yaşananlarla ilgili şunları söyledi:

"Hastanede gerekli işlemler yapıldıktan sonra raportanzim edildi ve defin için mahzur olmadığı belirtildi. Ancak polis cenazeyiÜlkücü gençlere vermemek için önce Numune Hastanesine sonra Tıp Fakültesinegötürdü. Ülkücü kardeşlerimiz ve şehidimizin babası Abdullah Önkuzu, naaşıhastane hastane arıyorlar, üç hastane aynı zamanda naaşın kendisinde olduğunusöylüyordu fakat ortada Önkuzu’nun naaşı yoktu. Neticede naaşın Tıp Fakültesindeolduğu tespit edildi fakat hastane vermek istemedi. Savcının müsaade etmediğinisöylüyorlardı. Savcı ise defnedebilirsiniz diyordu. Nihayet öğle namazındanyarım saat sonra naaşı teslim ettiler. Cenaze için gelenler Maltepe Camii’ndebekliyorlardı. Cenaze namazını kılmak için bekleyen on binlerce genç ve halktanteşkil olunan cemaatin dağılması için polis şefleri çok gayret gösterdi. Ancak Ülkücü-milliyetçigençler ve halk sabırla bekledi. Polis bu sefer cami önündeki yollarıbarikatlarla kapattı ve cenaze merasimine mâni olmaya kalktı. Ülküdaşlarımızcenazeyi araba ile Site Yurdu’na götürmeyi kararlaştırdılar. Orada

yapılacak törenden sonra cenaze Zile’ye götürülecek ve oradadefnedilecekti. Maltepe

Camii'nden çıkan gençler Ankara Radyoevi'nin  önünde durup, yanlı ve yanlış propagandayaptıkları için sloganlarla TRT’yi protesto ettikten sonra Talat PaşaBulvarı'ndan Site Yurdu’na doğru yürümeye başladılar. Türk Ocağına yaklaşıldığısırada Ocağın bahçesindeki çalılıklar arasında mevzilenen polislerinsaldırısına uğradılar. Burada polis göz yaşartıcı bomba kullanarak grubudağıtmak istemiş ama yine başaramamıştır. Bu arada şehidimizin babası SiteÖğrenci Yurdu’nda oğlunun naaşını beklemektedir."

OĞLUM GİBİ BİNLERCE ÜLKÜCÜ GENCİ BİR ARADA GÖRMEM ACIMI AZALTTI

Mehmet Sami Uslu, babası Abdullah Önkuzu'nun o gün saat17.30'da Site Yurdu'nda bir basın toplantısı düzenlediğini hatırlatarak, baba Önkuzu'nun şunları söylediğini belirtti:

"Devletimizin büyükleri oğlumun cesedinden niye bu kadar korkuyorlar ki, derdime mi yanayım, oğlumun katillerini bulmakla görevli polislerin cenazeyi kaçırmalarına mı yanayım? Ben ufacık bir çekiçle soba yaparak oğlumu okuttum ve vatana faydalı bir evlat yetiştirmeye çalıştım. Acaba oğlum başka bir milletten mi geldi de hükûmet yetkilileri ona bu olayı reva görüyor?Hükûmet yetkililerinin bir cenaze törenine mâni olmaya çalışmaları beni çok şaşırttı. Hâlbuki ölse de ben, bir Türk vatandaşı olarak öyle bir evlatla iftihar ediyorum. Oğlum gibimilliyetçi ve Ülkücü gençlerin binlercesini bir arada görmem acımı azalttı.Onlar oldukça komünistler bu memlekette istedikleri Bolşevik rejimini getiremeyeceklerdir. Yazıklar olsun milliyetçi gençleri suçsuz yere döven Türk polisine. Dursun en büyük ve tek erkek evladımdı. 22 yıldır cefasını çekiyordum. Bundan başka üç kızım daha var. Biri öğretmen okulunun birinci sınıfında, biri ortaokul birde, biri de ilkokulda okuyorlar. Hepimiz perişan olduk artık. Dursun benim nasıl yaşadığımı ve kazandığımı bilirdi. Emeklerimin boşa gitmemesi için derslerine çalışır ve her yıl sınıfını geçerdi. Geçen geldiğinde ‘Baba merak etme çoğu gitti azı kaldı, 6 ay sonra inşallah mektepbiter sizlere elimden geldiği kadar yardımda bulunurum.’ dedi. Ramazanın başında Zile’ye geldi. Kendisine ‘Artık seni evlendirmenin zamanı geldi.’dediğimde o 'Benim düğünümü arkadaşlarım yapacak.' dedi. Arkadaşları düğününü yapamadı ama cenazesini kaldırdı. Arzusu yine yerine gelmiş oldu."

TÜRKEŞ'İN BAŞKANLIĞINDAKİ MHP BAŞKANLIK DİVANI BİLDİRİ YAYIMLADI

Uslu, yaşanan tüm bu olaylar üzerine MHP Başkanlık Divanınında Genel Başkan Alparslan Türkeş’in de başkanlığında toplanarak şöyle birbildiri yayımladığını kaydetti:

"Polisin katilleri yakalaması tabii vazifesi iken olayın halk efkârındaki tesirini izole etmek isteyen iktidar, büyük bir gayretkeşlikle Türk Ocağına saldırıya geçmiştir. Caniler ve cinayet ihmal edilmiş, Türk Ocağı kütüphanesinde çalışan gençlerden 71 kişi neyle suçlandıkları açıklanmadan ani bir baskında karakollara götürülmüş, sebepsiz yere dayak atılmıştır. Bu da yetmemiş solcuların pencereden atarak öldürdüğü Dursun Önkuzu’nun naaşı cenaze namazını müteakip polis tarafından kaçırılmıştır. Zavallı gencin babası oğlunun naaşını aramakla uğraşmaktadır. Polis bu hareketiyle solcuların cinayetini örtbas etmiştir. Genel efkârın dikkatini dağıtarak solcuları himaye etmiştir.Önkuzu’nun naaşını mafya usülleriyle kaçırmışlardır."

Dursun Önkuzu olayının, oluşu ve sonrası itibarıyla hafızalardan hiç silinmediğini ve silinmeyeceğini ifade eden Uslu, şunları söyledi:

"Millî Eğitim Bakanlığına bağlı bir okulda polis koruyuculuğu ile işkence yapılmıştır. Bir kişinin cenazesinin üç ayrı hastanede olduğu o zaman söylenmiştir. Polis, iktidarın emriyle o zaman cenaze merasimine mâni olmak istemiştir. Göz yaşartıcı bomba ilk defa o gün milliyetçi Ülkücü gençlerin üzerinde tatbik edilmiştir. Kanunların ve Anayasa’nın himayesinde kurulmuş olan dernek yöneticileri basın toplantısı düzenledikleri için o gün hapse atılmışlardır. Siyasi iktidar Dursun Önkuzu olayında meşruluğunu kaybetmiştir.Evet, Dursun Önkuzu’nun şehadeti Türkiye’de çok şeyi değiştirmiştir. Ülkücüler,bin ölüp bin dirilmişlerdir. Uyuyan gafillerin bir kısmının uyanması bu olaylarüzerine olmuştur."

GERİDE ÜÇ KIZIM VAR,ONLAR DA BU VATAN İÇİN FEDA OLSUN

Mehmet Sami Uslu, salonu dolduran yüzlerce Ülkücü öğrenci tarafından büyük alkış alan konuşmasını şu sözlerle tamamladı:

"Dursun  Önkuzu,şehit edildiği 22 Kasım 1970 tarihinde 22 yaşında, Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu son sınıf öğrencisiydi. Dört kardeşin en büyüğü, ailenin tek erkek evladı idi. Annesi şehadetinden iki yıl sonra üzüntüden genç yaşta vefat etti. Üç kızkardeşi vardı, Samiye, Kadriye ve Zübeyde. Samiye Hanım burada, emekli öğretmen. Kadriye Hanım İstanbul’da olduğu için aramızda yok. O da emekli öğretmen. Zübeyde Hanım, eşim, ev hanımı ve burada. Baba Abdullah Önkuzu evinin altındaki dükkânda soba yapıp satarak geçimini temin ederdi. Rahmetli, büyük umutlarda okuması için Ankara’ya gönderdiği tek erkek evladının şehit olduğu haberini alınca hiç ağlamamış. Şehit babası olmanın verdiği gururla hep dimdik durmuş. Cenaze için Ankara’da toplanan kalabalığı hitaben 'Geride üç kızım var.Onlar da bu vatan için feda olsun.' demesi herkesi ağlatmış. Göstermiş olduğu tevekkül, metanet, fedakârlık ve inanmışlık herkesi kendine hayran bırakmıştır.Evet, ben de hayranıydım. Herkesin babası kendi kahramanıdır. Benim iki kahramanım vardı. Biri rahmetli babam, ikincisi rahmetli Abdullah Önkuzu. Ölene kadar bir gün bile yüzünü asmadı, ağlamadı ve hiç benim de bir oğlum vardı demedi. Hep, şehit babası olmanın onuruyla ve gururuyla yaşadı. Allah rahmet eylesin. Ağabeyimiz Dursun Önkuzu, beş vakit namazını mutlaka kılar, orucunu tutardı. Çok yardımseverdi, Ankara Kocatepe Cami’sinin inşaatı sırasında inşaatın tamamlanabilmesi için makbuzla para topladığını biliyoruz. Kuruluşuna öncülük ettiği Zile Genç Ülkücüler Teşkilatında arkadaşlarıyla beraber gençlere seminerler verdiklerini, derslerinde başarısız öğrencilere ücretsiz kurslar düzenlediklerini biliyoruz. Her sabah mutlaka jimnastik yapar, judo sporuyla dayakından ilgiliydi.Giyimine çok önem verirdi, çok güzel giyinirdi. Çalışkandı ve kitap okumayı severdi. En büyük ideali büyük bir kütüphaneye sahip olmak ve gençliğin hizmetine sunmaktı. Allah rahmet eylesin. Şairin dediği gibi; 'O gitti Dursun adı, Dillerde türkü olsun yüreklerde vursun adı.' Öyle de oldu.Ülkücülük sevmektir, sevdikleri için de hayatını vermeyi göze alabilmektir. Bu duygu ve düşüncelerle; Başta, birkaç gün önce 100. doğum gününde büyük bir coşkuyla andığımız Başbuğ Alparslan Türkeş olmak üzere, tarih boyunca vatan vemillet sevdası ile şehit düşmüş tüm Ülküdaşlarımızı, aziz şehitlerimizi minnetve şükranla anıyor, Allah’tan rahmet diliyorum. Kabirleri nur, mekânları cennet, ruhları şad olsun. Fedakâr, cefakâr ailelerine de minnet, şükran ve saygılar sunuyorum. Bu güzel toplantıyı tertip eden çok değerli TeknolojiFakültesi Teşkilatına çok teşekkür ediyorum."